Gündem

İla­hi­yat­çı Ce­mil Kı­lı­ç: Di­ya­net, peygamberi ve ki­ta­bı­nı değil, iktidara hiz­met et­me­yi esas al­ıyor

"İk­ti­dar par­ti­si­ne ya­kın­lık duy­ma­yan yurt­taş­la­rın önem­li bir kıs­mı ar­tık ca­mi­ye, cuma na­ma­zı­na git­mi­yor"

08 Ekim 2018 04:19

"Atatürkçü, Cumhuriyetçi İlahiyatçılar" oluşumunun öncülerinden ila­hi­yat­çı ve ya­zar Ce­mil Kı­lı­ç, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın iktidara yönelik tutumunu eleştirerek “Bu­gün Di­ya­net pey­gam­be­ri ve ki­ta­bı­nı esas al­ma­dı­ğı gibi si­ya­si ik­ti­da­ra hiz­met et­me­yi esas al­mak­ta­dır” iddiasında bulundu.

“Er­do­ğan, ‘Din Gö­rev­li­le­ri Haf­ta­sı’ mü­na­se­be­tiy­le ya­pı­lan tö­ren­de CHP li­de­ri­ne “Sen Ku­ra­n­’­dan, ezan­dan ne an­lar­sın” diye ses­len­di. Bu­nun üze­ri­ne Di­ya­net gö­rev­li­si cami imam­la­rı el­le­ri­ni pat­la­tır­ca­sı­na bu söz­le­ri al­kış­la­dı. Ger­çek bir Müs­lü­man, ger­çek bir mü­min gibi dav­ran­sa­lar­dı cum­hur­baş­ka­nı­nın o açık­la­ma­sı­nı en azın­dan ede­ben ses­siz­lik­le kar­şı­la­ma­la­rı ge­re­kir­di” değerlendirmesini dile getiren Cemil Kılıç, “İk­ti­dar par­ti­si­ne ya­kın­lık duy­ma­yan yurt­taş­la­rın önem­li bir kıs­mı ar­tık ca­mi­ye, cuma na­ma­zı­na git­mi­yor. ‘Biz ca­mi­le­ri Al­la­h­’ın evi bi­lir­dik, şim­di AK­P­’­nin evi ol­muş di­yen­le­rin sa­yı­sı ol­duk­ça faz­la” şeklinde konuştu.

Tunca Öğreten’in Medyapod’taki ‘Niye’ programı için yaptığı söyleşi şöyle:

Kısa bir süre önce açık­la­nan Sa­yış­tay ra­po­ru­na göre Di­ya­net, 256 bin lira faiz ge­li­ri elde etti. Bu bil­gi tep­ki­le­re ne­den olur­ken, Di­ya­ne­t­’­ten de açık­la­ma ge­cik­me­di ve ku­rum ken­di­si­ni şöy­le sa­vun­du: ‘Fa­iz­den ge­lir etme söz ko­nu­su de­ğil. Bu, per­so­ne­le öde­nen pa­ra­nın geri alı­mı sı­ra­sın­da dev­le­tin ka­sa­sı­nı za­ra­ra uğ­rat­ma­mak adı­na alı­nan bir fa­iz­dir.’ İsla­mi­yet ta­ra­fın­dan ya­sak­lan­mış fa­ize dair Di­ya­ne­t­’in bu açık­la­ma­sı sizi tat­min etti mi?

