Gündem

HDP: Hükümet, bu koşullarda Türkiye'yi yönetmeyi sürdüremez

HDP Eşbaşkanları Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü, parti genel merkezlerinde düzenledikleri basın toplantısında erken seçim çağrısı yaptı

26 Şubat 2014 16:58

Hülya Karabağlı/ ANKARA
 
HDP Eşbaşkanları Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı sonuçlarını yazılı olarak açıkladılar. Açıklamada, "Bölge ve dünya halklarının desteğini ve güvenini yitiren, yolsuzluk ve suçla lekelenen Erdoğan Hükümeti, bu koşullarda Türkiye'yi yönetmeyi sürdüremez" denildi. HDP, Başbakan ve aile fertleri başta olmak üzere AKP Hükümeti’nin, yolsuzluğa adları karışan bakan ve yöneticilerinin aklanana kadar kamu görevlerinden çekilmelerini "zorunluk" olarak niteledi.
 
Açıklama metninde, Başbakan ve oğlu arasında geçriği öne sürülen telefon görüşmelerine referansla "Yalnızca bu kayıtlarda ağızdan kaçırılan nakit para miktarı Başbakan’ın resmi servet beyanının 30 katıdı" denildi. 
 
HDP'nin "Hükümet İstifa, Erken Genel Seçim" başlığıyla basın mensuplarına gönderdiği yazılı açıklama şöyle:
 
Halkların Demokratik Partisi Merkez Yürütme Kurulu, 25 Şubat 2014'te toplanarak son siyasi gelişmeleri değerlendirmiş, şu sonuç ve kararlara varmıştır:
 
1. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın AKP Hükümeti meşruiyetini yitirerek siyasal ömrünü tamamlamıştır. Erdoğan Hükümeti, keyfi, baskıcı ve mezhepçi yönetimine yönelik halk muhalefetine karşı “Gezi İsyanı” günlerinde sınırsızca uyguladığı polis şiddetiyle 7 gencimizin hayatını almak, yüzlercesini sakatlamak ve yüzbinlercesini gaza boğmakla kalmamış, Başbakan ve ailesi ile bakanlarının karıştığına şüphe olmayan yolsuzluklarla halkın güvenini yitirmiş, halklarımızın barış ve çözüm umutlarını çökmekte olan iktidarını sürdürmek için istismar ederek çürütmüş ve yolun sonuna gelmiştir.
 
2. Erdoğan Hükümeti ile ülkeyi 2002'den beri ittifak halinde yönettikleri Gülen Cemaati arasında baş gösteren iktidar kavgasından ortaya saçılan gerçekler, Başbakan ve ailesi, bakanları ve onların yakınlarının halklarımızın alın teri ve emeğinden sağlanan kamu kaynaklarını hiçbir ahlaki kayıt tanımaksızın zimmetlerine geçirdiklerini ve paylaştıklarını ortaya koyuyor. Erdoğan'ın, varlığını tevil yoluyla kabul ettiği son bant kayıtları, Başbakan ve ailesinin, dört bakanın istifa ettirilmesine kadar giden 17 Aralık soruşturmasına konu olandan çok daha vahim bir gayrimeşru para trafiği içinde olduğuna kuşku bırakmıyor. Yalnızca bu kayıtlarda ağızdan kaçırılan nakit para miktarı Başbakan’ın resmi servet beyanının 30 katıdır.
 
3. Gülen Cemaati’yle devlet aygıtları ve kamu kaynaklarının kontrolü üzerinde yoğunlaşan iktidar kavgası kadar, halkın kabaran muhalefetinden de kapıldığı korku ve vehimler hükümeti yurttaşların hak ve özgürlüklerini ağır bir baskı altına sokan bir tek adam diktatörlüğüne yöneltiyor. Kişi hak ve özgürlüklerini yerle bir eden son yasa değişiklikleriyle, başta internet olmak üzere bütün telekomünikasyonun, bütün adli mekanizmanın ve devlet istihbaratının doğrudan doğruya Başbakan’a bağlanması ve bu kurumların işleyişinin yargı denetimi dışına çıkarılması, Türkiye'yi, her bir yurttaşımızın hayat ve özgürlüğünün Erdoğan'ın keyfine kaldığı bir diktatörlük ilanının eşiğine getiriyor.
 
