Politika

Gülerce: Zaman Sözcü'ye döndü, Hocaefendi 'gitme' dese bile 'kusura bakmayın' derim

"Şimdi ben kendi vicdanıma 'Sözcü benzeri bir gazetede mi yazacaksın?' diye soruyorum"

28 Ağustos 2014 13:37

25 yıldır yazdığı Zaman gazetesinde ayrılan, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Mütevelli Heyeti Üyesi Hüseyin Gülerce, "Müteddeyin kitlede bir Sözcü gibi oldu Zaman gazetesi" dedi. "Şimdi ben kendi vicdanıma 'Sözcü benzeri bir gazetede mi yazacaksın?' diye soruyorum" diyen Gülerce, "Fethullah Gülen 'gitme' dese bile ben kendisinden helallik ister, 'Kusura bakmayın' derim" ifadesini kullandı.

"Şu anda iktidara açıktan destek veren bir gazetede yazmayı düşünmüyorum" diyen Gülerce, "Cemaate vuran bir yayın organında yazmak vicdanımı yaralar, şu an bir gazetede yazmak ile ilgili hiç bir düşüncem yok. Bir teklif de bekliyor değilim" diye belirtti.

Gülerce'nin internethaber.com'dan Hadi Özışık'la yaptığı röportajın ikinci bölümünden öne çıkan başlıklar şöyle:

- Hocaefendi'nin "dayan" tavsiyesine uydunuz ve 4 ay dayandınız. Ücretsiz izne ayrıldınız, kitap yazmak üzere yazılara ara verdiniz.  İşin aslı neydi?

- 30 Mart'ta büyük yanlış yapıldı, CHP ve MHP birlikte hareket etti. Hedef şuydu, bedel ödetmek istediler. Ama öyle olmadı, ben seçimden  hemen sonra İnternethaber'e yaptığım açıklamada özeleştiride bulundum. CHP'ye oy istemesinin yanlışlığını dile getirdim. Seçimden sonra verilen tepkiyi görürler anlarlar diye düşündüm. CHP'ye oy istemek bile Hizmet'le ilgili kırılma noktalarından biridir. Bunu görürler yanlış sürmez diye istifamı geciktirdim. Tekrar Zaman'da yazma umudumu korudum. Ama baktım ki Cumhurbaşkanlığı seçiminde de aynı tavır devam ediyor. İşte bugün geldiğim nokta itibariyle ben Zaman'da yazsam ne yazacağım?  Hükümete karşı, Cumhurbaşkanı'na karşı devam eden o çizgi var. Müteddeyin kitlede bir SÖZCÜ gibi oldu Zaman gazetesi.  Şimdi ben kendi vicdanıma "Sözcü benzeri bir gazetede mi yazacaksın?" diye soruyorum.  Ne yazacağım orada. "E bize yapılan zulmü görmüyor musun?"diyorlar.  Ben zulüm konusunda hep aynı şeyi söylüyorum.  Eğer tek taraflı bir zulüm olsaydı, yani durduk yerde bir zulüm yapılsaydı ben şu anda en önde yazıyor olacaktım. Yalın kılıç cephede  olurdum. Ama vicdanım buna müsade etmiyor.

 

'Zaman'da yazacak bir şeyim kalmadı'

 

-Ne demek bu, Zaman'ı bırakıyor musunuz?

- Zaman'ı bırakıyorum evet. Zaman'da yazacak bir şeyim kalmadı çünkü.  Hiç kimsenin bu kararımdan haberi yok, ilk kez size söylüyorum, bugünden itibaren Zaman gazetesinden istifa ediyorum. Ekrem Dumanlı'ya konuyu SMS yoluyla ilettim. O da "dur gitme" falan demedi, "keşke kalsaydın" demekle yetindi. İstifamı noter aracılığı ile de bildireceğim.

- Kaç yıldır Zaman'dasınız?

- 25 yıl..

-Zor olmayacak mı?

- Şimdiye kadar aldığım hiçbir karardan geri dönmedim. Çok düşünüp taşındım. Nasıl bir duygu? Bir defa istifa etmemin doğru olduğuna kendimi inandırdım. Vicdanım onaylıyor. Niye? Burada istenmiyorsunuz çünkü. Kendi gazetenizde "Turfa müneccim" diye hakaret ediliyor sana. "Anlasana kardeşim" diyorlar, Zaman'da istenmediğimi söylüyorlar başka bir deyişle.

 

‘Hocaefendi kal, gitme dese bile...’

 

-Hocaefendi istifa ettiğinizi öğrenip sizi arasa ve "gitme" derse kararınız değişecek mi?

-Hayır.. Ben kendisinden helallik isterim. "Kusura bakmayın" derim.

-Kararlısınız...

