Yaşam

Göçmen Dayanışma Mutfağı'ndan çağrı: Mülteciler evlerinden zorla alınıp kamplara götürülmesin!

"Tarlabaşı’ndan alınarak kampta tutsak tutulan komşularımızın derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz"

19 Mayıs 2016 18:37

İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Beyoğlu’nda Tarlabaşı’nda yaşayan Suriyelilere yönelik operasyon düzenlenmesi ve mültecilerin Osmaniye’deki kampa gönderilmesine karşı Göçmen Dayanışma Mutfağı, “Mülteciyim Hemşerim” Dayanışma Ağı, İnsan Hakları Derneği Çocuk Hakları Komisyonu, ‘Komşuma dokunma’ kampanyası başlattı.   Göçmen Dayanışma Mutfağı’ndan yapılan çağrıda, “Mülteciler evlerinden zorla alınıp kamplara götürülmesin” dendi.

10 Mayıs’ta Beyoğlu’nda yaşayan Suriyelilerin kaldığı adreslere sabaha karşı operasyon düzenledi. Operasyonda 4 aile yaşadıkları mahallelerden alınarak Osmaniye’deki mülteci kampına gönderildi. Göçmen Dayanışma Mutfağı’ndan duruma tepki göstererek kampanya başlattı.  “Mülteciyim Hemşerim” Dayanışma Ağı ve İnsan Hakları Derneği Çocuk Hakları Komisyonu ile birlikte ‘Komşuma dokunma’ ismiyle başlatılan kampanyada, "Türkiye halklarını, komşumuz olan Suriyelilerle birlikte yaşama iradesini göstermeye ve hakları için ses çıkarmaya çağırıyoruz" ifadesi kullanıldı. 

Kampanyaya ilişkin Göçmen Dayanışma Mutfağı’ndan yapılan yazılı açıklamada, Nizip'teki mülteci kampındaki çocuk istismarı da hatırlatılarak şöyle dendi: 

 

"10 Mayıs salı sabah 06:00’da Tarlabaşı’nda yaşayan dört Suriyeli ailenin evine gelen polis ve zabıta ekipleri, çocuklar ve bebeklerle birlikte aileleri araçlara bindirerek götürdü. Bir gün sonra ailelerin Osmaniye’de bir kampa götürüldüğünü öğrendik. Mültecilerin küçük gruplar halinde siyah camlı minibüslerle şehir merkezlerinden toplanmalarına ve ev baskınlarıyla zorla evlerinden alınıp rızaları dışında kamplara gönderilmelerine sık sık tanık oluyoruz. Görünür şehir merkezlerini mültecilerden 'arındırma' ve 'imaj temizliği' çalışmalarının Dünya İnsani Zirvesi (World Humanitarian Summit) öncesine denk düşen zamanlaması ise ayrıca dikkate değer.

En temel insani haklarından birini kullanarak savaştan kaçan mültecilere Türkiye’de “mülteci” statüsü sağlanmıyor. Anayasaya ve uluslarası sözleşmelere aykırı bir yönetmelik uyarınca süresi belli olmayan bir geçici statü verilse de, bu ‘süresiz’ statü ile güvence altına alınan haklardan yararlanmayı düzenleyecek herhangi bir mekanizma yok. Yiyecek, sağlık, barınma, eğitim gibi temel ihtiyaçların sağlanması için bile yönetmeliğin işlemesini sağlamayan devlet, bu koşullar altında kendilerine bir hayat kurmanın yollarını arayan bu insanları bir kez daha evlerinden ve hayatlarından kopararak yeni bir travmaya maruz bırakıyor. Dahası, aynı mahallede yaşayan diğer aileler, kampa gönderilme korkusuyla apar topar yer değiştirmek zorunda kalıyor. Tarlabaşı’nda geçici kimlik belgeleri, ikametgahları ve devlet okullarında kayıtlı çocukları olmasına rağmen kampa götürülen aileler olduğu haberiyle birlikte tedirginlik ve korku da başka mahallelere ve gruplara yayılıyor. Çocukların okulları, zorlukla yürütülen iş hayatları, yeni kurulmuş düzenler zincirleme olarak bir kez daha bozuluyor.

Şu anki uygulamada, herhangi bir hukuki süreç işletilmeksizin, herhangi bir mülteci herhangi bir kampa, alıkoyma merkezine ya da 'konaklama merkezi'ne gönderilebiliyor. Mültecilerin alıkonulması insanlığın vicdanında başlı başına bir suç iken, dışarıya tamamen kapalı olmaları nedeniyle bu yerlerde yaşanan herhangi bir hak ihlalinin takibinin önü kesiliyor. Bir çok merkez ve kamp ailelere, avukatlara, milletvekillerine, insan hakları örgütlerine dahi kapalı tutuluyor. Cezaevi koşullarını bile aşan bu uygulama dahilinde mültecilere dair talep edilen en basit bilgi bile adeta devlet sırrı gibi saklandığından, sivil toplum ve kamu bu merkezlerde ve kamplarda yaşananlar hakkında hiçbir şekilde bilgi edinemiyor. Ancak, arada bir dışarıya 'sızan', örneğin insanlık için bir utanç abidesine dönüşmüş Kumkapı geri gönderme merkezindeki koşullar ya da Nizip’te son yaşanan ve Başbakanlığa bağlı AFAD tarafından da kabul edilen toplu cinsel istismar gibi vahşet haberlerinden durumun ne kadar vahim olabileceğine dair ipuçlarını görebiliyoruz.

Tarlabaşı’ndan alınarak kampta tutsak tutulan komşularımızın derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz.

 

'Kamplar, kadınlar ve çocuklar için güvenli değil'

 

Komşularımızın özellikle kadın ve çocuklar için güvenli olmayan bu kamplara ve merkezlere götürülmesine karşı çıkıyoruz. Bu insan haklarına aykırı, meşruiyeti olmayan ve hukuksuz uygulamanın son bulmasını talep ediyoruz.

Toplumdan gizlenmesi gerekecek düzeyde bir vahşetin yaşanmadığına ikna olmak için, tüm kampların ve merkezlerin kamu ve sivil toplum örgütlerinin denetimine açılmasını talep ediyoruz. Bu ülke halkları ve sivil toplum kuruluşları olarak mülteci kamplarındaki, gözetim merkezlerindeki uygulamayı görme, inceleme, denetleme, idari süreci izleme ve dahil olma hakkımızı talep ediyoruz.

Komşularımızın, ortaya konulan tüm koşullardan bağımsız ve hukuka aykırı olarak özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karşı çıkıyoruz. Birlikte yaşama koşullarımızın oluşturulmasını, en azından birlikte yaşamak için gösterdiğimiz çabanın engellenmemesini talep ediyoruz.

Türkiye halklarını, komşumuz olan Suriyelilerle birlikte yaşama iradesini göstermeye ve hakları için ses çıkarmaya çağırıyoruz.

Barış içinde bir arada yaşama isteğimizden vazgeçmeyeceğiz!"