Gündem

Halit Kıvanç: Vatan Şaşmaz'a çok üzüldüm

"Pele hayatımda oldukça önemlidir"

03 Eylül 2017 15:54

Halit Kıvanç, ilk mesleğe başladığı günden, hangi takımı tuttuğuna kadar merak edilen tüm soruları samimiyetle cevap verdi, Kıvanç, "Vatan bana çok yakınlık gösterirdi. İkimizin de koşuşturmaları vardı ve son yıllarda çok fazla beraber olamadık. Vatan, yetenekli, yakışıklı, dünya sevimlisi bir insandı" dedi

Hürriyet'ten Cengiz Semercioğlu'nun, "92 yaşındaki usta spiker Halit Kıvanç anlatıyor: Şu hayattan 3 şey öğrendim" başlığıyla (3 Eylül 2017) yayımlanan yaptığı röportaj şöyle:

Halit Abi, bayram çikolatamı aldım, Bodrum’a elinizi öpmeye geldim...

El öptürmem, yaşlı sanırlar...

Maşallah çok iyi gördüm sizi, sağlığınız nasıl?

Allah’a şükür. Şikayetlerim var ama olsun artık o kadar, yaş oldu 92 Yine de çok şükür iyiyim. Omzumda ve belimde ağrı problemlerim var. Doktorum ne diyorsa onu yapıyorum. Gelecek ay ameliyat olacağım.

Geçmiş olsun, ne ameliyatı?

Kalbimde pil var. 5 senede bir değişmesi gerekiyor. 5.5 sene oldu. Şimdi “Yenisini takalım” diyor doktor. Gelecek ay onu halledeceğiz.

Her işinizi kendiniz yapıyorsunuz, merdivenleri çok iyi çıkıyorsunuz. Ne yiyip içiyorsunuz, bu kadar dinç kalmayı nasıl başardınız?

Herkesin yediğini, içtiğini... Hiç öyle özel yemeklerim, alışkanlıklarım olmadı. Bu işin ilk kuralı, genetik. Bana da Allah’ın lütfu bu. Karım eczacı, onun da etkisi var.

Peki ya sigara, alkol?

 

Sigarayı bir dönem kullandım, uzun yıllar oldu bırakalı. Bir gün maç anlatmak için Avrupa’ya gittim. Sabah kalktığımda sesim kısıktı. Hastaneye kaldırdılar. Maç saatine kadar kendime geldim. Ama döndüğümde sigarayı, çakmağı, gümüş sigara tablamı bir poşete koyup denize attım. O gün bugündür de bir nefes bile çekmedim.

Alkol?

İçkiyi de az içerdim. 2 yıl öncesine kadar haftada bir-iki kez, iki parmak kadar viski ya da iki kadeh şarap içmeye devam ediyordum. 90 yaşımda doktorlar, “Bunları da tarihe mâl eder misin?” dedi. “Tamam” dedim, bıraktım. Şu anda içki de içmiyorum. Bir yere yemeğe gittiğimiz zaman şarap kadehi önümde durur ama içinde kola vardır. Bazen şarap koyarlar, itiraz etmem ama içmem.

Sporla aranız nasıl? Yürüyüş, yüzme falan?

Arada yürüyüş yapıyorum ama öyle yoğun değil. Günlük işlerimi halledecek kadar. Bodrum’da haftada üç-dört kez denize giriyorum.
Eskisi gibi her gün denize giremiyorum. İyi yüzme bilsem de 90’dan sonra her gün olmuyor.

 Fenerbahçeliyim ama taraftarlar bugüne kadar hiçbir falsomu yakalamadı

Halit Abi her hafta NTV Spor’da televizyon programı yapmak, NTV Radyo’da da hâlâ mikrofon başına geçmek zor olmuyor mu?

Sevince olmuyor. Ben işimi hep severek yaptım. Tabii bu yaşa gelince bazı numaralar çekmek zorundasınız. Mesela her hafta gitmiyorum işe. Bir kere gittiğimde iki-üç program birden çekiyorum.

Röportaja gelmeden önce Fuat Akdağ’a sordum “NTV Spor’da Halit Abi’nin programı devam edecek mi?” diye, “Edecek tabii” dedi.

Sağ olsun Fuat’ı çok severim. Evet, devam edecek program. “Futbol Bir Aşk” küçük küçük şeylerden oluşan bir program. Çok ilginç olaylar var, seyirciye onları veriyorum. Artık hafızama güvenemiyorum, bu yüzden Mert Aydın isimli genç birini aldım yanıma. Onunla birlikte hazırlıyoruz. NTV Radyo’da da 15 sene olmuş...

