Medya

Gazeteciler için küçük bir iş başvurusu rehberi

İyi bir başvuru mektubu iyi bir haber gibidir. Gereksiz detaylardan ve gereksiz sıfatlardan arınmıştır

16 Ekim 2018 18:32

*Sarphan Uzunoğlu

Türkiye’de, gerçek anlamıyla “ekmek aslanın ağzında.” Birçok ekonomist önümüzdeki iki yılın Türkiye açısından “bolluk döneminin bittiği” yıllar olacağı konusunda uyarılar yapıyor. Tüm bu şartlar devam ederken, gazeteciler, çoğunlukla davalarla, gözaltılarla ve tutuklamalarla anılıyor. Sektörde büyük sermaye el değiştirmesi sonrası başlayan işten çıkarmalar ve her geçen gün derinleşen güvencesizlik ortamı, haber odalarına umutsuzluk salmış durumda. 

Geçtiğimiz yıllarda TGS Akademi’de verdiğimiz eğitimlerde karşılaştığım deneyimli ama işsiz ya da mecburiyetten “serbest” gazetecilerin ortak şikâyetleri arasında piyasadaki nepotizme dayalı performans değerlendirmeleri, yeteneklerine uygun pozisyon olmaması, birçok işin kamuya açık bir ilân dahi açılmadan kapılması gibi meseleler bulunuyordu.

Yalnızca tecrübeli gazeteciler değil, yeni mezun ya da kariyerinin başındaki gazeteciler de benzeri ifadelerle “piyasanın çok bozulduğunu” söylüyorlar. Birçoğu henüz deneyimlemedikleri bu piyasanın bozulduğu kanısındalar. Aslında çok haksız değiller; gerçekten Türkiye’de istihdam süreçlerinin hakkaniyetli yürütülmediği bir sır değil. Birçok pozisyonun ilân olmaksızın kişisel ilişkilerle sahibini bulduğu da bir gerçek. Liyakat konusunda da birçok gazeteci farklı şeyler söyleyebilir; ancak ben şikâyet etmenin krizdeki bir endüstriye faydası olmayacağı kanısındayım.

Türkiye’de üniversitelerde kariyer günü adında gerçekleşen eğitimlere şu aralar ne kadar öğrenci katılıyor bilmiyorum; ancak bu eğitimlere katılanlar kendi tecrübemde çoğu zaman “kurumsal yaşama” ve “beyaz yakalı işlere” odaklananlardı. 

Bugün geriye dönüp kendi öğrencilik hayatıma baktığımda da, bir akademisyen olarak öğrencilerimin yaptıklarına baktığımda da özellikle gazeteciliğe yönelenlerin bu “istihdam süreçleri” ile ilgili olarak umutlarını kaybettiklerini görüyorum. Gazeteciliğe yeni başlayanlarla, haber odalarından finansal/politik sebeplerle uzaklaştırılanlar arasında sebebi anlaşılır olan, ancak teslim olunmaması gereken bir yenilmişlik duygusu var.

Çeşitli haber odalarında aldığım görevler gereği, son birkaç yıl içerisinde 1000’e yakın iş başvurusu e-postama düştü. NewsLabTurkey’in açıldığı 1 Ekim’den bu yana ise sayı düzenli bir biçimde artıyor. Genele baktığımızda gelen bu başvuruların çok büyük çoğunluğu herhangi bir çağrı yapılmamışken, beni ya da başvurdukları mecrayı tanımadığını düşündüğüm gazeteciler/gazeteci adayları tarafından gönderilmiş “öylesine” iletilerdi. “Öylesine” diyorum, çünkü son birkaç yıldır “akademik iş pazarında” olan ve geçtiğimiz yıl oldukça çok başvuruda bulunmuş bir akademisyen olarak, bir işe başvurmanın ne kadar detaylı ve zor bir iş olduğunu; bir işe girmenin hiçbir zaman çalakalem yazılmış bir e-posta’dan ibaret olamayacağını düşünüyorum. Elbette, akademik bir iş başvurusunda olması gereken şeyleri birebir kopyalayıp, bir gazetecinin de başvurusunun aynen bu şekilde olması gerektiğini söylemeyeceğim; ama en azından bir standart üzerine tartışmaya başlayabileceğimizi düşünüyorum. 