Di­ya­net İşle­ri Baş­kan­lı­ğı, laik dev­le­tin bir ku­ru­mu­dur. Laik dev­le­tin ku­ral­la­rı, ku­rul­la­rı çer­çe­ve­sin­de fa­ali­yet yü­rüt­mek­le yü­küm­lü­dür. Ana­ya­sa­’­da­ki gö­rev ala­nı da bel­li­dir. Buna rağ­men Di­ya­net kal­kıp, laik dev­le­tin ya­sa­la­rıy­la uy­gun­luk arz et­me­yecek şe­kil­de açık­la­ma­lar ya­pı­yor. Bun­lar­dan biri de faiz me­se­le­si. Üste­lik faiz me­se­le­si­ni Ku­ra­ni at­mos­fe­rin de dı­şın­da de­ğer­len­di­ri­yor, ken­di­le­riy­le çe­li­şi­yor­lar. Di­ya­ne­t­’in ken­di sa­vun­du­ğu gö­rü­şe göre fa­izin her tür­lü­sü, her ko­şul­da ha­ram­dır. Do­la­yı­sıy­la Di­ya­ne­t­’in bu açık­la­ma­sı on­la­rı kur­tar­maz. Ken­di ide­olo­ji­le­ri açı­sın­dan kur­tar­maz zira be­nim fa­ize ba­kı­şım fark­lı.

Si­zin ba­kı­şı­nız na­sıl? 

Ku­ra­n­’­da Riba kav­ra­mı var­dır ve as­lın­da bu eko­no­mi­de kul­la­nı­lan faiz kav­ra­mıy­la bi­re­bir ör­tüş­mez. Yani Hz. Pey­gam­ber ve Ku­ra­n­’ın ya­sak­la­dı­ğı faiz bu de­ğil­dir. Ku­ra­n­’­da­ki ta­nım­la­ma, ma­kul ol­ma­yan fa­hiş ar­tış­la­rı ve borç kö­le­li­ği­ni ifa­de eder. Zira o dö­nem­de te­fe­ci­le­re borç­la­rı­nı öde­ye­me­yen­ler te­fe­ci­nin kö­le­si olu­yor­lar­dı. Hat­ta te­fe­ci, borç­lu­nun kız ço­cu­ğu­nu alıp, bor­cun tah­sil edil­me­si kar­şı­lı­ğın­da ge­ne­lev­de ça­lış­tı­rı­yor­du. Ku­ran, işte bu ne­den­le ri­ba­yı yani borç kö­le­li­ği­ni ya­sak­la­dı. İşte bu yüz­den­dir ki, Di­ya­ne­t­’in fa­ize iliş­kin yap­tı­ğı izah­lar Ku­ra­n­’­dan onay alır izah­lar de­ğil. Bu ne­den­le Di­ya­ne­t­’in açık­la­ma­sı­nı ma­kul gö­re­mi­yo­rum.

Yine Sa­yış­tay ra­po­ru­na göre Di­ya­ne­t­’e top­lam­da 7.5 mil­yar lira öde­nek ve­ril­di. Bu tu­ta­rı 80 mil­yon­luk nü­fu­sa böl­dü­ğü­müz­de, kun­dak­ta­ki be­bek­ten Hris­ti­ya­na, Mu­se­vi­den ate­is­te her yurt­ta­şın ce­bin­den yıl­da 93 lira para çı­kı­yor. Bir din bu ka­dar ma­li­yet­li olur mu? Ya da bu ka­dar ma­li­yet­li bir dini in­san­lar la­yı­kıy­la ya­şa­ya­bi­li­yor mu?

Di­ya­ne­t­’e ha­kim olan dini yo­rum ve an­la­yış ke­sin­lik­le Ku­ra­ni ve Mu­ham­me­di de­ğil, tü­müy­le Eme­vi­le­rin İslam yo­ru­mu­dur. Bu yo­rum­la­ma­da da din, as­lın­da ide­olo­jik bir ay­gıt ola­rak kar­şı­mı­za çı­kı­yor. Yani ha­li­fe­nin, sul­ta­nın sal­ta­na­tı­nı daha ra­hat sür­dü­re­bil­me­si için hal­kın iti­ra­zı­nı bas­kı­la­ma ara­cı­dır. Di­ya­ne­t­’in, bu­gün böy­le­si­ne bü­yük bir büt­çey­le yap­tı­ğı da aynı şey­dir. Bu­gün Cum­hu­ri­yet çiz­gi­sin­den kop­muş, sa­da­kat­tan uzak bir ku­ru­ma dö­nüş­müş­tür. Ve hat­ta dev­rim kar­şı­tı kad­ro­la­rın eli­ne geç­miş­tir. Bi­li­yo­ruz ki Fet­hul­lah Gü­len de bir za­man­lar Di­ya­net ça­lı­şa­nıy­dı. Bu­gün Di­ya­net pey­gam­be­ri ve ki­ta­bı­nı esas al­ma­dı­ğı gibi si­ya­si ik­ti­da­ra hiz­met et­me­yi esas al­mak­ta­dır.

