Politika

HDP, 17-25 Aralık'ın "Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele Haftası" olarak kabul edilmesini teklif etti

"Yolsuzluk ve rüşvetle mücadelede verilen taahhütlere rağmen hiçbir gelişme yaşanmamaktadır"

17 Aralık 2017 16:40

HDP Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir, her yılın Aralık ayının 17 ile 25’i arasının "Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele Haftası" olarak kabul edilmesi için TBMM'ye kanun teklifi sundu.

"Türkiye’de adaletsizlik arttıkça yolsuzluk ve rüşvet artmış, yolsuzluk ve rüşvet arttıkça adaletsizlik kendisine çok daha geniş alan bulmuş ve yayılmıştır" denilen teklif gerekçesinde, yolsuzluk ve rüşvetle mücadelede verilen taahhütlere rağmen hiçbir gelişme yaşanmamasını kamuoyu tarafından tepkiyle izlendiği ifade edildi.

Baydemir’in kanun teklifi ve gerekçesi şöyle:

"Türkiye yolsuzluk ve rüşvetle mücadeleyi amaç edinen sözleşmelerin tarafı, derneklerin üyesi olmasına rağmen, yolsuzluk ve rüşvetle mücadelede kararlı bir duruş sergilememektedir. 17 Aralık 2013 tarihinde 'rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık' gibi suçlamalarla 89 kişi gözaltına alınmıştır. Gözaltına alınanlar arasında dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, işadamları Ali Ağaoğlu, Rıza Sarraf ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir de yer almış, Barış Güler ve Salih Kaan Çağlayan, işadamı Rıza Sarraf ve Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın da aralarında bulunduğu 26 kişi tutuklanmıştır.

Başlatılan bu soruşturmayı 'Hükümeti ve ekonomiyi hedef alan siyasi bir operasyon olarak' yorumlayan dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Hükümet yetkilileri bu operasyonların 'paralel yapı' olarak tanımladıkları Gülen Cemaati mensupları tarafından yapıldığı belirtmişlerdir. Yine aynı günlerde Erdoğan ve bazı bakanlar dâhil birçok hükümet yetkilisine, bürokrata ve iş adamına ait olduğu iddia edilen ses kayıtları internet ortamında yayınlanmıştır. 96 kişi hakkında yürütülen 25 Aralık 2013 soruşturmasıyla da dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırılmış, Bilal Erdoğan ifadesini, ifade vermesi için kendisini çağıran savcının görevden alınmasıyla yerine gelen savcının yerine atanan yeni savcılara vermiştir. Operasyonların ardından Egemen Bağış, Avrupa Birliği Bakanlığı görevinden alınmış, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ise bakanlık görevlerinden istifa etmiştir.

17 Aralık sonrası emniyette çeşitli görev değişiklikleri başlamış, operasyonu gerçekleştirenlerin de aralarında bulunduğu beş şube müdürü 18 Aralık günü görevden alınmıştır. Yine yaklaşık 6 bin emniyet mensubunun görev yeri değiştirilmiş, soruşturma dosyaları soruşturmayı yürüten savcıların ellerinden alınmış, savcılar bulundukları görevlerden daha alt görevlere verilerek adeta cezalandırılmıştır. Tutuklanan Rıza Sarraf, Barış Güler, Salih Kaan Çağlayan ise 28 Şubat'ta tahliye edilmişlerdir. 2 Eylül 2014 tarihinde 25 Aralık soruşturmasıyla ilgili, 17 Ekim 2014'te ise 17 Aralık soruşturmasıyla ilgili takipsizlik kararı verilmiştir. Bakanlar Muammer Güler, Zafer Çağlayan, Erdoğan Bayraktar ve Egemen Bağış hakkında hazırlanan fezlekeler 'gizlilik kararı' gerekçesiyle TBMM’de okunmayarak oylanmış, muhalefetin bütün tepkisine rağmen fezlekeler reddedilmiştir.