En basit yerden başlayalım. Elbette herkesin isim-soyisim kombinasyonu sonuna numara almadan Gmail ya da yaygın ağlardan kullanıcı adı almaya müsait olmayabilir. Ancak, abartıyorum ama, 13-14 yaşında iken takma isimle alınan e-posta hesaplarıyla bir iş başvurusu yapmanın da mantıklı olmadığı ortada. Ad soyad kombinasyonunuzu içeren bir e-posta hesabı almaya çalışın, en kötü hâlde kısaltmalara yönelin. 

İkinci mesele, imza meselesi. Bir e-posta adresi oluşturduğunuzda attığınız e-posta’ların altında çıkacak imzanın yalnızca adınız-soyadınız şeklinde olması eğer Türkiye’nin en popüler gazetecisi değilseniz pek mantıklı olmayabilir. Bu nedenle Gmail ve Outlook kullanıcıları için https://mysignature.io/editor adresinden kullanabilecekleri MySignature uygulamasını kesinlikle öneriyorum. Elbette kişisel telefonunuzu her e-postanızın altına koymak mantıklı olmayabilir; ancak en azından iş için kullandığınız bu adreste linkedin ve gazeteciler için olmazsa olmaz olan Twitter hesabınızın bağlantısının olması şart. Daha da önemlisi, eğer ideolojik bir itirazınız yoksa Linkedin profil fotoğrafınızı bu dijital imzanın bir parçası olarak kullanmanız sizin açınızdan iyi olacaktır. Özellikle de daha önce bir etkinlikte karşılaştığınız onlarca insanla o karşılaşmayı izleyen ilk iletişimi e-posta üzerinden kuracağınızı düşünürsek, kendinizi azıcık da olsa anımsatmanın bir zararı olmayacaktır.

E-posta hesabımızın “façasını düzelttik”, peki şimdi ne yapıyoruz? Bir işe başvurmak ile iş olanağı sorgulamak arasındaki farkı anlayarak başlayalım. Gördüğüm kadarıyla özellikle sivil toplum destekli projelere başvurularda, mecraların finansal modeli, istihdam koşulları ve benzeri detaylar çoğu zaman yeterince şeffaf olmadığı için başvuranların kafasında bir karışıklık oluyor. Olmayan pozisyonlara başvurma olarak tanımlayabileceğim bu durum hem Türkiye’deki medya sektörünün darlığı hem de istihdam yaratmada yaşanan  güçlükler gereği ortaya çıkıyor. Eğer bir mecranın geleneksel iş ilan platformlarında ya da web sitesinde bir istihdam sayfası yoksa bu o platformun ya açık istihdam yapmadığı ya da istihdam potansiyeli olmadığı anlamına gelir. Bu durumda, kuruma birini alma ihtimalleri olup olmadığını belirli bir format dahilinde sormanız gerekir. Eğer bir ilan varsa da ilanda belirtilen şekilde (tabii böyle bir format belirlendiyse) başvurunuzu yapmanız gerekir. Önce bu iki türdeki başvuru için de geçerli olan konulardan başlayalım.

Dünyada genel standart, iş başvurularının istihdam portalları ya da özel siteler üzerinden yapılmasıdır. [email protected] şeklindeki kurumsal e-postalara yapılması istenen başvurularda ya da özel bir kariyer departmanı iletişim e-posta adresi ve başvurulacak bir pozisyon ve kodu varsa o kod ya da pozisyonu içeren kısa ve iyi biçimlendirilmiş bir başlık ile mail hazırlanmalıdır. Herhangi bir ilân ya da format belirlenmediyse de kendi formatınızı oluşturmanızda sakınca yok. 

