Gündem

Hadi Uluengin: Cadılar ve muhbirler

15 Temmuz ertesinde hem mutluyuz, hem mutsuzuz ve korkuyoruz

28 Temmuz 2016 19:09

Hadi Uluengin

Mutluyuz, çünkü maskara subayların hain ve kof darbe teşebbüsü akim kaldı.

Üstelik de övünçlüyüz. Çünkü millet püskürttü. Zaten bu satırların yazarı da 15 Temmuz gecesi F-16’lar üzerimizde uçarken Taksim Meydanı’nda “ordu kışlaya” diye bağırıyordu.

Fakat aynı zamanda da bedbahtız. Mutsuzuz. Ve  korkuyoruz!

Zira 15 Temmuz kalkışması AKP açısından  bir lütuf da oldu.

Palyaço askerler darbeye yeltenmekle iktidara altın tepsi içinde fırsat sundular.

Gökten zembille inmiş bu fırsatı geri tepmeyecek kadar akıllı ve hesaplı olan o iktidar da daha mermi kovanları soğumadan muazzam bir cadı kazanı kaynatmaya başladı.

Kurunun yanında yaşın da yandığı asker-sivil-bürokrat-memur bir kitle her halde çoğu defa haklı, ama epey defa da haksız gerekçelerle derdest ediliyor.

Üstelik kaşı-gözü şişmiş fotoğraflardan anladığımız kadarıyla  şüpheliler eski Sansaryan Hanı tabutluklarını aratmayacak bir zaptiye sorgusundan geçiriliyorlar.

Oysa kime karşı olursa olsun, işkence ve kötü muamele insanlık onuruyla bağdaşmaz!

 

Cadı kazanı

 

Öte yandan cadı kazanına atılmak sırası şimdi “ikinci halkaya” geldi.

Kırk sene önce ilk patronum, sonra da özgürlük ve demokrasi fikirdaşım olmuş olan Nazlı Ilıcak gibi bir “dürüstlük anıtı”; yarım yüzyıldır arkadaşım ve yoldaşım olan ve “çoğulculuk terbiyesi” konusunda bir “etik abide” addettiğim canım ciğerim Şahin Alpay; felsefeden estetiğe uzanan derin birikimiyle allâme-i cihan bir entelektüel kimliği yansıtan Hilmi Yavuz; artı, aziz dostlarım Ali Bulaç’lar, Mümtazer Türköne’ler, Nuriye Akman’lar ve adlarını teker teker sıralayamayacağım sayıdaki diğer gazeteciler, yazarlar, aydınlar, sanatçılar gözaltına alınıyor. Kapatılan gazeteler, dergiler, televizyonlar, radyolar falan da cabası…

Söz konusu cadı kazanını boylamak için geçerli kıstas ne darbeyi şöyle veya böyle desteklemiş olmak; ne de Fettullah Gülen’in müridi veya FETÖ’nün militanı olmak.

Zaten yukarıdaki isimlerin bu cins hezeyan ve herzelere tenezzül etmeyeceğini sırf Bursa’daki Sağır Sultan değil, tabii ki iktidar ve onun devlet organları da biliyor.

Dolayısıyla buradaki yegâne ve yegâne bahane aslında Cumhurbaşkanı’nın ve AKP’nin otoritarist eğilimlerini eleştirmek ve onaylamamak olarak şekilleniyor.

Şayet bu konumdaysanız aynı cadı kazanının içinde fokurdayacağınızın resmidir!

 

Ulusalcı ispiyonlar

 

Kurt bulanık havayı sever ya, tabii ispiyoncular da aynı fırsattan istifade ediyorlar.

Başta OdaTV ve şürekâsı olmak üzere bugünün ulusalcıları 12 Mart 1971 darbesinin “muhbir vatandaş” çağrısına canla başla cevap veriyorlar.

Tetikçilikte ve müzevirlikte en bağnaz AKP sözcülerini bile yaya bırakıyorlar.

Kıvrandığı derin komplekslerden ötürü asla uzanamayacağı ciğere murdar diyen ve zırt pırt hüngürdeyerek ağlama babında Fethullah Gülen’e dahi taş çıkartan Nihat Genç adlı bir meczup; yahut aristokrasinin klasik Batı müziğini “devrimci” (!), CIA’nın Kongolu ajanı Mobutu’yu ise “solcu” (!) diye yutturmaya kalkışan ve patronu olduğu gri propaganda sitesinde provokatörlüğü “hükümet 405 Suriyeli işçiyi Soma’da betona döktü” raddesine vardıran bir Soner Yalçın ve hempaları falan, bu defa da aynı dezenformasyon sitesinde “liberal” dedikleri bilumum özgürlükçüleri teker teker teşhir ediyorlar.

Şu tarihte şöyle  demişti, bu tarihte böyle yazmıştı diye hafiye ajandasını açıyorlar.

Modernleşen Cumhuriyet gazetesini ve yenileşen CHP’yi de ilk hedefe koyuyorlar.

Eh, uğradıkları binbir bozgun sonrasında ulusalcıların  dehşet bir kuyruk acısı var…

Dolayısıyla, nasıl ki dün ordunun gücüne taparak afra tafra sergiliyorlardı, bugün de AKP’nin gücüne taparak yine bir başkasının tasallutuyla bedava intikam peşinde koşuyorlar.

Sinsi kaş göz işaretleriyle iktidara “şunu da cadı kazanına at, bunu da unutma” diye “muhbir vatandaş” vazifesini can-ı gönülden ifa ediyorlar ki, insana tiksinti veriyorlar.

Tekrarlıyorum: 15 Temmuz ertesinde hem mutluyuz, hem mutsuzuz ve korkuyoruz.