Hafızanız hâlâ tıkır tıkır ama...

Yok, eskisi gibi değil. İsimleri falan unutuyorum artık.

Fenerbahçeli olduğunuz biliniyor, buna rağmen bütün takımların taraftarları seviyor sizi. Hiç kızanlar olmadı mı size?

Hayır. Çünkü bugüne kadar hiçbir falsomu yakalamadılar. Bunun yanında kaç kere Beşiktaş’ın, Galatasaray’ın şampiyonluklarını anlattım. Baba Hakkı (Hakkı Yeten), Gündüz Kılıç, Metin Oktay ve Turgay Şeren’in jübilelerini sundum. Ben bu işin doktoruyum. Kendimi öyle görüyorum. Bir hasta geliyor, Galatasaraylı, Beşiktaşlı, Trabzonlu olması ne fark eder? Ben o hastayı kurtarmak zorundayım. Haberi doğru aktarmalıyım. Fener 3 gol yemişse, bunu da aynen aktarmalıyım. Ben anlattığım sırada sadece bir sesim. Fenerli ya da Galatasaraylı değilim.

Şimdiki anlatıcılar renklerini pek gizleyemiyor değil mi?

Gizlesinler. Gizlemek zorundalar. Siz doktorsunuz... Galatasaray’ın ve Beşiktaş’ın gollerini de aynı heyecanla anlattığım için bana BBC 5 senelik kontrat teklif etti. Yabancı dil de konuşuyordum. 5 dakika İngilizce bir bölüm sunuyordum. Bir gün Galatasaray, Fener’e 3 gol attı. Metin Oktay maçtan sonra bizim eve geldi. “Nasıl attın o golleri, bir tekme atayım bacağına da oynama!” diye takılmıştım ona.

Sadece Türk futbolcular değil, yabancı futbolcularla da arkadaşlığınız vardı...

Pele hayatımda oldukça önemlidir. Beckenbauer geldiği zaman elinde kitabıyla “Halit bunu senin için getirdim” dedi. Milli takım maçına elinde kitapla geldi. Almancam olduğu için Kicker-Sportmagazin’in 20 sene muhabirliğini yaptım. Oradan tanışıyoruz.

İngilizce ve Almanca biliyorsunuz değil mi?

Evet. Derdimi anlatacak kadar da Fransızca ve İtalyanca.

Büyükelçi olmak istiyordum 

Halit Abi, Hürriyet’te kaç sene çalışmıştınız?

15 sene. 25 seneden fazla da Milliyet’te çalıştım.

Okulda çok çalışkan bir öğrenciymişsiniz, doğru mu?

5.5 yaşında başlamışım ilkokula. Ortaokul ve lisede hep iftihar aldım. Sınıf birincisiydim. Fizik, kimya ve matematiği çok sevmiyordum aslında. Edebiyatı ve yazı yazmayı severdim. Edebiyat bölümüne geçecektim ama sınıf birincisiyim bir yandan. Hocalar “Fen bölümüne gireceksin, yoksa ikmale bırakırım” dedi, zorla fen bölümüne kaydettiler. Orayı da birincilikle bitirdim. Fakat okul bitince hemen hukuk fakültesine koştum. Aslında siyasal bilgiler fakültesine girmek istiyordum. Avrupa’da elçilik yapmak istiyordum. Lakin bir zorluk oldu ve giremedim. Hayalim hariciyeci olmaktı ama hukuk okudum.

Neden mesleğinizi yapmak istemediniz?

Ben önce hakim olacaktım. Beni doğuda bir kazaya atadılar. Bir yere kadar araba, bir yerden sonra da bir katırın sırtında ulaştım kazaya. 3 ay orada görev yaptım. Mahrumiyet bölgesiydi. Ailemi getiremiyordum, çünkü yol yoktu. Gitmeden İstanbul’da gazetelere başvurmuştum. “Oradan aldığın maaşın fazlasını veririz, gel” diyorlardı. Hakim olmayı çok istiyordum ama İstanbul’a döndüm, gazetede çalışmaya başladım. Genç yaşta da Milliyet’te başa getirildim. Yıllarca Milliyet’te, sonra da Hürriyet’te çalıştım. Gazete ile aynı anda radyoya başladım. Hikayeler anlatıyordum. Sonra bir gün kendimi maç anlatırken buldum. Tesadüf oldu. Sonra da televizyon çıktı, televizyon sunuculuğuna başladım. Bu arada beni BBC’ye çağırdılar. 5 yıllık kontratı kabul etmedim. 1 senelik kontrat yaptım ve 1 sene dolmadan da geri döndüm. “Memleketime hizmet edeceğim” dedim.

