Gündem

Hülya Koçyiğit: Sanatçı provokasyon yapan olmamalıdır

"Sanatçı farkındalık yaratmakla yükümlüdür, şiddete davet etmekle değil"

25 Ocak 2016 13:29

Akil İnsanlar Heyeti’nde yer alan Türk sinemasının önemli oyuncularından Hülya Koçyiğit, sanatın özgürce varolabilmek demek olduğunu, toplumsal olaylardan etkilendiğini söyleyerek, sanatçının da muhalif bir duruşunun olduğunu ifade etti.

Milat’tan Özlem Doğan’a konuşan Koçyiğit sözlerine, “Ancak hiçbir zaman hakarete varan, aşağılayan ve olumsuz eleştiriler ile provokasyon yapan olmamalıdır” diyerek devam etti. Koçyiğit, "Sanatçı farkındalık yaratmakla yükümlüdür, şiddete davet etmekle değil" dedi.

Akil İnsanlar Heyetinde yer alması ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bulunduğu programlara katılmasından dolayı tepkiler almasının sorulması üzerine, “Ben inandığım bir konuda elimi taşın altına koymaktan geri durmam ve takipçisi olup, inandığım davanın arkasında dururum her zaman. Farklı düşünen insanlar elbette ki olacaktır” şeklinde konuştu.

Hülya Koçyiğit’in Milat’ta yayımlanan (25 Ocak 2016) röportajı şöyle:

Bir dönemin unutulmaz Türk filmleri hala en çok izlenen filmler arasında yer alıyor. Kartal Tibet, Ediz Hun, Cüneyt Arkın gibi Türk sinemasının önemli isimleriyle başrolü paylaştığınız filmlerin günümüz gençlerini bile cezbeden yanı nedir?

Filmlerin günümüzde de büyük bir ilgi ile izleniyor olması inanılmaz mutluluk verici. Gittiğim söyleşilerde gençlerle yan yana gelip birebir sohbet etme şansım oluyor. Onlar Yeşilçam ile nasıl “aile” olunuru gördüler, görüyorlar. Türk kültürü ile tanışıyorlar. Gelenek, görenek, adetlere şahit oluyorlar. Samimiyeti, doğallığı, içtenliği izliyorlar. Günümüz filmlerine baktığımızda ise çok eşlilik, kavga, yalan, aldatma, şiddet ön planda, özendirilenler hep bunlar; hep bir mutsuzluk, depresyon… Sanırım mutlu olmayı, o eski filmlerdeki samimiyeti özlüyoruz 7’den 70’e… Eskiden “şiddet”in bile bir sınırı varken şimdi akılları zorlayan şeyler izliyoruz maalesef. He tabi ki hiç mi iyi bir şey yapılmıyor? Elbette yapılıyor, kaliteli, daha gerçek, güzel mesajlar içeren filmleri de görüyoruz. Dilerim bu yapımların sayısı artar.

Susuz Yaz, Kadın Asla Unutmaz, Senede Bir Gün, Boş Çerçeve, Güller ve Dikenler, Firar ve onlarcası.  Sizi oynadığınız filmlerin arasında en çok hangisi etkiledi?

Yer aldığım her film benim için ayrı bir yere sahip, tarifsiz … Saydığınız filmlerin hepsi çok özel… Gelin-Düğün-Diyet üçlemesi, Almanya Acı Vatan, Vurun Kahpeye, Kınalı Yapıncak, Zeyno, Gökçeçiçek, Derman, Kurbağalar, Dikenli Yol, Karılar Koğuşu … saydığınız filmlerden sonra ilk aklıma gelenler… Fakat hayatımın dönüm noktası ilk filmim Susuz Yaz’dır.

 

“Susuz Yaz’ın ben de yeri ayrı”

 

İlk filminiz Susuz Yaz ödüllü bir film. Size oyunculuk kariyerinizde nasıl bir katkısı oldu?

Konservatuvar eğitimime devam ediyordum… Henüz 15 yaşındaydım, her ne kadar bu rol için küçük görünsem de makyajlar, eşarplar, deneme çekimleri ile bende karar kıldı. 1963 yılında çekimlerini gerçekleştirdiğimiz, 1964 yılında Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü kazanarak Türkiye’nin ilk uluslararası başarısını getiren Susuz Yaz ile sinema hayatım başlamış oldu. Bu başarının ardından sinema hayatım devam etti. Susuz Yaz’ın yeri bende çok ayrıdır bu sebeplerle…

Eğer oyuncu olmasaydınız hangi mesleği yapmak isterdiniz?

Küçükken önce hostes olmak istedim; çünkü her yeri gezip keşfetmek çok cezbedici gelirdi… Ama eğer gerçekten oyuncu olmasaydım öğretmen olmayı isterdim. Belki de iki kardeşe sahip olmamdan, abla olmamdan, hep iyi örnek olmam gerektiği bilinci ile yetiştirilmemden bu… 1964 yapımı, Halide Edip Adıvar’ın romanından uyarlanan “Vurun Kahpeye” adlı filmde canlandırdığım Aliye öğretmen karakteri de beni derinden etkilemiştir.

 

 “Ayrım yapmıyorum”

 

Dizi oyunculuğu hakkında ne düşünüyorsunuz? Dizilerde rol almakla sinema arasında ne fark var?

Oyuncu için dizi ya da film diye bir ayrım yapmak çok doğru değil. Oyuncu her ikisi için de aynı performansı göstermek zorunda. Ancak dizi çekimleri çok daha fazla yoğun saatler içerdiği için elbette ki oyuncuların performansını etkiliyor.

