Medya

Hıncal Uluç'tan Başbakan Yardımcısı'na: Sizi kim kandırdı, kim yalanlarına alet etti?

"Sizi böyle yanıltan resmi makamları, ismen açıklayın ve hepsinin hakkında soruşturma açtırın"

02 Aralık 2016 14:27

Sabah yazarı Hıncal Uluç,  Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak'ın Adana'da 10'u öğrenci, 1'i eğitmen ve 1'i çocuk 12 kişinin hayatını kaybettiği yurt faciasıyla ilgili olarak yaptığı "Orada bize hem Aladağ savcımız hem olay yeri inceleme ekiplerinin verdiği ilk bilgi, kilitli değil, kilidin hiç olmadığı şeklindeydi. Hatta şöyle bir örnek verdi, olay yeri inceleme ekiplerimiz, 'genellikle bu hadiselerde yangın çıkış kapıları kilitli olur ama tesadüfen kilitli değil' dediler. Yangın çıkış kapısının orada bir tül perde var. Bu perde de sağlam bir vaziyette duruyor" açıklamasını eleştirdi. "Sizi kim kandırdı?" diye soran Uluç, "Sizi böyle yanıltan resmi makamları, ismen açıklayın ve hepsinin hakkında soruşturma açtırın ki, bir daha hiç kimse, kendisinin ya da dostlarının paçasını kurtarmak için yalanlarına bu ülkenin hele böyle facia anlarından en güvenilmesi gereken kişileri alet etmesin" ifadesini kullandı. 

Hıncal Uluç'un, "Başbakan Yardımcısı'nı kim kandırdı" başlığıyla yayımlanan (2 Aralık 2016) yazısı şöyle:

Kimse başka şeyler söylemesin..
Adana'da o çocukların birbirlerine sarılmış ve kavruldukları için tanınmaz hale gelmiş cesetlerinin adı "İhmal Cinayeti"dir ve Hükümet kimsenin gözünün yaşına bakmadan, bu ihmalin tüm sorumlularını en alttan, en yukarıya belirlemek ve ibreti alem cezalar vermek zorundadır ki, bundan böyle başka çocuklarımızın da katliama uğramayacaklarından emin olalım.
Ne var ki hükümet, Başbakan Yardımcısının ağzından talihsiz bir açıklama ile başladı.
Yangının hemen ardından Veysi Kaynak "Resmi kişilerden aldığım bilgilere göre, yangın merdiveninin kapısı kilitli değilmiş ve hatta önündeki tül perde bile duruyormuş" dedi..
Yani, yangın merdivenine koşmak, en alt katta başlayan alevlerden kaçmak için yukarı kaçan çocuklardan hiçbirinin aklına gelmemiş.
Kapı orda açık, kurtuluş üç adımdayken, birbirlerine sarılıp yanarak ölmüşler.
Diyelim ki öyledir..
Peki o çocuklara, yangın anında ne yapacaklarını o binada kimse öğretmemiş mi Sayın Bakan?. Birinin aklına tülü itip kapıyı açmak gelmemiş mi?
Bu da korkunç bir ihmal suçu değil mi?.
Kaldı ki, bakanın bu açıklamasını okurken spiker, ekranda binanın sabahki hali görünüyordu.
Üst katın üstü açıktı. Çatı tamamen yanmıştı çünkü. Kırılmış pencereden yukarı, gökyüzü görünüyordu. Hangi tül perde?.
Ardından ilk bilirkişi sonuçları geldi. Kapı sıcaktan eridiği için, kilit durumunun tespiti vakit alacaktı. Demir kapı eriyor, ama önünde tül perde duruyor, bakar mısınız?.
Ve arkasından bir bilirkişi açıklaması daha..
Binada kullanılan döşeme malzemeleri, halılar, perdeler, örtüler, yatak malzemeleri yanıcı maddelerden olduğu için, en alt katta başlayan yangın, hızla yayılmış ve facia büyümüştü. Ama Yangın Merdiveni kapısı önündeki tül perde duruyordu. Mucizeye bakın..
Şimdi Başbakan Yardımcısından ricam..
Sizi böyle yanıltan resmi makamları, ismen açıklayın ve hepsinin hakkında soruşturmaaçtırın ki, bir daha hiç kimse, kendisinin ya da dostlarının paçasını kurtarmak için yalanlarına bu ülkenin hele böyle facia anlarından en güvenilmesi gereken kişileri alet etmesin..

