Gündem

'Hasan Cemal için ambulans tedarik etme gayretinde olanlara sorular'

Ezgi Başaran: Beyler bayanlar, Hasan Cemal’le uğraşmak yerine İmralı tutanaklarının yayımlanması için taraflara baskı yapar mısınız?

18 Ağustos 2015 16:48

Radikal.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Ezgi Başaran, T24 yazarı Hasan Cemal’in çözüm sürecinin tıkanmasına ilişkin olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yönelik eleştirilerini "Erdoğan takıntısı" olarak yorumlayan gazeteci ve yazarlara tepki gösterdi. Ocak 2015’te Abdullah Öcalan’ın isteği üzerine İmralı’ya bir müzakere masası kurulmasının ardından çözüm sürecinde yaşanan kırılmaları yazan Ezgi Başaran, "Şimdi Hasan Cemal için ambulans tedarik etme gayretinde olanların cevaplaması gereken sorular var" diyerek, söz konusu gazetecilerin cevaplaması istemiyle 7 soru yöneltti. 

Ezgi Başaran’ın “Haydi hükümet kalemleri, 'İmralı tutanakları' için baskı yapın” başlığıyla yayımlanan (18 Ağustos 2015) yazısı şöyle:

***

Hasan Cemal T24’teki köşesinde birkaç gündür koalisyonun kurulamamasının da bugünkü kaosun da ardında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi hırsları olduğunu yazıyor.

“Sorun Erdoğan, nokta!” diye...

O, böyle yazdıkça, külliyatlarının tahminimce yüzde 75’ini Hasan Cemal ve Cengiz Çandar eleştirisine (eleştiri diyeyim ama siz çok daha fazlasını hayal edin) ayıran zat’lar köpürüyor.

“Hasan Cemal’de Erdoğan takıntısı var, yetişin, ambulans çağırın” diye…

Peki diyelim ki, Hasan Cemal’in durumu vahim. Kafayı, hiçbir makul gerekçesi olmadan, Cumhurbaşkanı’na takmış.

Ve yine diyelim ki, bir süre toplu taşıma aracı yerine ambulans ile ulaşımını gerçekleştirsin, müsekkini damardan alsın.

Bunları tartışmaya yahut Hasan Cemal’i bir gazeteci olarak anlatmaya, savunmaya en ufak bir lüzum görmüyorum. Basın tarihi gerekeni söyler ve de söyleyecektir.

**

Fakat bir başka mevzu var, beyler bayanlar…

Hasan Cemal’in büyük bir takıntı sahibi olduğunu yazan “Hasan Cemal takıntılı” iktidar kalemleriyle eğri oturup doğru konuşma vakti geldi de geçiyor. Zira her gün kalbimize bir ölüm haberi oturuyor.

Önce açıklayıcı birkaç nokta…

Siyasi erk tarafından özellikle ve ihtimamla hazırlanmış bu toz duman ortamında az sayıda bilgi birbiriyle örtüşüyor.

Buna göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Kürt sorununu “düşmanlıkları kıyamete kadar sürecek Habil Kabil” üstünden tanımlamadan birkaç ay önce ne gibi önemli olaylar olduğunu artık biliyoruz:

- İmralı’da, Öcalan’ın isteği üzere, görüşülen odanın dışında bir alana büyük ve uzun bir masa kuruldu. Ocak 2015’te o masada yapılan ilk görüşmede Öcalan sürecin yeni bir aşamaya geçtiğini açıkladı.

- Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarı olarak istifa etmesi Kürt siyasi hareketinde çok büyük bir tedirginlik yaratmamış, sürecin aksayacağı fikrini doğurmamıştı. O günlerde, tam olarak 11 Şubat’ta, konuştuğum Sırrı Süreyya Önder şöyle demişti: “Sonuç itibariyle çözüm süreci devlet ve Öcalan arasında yürütülüyor. Kişilerden çok kurumlar önemlidir. Onun yerine gelecek kişi ve Kamu Güvenliği Teşkilatı Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu da bu görevi pekala ifa edebilir. Ayrıca bir süredir MİT’in süreçteki aktif görevi azalmıştı. Heyet olarak İmralı’ya gidiş sıklığımıza bakarak da bunu anlayabilirsiniz. Eskiden önce MİT heyetiyle görüşüyorduk, sonra biraz siyasilerle görüşüyorduk, sonra İmralı’ya gidiyorduk. Şimdi öyle değil. Bir süredir süreç daha çok siyasilerle yürüyor ve yürümeye devam edecek.”