Türk sinemasının ve oyuncularının günümüzdeki performansını nasıl değerlendiriyorsunuz? Olumlu/olumsuz dünden bugüne neler değişti?

Geçmişten günümüze Türk sinemasına baktığımız zaman günden günde yükselen bir çizgi olduğu aşikâr. Birçok üniversitenin konservatuvar bölümü mevcut. Oyuncu adayları için bu çok büyük bir şans. Ama günümüz genç oyuncularına baktığımda, zaman zaman şunu görüyorum; yer aldıkları bir iki projenin ardından “ben oldum, tamamım” algısı içine girebiliyorlar. Her zaman kendi ile yarış içinde olmaları gerektiğini, daha iyisini nasıl yapabilirim, seyirciyi nasıl şaşırtabilirim, kendime daha fazla ne katabilirim düşüncelerinin her zaman devam etmesi gerektiğini düşünüyorum.  İşini büyük bir özen ve özveri ile yapan oyuncuları da görüyorum ve biliyorum ki bu başarıları onları çok daha iyi yerlere getirecek.

 

“Geldiğimiz nokta umut verici”

 

Teknolojik açıdan yaşanan değişimin sinema sektörüne katkısı ne oldu sizce?

Teknolojik açıdan baktığımızda ise başlangıçtaki o amatör yapı bugün daha profesyonel bir düzeye geldi. Tek kamera ile teknik yoksunluklardan, bugün geldiğimiz nokta beni çok mutlu ediyor açıkçası. Sinemamızı dünyaya açma konusunda genç girişimcilerin çoğalması, sinema bölümleri olan okulların hayata geçmesi, bugün sinema adına bir umudu doğuruyor. Eskiye nazaran çok daha fazla sponsor ve devlet desteğini alabilmek ayrıca mutluluk verici.

 

“Berrin Menderes’i oynamak istiyorum”

 

Hayalini kurduğunuz bir proje var mı? Özellikle şu karakteri oynamak isterim ya da şu senaryoya asla hayır demem dediğiniz bir rol…

Hayalini epeydir kurduğum bir proje var, evet. Uzun zaman önce Halit Refiğ ile birlikte araştırmasını yaptığımız, kendisinin senaryosunu yazdığı 1960 ihtilalini anlatan senaryomuz var. Bu senaryoda da Berrin Menderes’i canlandırmak istiyorum. Ancak oldukça yüksek meblağlı bir yapım ve bu senaryoyu hayata geçirememenin mahcubiyeti içerisindeyim.

Damadınız Engin Altan Düzyatan’ın başrolünde oynadığı Diriliş Ertuğrul dizisi yüksek bir reytingle yoluna devam ediyor. Türk sinemasının önemli ve tecrübeli bir sanatçısı olarak Düzyatan’ın performansını ve tarihi bir dizide oynamanın sorumluluklarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Olağanüstü bir performans ile karşı karşıyayız. Kendisini rolü hazmetmiş adeta tarih, kahramanı yeniden hayata aktarma konusunda çok başarılı buluyorum. Sadece Engin Altan’ı değil, bütün dizi kadrosunu, yönetmeni ve senaristi bu kadar özenli bir çalışmaya imza attıkları için ayrı ayrı kutluyorum.

 

“Sanatçı düşüncesini halka diretemez”

 

Sanatçı muhalif olur mu? Son dönemde hükümete muhalefet etmek adı altında hakarete varan açıklamalara, tiyatro oyunlarına vs şahit oluyoruz. Bunun sınırı ne olmalı?

Sanat, özgürce var olabilmektir. Kendi dili ile seslenir, kendini kısıtlamaz… Ancak küfür ve hakaret sanat demek değildir. İzleyene ışık tutabilirsin ama seçimleri için kendi düşünceni diretemezsin.

Akil İnsanlar Heyetinde yer almanız ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bulunduğu programlara katılmanızdan ötürü tepkiler aldınız. Bir sanatçı olarak sorunların çözümü için adım atmak niye bazı kesimler tarafından linç kampanyasına dönüştürülüyor?

Ben inandığım bir konuda elimi taşın altına koymaktan geri durmam ve takipçisi olup, inandığım davanın arkasında dururum her zaman. Farklı düşünen insanlar elbette ki olacaktır.

 

“Sanatçı şiddete davet edemez”

 

Bir sanatçının topluma rol model olduğunu ya da olması gerektiğini düşünüyor musunuz? Özel hayatıma kimse karışamaz diyerek halktan biri gibi yaşamalı mı? Yoksa bazı konularda daha seçici mi davranmalı?

Ben seyirciye karşı sorumluluğumu hissederek yaşıyorum. Elbette ki sanatçı, yaratıcı halka ışık saçan, yol gösteren, ufuk açan kişi demektir. Dolayısıyla da toplumsal olaylardan etkilenir. Bunlar karşısında tepkisini gösterir. Muhalif bir duruşu vardır. Bundaki amaç da toplum için her şeyin mükemmel olmasını istemesidir. Toplumu, insan haklarına saygıya davet eder, toplumun birlik ve beraberliğini korumasını sağlamaya çalışarak, müşterek yaşamı pekiştiren davranışlarda bulunur. Ancak hiçbir zaman hakarete varan, aşağılayan ve olumsuz eleştiriler ile provokasyon yapan olmamalıdır. Sanat olayları tespit eder, sinemanın da özellikle görevi de budur. Sanatçı farkındalık yaratmakla yükümlüdür, şiddete davet etmekle değil.