Politika

HDP'li vekil: Şengal ve Rojava'ya dönük bombalama tarihî hata; Kürtlere topyekûn savaş ilan etme söz konusu

"Lice'de 20 kişilik polis timi, 20 köyde oy kullandı; muhtar 'Oğlun KHK'yla atılır' diye tehdit edildi"

01 Mayıs 2017 12:05

HDP’nin örgütlenmeden sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Nadir Yıldırım, referandumda Kürtlerin evet oyunu yükselttiğine dair yorumları reddederek "Bölgede sandığa gitmek bir nevi ateşten gömlek gibiydi. Sandık görevlilerimizin büyük bir kısmı baskı ve tehditler neticesinde sandıklara gidemedi" dedi. Yıldırım, "Lice’de 20 köyde görevli olduklarını iddia eden 20 kişilik özel harekât timi, 20 köyde devriye geziyor, her uğradıkları köyde görev kağıdını gösterip oy kullanıyorlar. En az 400 oy kullanmışlar" iddiasında bulundu.

Jandarma yetkililerinin, valiler ve kaymakamların "muhtarları toplayıp tehdit ettiğini" ileri süren Yıldırım, "Muş’ta ismini açıklamak istemeyen 10-15’e yakın muhtarın yaşadıkları var. Çağırmış vali, ‘Bak muhtar, senin oğlun Çorum’da öğretmen. Köyünden hayır çıkarsa bir KHK’yle oğlun gider’ demiş. Bir diğerine ‘Bak muhtar senin şöyle bir davan var…’ Bunun gibi onlarca örnek var" ifadesini kullandı.

TSK'nın son olarak Irak ve Suriye'deki bölgeleri bombalamasına değinen Yıldırım, "Şengal ve Rojava'ya dönük bombalama bence Türkiye’nin en büyük tarihi hatası. Daha büyük sorun ve krizlere neden olacak. Kürtlere topyekun bir savaş ilan etme söz konusu" görüşünü dile getirdi.

"Türkü de Kürdü de, ulusalcısı da sağ muhafazakarı da, milliyetçileri de sosyalistleri de, feministleri de bir araya gelebildi. Ortak hedef ve amaçlar doğrultusunda hareket edebildiler" diyen HDP'li Yıldırım, "Bence 2019’a kadar daha çok zaman var. Gelişen böylesi bir süreçte bence toplumsal muhalefet güçlü ittifaklar ve güçlü sonuçlar doğurabilir. Bu anlamda biz kesinlikle umutluyuz" dedi. 

Nadir Yıldırım'ın Cumhuriyet gazetesinden Kemal Göktaş'a verdiği söyleşi şöyle:

- HDP sonuçlardan gerçekten memnun mu?

Referandumun gayriresmi sonuçlarından memnunuz tabii ki. Biliyoruz ki sandığa giren oylarla, sandıktan çıkan oylar farklıydı. Sandığa giren oylardan gerçekten memnunuz. Halkımız büyük bir kararlılıkla tutumunu belli etti, her şeye rağmen. Fakat sandıktan çıkan sonuç biraz farklı oldu. Referandum sürecini sadece referandum günü olup bitenle tanımlayamayız. Adım adım her şey o güne göre planlandı. Medyanın susturulması, partimize dönük tarihin en büyük medya ambargosunun uygulanması, bütün belediyelerimize kayyum atanması, eş genel başkanlarımızın ve milletvekillerimizin, 5 bini aşkın yönetici ve aktivistimizin tutuklanması, her gün onlarcasının gözaltına alınması… Bütün bunların yapılmasının birçok nedeni var kuşkusuz ama bir nedeni de referandum hazırlığıydı. Bizi lidersiz, örgütsüz, yönetimsiz bir sürece sürüklemek istediler. 81 il içerisinde en örgütlü olduğumuz 47 ildeki yönetimlerimizin 37’si tasfiye edildi, tutuklandı, yönetimsiz kaldı. Maraş’ta 4 resmi, 3 de onlara vekaleten görev verdiğimiz toplam 7 il eşbaşkanımız şu anda cezaevinde. Bütün bunlar son 8 ay-1 yıl içinde oldu.

- Ortada bir suç olmadığı halde mi tutuklandıklarını düşünüyorsunuz?

Tutuklamaların yüzde 99’u HDP faaliyeti yürütmekten kaynaklı. Bütün iddianameleri alın bakın, yapılan basın açıklamaları, genel merkezden gönderdiğimiz genelgelerin karşılığı olarak yapılan etkinlik ve faaliyetlerden dolayı. Buna rağmen başarılı olduk çünkü çok kapsamlı bir kampanya yürüttük.