Şimdiki spikerlerin maç anlatımlarını nasıl buluyorsunuz?

Artık kolay bir iş oldu. Çok rahat görülüyor televizyondan her şey. Biz radyoda anlatıyorduk. Ben görüyordum ama halk görmüyordu. Şimdiki kameralar çok yakın takip ediyor, kimin kim olduğu çok açık belli. Eskiden biz daha çok ezber yapmak zorundaydık. Şimdi gözlerim bozuldu ve önüme notlar koyuyorum. Mümkün olduğunca sahadaki oyuncuların ve hakemlerin isimlerini ikinci plana attım.

Nilüfer'e altın plak

“1974’te Nilüfer’in iki Altın Plak kazandığı gece. Şehir Hatları’nın Çengelköy vapuru kiralanmış, vapura Çiçek Pasajı dekoru yapılmıştı. Fikir babası organizatör Nina Varon’du. İlk Altın Plak’ı ben verirken, Fecri Ebcioğlu ‘Bende daha büyüğü var’ diyerek sahneye fırlamış ve ikinci Altın Plak’ı vermişti Nilüfer’e. Gerçekten de biri daha büyük hazırlanmıştı.”

4 hostesli program

1963’te stüdyodaki bir kuşun niyet kağıdını çekmesi üzerine kurulu “Talih Kuşu”, Türk televizyon tarihinin ilk yarışma programıydı. Bu fotoğraf 1975’ten. Halit Kıvanç’ın sunduğu yarışmada televizyonda ilk kez dört hostes kullanılmıştı. Hosteslerin her biri 175 lira alıyordu...

Üç silahşörler 

Türk televizyon tarihinin efsane sunucuları bir arada; Orhan Boran, Halit Kıvanç ve Erkan Yolaç... Bu fotoğrafı “Üç silahşörler” olarak tanımlayan Kıvanç, “Bu kadroya Cenk Koray ve Altan Erbulak’ı da eklemek lazım ama” diyor. Erkan Yolaç bugün 82 yaşında. Orhan Boran’ı ise 2012’de 74 yaşındayken kaybettik.

Türkan Şoray ve Yılmaz Güney'le 

 Halit Kıvanç’ın sunmadığı ünlü yok neredeyse. İşte bir ödül töreninde Türkan Şoray’la Yılmaz Güney... Yılmaz Güney ödülünü aldıktan sonra Türkan Şoray’a dönüp “Bacım ben birtakım olaylar nedeniyle yoktum burada, Türk sinemasına hizmet edemedim. Benim ödülüm de senin olsun” diyor.

Lucescu yerine yerli hoca olmalıydı 

Gençliğinizde spor yapar mıydınız?

Yapardım. Mahallenin en kötü oyuncusuydum. Kaleci sakatlanınca “Kaleye geç” derlerdi. Biliyorsun kötü oynayanları kaleye koyarlar. Sol ayakla topa vurmazdım, sağ ayağımı kullanırdım. Pertevniyal Lisesi’nde okurken okullar arası yapılan bir maçta beni de oynattılar. Bir gol atmıştım. Bizim takımdan biri kaleye vurdu, direkten döndü. O sırada kaleci de yerdeydi. Top önüme düştü. Vurdum ve gol oldu. Golü ben atmış oldum. (Gülüyor) Oğlum (Ümit Kıvanç) benden daha iyi top oynardı ama.

Aziz Yıldırım’ı nasıl buluyorsunuz?

Ben Fenerbahçe kulübünün 70 senelik üyesiyim. 70 sene önce beni üye yaptılar. Aziz Yıldırım bir kulüp başkanı olarak Türk sporuna çok hizmet etti, başarılı bir başkan olarak görüyorum.

Milli takımın başına Lucescu’nun gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında bir Türk antrenörle başarılı olmasını tercih ederdim. Çünkü milli duygular da önemli. Ama yabancı hocalar içinde de çok saygılı, iyi niyetli ve çalışkan insanlar var. O yüzden Lucescu’yu kutlarım. Ama yine de onun yerinde bir Türk hoca olmasını arzu ederdim.

Sizce bu sene kim şampiyon olur?

