Politika

'Gülen hakkındaki eski beraat kararlarında şaibe olup olmadığı soruşturuluyor'

Eski Emniyet İsthbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu, 'Gülen hakkında açılmış bir tek dava dahi olmadığı' yönündeki açıklamaların doğru olmadığını öne sürdü

08 Eylül 2014 14:58

Eski Emniyet Genel Müdürlüğü İsthbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu, Fethullah Gülen hakkında geçmişte verilen beraat kararlarında şaibe olup olmadığının çok yönlü olarak soruşturulduğun" yazdı.

Orakoğlu, Yeni Şafak'taki yazısında, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı Barack Obama'dan Gülen'in Türkiye'ye iadesini istemesini "hakkında soruşturma ve dava olmadığı" gerekçesiyle yanlış bulan görüşleri eleştirdi. Orakoğlu, "Gülen hakkında herhangi bir mahkeme kararı hatta açılmış bir tek dava dahi olmadığı yönünde paralel medya tarafından yapılan açıklamalar en azından şimdilik doğru değil. Zira Gülen ile ilgili olarak geçmişte açılan davalarda verilen beraat kararlarında bir şaibe olup olmadığı yönünde çok yönlü araştırma ve soruşturmalar sürüyor" dedi. 

Orakoğlu'nun Yeni Şafak'ta "Paralel yapının önlenemeyecek tükenişi" başlığıyla yayımlanan (8 Eylül 2014) yazısı şöyle:

Galler'deki NATO Zirvesi'nde yapılan toplantıda alınan kararlarda ortak düşman olarak Rusya ve IŞİD'in öne çıkması dışında, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a karşı gösterilen ilgi alaka ve itibarda bulunulmasının şüphesiz ilk nedeni, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türk kamuoyunun %52'lik desteği çok önemli bir rol oynamış görünüyor.

Liderlere verilen yemekte Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Obama'nın yan yana oturması en çok dikkati çeken detaylar arasında yer aldı. İki lider arasında yapılan görüşmelerin yaklaşık 1,5 saat sürmesi son yarım saatteki görüşmelerin ise baş başa yapılması, Obama'nın, ''Türkiye'nin Avrupa ile Ortadoğu arasındaki köprü görevi dolayısıyla NATO'daki önemini vurgulaması, 'Cumhurbaşkanı Erdoğan, ittifakımız için önemli bir lider' tespiti ile birlikte, iki ülke arasında yabancı savaşçılar konusunda istihbarat paylaşımının önemine dikkat çekmesi çok önemli açıklamalar olarak tarihe geçti.

Özellikle, bu açıklama ile Türkiye'nin IŞİD'e ve teröre destek verdiği iftirası çökmüş bulunuyor. Yeni Türkiye'nin teröre destek veren ülkeler kategorisine alınması, itibar ve imajının zedelenmesi amacıyla ülke içinde ve dışında yapılan kara propaganda amaçlı haberler ve paralel yapının Adana'da MİT TIR'larına yönelik eylemleri ile Alman dış İstihbarat Servisi BND'nin, Türkiye'yi dinlemenin meşruiyeti olarak göstermeye çalıştığı IŞİD ilişkisi iddiası, ABD Başkanı Obama tarafından dolaylı bir şekilde yalanlanmış oldu.

Merkel bir taraftan, Türk yetkililere, Alman istihbaratının faaliyetleri konusunda bir açıklama yapamayacağını ifade ederken, diğer taraftan da, Alman medyasına sızdırılan dinleme ile ilgili olduğu iddia edilen asparagas bilgilerle, Türkiye'nin IŞİD ile irtibatı olduğu konusunda, uluslararası ve iç kamuoyunu etkilemeye yönelik algı operasyonu da bu şekilde başarısızlıkla sonuçlanmış oldu.

Ayrıca Obama'nın, Türkiye'nin Avrupa ve Ortadoğu arasında bir köprü görevini gördüğü açıklaması, ABD'nin uzun yıllardan bu yana Türkiye'de, seçilmiş iktidarların yönünü ''Batı'dan Doğu'ya çevirdiği''gerekçesiyle darbelere verdiği desteğin sona erdiğinin açık bir kanıtı ve paralel yapının önlenemeyecek tükenişinin bir işareti olarak görülebilir.

Bu tarihi açıklamalarda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Obama ile baş başa yaptığı yarım saatlik görüşmenin ve ortaya koyduğu dosyaların etkili olduğunu düşünebiliriz. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi paralel yapının iç ve dış ilişkilerinin deşifre olması aynı zamanda dış desteğin kesilerek yalnızlaşması, bitmesi anlamına da gelebiliyor.

Bir istihbarat kuralı olarak, tetikçi veya işbirlikçi yapıların deşifre olmaları halinde iş birliği içinde olan kişi ve ülkeler için bir tehdit unsuru olmaları nedeniyle çeşitli yöntemlerle ortadan kaldırılmaları bir vakıa olarak karşımızda dururken, ABD'nin ve Batılı ülkelerin istihbarat ve İKK faaliyetlerinin altın kuralı dışına çıkarak, Türkiye içindeki faaliyetleri nedeniyle deşifre olmuş darbe üstüne darbe alan bu yapıya destek vermeye devam edeceklerini düşünmek en azından saflık olur.

Diğer taraftan 17 aydan bu yana görüşme yapmayan iki lider arasında ani olarak yumuşayan ilişkiler ve Obama'nın Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bu kadar sıcak ilgi ve alaka göstermesinin ikinci nedeni ise yeni bir soğuk savaş sürecinin kapıda olma ihtimali ve Putin ile Erdoğan arasındaki iyi ilişkilerin ABD'yi tedirgin etmesi gösterilebilir.

Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Obama'ya ilettiği Fethullah Gülen'i ya deport edin ya da verecekseniz bize verin çağrısı uluslararası konjonktürde doğru zamanda yapılmış bir başvuru olarak gözüküyor. Gülen hakkında herhangi bir mahkeme kararı hatta açılmış bir tek dava dahi olmadığı yönünde paralel medya tarafından yapılan açıklamalar en azından şimdilik doğru değil. Zira Gülen ile ilgili olarak geçmişte açılan davalarda verilen beraat kararlarında bir şaibe olup olmadığı yönünde çok yönlü araştırma ve soruşturmalar sürüyor.

5 Eylül'de Obama ve Erdoğan arasında yapılan görüşme sonrasında, ABD'de Pensilvanya için ibrenin ters döndüğüne yönelik işaretleri kısa bir süre sonra görebileceğimiz anlaşılıyor.

İlgili Haberler