4. Erdoğan, demokratik bir meşruiyet inşası için en önemli imkanı, Sayın Öcalan'ın 2013 Newrozu'nda sunduğu, Kürt Sorunu'nun barışçı çözümüne yönelik müzakere ve çözüm sürecini de bir yıldır barışa yönelik somut tek bir adım atmayarak çürütüyor. Kürt halkının büyük fedakarlıklarıyla sağlanan çatışmasızlık, halkın iradesi üzerinde bir Demokles kılıcı olarak istismar edilirken, cezaevlerindeki 600'den fazlası ağır hasta yaklaşık on bin tutsağın koşulları daha da ağırlaşıyor; Kürt halkının dili, kültürü, seçme, seçilme ve özyönetim hakkı üzerindeki baskı ve yasaklar yerli yerinde duruyor.
 
5. Erdoğan Hükümeti, Türkiye'nin iç barışını sağlayamadığı gibi, komşu halklar, bölge ve dünya barışı için de bir savaş riski oluşturan dış politikasıyla dünyanın da güvenini yitiriyor. Suriye'nin iç ihtilaflarına zorla müdahale ederek, bu ülkenin yıkımında en önemli rollerden birini oynayan Erdoğan Hükümeti, izlediği mezhepçi siyasetle Suriye'deki çatışmayı Türkiye'ye taşıyor, sınır kentlerimizde halklarımızın güvenliğinin de tehdit altında kalmasına yol açıyor.
 
Suriye'deki savaştan bir devrimle çıkmayı başaran Rojava Kürtlerine yönelik cihatçı saldırıları destekleyerek, silah ve eğitim desteği sunarak, Suriye'de El Kaide varlığının yerleşmesine imkan sağlıyor, bölge ve Türkiye halkları için esaslı bir istikrarsızlık kaynağı oluşturuyor.
 
6. İçeride ve dışarıda halklarımızın, bölge ve dünya halklarının desteğini ve güvenini yitiren, yolsuzluk ve suçla lekelenen Erdoğan Hükümeti, bu koşullarda Türkiye'yi yönetmeyi sürdüremez. Başbakan ve aile fertleri başta olmak üzere AKP Hükümeti’nin, yolsuzluğa adları karışan bakan ve yöneticilerinin haklarındaki soruşturmalardan aklanıncaya kadar kamu görevlerinden çekilmeleri bir zorunluluk halini almıştır. Hükümetle birlikte Başbakan ve yakın çevresinin çıkarlarını korumak ve onları yargı süreçlerinden korumak için çıkarılan antidemokratik ve baskıcı yasalara destek veren AKP Parlamento çoğunluğu da hükümetle birlikte halkın güvenini kaybetmiştir.
 
7. Türkiye çözümsüz değildir. Demokratik çıkış yolu, hükümetin istifası, Seçim ve Siyasi Partiler Yasalarının demokratikleştirilmesi ve barajsız şekilde seçime gidilmesidir. Halkların Demokratik Partisi, hükümeti, Türkiye'yi kendisiyle birlikte çıkmaza sürüklemek yerine, halkın vicdanına kulak vererek istifaya ve Parlamento’yu erken seçim kararı almaya çağırıyor.
 
Halkların Demokratik Partisi, 30 Mart Yerel seçimlerine de, bir erken genel seçime de hazırdır. Yerel seçimlerden halklarımızın özyönetimlerini ve yerel demokrasisini kurarak çıkmayı hedefleyen Halkların Demokratik Partisi, Türkiye'nin eşitlik, özgürlük, adalet ve barış arayışının ifadesi ve sesi olarak; demokrasi, barış ve emek güçleriyle birlikte özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik bir halk iktidarı için yönetime taliptir. Demokrasi ve barış güçlerini, işçileri, emekçileri, demokrat ve vicdan sahibi yurttaşları, halkı, her yerde yolsuzluklardan ve hukuksuzluklardan hesap sormaya, seyirci ve suskun kalmamaya; hep birlikte Türkiye’de halkların barışını, demokrasiyi ve eşitliği kurmak ve adaleti sağlamak için mücadeleye çağırıyoruz.