İdeal bir e-posta başlığının kaç karakter olması gerektiği tartışmalı; ama ne kadar olmaması gerektiği konusunda deneysel takılmak mümkün. Tek bir satıra sığmayan, sonu e-posta gelen kutunuzda görünmeyen bir başlığa sahip başvuruyu muhtemelen kimse de okumayacaktır. 

Yazım hataları ve benzeri konulardaki hassasiyetlerin, gazetecilik okumuş kişiler için çoğu zaman kendiliğinden gelen nitelikler olduğunu varsayıyoruz; oysa gerçek hiç de öyle değil. Çok iyi ve tanınmış gazeteciler bile dil ve anlatım bakımından oldukça kötü metinler teslim edebiliyor. Eğer güvendiğiniz bir başka gazeteci ya da kalem erbabı dostunuz varsa, tüm içeriği mecra temsilcisine atmadan önce o kişiye atın ve sizin için “son okuma” yapmasını isteyin. Yardımlaşmak ayıp değil. İşini ve kendini ciddiye alan biri için bu zaten bir tür standart olmalı. 

Yazacağınız başvuru ya da istihdam ihtimali hakkında bilgi alma e-postası açısından en önemli kısım ilk paragraf. Bu paragrafta ne kadar az sıfat kullanıp ne kadar çok bilgi verirseniz o kadar iyi. Nasıl ki ters piramit tekniği ile haber yazıyorsanız, bu tür bir e-posta için de aynı yapıyı kullanabilirsiniz. Örneğin yurtdışında kaliteli bir gazetecilik enstitüsünden mezunsanız bunu vurgulamak, yahut Türkiye’de ekolü olan bir iletişim fakültesinin mezunuysanız bundan bahsetmek mühim. Bazı durumlarda, yönlendirme ile iş başvurusunda bulunursunuz. Mutlaka ve mutlaka sizi yönlendiren kişinin adını ve onunla ilişkinizi de (yanında mı çalıştınız, öğrencisi miydiniz, birlikte ne yaptınız) olabilecek en kısa şekilde de olsa bu ilk kısımda geçirin. Eğer başvurduğunuz mecra açısından ilgi çekici olabilecek bir yerde çalıştıysanız o mecradaki tecrübenizi de vurgulayabilirsiniz. 

Bu tür başvurularda en sık yapılan hatalardan birisi de “birçok mecrada çalıştım” demek yahut sıra sıra mecraları yazıp bu haberlere karşı tarafın mutlaka ulaşacağını varsaymak. Mutlaka ve mutlaka kişisel sitenize (hyperlink yöntemiyle) yönlendirin karşı tarafı. Yaptığınız, imzalı haberler kişisel sitenizde orijinal bağlantıları ve eğer basılı kopyaların taranmış hâlleri veya metin versiyonları olması fark etmeksizin tarihleri ile birlikte bulunsun. Mecraya ya da yıllara göre kategorize edebilirsiniz. Önerim, eğer serbest çalışan bir gazeteciyseniz ve çok mecra için içerik üretiyorsanız bu kategorizasyonu mecraya göre yapmanızdır. Aynı kurumda uzun süredir içerik üretiyorsanız tarih bazlı bir kategorizasyon daha doğru olacaktır. 

Mesajınızın ikinci bir sayfaya doğru inecek kadar uzun olmamasına dikkat edin. E-posta’yı okuyan kişi muhtemelen üçüncü paragrafa kadar sizle ilgili temel bir bilgi sahibi olacaktır. Eğer özel bir kurgu metniniz yoksa, karşı tarafa nasıl seslendiğiniz çok önemlidir.

CV’niz hazırsa .doc formatında yollamayın. PDF yahut Visualcv.com gibi dijital sağlayıcıların profil bağlantılarını tercih edin. Linkedin sayfanızı CV olarak kullanmak her zaman çok akıllıca bir iş değildir. Zira Linkedin’de görünür kılamayıp Visualcv gibi formatlarda görünür kılabileceğiniz birçok özelliğiniz olabilir. 