Na­sıl yani?

Ba­kın cuma na­maz­la­rın­da oku­nan hut­be­le­re, ta­ma­men ik­ti­dar par­ti­si­ni ve cum­hur­baş­ka­nı­nı des­tek­le­yen va­az­lar ve­ri­li­yor. He­nüz bir­kaç gün önce Cum­hur­baş­ka­nı Tay­yip Er­do­ğan, ‘Din Gö­rev­li­le­ri Haf­ta­sı’ mü­na­se­be­tiy­le ya­pı­lan tö­ren­de CHP li­de­ri­ne “Sen Ku­ra­n­’­dan, ezan­dan ne an­lar­sın diye ses­len­di. Bu­nun üze­ri­ne Di­ya­net gö­rev­li­si cami imam­la­rı el­le­ri­ni pat­la­tır­ca­sı­na bu söz­le­ri al­kış­la­dı. Ger­çek bir Müs­lü­man, ger­çek bir mü­min gibi dav­ran­sa­lar­dı cum­hur­baş­ka­nı­nın o açık­la­ma­sı­nı en azın­dan ede­ben ses­siz­lik­le kar­şı­la­ma­la­rı ge­re­kir­di. İmam­la­rın, si­ya­set üstü, her­ke­se eşit me­sa­fe­de ol­ma­sı ge­rek­mez mi? An­cak tam ter­si­ne o imam­lar mi­li­tan­ca dav­ran­dı­lar. İşte bu ne­den­le ik­ti­dar par­ti­si­ne ya­kın­lık duy­ma­yan yurt­taş­la­rın önem­li bir kıs­mı ar­tım ca­mi­ye, cuma na­ma­zı­na git­mi­yor. “Biz ca­mi­le­ri Al­la­h­’ın evi bi­lir­dik, şim­di AK­P­’­nin evi ol­muş” di­yen­le­rin sa­yı­sı ol­duk­ça faz­la.

Si­zin de ör­nek ver­di­ği­ni ko­nuş­ma­sın­da Er­do­ğan, ön­ce­ki dö­nem­ler­de ca­mi­le­rin ka­pı­la­rı­na ki­lit vu­rul­du­ğu­nu da söy­le­di. An­cak bu ko­nuş­ma­dan sa­at­ler önce AK­P­’­li Üskü­dar Be­le­di­ye­si, bir ca­mi­yi yık­tı. Hat­ta yı­kı­ma di­re­nen ma­hal­le­li­ye, cami ima­mı­na da TO­MA­’­dan taz­yik­li su sı­kıl­dı. Çoğun­lu­ğu Müs­lü­man olan bir ül­ke­de bu tür olay­la­rın ya­şan­ma­sı nor­mal mi siz­ce? 

