Gündem

Hükümetin 21 ay önce "Üç ayı tamamlamak zorunda değiliz" dediği OHAL, 7. kez uzatılacak

15 Temmuz darbe girişimden sonra 21 Temmuz 2016 tarihinde OHAL ilan edilmişti

16 Nisan 2018 00:08

O dönem Adalet Bakalığı görevinde bulunan Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı  Bekir Bozdağ’ın 21 Temmuz 2016 tarihindeki Meclis Genel Kurulu görüşmelerinde, “Üç ay koyduk süreyi ama bu üç ayı tamamlamak zorunda değiliz” dediği Olağanüstü Hal (OHAL) uygulaması 7. Kez uzatılacak. 

OHAL'in uzatılması için, salı günü ilk olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Milli Güvenlik Kurulu toplantısı yapılacak. Bu toplantıda  hükümete tavsiye kararının alınması bekleniyor.


Hükümet Anayasa’nın 120’nci maddesi ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun ilgili maddeleri uyarınca ülke genelinde 21/7/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine ilişkin  Bakanlar Kurulu Kararı’nın TBMM Gene Kurulu’nda CHP ve HDP’nin karşı çıkmasına rağmen kabul etmişti.


TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın yönettiği 21 Temmuz 2016 oturumundan bazı konuşmalar şöyle:

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat): Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esasında bu olağanüstü hâl kararı millete karşı alınmış bir olağanüstü hâl kararı değildir; esasında devlet burada kendisine bir olağanüstü hâl kararı vermiştir, Hükûmetimiz kendisine bir olağanüstü çalışma ve seferberlik ilan etmiştir. Bundan önceki olağanüstü hâl kararlarına baktığınızda, devletin millete uyguladığını, millete karşı ilan ettiğini görüyoruz.

Ama, burada, devletimizin yapısı içerisinde bir kanser gibi sarılmış ve her tarafta gizlenmiş bulunan bu yapının kısa süre içerisinde devlet aygıtından ayıklanması, temizlenmesi, devletimiz, demokrasimiz, milletimiz, Parlamentomuz için bir daha tehlike ve tehdit oluşturmaması için bu gerekli ve zaruri bir adımdır. Buradan hareketle bu olağanüstü hâl kararının farklı farklı yansıtılması, “Toplumun bütün hayat alanlarına sirayet edecek, yasaklar gelecek, şu şu kısıtlamalar olacak.” şekilde bir değerlendirme yapılması büyük bir yanılgı olur.

Olağanüstü Hal Kanunu’nda yetkiler var ama bu yetkilerin hepsi OHAL ilan edildiğinde kullanılıp zorunlu olarak devreye girmemektedir.

Yetkiler, görevler valilerin uhdesinde olacak, valiler gerekli gördüğü zaman bu tedbirleri, bu kararları alacaktır. Sanki Türkiye’de bu uygulamalar hemen başlamış gibi bir değerlendirme yapmak fevkalade yanlış olur, fevkalade büyük bir hata yapmış oluruz. Burada sıkıyönetim ilanı söz konusu değildir, yönetimin askere devri kesinlikle söz konusu değildir, yönetim sivil idarededir.

Valilerin etkinliği artırılmaktadır, valilerin gücü artırılmaktadır, hızlı karar alma ve bunları uygulama imkânı getirilmektedir. Bu, son derece önemli bir adımdır. Bunun ekonomiye dönük, hayatımızın diğer alanlarına dönük elbette birtakım yansımaları olabilir ama çok net söylüyorum, bu konuda ekonomiyle ilgili herhangi bir adım olmayacaktır.