- Kararlıyım. Şimdi bakınız, benim gazeteden uzaklaştırılmamla ilgili peşpeşe üç tane önemli olay var. Birincisi Ahmet Turan Alkan'ın yazısı. 22 Aralık'ta Samanyolu TV'deki programda söylediklerim anladığım kadarıyla ağır geldi. Bu söz üzerine harekete geçildi. Ahmet Turan Alkan'ın o yazıyı yazması tesadüf değil. 22 Aralık'taki programın devam 29 aralıkta var, durup dururken program iptal edildi. Beyaz TV'de Ahmet Turan Alkan'ı eleştirdim. Kendisi haberdar olunca televizyonu arıyor ve benimle programa çıkmayacağını söylüyor. Yönetmen arıyor, "Abi siz zaten Yalova'dan geliyorsunuz. Zaman zaman yorulduğunuzu da söylüyordunuz. Bu söylediklerinizi de dikkate alırak programı iptal ettik" diyor. Benim en çok üzüldüğüm şey. Yahu mertçe desenize bana. Söylediklerimin rahatsız ettiğini söyleyebilirlerdi bana. Bu şeffaflık maalesef hiçbir alanda yok. Mesela benimle hukuku çok iyi olan Hidayet Karaca. Beni 22 Aralık'tan sonra hiç aramadı. TV'nin tepesindeki isim olarak da beni aramadı. Yahu insan "üzüldüm" der, bir şey der. Hiçbir şey yok. Demedi. Çünkü işin için de o da var. Yapılması gereken şuydu, Hidayet Bey benimle konuşmalıydı. Bir başkasının beni araması şık değildi. hani camia'da bütün fikirlere saygı vardı.? ne oldu birisi ilk defa ters bir şey söyledi. Ben o gün şunu anladım, camia'nın içerisinde meğer eleştiri yapmak islam dairesinin dışına çıkmak ve münafıklığa savrulmakmış. şu anda bana sosyal medyada sürekli münafık, hain davasını satan adam denilerek hakaret ediliyor.  Oysa ben Hizmet'e vurmuyorum ki, eleştiri getiriyorum. Bana güzellikle anlatsalar, programa ara vermek istediklerini söyleseler anlarım. İki medeni insan gibi konuşmak varken, 33 yıldır içinde bulunduğum Camia'ya gönül vermiş insanların bana bunu söylemesi çok mu zor?  Bugün gazetesi de Nazlı Ilıcak'ın köşesinde benim aleyhime çok ağır bir yazı yazıldı. "Hüseyin Gülerce'de ahiret korkusu yok" dedi benim için. Bu yazının Bugün'de çıkması da önemliydi. Ben o zaman anladım ki istenmiyorum. Bugün gelinen noktada yanlışların katlanarak devam ettiğini görüyorum. Yeni seçilmiş Cumhurbaşkanı'na inanç noktasında asla tasvip edemeyeceğim imalar devam ediyor, suçlamalar ve ithamlar devam ediyor. Benim Zaman'da yazmam bu yüzden imkansız hale geldi.

-Veda yazısı yazacak mısınız?

-Tabii ki hayır! Yazsam ne yazacağım? Ne diyeceğim okurlara

 

Hüseyin Gülerce hangi gazetede yazacak?

 

- Şimdiye kadar Camia içerisinde Taşgetiren eleştirdi mesela. Star'a gitti. Kapısı açıktı Star'ın. Yani iktidara yakın gazetelerin kapısı açık. Ben zannediyorum, Zaman'dan koptuktan sonra bu kapı size de açılacak.

- Şu anda iktidara açıktan destek veren bir gazetede yazmayı düşünmüyorum.

 Böyle de bir şerh koyuyorsunuz…

- Tabi, çünkü o zaman insanları benim hakkımda günaha sokmak isteyenlere malzeme vermiş olacağım. Çünkü şunu diyorlar: Zaten anlaştı havuz medyasıyla Gülerce… 

- O kapıyı kapattınız yani.

- İşte gördünüz mü biz demedik mi? Bütün konuştukları hikayeydi diyecekler.

- Sözcü'ye yakınlaştı Zaman dediniz. Sizin vicdanınızı yaralamaz mı cemaate vuran bir gazetede yer almak?

- Yaralar işte, o yüzden cemaate vuran bir yayın organında asla yazmayı düşünmüyorum.

- Cemaate vurmayan gazete var mı?

- Var tabi. "Yargı safhası önemli, kimseyi peşin peşin suçlamamak gerekir... Yargısız infaz yapmayalım" diyen gazeteler var. Ama ben buradan bir mesaj veriyor değilim. Aklımıza şu gazete geliyor. Orada mı yapacaksınız demeyin. Benim şu an bir gazetede yazmak ile ilgili hiç bir düşüncem yok. Bir teklif de bekliyor değilim.

- Biz teklifimizi yapalım yine de. İnternetHaber'de yazmanız için.

- Bu istifadan sonraki gelişmelere bakmamız lazım.

- Ama sizin için öyle bir kapı var yani. İnternetHaber sayfaları sizin için her zaman açık.

- Teşekkür ederim. Kadronuzu kuvvetlendirdiniz… Sedat Ergin'in Hürriyet'e genel yayın yönetmeni olmasının ilanı sırasındaki toplantıda Hürriyet Dünyası başındaki Vuslat Doğan Sabancı'nın konuşmasını okudum. Benim de savunduğum o. Sadece gazetecilik yapalım. Sadece gazetecilik ilkeleri ile gazetecilik yapılsa. Hürriyet de bunu yıllardır söylüyor ama çok az uyuyor buna.