Cum­hur­baş­ka­nı Er­do­ğa­n­’ın söy­lem­le­ri ger­çe­ği yan­sıt­mı­yor. Ma­ale­sef Tür­ki­ye­’­de ca­mi­le­rin ahır ola­rak kul­la­nıl­dı­ğı yö­nün­de­ki müf­te­ri­ce açık­la­ma­la­rı çok sık du­yar ol­duk. Evet, Cum­hu­ri­ye­t­’in ilk yıl­la­rın­da ca­mi­le­rin bir kıs­mı fark­lı iş­lev­ler­le kul­la­nıl­dı. Ca­mi­le­rin ih­ti­ya­ca göre kul­la­nıl­ma­sı her dö­nem­de ol­muş­tu. Pey­gam­ber efen­di­mi­zin dö­ne­min­de ca­mi­ler (mes­cid­ler) sa­de­ce na­maz kıl­mak için kul­la­nıl­ma­dı. Ca­mi­ler­de dü­ğün­ler, eği­tim ve öğ­re­tim fa­ali­yet­le­ri de ya­pıl­dı. Sa­vaş dö­nem­le­rin­de si­lah­lar da sak­lan­dı. Cami (mes­cid) de­di­ği­miz yer bir ta­pı­nak de­ğil­dir. Ha­ya­tın için­de­dir ve ha­ya­tın her ala­nın­da, İsla­m­’ın caiz gör­dü­ğü her şe­kil­de kul­la­nı­la­bi­lir. Ni­te­kim Cum­hu­ri­ye­t­’in ilk yıl­la­rın­da biz­de de ca­mi­ler sa­vaş sı­ra­sın­da si­lah sak­la­mak, buğ­day stok­la­mak ya da at­la­rı düş­man­dan giz­le­mek için kul­la­nıl­dı. An­cak bun­lar, hiç­bir za­man ca­mi­nin kut­sal­lı­ğı­na say­gı­sız­lık için ya­pıl­mış şey­ler de­ğil­di. Ba­kın bu­gün AKP ik­ti­da­rıy­la, ge­rek­ti­ğin­de cami yı­kı­la­bi­li­yor­muş onu da gör­dük.

Cum­hur­baş­ka­nı Er­do­ğan, az önce bah­set­ti­ği­miz ko­nuş­ma­sın­da “Mo­dern­leş­me dini has­sa­si­yet­le­ri­mi­zin ör­se­len­me­si­ne ne­den olu­yor. Cami mer­kez­li bir ha­ya­tı teş­vik et­me­li­yiz” de dedi. Siz­ce İsla­mi­ye­t­’i doğ­ru ya­şa­mak için bu­nun illa cami mer­kez­li ol­ma­sı mı ge­re­ki­yor?

Bu­ra­da ca­mi­le­re na­sıl bir an­lam yük­le­di­ği­niz çok önem­li. Cami, cami mer­kez­li ha­yat­ta ger­çek­ten adı­na ya­kı­şır şe­kil­de ma­bet ola­cak­sa, top­la­yı­cı­lık an­la­mın­da fonk­si­yon icra ede­cek­se, cum­hur­baş­ka­nı­nın söz­le­ri­ni des­tek­le­mek icap eder. An­cak siz ca­mi­le­ri si­ya­si pro­je­ni­zin bir un­su­ru ha­li­ne ge­ti­ri­yor­sa­nız, top­lum­da­ki fark­lı fi­kir­le­ri yok etme ve tek tip­leş­tir­me ama­cıy­la kul­la­nı­yor­sa­nız o za­man cami mer­kez­li ha­yat, İsla­mi bir ba­kı­şı yan­sıt­maz ve din­ci, fa­şi­zan bir an­la­yı­şa dö­nü­şür.

İsla­mi­ye­ti, hiç bil­me­yen bi­ri­ne ta­rif et­mek is­te­se­niz ve bu­nun için de yal­nız­ca üç ke­li­me kul­lan­ma hak­kı­nız olsa, han­gi­le­ri­ni se­çer­di­niz?