Belirtelim ki olağanüstü hâl ekonomik, sosyal, kültürel ve benzeri hiçbir faaliyeti olumsuz etkilemeyecektir. Bu olağanüstü hâl, ekonomik nedenlerle ilan edilmiş bir olağanüstü hâl olmadığı için ekonomiyi, yatırımları, planlamaları da olumsuz etkilemeyecektir. Ekonomiyle ilgili ve diğer alanlarla ilgili herhangi bir düzenleme yapılması da söz konusu olmayacaktır. Olağanüstü hâl bir sıkıyönetim değildir, yönetim askerde olmayacaktır, kolluk yetkileri askerî makamlara geçmeyecektir, bazı suçların yargılanması askerî mahkemelere devredilmeyecektir, yönetim askerde değil sivil iradede olacaktır ve sivil irade daha etkin bir biçimde yönetimi yerine getirecektir.

Bu nedenle, olağanüstü hâlin ilan edilmiş olması, vatandaşlarımızın hayatında olağanüstü birtakım değişiklikler meydana asla getirmeyecektir. Esasında, bu olağanüstü hâl, olağan hâlin kalıcılaşmasını sağlamak içindir. 15 Temmuz 2016’da ortaya çıkan olağanüstü durumun kalıcı olmadığının, tekrarının mümkün olmadığının ve mümkün olmayacağının, milletin temsilcilerinin, milletin ayakta olduğunun hem tescili hem de olağanüstülüklerin tamamının kısa sürede sonlandırılması anlamını taşıyacaktır. Ne yapacağız?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –Biz bunu gizli kapaklı yapmıyoruz. Milletimize ne dediysek olağanüstü hâl süresi içerisinde onları yapmaya devam edeceğiz. Üç ay koyduk süreyi ama bu üç ayı tamamlamak zorunda değiliz. Amacımız, üç aydan daha kısa süre içerisinde atacağımız adımları atmak, yapacaklarımızı yapmak ve süre dolmadan da olağanüstü hâli yeniden kaldırmaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Çünkü, derdimiz, demin de söyledim, yangını söndürmektir ve bu yangının tekrarlanmasının önüne geçmektir; demokrasimizi, hukuk devletimizi, millî irademizi tahkim etmek, güvenceye almaktır. Bunları yaptıktan sonra da zaten buna gerek kalmayacaktır. Planlamalarımıza göre biz bunu üç ay içerisinde, en geç, tamamlayacağız ama daha erken de tamamlamak için elimizden gelen bütün gayreti göstereceğiz.

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) –Türkiye hiçbir şart altında hukuktan ve demokrasiden ayrılamaz. Anayasa ve kanun, olağanüstü hâlin çerçevesini çizmiştir. Bu istisnai yönetim sürecinin amacı bugün görüştüğümüz tezkerede belirlenmiştir. Tezkerede belirlenen sınırların dışına kesinlikle çıkılmadan siyasi çıkar ve hedefler gözetilerek yeni fiilî durumlar peşine düşülmemesi gerekmektedir. OHAL uygulamalarını yakından takip edeceğiz, bu süreçte gerekli uyarılarımızı yapmaya devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, bu örgütü canavarlaştıran, kamuda istediği gibi at koşturmasına fırsat veren, toplumsal ve bürokratik örgütlenmesine imkân sağlayan istihbarat zafiyeti değil, üzülerek söylüyoruz ki yönetim zafiyetidir. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında görevden uzaklaştırılan ve gözaltına alınan kamu personeli sayısı 50 bini geçmiştir. Bu denli yüksek bir rakamla OHAL’e girilmesi birtakım kaygıları da beraberinde getirmektedir. Uygulamalar son derece dikkatle, özenle ve somut verilere dayanarak yapılmalıdır. Kurunun yanında yaş da yanmasın. Bu özen ve dikkat sadece Fethullah terör örgütüne değil, diğer terör örgütlerine de yöneltilmelidir ve diğer terör örgütleri de asla dikkatten uzak tutulmamalıdır. Olağanüstü hâl içerisinde yeni mağduriyetlerin oluşmasına engel olunmalıdır. Kamu personeline yönelik bu süreçte kişiselleşmekten ve siyasi mülahazalardan mutlaka uzak durulmalıdır.

