Medya

Hürriyet yazarından AKP'li Mustafa Ataş'a: Biz cemaate 'örgüt' derken üst aklınız "Gel hocam" diye agucuk yaptı

"Savunma hakkını kısıtlayan bir yargılama yapılırsa asıl suçlular paçayı kurtarır "

29 Eylül 2016 12:48

Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, "AK Parti’ye akıl vermeye kalkışmayın, bizim akıl almaya ihtiyacımız yok" diyen AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Ataş'ı eleştirdi. Yılmaz, "Bu köşede bunların 'gizli örgüt' olduğunu yazdığımda siz Fetullah’ın ağlamalarını, garip konuşmalarını dinleyip, kendinizden geçiyordunuz. Ben bu köşede 'KPSS sorularını bunlar çaldı' diye yıllarca soru sorup dururken, üst aklınız “Gel hocam, bitsin bu hasret” diye kollarını açıp, agucuk yapıyordu! Onun için Mustafa Bey, tam tersine sizin bu konuda ciddi olarak akla ihtiyacınız var. İktidar hırsıyla bu çete ile iş tutarken gözünüz öyle bağlanmıştı ki aklınız da uçup gitmişti!" diye yazdı.

Darbe girişiminin ardından Gülen cemaatine yönelik düzenlenen operasyonlar kapsamında 32 bin kişinin tutuklandığını hatırlatan Yılmaz "Bu işin bir tür cadı avına dönüşmesi engellenmezse de bundan yararlanacak olanlar gerçek suçlular olur. Türkiye sonuç olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin taraflarından biridir, AİHM’nin yargı yetkisini kabul etmiş bir ülkedir. Eğer Avrupa hukukunun temel ilkelerini gözetmeyen, sanık çokluğu nedeniyle savunma hakkını kısıtlayan bir yargılama yapılırsa, ne olacağını şimdiden söyleyebilirim: Asıl suçlular paçayı kurtarır" ifadesini kullandı.

Mehmet Yakup Yılmaz'ın "Bu konuda akla gerçekten ihtiyacınız var" başlığıyla yayımlanan (29 Eylül 2016) yazısı şöyle:

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Ataş, Isparta'da katıldığı bir toplantıda, AKP'deki FETÖ'cüler konusuna da değindi.

Konuşmasının genel havasına bakınca şöyle söyleyebilirim: Ataş da diğer benzerleri gibi, AKP’de Fetullahçı aramanın “partinin birlik ve beraberliğine tehdit” olduğunu düşünüyor.

Bakın neler diyor: “Birbirimize öyle kenetleneceğiz ki aramızdan hava, su bile sızmayacak. Bu birlik ve beraberliğimizi hazmedemeyenler son zamanlarda ‘AK Parti içinde FETÖ’cüler ne zaman temizlenecek demeye başladı. AK Parti içinde FETÖ’cü varsa, AK Parti kadroları kendisi temizler, o seni ilgilendirmez.”

Gördüğünüz gibi, sözlerinde bu parti yöneticilerinin bir bölümünü eline geçiren nobran bir hava var. Kendileri herkesin işine burunlarını sokmakta özgürler, binlerce insanın hayatını altüst edebilirler ama sıra kendilerine gelince bu kimseyi ilgilendirmeyecek!

Neden? Çünkü kolu kıracaklar ama yenin içinde tutmaya devam edecekler.

Mustafa Ataş, bu konuşmasını şöyle tamamlıyor:

“AK Parti’ye akıl vermeye kalkışmayın, bizim akıl almaya ihtiyacımız yok.”

Gördüğünüz gibi nobran olmakla kalmıyor, nadan bir tutumu da var.

Mustafa Bey’e hatırlatmak isterim ki bu Fetullahçılar sizi parmaklarında oynatırken, bugünleri görenler bizlerdik.

Aklınızı başınızdan öylesine almıştı ki o yıllarda program yaptığım NTV’de cemaatten “Fetullahçılar” diye söz ettiğimde, sizinkiler yerinden zıplıyordu: “Hocaefendi’ye saygısızlık etme” diyerekten!

Bu köşede bunların “gizli örgüt” olduğunu yazdığımda siz Fetullah’ın ağlamalarını, garip konuşmalarını dinleyip, kendinizden geçiyordunuz.

Ben bu köşede “KPSS sorularını bunlar çaldı” diye yıllarca soru sorup dururken, üst aklınız “Gel hocam, bitsin bu hasret” diye kollarını açıp, agucuk yapıyordu!

Onun için Mustafa Bey, tam tersine sizin bu konuda ciddi olarak akla ihtiyacınız var. İktidar hırsıyla bu çete ile iş tutarken gözünüz öyle bağlanmıştı ki aklınız da uçup gitmişti!