Ba­rış, ada­let ve eşit­lik. Bu üç söz­cük as­lın­da Mu­ham­me­di ve Ku­ra­ni İslam de­di­ği­miz yani Eme­vi­le­rin yoz­laş­tır­ma­dı­ğı, öz, ha­ki­ki, saf, duru İsla­m­’ı yan­sı­tan ifa­de­ler­dir. İslam, ke­li­me an­la­mı iti­ba­riy­le ba­rış de­mek­tir. Müs­lü­man da ba­rış içe­ri­sin­de olan. Müs­lü­man önce ken­di ken­diy­le ba­rış içe­ri­sin­de olan­dır. İnsan ve hay­van hak­la­rı ko­nu­sun­da has­sas olan­dır.

İkti­dar ve Di­ya­ne­t­’i bir ke­na­ra bı­ra­ka­cak olur­sak… Tür­ki­ye­’­de ken­di­ni Müs­lü­man ola­rak ta­nım­la­yan ço­ğun­luk, İsla­mi­ye­t­’i an­lat­tı­ğı­nız gibi ya­şı­yor mu?

As­lın­da Ku­ran, bu­gün için­de ol­du­ğu­muz top­lum­sal kri­zi çok ön­ce­den gör­müş. Pek çok ayet­te şu ge­çer: “İnsan­la­rın çoğu yan­lış yol­da­dır, fa­sık­tır, hi­da­yet­ten uzak­tır.” Bu­gün de böy­le… İsla­m­’ı ya­şa­ma ko­nu­sun­da da ma­ale­sef top­lu­mun bü­yük ço­ğun­lu­ğu Ku­ra­n­’ın is­te­di­ği; Mu­ham­me­di İslam çiz­gi­sin­de de­ğil. Ters­yüz edil­miş bir İslam ya­şa­nı­yor Tür­ki­ye­’­de.

Pey­gam­be­rin ya­şa­dı­ğı dö­ne­mi de işa­ret ede­rek so­ru­yo­rum… İsla­mi­ye­t­’­te ‘din gö­rev­li­si’ diye bir mes­lek var mı­dır? Sa­de­ce na­maz kıl­dır­dı­ğı için yurt­taş­la­rın ver­gi­le­rin­den maaş alı­na­bi­lir mi?

Yine Cum­hur­baş­ka­nı Er­do­ğa­n­’ın bir sö­zün­den ör­nek ver­mek is­ti­yo­rum. Ge­çen yıl bir imam ha­tip li­se­si açı­lı­şın­da şöy­le de­miş­ti: “Ce­na­ze­le­ri­mi­zi kal­dı­ra­cak imam yok­tu. Na­maz kıl­dı­ra­cak imam bu­la­mı­yor­duk.” Bu, bir imam ha­tip me­zu­nu ola­rak İslam ta­ri­hi, fı­kı­hı ve iti­ka­dın­dan ol­duk­ça uzak bir açık­la­ma. İsla­mi­ye­t­’­te na­maz kıl­dır­ma me­mur­lu­ğu diye bir şey yok­tur. Na­maz kıl­ma­yı bi­len her Müs­lü­man, na­maz da kıl­dı­ra­bi­lir. Bu ka­dar. Na­maz kıl­dır­mak için ay­rı­ca bir gö­rev­li­ye ih­ti­yaç yok­tur. Ba­kın, aynı şey ce­na­ze­ler için de ge­çer­li­dir. İslam fı­kı­hı­na göre ce­na­ze­yi, en ya­kı­nı yı­kar. Baba ve­fat et­tiy­se oğlu, anne ve­fat et­tiy­se kızı, ço­cuk­la­rı yok­sa eş­ler bir­bi­ri­ni yı­kar. Yani İsla­mi­ye­t­’­te ‘ce­na­ze yı­ka­ma me­mur­lu­ğu’ diye de bir şey yok­tur. İslam bu tür mes­lek­le­re ge­rek duy­ma­yan, son de­re­ce top­lum­sal, in­sa­na do­ku­nan, nor­mal ha­ya­tın akı­şı içe­ri­sin­de ya­şa­nan; hiç­bir şe­kil­de si­ya­se­tin ko­nu­su ol­ma­ma­sı ge­re­ken bir din­dir.