Bu gelişmeler sonrası Hükümet ile Gülen Cemaati arasında günümüzde de devam eden çekişme başlamıştır. Ancak operasyonların en önemli boyutu olan bu iddiaların araştırılması, yolsuzluk ve rüşvet ağının içerisinde yer alan kişi ve kurumların tespit edilip yargılanması, yolsuzluk ve rüşvete karşı etkili, kapsamlı ve ciddi bir çalışma yürütülmesi ne yazık ki gerçekleşmemiştir.

Bugün ABD’de New York Güney Mahkemesinde görülen ve kamuoyunda 'Reza Zarrab Davası' olarak bilinen 'ABD, Mehmet Hakan Attila'ya karşı' davası işte bu yolsuzluk ve rüşvet ağının ortaya çıkmasının yargı ve AKP eliyle engellenmesi, üst düzey bürokratların, bakanların ve adı bu soruşturmalara konu olan bütün kişilerin adil mahkemelerde yargılanmamasının sonucudur. İran asıllı işadamı Reza Zarrab ABD’nin İran’a nükleer programı nedeniyle uyguladığı yaptırımı delmek, kara para aklama, altın kaçakçılığının da aralarında bulunduğu toplam yedi suç ile suçlanmış, suçlamaları kabul etmiş ve davada tanık olarak ifade vermeye başlamıştır.

Dava ile ilgili hazırlanan son iddianamede eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Halkbank eski CEO'su Süleyman Aslan, Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla, Halkbank eski yönetici Levent Balkan ve Zarrab'ın şirketlerinde çalışan Abdullah Happani, Camelia Jamshidy, Zarrab’ın ağabeyi Muhammed Zarrab ve Mellat Exchange'in üst düzey yöneticisi Huseyin Necefzade sanık olarak bulunmaktadır. Zarrab, mahkemede İran'ın Türkiye'ye sattığı petrol ve doğalgaz gelirini ABD'nin uyguladığı ambargonun etrafından dolaşarak İran'a götürülmesinde oynadığı rolün ayrıntılarını aktarmıştır. Zarrab, ifadesinde Aktifbank ile çalışabilmek için aracı olması amacıyla eski Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış'tan yardım istediğini, Halkbank için de eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'a 45-50 milyon Euro, 7 milyon Dolar ve yaklaşık 2,5 milyon Türk Lirası rüşvet verdiğini açıklamıştır. Zarrab, 17 Aralık 2013'te yolsuzluk ve rüşvet iddiaları kapsamında düzenlenen soruşturmada tutuklandığını ve 'kısmen' rüşvet vererek serbest kaldığını da açıklamıştır.

Türkiye’de adaletsizlik arttıkça yolsuzluk ve rüşvet artmış, yolsuzluk ve rüşvet arttıkça adaletsizlik kendisine çok daha geniş alan bulmuş ve yayılmıştır. Türkiye’de yolsuzluk ve rüşvetle mücadelede verilen taahhütlere rağmen hiçbir gelişme yaşanmamasını kamuoyu tepkiyle izlemektedir. Bütün bu sebepler, Türkiye’de yolsuzluk ve rüşvet suçu ile ilgili ciddi bir farkındalık oluşturma çalışmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu farkındalık siyasetçileri, kamu kurum çalışanlarının, bürokratların, yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve benzeri kurum ve kuruluşların yolsuzluk ve rüşvete karşı tutum almasını sağlayacaktır. Yolsuzluk ve rüşvetin ancak bu bilinçle ve bağımsız yargı, kuvvetler ayrılığı ve denge ve fren mekanizmalarına sahip bir hukuk devletinde yok olacağı açıktır. Gerekçe gösterilen tüm bu veriler ve nedenler ışığında her yılın 17 Aralık günü başlayıp 25 Aralık günü biten bir haftası 'Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele Haftası' olarak belirlenmeli ve kamusal alanda gerekli tüm yasal düzenlemeler işbu kanun teklifi çerçevesinde düzenlenmelidir."

Madde gerekçeleri

Madde 1- 17-25 Aralık tarihleri arasındaki günlerin “Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele Haftası" olarak belirlenmesi amaçlanmıştır.

Madde 2- Yürürlük maddesidir.

Madde 3- Yürütme maddesidir.