- Nasıl yürütebildiniz peki?

Gönüllülerle yürüttük. Çünkü biz gerçekten halka dayanan bir partiyiz. Örneğin Maraş’ta bir yıl içinde bunu yaptılar ama şu anda yönetimimiz var ve çalışıyor. Mersin’de bütün il, ilçelerdeki 135 yöneticiden 97’si tutuklandı. Buna rağmen il ve ilçelerde, mahallelerde kampanya yürüttük, geniş katılımlı bir miting yapabildik.

- Bölgede ‘Hayır’ oylarının HDP’nin aldığı oylara göre bir miktar azaldığı da görülüyor.

Bu koşulları değerlendirdiğimizde çok normal bir durum. Bölgede sandığa gitmek bir nevi ateşten gömlek gibiydi. Sandık görevlilerimizin büyük bir kısmı baskı ve tehditler neticesinde sandıklara gidemedi. Uzmanlarla her bir sandığı analiz eden bir araştırma yaptırıyoruz. İlk etaptaki tespitimiz şu: Sandığa gitme oranı ile hayır oyları arasındaki düşüş dengeli görünüyor. Bunun bir kısmı Hakkâri, Diyarbakır Sur, Şırnak gibi göçlerin yoğun yaşandığı yerlerde.

- Sandığa gitmeyenler “boykot”çu olabilir mi? HDP’li seçmenler içinde hendekler sürecinden kaynaklı küsen bir kesim olduğu gözleniyor.

Kesin olarak küskün seçmenimiz yok. Sandığa gitme oranının düştüğü yerlerin büyük çoğunluğu göç eden seçmenlerin olduğu yerler. Küsme, boykot gibi bir durum gelişmedi. Tam tersine daha bir hırsla sandığa gittiler bence.

- Çok hile oldu mu bölgede?

Bir örnek vereyim, kamuoyu değerlendirsin. Lice’de 20 köyde görevli olduklarını iddia eden 20 kişilik özel harekât timi, 20 köyde devriye geziyor, her uğradıkları köyde görev kağıdını gösterip oy kullanıyorlar. En az 400 oy kullanmışlar. Mesela Urfa’nın büyük çoğunluğunda bizim görevlilerin sandığa ulaşması AKP, polis, asker korucu eliyle engelledi. Bir kısım görevlimiz açık ve net bir şekilde ilçe seçim kurulları yetkilileri tarafından tehditlerle engellendi. Bölgede hiçbir AKP il, ilçe yöneticisi başkanı, milletvekili kampanya yürütmedi. Evet kampanyası tamamen valiler, kaymakamlar, askerler ve polisler eliyle yürütüldü. Jandarma yetkilileri, valiler, kaymakamlar, muhtarları toplayıp tehdit ettiler. Muş’ta ismini açıklamak istemeyen 10-15’e yakın muhtarın yaşadıkları var. Çağırmış vali, ‘Bak muhtar, senin oğlun Çorum’da öğretmen. Köyünden hayır çıkarsa bir KHK’yle oğlun gider’ demiş. Bir diğerine ‘Bak muhtar senin şöyle bir davan var…’ Hatta kimilerine düzmece ifadeler göstermişler. ‘Seninle ilgili böyle bir ihbar var. PKK’ye yardım yataklıkta bulunduğuna dair. Köyünden hayır çıkarsa bunu hemen işleme koyacağız’ demişler. Bunun gibi onlarca örnek var.

- Sosyal medyada ‘Kürtler yüzünden Evet çıktı’ gibi bir düşünce yaygın olarak paylaşıldı. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Türkiye’de maalesef, kendisini sol olarak tanımlayan cenahta da milliyetçi cephede de Kürtlere karşı bir önyargı var. Bu zihniyetin yıllarca beslediği, körüklediği bir durum söz konusu. Kesinlikle onun yansımasıdır. Yoksa bütün her şeye rağmen, ben iddia ediyorum, Hakkari’deki Şırnak’taki, Diyarbakır’daki baskının, engellemenin yüzde 5’i İstanbul’da, Ankara’da ya da İzmir’de olsaydı, durum çok daha farklı olacaktı.