Üç büyüklerden biri olur. Galatasaray biraz avantajlı başladı. Daha çok değişecek şartlar var. Daha çok başındayız. Ben ikinci devrenin ortasına bile kati tahmin yapmam.

Beni yaşatan karımdır 

Size karşı vefasızlık var mı?

Biri çıkıyor, kendisine büyük yardımlar ettiğim bir konuda, “Hasan ve Hüseyin olmasaydı bu işi yapamazdım” diyor. Halbuki Hasan ve Hüseyin’le yaptığı, benimle yaptığından 10-15 sene sonra! “Halit Abi ile de bir yakınlığım olmuştu” gibi bir cümle geçse memnun olurum tabii. Ben kendi adıma bana dostluk göstermiş birinin adını anmadan geçemiyorum.

Geleceğin Halit Kıvanç’ı kim olur sizce?

Ben bunu söylemiyorum. Geleceğin Halit Kıvanç’ı, kendi isimlerini yıllar içinde hakkıyla taşıyan kimse o olur.

Hayattan öğrendiğiniz en önemli üç şey nedir?

Bir; insan evinde eşiyle mutluysa hayatını büyük ölçüde mutlu geçirir. Beni yaşatan karımdır. İki; iş hayatında çok iyi bilmediğim şeyleri yapmamaya çalışmışımdır. Üçüncüsü de; her şey parayla çözülmez. Eğer insanın kalbini kazanmışsan o insanın büyüklüğünce sen de mutlu olmuşsundur. Ben dargın olmayı hiç sevmem.

Başarılı olmamda karımın çok büyük rolü var

Hayattaki en büyük mutluluğunuz nedir? 62 yıllık evliliğiniz mi?

Çalışkan bir talebe olup okulu bitirmek, üniversiteye gitmek, işim, evliliğim... Karım eczacı. Babası çok kıymetli bir öğretmendi. Birçok konuda karımla aynı şeyleri seviyor değiliz ama hiçbir zaman birimizin daha az sevdiğini öteki daha az sevmiş değildir. En azından onun kadar sever görünürüz. Mesela eşimin futbola ve spora ilgisi yoktu. Ama benimle birlikteyken o da memnun olurdu. Başarılı işler yapmamda karımın çok büyük rolü var. Kültürüyle ve sabrıyla. 

62 senede hiç ayrılık noktasına geldiğiniz oldu mu?

Hayır. Bir şeyden dolayı; aramızda bir sıkıntı olursa susmayı tercih ederiz. Kavga etmeyiz. 1955’te evlendik. Bazı durumlarda duygularımızı birbirimize uyarak gösteririz.

5 yaşındayken Atatürk'e el salladım

Siyaset, din konularını konuşmuyorsunuz ama Atatürk hakkında konuşursunuz değil mi?

Atatürk’ü nasıl konuşmam... Atatürk’ün Cumhuriyet’i, Atatürk’ün Türkiye’si diyorum ben yaşadığımız vatana. Ben 5 yaşındayken Fatih’te, kütüphanenin oradaki yolda arabalara bakardık. Bir gün bir otomobil geçiyordu. Durdurdular. Arabada biri vardı, bize el salladı. Mustafa Kemal Atatürk’tü el sallayan. Yanında İran şahı vardı. Hatta “O adam niye arabada ayakta duruyor” diye şaşırmıştık.

Meğer adam 1.95 boyundaymış! Atatürk’ü kaybettiğimiz gün okuldaydım. Cenazesine karnesi en iyi olan 10 kişi götürülecekti. Biri de bendim. Cenazeye gittim. Gülhane Parkı’nın bir tarafından vapur iskelesine kadar kortejle cenazeyi götürdük. İsmet Paşa’yı da makamında gördüm. Hatta karısının getirdiği kahveyi içtik. Sonrasında diğer cumhurbaşkanlarıyla da sohbetim oldu. Politikasını sevmediğim, partisine inanmadığım adama da önümü ilikleyip saygı gösterdim.

Cumhuriyet’le yaşıtsınız...

Neredeyse. Çok sayıda cumhuriyet etkinliğini takdim ettim. Ben 20 sene 23 Nisan Çocuk Şenliği’ni sundum. En mühimi, ilk başladığı sene TBMM’ye gittik. Orada çocuklara İstiklal Marşı’nı söylettim. Başbakan olsaydım da ben söyletecektim.

23 Nisan eskisi gibi kutlanmıyor artık...

Ne yazık ki eski heyecanı yok ettiler. Şimdi beni çağırmıyorlar bile.

Haberin tamamı için tıklayın