- Bu dönemde İmralı’ya bir hükümet temsilcisi de gitmişti. (Beşir Atalay bu kişinin kendisi olmadığını açıkladı.)

- Öcalan, Kamu Güvenliği Teşkilatı Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu’na da Hakan Fidan’a güvendiği kadar güvendiğini ifade etmiş, Dervişoğlu’na “Siz de benim gibi halk çocuğusunuz, bu işi birlikte çözeceğimize inanıyorum” demişti. Aslında olay şuydu: Öcalan, heyetteki şahıs değişiklikleri gibi detaylarda boğulmamayı tercih etmiş, birkaç kez HDP heyetine nasihat ettiği “Devlet ile görüşürken küçük detayları sorun yapmayacak, adım atılmasına bakacaksınız” sözüne uygun davranmıştı.

- Ocak ve Şubat ortasına kadar olan süreçte İmralı’da sürecin ikinci aşaması olan müzakerenin koşulları tartışıldı. Buna göre HDP ve devlet ayrı ayrı iki metin hazırladı. Demirtaş bu süreci şöyle anlatmıştı: “Bizim hazırladığımız metin müzakere için gereken başlıkları içeriyordu. Onlarınkinde (devlet) ise sadece silahsızlanma çağrısı vardı…”

- Bunun üstüne HDP heyeti 27 Şubat’ta iki metni de alarak İmralı’ya gitti ve Öcalan o iki metinden başka ortak bir metin çıkardı. 28 Şubat’ta Dolmabahçe’de o okundu.

- Dolmabahçe’de açıklamanın yapılacağı gün oturma düzeniyle ilgili çıkan sorunu telefonla görüşülen Erdoğan çözdü. Silahsızlanma için kongre toplanması çağrısını da içeren 10 maddelik metnin kamuoyuna okunmasının ardından Erdoğan bunu “Sevindirici” bulduğunu açıkladı.

- 15 Mart’ta Öcalan’ın müzakere sürecini daha iyi yönetebilmesi için İmralı’da bir sekretarya kuruldu.

- 20 Mart’ta Erdoğan Dolmabahçe mutabakatını da onun bir parçası olan İzleme heyetini de doğru bulmadığını açıkladı.

- 21 Mart’ta Öcalan’ın Şah Fırat operasyonunda TSK ile YPG güçlerinin işbirliğine atıfta bulunan “Eşme ruhu” sözünü içeren Newroz mesajı okundu.

- 5 Nisan’da HDP heyeti son kez İmralı’ya gitti.

- 28 Nisan’da Erdoğan “Kürt sorunu vardır demek ayrımcılıktır. Çözüm sürecinde karşı karşıya oturulan bir masa yok” dedi.

**

Şimdi Hasan Cemal için ambulans tedarik etme gayretinde olanların cevaplaması gereken sorular var:

Ortada bir sorun yaratıcı var ise o nerededir?

Kürt tarafı ise…  Ve eğer istismar edildiyse süreç…

Niye İmralı’ya büyük masa kurdunuz? Niye sekretarya kurdunuz? Niye açıklama yaptınız?

O günlerde ve öncesinde istismar edildiği bilinmiyor muydu?

Eğer bilmiyor idiyse, hangi olay  ile tam olarak ne zaman anlaşıldı da bugün savaş halindeyiz?

Eğer İmralı, Kandil ya da HDP heyeti devleti kandırdıysa, İmralı’da konuşulmayan bir iş yapıldıysa açalım bakalım tutanaklara…

Burada yapılması gereken, beyler bayanlar, Hasan Cemal’le uğraşmak yerine çözüm sürecindeki tüm görüşmelerin tutanaklarını bizlerle paylaşması için taraflara baskı yapmaktır.

Acaba yapar mısınız?