- Son gelişmelerle Kürt sorunun Ortadoğu ve bölge sorunu olduğu gerçeği bir kez daha vurgulanmış oldu. Türkiye’nin son bombalamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şengal ve Rojava'ya dönük bombalama bence Türkiye’nin en büyük tarihi hatası. Daha büyük sorun ve krizlere neden olacak. Kürtlere topyekun bir savaş ilan etme söz konusu. Kürtlere yönelik komple savaş ilanı, kesinlikle bölgende uluslararası anlamda Türkiye’yi sınırlayacak ve zorlayacak.

- Barzani destek verdi ama…

Barzani, Kürtleri temsil etmez. Orada 5 büyük parti hemen çok sert tepki verdi. O partiler Irak Kürdistanı'nın yüzde 70'ini temsil eder. Barzani olsa olsa yüzde 30'dur. Selahattin Başkan'ın 7 Haziran’dan sonra söylediği ‘siyaset konuşmalı’ sözü aslında Türkiye'ye, AKP'ye ve Erdoğan'a yönelikti. Kandil'e yönelik değildi. Sebebi şuydu: İçeride Kürtlerle onurlu gerçekçi bir barış, bölgede Kürtlerle demokratik bir ittifak ve işbirliği, Türkiye ve Ortadoğu'daki birçok sorunun çözüm anahtarını taşıyor. Temel yaklaşımımız buydu. Ama AKP'nin ısrarla son 2 yıldır geliştirmiş olduğu bir savaş politikası var.

- AKP niye bunu yapıyor? MHP ile ittifak yaparak başkan seçilmek mi istiyor?

Tek neden bu değildir bence. Esas nedeni şu: AKP devleti, Kürtlerin bölgede pozisyon kazanmasının kendisine yansımasından ürktü. Türkiye’nin devlet mekaniği ve AKP, süreci bu anlamda yanlış okudu. Bu ideolojik kodlarıyla, siyasi zihniyeti ile alakalı olabilir. Çünkü özgürlükçü, demokrat, toplumcu ve barışçı değildir. Zihniyet hegemoniktir. Bölgede Davutoğlu döneminden beri emperyal hevesleri var. Bunların doğurduğu sonuçlardır. Tarih ve siyaset bilgisinin kıtlığı veya sakatlığı ile alakalı açığa çıkmış sonuçlardır.

“2019’a kadar toplumsal muhalefet güçlü ittifaklar doğurabilir”

- Çözüm sürecinin yeniden başlaması konusunda söylenti düzeyinde bazı şeyler konuşuluyor. Böyle bir emare görüyor musunuz?

Türkiye’yi AKP-MHP hükümeti yönetiyor. Zaman itibariyle bu fiili durum resmiyet de kazanacak. AKP-MHP devletinin yürütmüş olduğu süreç var. Bir yönüyle topyekun imha savaşı başlatırken diğer yandan çözüm sürecinden bahsetmek manipülasyondur, spekülasyondur, toplumun kafasını karıştırmaya dönük bir algı operasyonudur. Bu zihniyet var olduğu sürece bunun ihtimali yoktur.

- AKP oldukça mı, AKP-MHP hükümeti oldukça mı?

Bu zihniyet bir değişime, farklılaşmaya uğramadığı sürece böyle bir ihtimal yoktur. Bu, kurumsal olarak AKP veya MHP’nin bitmesi, düşmesi anlamına gelmiyor. Halihazırdaki zihniyet hangi araçlarla temsil ediliyorsa bu bir değişime, farklılaşmaya uğramadığı sürece böyle bir ihtimal yoktur. Bu toplum açısından bir mücadele gerekçesidir. Ben açık söyleyeyim: Referandumda AKP-MHP kazanmadı. Toplumun yüzde 50’sinden fazlasının hayır dediği bir değişiklik yaşam bulamaz. Baskıyla, tehditle, hukuk dışı, kanun dışı yöntemlerle kılıfına uydurabilirsiniz ama toplumsal, siyasal, kültürel dokusuna uyduramazsınız. Bu bir kere reddedilmiş. Bu durum aşılana kadar bunun mücadelesi sürecektir. O açıdan referandum süreci AKP’nin büyük kaybettiği bir süreçtir. Kazandığı bir şey yoktur.

- AKP dışında kalan yüzde 50 önemli bir yekun ama çok parçalı bir görünümü var. Referandumda bir araya gelen toplum kesimleri 2019’da bir başkanlık seçiminde bir araya gelebilir mi? Gelirse nasıl gelir?