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) –Değerli milletvekilleri, yani bir tarihsel arka plan sunacak zaman yok ama sadece şunu söyleyeyim: 1987’de uygulamaya konulan OHAL tam 46 kere uzatıldı, bunu bilelim ve 6 OHAL valisiyle tanıştı bu ülke ve gerçekten vatandaş ile devlet arasında uçurumun nasıl derinleştiğini, nasıl büyük hak ihlallerinin, büyük bir kırımın, yıkımın, göçün, katliamların, işkencenin yaşandığını kitaplar, tarih bize yazıyor.

Biz Halkların Demokratik Partisi olarak 7 Hazirandan bu yana bir darbenin devam ettiğini hep söyleyegeldik; 1 Kasımın aslında bir darbe olduğunu, halkın seçilmiş temsilcilerinin… Hiç gerekmediği hâlde Anayasa’ya göre, iktidarın ve Cumhurbaşkanının kararıyla ve tasarrufuyla bu darbenin bütün kurum ve kurullarıyla devam ettirildiğini biliyoruz. Bu kürsüden defalarca bu tartışıldı.
Netice olarak, tercihimizi çok net ifade ediyoruz: OHAL kararına kesinlikle “Hayır.” diyeceğiz çünkü “olağanüstü hâl” demek, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin askıya alınması demektir, “olağanüstü hâl” demek, vatandaşların yaşam alanlarının daraltılması demektir. Devletteki temizlik ve darbeyi ortadan kaldırmaya yönelik hamleler mevcut hukuki sınırlar içinde yapılabilir; öneriler gelebilir, bunları değerlendiririz.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın) –Değerli milletvekilleri, değerli Hükûmet üyeleri; bunun için diyoruz ki: Siyaseten uygun değildir. Niye? Çünkü olağanüstü hâl Parlamentoyu devre dışı bırakır, çünkü olağanüstü hâl yetkileri sadece iktidarda toplamayı hedefleyen ve bu süreci iktidarın yürüteceğini öngören, planlayan bir yöntemdir. İşte bu, o gece oluşan ruha zarar verir; beraberlik ruhuna, o direniş ruhuna zarar verir. İşte bu, Parlamento içerisinde oluşan birlikte mücadele etme iradesine zarar verir. Bunu yaşatalım.

Bakın, şu aşamada, henüz, tahmin ettiğimiz, nereye evirilebileceğini bildiğimiz ama sürecin ruhuna zarar vermemek için başlangıçta ifade etmeyi doğru bulmadığım bir noktadayız. 15 Temmuz gecesi, meydanlarda direnmek için, darbeye karşı direnmek için sokağa çıkanların yapısı, kompozisyonu bugün değişmeye başladı. “Darbeye karşı hep beraber milletin iradesini savunalım.” diye yola çıkanlar artık meydanlarda milletin iradesi yerine sadece belirli bir siyasi iradenin propagandasının yapılıyor olmasından rahatsızlık duymaya başladı. (CHP sıralarından alkışlar) Bu yapı, bundan sonra darbelere karşı çizeceğimiz hatta, izleyeceğimiz mücadelede çok yanlış ve olumsuz bir noktaya sürükler.

Toplum provokasyonlara açık hâlde uzun süre tutulamaz. İktidar sorumluluğu ve siyaset kurumunun sorumluluğu, bir an önce, provokatif ortamları ortadan kaldıracak önlemleri almaktır. Bu da ancak dayanışmayı büyüterek, o gece ortaya çıkan ruhu büyüterek mümkündür.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, olağanüstü hâle gerek olmadığını, Parlamentonun dayanışması içerisinde bütün bu süreci yönetebileceğimizi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tam da bu dönemde görevde ve devrede olması gerektiğini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerini ondan almanın hiçbir iktidara bu dönemde yaramayacağını, Türkiye’ye de faydası olmayacağını, bu nedenle olağanüstü hâl tezkeresine karşı çıktığımızı ve “Hayır.” dediğimizi ifade ediyorum.