***
Nihai bilirkişi raporunu çarşamba gecesi öğrendik. Yangın en alt kattaki "Eskimiş" sigorta tablosundan başlamıştı. Dün tahminimizi aynen böyle yazmıştık. Tüm döşemeler hızlı yanıcı maddelerden yapıldığı için hızla ilerlemişti.
Ahşap çatı ve kullanılan malzemeler de kolay yanıcı maddelerle inşa edildiğinden orası da kül olmuştu.
Yangın merdiveni kapısı içerden açılacak gibiydi ama kilit üzerinde kapı kolu yoktu. Yani açılması mümkün değildi..
Yani, ortada bir kaza değil, bir korkunç "İhmal cinayeti" vardı.
Ve de bu cinayetin asıl sorumluları, ilk anda tutuklanan, o bina çalışan emir kulları değil, o binanın hem de "Çocuk Yurdu" olarak açılmasına izin verenler ve açıldıktan sonra Yangın Provası yapılıp yapılmadığını kontrol etmeyenlerdir.
Yani il mi, ilçe mi, kime bağlıysa artık, Milli Eğitim ve İtfaiye Müdürleri..
Yani belediye başkanları, yani kaymakamlar..
NTV ekranında İTÜ Profesörü Abdurrahman Kılıç'ı görünce hemen sesi yükselttim. Kılıç, ben bu köşeye başladığım yıllarda doçentti ve İstanbul İtfaiye Müdürü'ydü. Yani hem bilimsel uzman, hem de uygulamacı olarak pratisyen.. Çok konuşmuştuk görevdeyken..
Oğuz Haksever, Kılıç'ın sözlerinden pek hoşlanmamış olacak ki, "Vaktimiz dar" falan filan diyerek kesmeye çalıştı durmadan ama Prof. Kılıç mesajı verdi..
"Bu ülkede itfaiye denetimleri göstermelik yapılır. Çünkü bu denetim öyle zor iştir ki, denetimi yapanın birinci sınıf uzman olması, yangın ve yanma ile ilgili her şeyi bilmesi gerekir.
Önlemek ve yangın başladıktan sonra söndürmek için gerekli her şey yapılmış mı, ancak bir uzman anlar. Yani denetçinin özel eğitimli olması gerekir.
Bizde böyle bir şey yok. Bir itfaiye eri gider, iş biter.." Şimdi bu ülkede yüz binlerce okul, yurt, sinema, tiyatro, konser salonu, avm , eğlence yeri, disko, say sayabildiğin kadar yer var..
Düşünün bunların hepsinin denetimi uzman kişiler tarafından mı yapıldı, yoksa, ilçe belediyesi itfaiyesinden bir er gidip, laf ola torba dola imzayı basıp, açılmasına izin mi verdi?.
Bu faciadan alınacak bir ders var!.
Açılış için gereken izinleri formalite olmaktan çıkarmak!.
Bunun yolu da, mesela bu Adana'daki çocuk yurdunun açılmasına kimler denetçi, kimler izin makamı olarak karıştıysa hepsi hakkında soruşturma açtırmak..
Bu ülkenin iddiaya girerim hemen tüm okulları ve yurtlarında durum ayni iken, sırf burda yangın çıktı diye, tekrar ediyorum ordaki emir kullarını tutuklamak büyük bir fayda getirmez.. Balığın nerden koktuğunu bulma ve hesabı asıl onlardan sorma durumundayız..
Bu görev de Başbakan Yardımcısı Sayın Veysi Kaynak'a düşüyor.