Başka konuları bilmem, gerçi onu da tartışabiliriz, ama bu konuda akla feci şekilde ihtiyaç duyuyorsunuz ve devlet dairelerinde olup bitenlere bakarsak Fetullah’ın yerine yenilerini de koymak üzeresiniz.

Onlara hiçbir suç yapışmaz

AKP’li 12 milletvekilinin Fetullah Gülen’i Pensilvanya’da ziyaret etmesi ve bir de birlikte fotoğraf çektirmesi, “AKP’deki FETÖ’cüler” tartışmasını alevlendirdi.

Evet, içlerinde gizli FETÖ’cü olabilir ama böyle bir tek kanıt ile kimsenin suçlanmasının doğru olmayacağını söylemeliyim.

Şimdi bu fotoğraf nedeniyle suçlanıyorlar çünkü aslında bu tür işleri başlatanlar bizatihi AKP’liler ve AKP trollerinden başkaları da değil.

Onlar mesela benim böyle bir fotoğrafımı ele geçirmiş olsalardı, kim bilir ne fırtınalar koparırlardı.

Onun için AKP’li 12 milletvekilinin ödemek zorunda kaldığı hesap, aslında bu trollerin ve yandaş medyadaki kifayetsiz yalakaların yol açtığı bir hesap.

Bu bir ders olur mu, AKP camiasında rakipler ya da muhalifler için böyle şeylere artık yüz verilmez mi diye soracak olursanız, çok ümitli olmayın derim. Huylu huyundan kolayca vazgeçmiyor çünkü.

Dönelim Fetullah Gülen’i ziyaret meselesine.

Bu çete ile AKP iktidarı arasından su sızmaz iken Pensilvanya’ya gidip, Gülen’in eline, eteğine yüz sürmek isteyenler kimlerdi?

Aklınıza gelebilecek herkes: Büyük işadamları, şu ya da bu şekilde yargıyla bir sorunu olan zenginler, Fetullahçıların gözüne girmek isteyen politikacılar, Fetullahçı gibi görünüp devlette yükselmek isteyenler, Fetullahçı propagandaya su taşısın diye yedirilip içirilen gazeteciler, Fetullah’ın okullarının bulunduğu yerlerde iş yapmak isteyen girişimciler vs.

Peki bu ziyaretleri nedeniyle suçlanabilirler mi?

Hayır. Çünkü o dönemde devlet zaten bunlara teslim edilmişti ve iktidar kendi yetersizliklerini bunların kadrolarıyla kapatmayı “aynı menzile gidiyoruz” diye normal olarak görüyordu.

Şimdi o işadamlarının bir bölümünün malına mülküne el konuldu. Pensilvanya’ya giden memurdu, yargıçtı vs ya hapiste ya da yurtdışına kaçtı.

Ama mesela el etek öpen, Fetullahçı propaganda makinesine malzeme taşıyan, bunların bankalarından krediler çeken yandaş gazetecilere bir şey olmadı.

Aynı şekilde AKP’li politikacılara da!

Neden diye sormayın, çünkü onlar teflon ile kaplılar, üzerlerinde hiçbir şey durmuyor!

Asıl suçlular kurtulabilirler

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, darbe girişiminin ardından 32 bin kişinin tutuklandığını açıkladı.

İşinden atılan, malına mülküne el konulanların sayısı da 100 bini devirdi, devirecek.

Bir darbe girişimine 32 bin kişinin katılmasının mümkün olduğunu düşünmüyorum.

Böyle olsaydı, bir tür içsavaş tablosu karşımıza çıkardı ona kuşku yok. Çıkmadığına ne kadar şükretsek azdır.

Bu 32 bin kişinin doğrudan darbe girişimine katılmasalar bile, bu çetenin üyesi, yöneticisi vs olduğuna ilişkin ciddi deliller olduğunu varsaymalıyız ama acaba öyle mi?

Burada şöyle bir sorun ortaya çıkıyor: Darbe soruşturması ile Fetullahçı çeteyi yönetmek, üye olmak gibi suçlar için yürütülen soruşturma birbirine giriyor.

Ortaya dev bir “torba dava” çıkacak, öyle anlaşılıyor.

Böyle büyük torba iddianamelerle açılan davalarda gerçek suçluyla, suçsuzu birbirinden ayırt edebilmek mümkün olmaz.

Bu işin bir tür cadı avına dönüşmesi engellenmezse de bundan yararlanacak olanlar gerçek suçlular olur.

Türkiye sonuç olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin taraflarından biridir, AİHM’nin yargı yetkisini kabul etmiş bir ülkedir.

Eğer Avrupa hukukunun temel ilkelerini gözetmeyen, sanık çokluğu nedeniyle savunma hakkını kısıtlayan bir yargılama yapılırsa, ne olacağını şimdiden söyleyebilirim: Asıl suçlular paçayı kurtarır.