Bizim ilkelerimize uygun, temel ölçümüz demokratik, özgürlükçü, barışçıl olan her şeyi destekleriz, ‘evet’ deriz. İçinde oluruz, olmayız o ayrı ama destekleriz. Biz referandumda teklifin sahibi Erdoğan ve MHP olduğu için hayır demedik. Despotik olduğu, diktatörlüğü getireceği için, özgürlükleri bitireceği için, barışçıl değil savaşçı olduğu için hayır dedik. Gelişecek bütün süreçleri de bu temelde değerlendiririz. Bir de şuna inanıyorum: Kurumsal ittifaklar ve bir araya gelmeler zor olabilir. Herkesin marjları var, bagajları var. Ama toplumun böyle bir sorunu yok. Toplumun bir araya gelmesi, toplumsal ittifaklar mümkün olan şeylerdir. Örneğin referandum sürecinde yerellerde oluşan ‘Hayır Meclisleri’ vardı. Çok yaygın bir şekilde kendiliğinden örgütlendi. Her kesim bir araya gelebildi. Hayır kampanyasını yürütme temelinde insanlar bir araya geldi ve yürüttü. Türkü de Kürdü de, ulusalcısı da sağ muhafazakarı da, milliyetçileri de sosyalistleri de, feministleri de bir araya gelebildi. Ortak hedef ve amaçlar doğrultusunda hareket edebildiler. Bence 2019’a kadar daha çok zaman var. Gelişen böylesi bir süreçte bence toplumsal muhalefet güçlü ittifaklar ve güçlü sonuçlar doğurabilir. Bu anlamda biz kesinlikle umutluyuz.

- Bu ilkeler ortaya konursa ulusalcılarla Kürtler birlikte hareket eder mi yani?

Bizim bütün süreçlerde politik hattımızı belirleyen ilkelerimiz olmuştur. Biz politikada hep esnek olmayı ama ilkelerde katı olmayı esas alan bir siyasi gelenekten geliyoruz.

“Tutuklamaların nedeni Türkiye partisi olmamızı engellemek”

- Selahattin Demirtaş’ın kampanyaya bir katkısı oldu mu içerden?

Tutuklu tüm arkadaşlarımızın ciddi anlamda katkısı oldu. Bu konuda da en aktif olan da Selahattin Bey’di. En son, göç ettirilmiş seçmenin mutlaka taşınması gerektiğine dönük bir önerisi olmuştu bize, hızlıca taşıdık. Kampanyamızın söyleminden tutun, içeriğine kadar hemen her konuya ilişkin öneriler sundu. Özellikle verdiği mesajlar, gönüllülerin kampanyayı sahiplenmesi açısından çok etkili oldu. Kampanyanın başında ‘sonuç ne olursa olsun AKP çok zor bir dönem yaşayacak. ‘Evet’ çıkarsa dünyanın sonu değil, hayır çıkarsa da her şey bitmiş değil’ dedi.

- Sonuçlardan memnun mu?

Ciddi bir başarı olarak görüyor.

- Meral Danış Beştaş, Demirtaş’ın AYM kararıyla tahliye olacağını söyledi. Bundan emin misiniz?

Balbay, Haberal kararları var. Meral hanım bir hukukçu olarak ‘AYM aksi bir karar veremez’ diyor. AYM bir an önce karar vermeli. Çünkü ciddi bir hukuksuzluk söz konusu. AYM bu hukuksuzluğu yeni bir hukuksuzlukla kılıfa mı uyduracak, yoksa içtihatlarına uygun bir karar mı verecek, bilmek istiyoruz.

- HDP’nin Türkiye partisi olma iddiası referandumdan nasıl etkilendi?

Türkiye partisi olma yaklaşımımız bizim açımızdan stratejik bir yaklaşım. Günü birlik, dönemsel durumlara göre değişecek bir yaklaşım değil. Referandum süreci bizi daha fazla umutlu kıldı.

- Çatışma devam ettikçe bu biraz zayıflamayacak mı? Çatışmalar olmasaydı HDP’nin çok daha güçleneceği hep söyleniyor.

Çatışmalar siyasetin alanını ister istemez daralır. Bu yapmak istediğimizle, ne yaptığımızla ilgili bir durum değil. Savaşı, çatışmaları bir yana bırakalım. HDP’ye yönelik asker, polis, yargı eliyle yürütülen tutuklama furyası da bir savaştır ve bu savaş, bizim Türkiyelileşme yaklaşımımızı kırmaya dönük bir durumdur. Biz Türkiye partisi yaklaşımını da demokratik siyaset yöntemiyle geliştirmeye çalışan bir partiyiz. Bu bizim için stratejiktir.