Ses ve görüntü temelli işleriniz varsa mutlaka portfolyonuzda bu tür içerikler olduğunu vurgulayın. Dönüşünüzü mutlaka bekliyorum demek yerine pozisyonla neden ilgilendiğinizi anlatın. İşverenler karşı tarafın işle neden ilgilendiğiyle e-posta’ya cevap isteyip istemediğinden daha çok ilgilenirler. 

Üyesi olduğunuz gazeteci dernek, sendika ve cemiyetleri; katıldığınız ulusal ve uluslararası eğitimleri, karşı tarafın ilgi göstereceğini düşünüyorsanız mutlaka vurgulayın. Yabancı dil bilgisi, garip bir şekilde hâlâ gazetecilik pazarında bir norm hâline gelmediğinden, iyi derece bildiğiniz yabancı dilleri mutlaka vurgulayın. Varsa bu dillerde ürettiğiniz haberleri mutlaka sitenize de ekleyin. 

E-postayı bitirmeye yaklaştınız. Maddî beklentinizi, özellikle de size ilk aşamada sorulmadıkça yazmanız uygun bir davranış değildir. Hele ki ortada bir ilan dahi yokken böyle bir şey yazmanız garip karşılanacaktır. Zaten e-postayı bitirmeden önce yazmanız gereken şey de bu değil.

Bitirmeden önce şunu unutmayın. İstekleriniz konusunda buyurgan olmamak, isteklerinizi saklamak değildir. Örneğin, yayın yönetmenine mail atıyorsanız onunla birlikte çalışmak istediğinizi ve bunun mümkün olup olmadığını uygun bir dille sormanız gerekir. Bir başka mesele ise kendimizden bahsederken gözetmemiz gereken sınırlar. Eğer “olmayan bir pozisyona” başvuruyorsanız niteliklerinizi öne çıkarın; ama kendinizi övme konusunda işinizi CV’nize ve sitenize bırakın. Haber odasında sizin yaratacağınız ve giriş paragrafında da değindiğiniz olası değeri (Örneğin, geçmişte veri görselleştirme alanında çalıştım dediyseniz bunu başvurduğunuz mecraya nasıl uyarlayabileceğinizi) CV’nize referans vererek olabildiğince anlaşılabilir şekilde karşı tarafa iletin. Karşı taraftaki insanın haber odasını yönetiyor olması, muhteşem bir entelektüel olduğu ya da gazetecilik endüstrisinde olup biten her şeyden haberdar olduğu anlamına gelmez. Anlaşılabilir olun. Teknik dilden kaçının. Bildiğinizi göstermenin en iyi yollarından biri de bunu basit bir şekilde ifade edebilmektir. 

E-posta yollandıktan sonra aynı iletiye cevap olarak büyük harflerle hatırlatma yazmanız yahut başka bir e-posta atıp haber odası temsilcisini azarlamanız pek doğru bir yaklaşım değil. Bunun yerine, eğer gerçekten istediğiniz bir pozisyonsa, ilgili olabilecek bir başka konuyla ilgili mail atıp orada başvurunuzu kısa bir şekilde anımsatabilirsiniz. Aynı zamanda sosyal ağlardaki beğenme butonları da çoğu insan bildirimlerini kontrol ettiğinden önemli işlev görebilir. 

Bitirmeden unutulmaması gereken bir detay var. Her haber odasının ihtiyaçları ve yöneticilerin yaklaşımları farklıdır. Bazı haber odalarında yönetici sandığınız insanlar istihdam yetkisine sahip dahi olmayabilir. Buna rağmen yetki sahibi olan birine yazdığınızı varsayın. Her iş başvurusunda aynı taslağı kullanmayın, ilanın ya da olası istihdam fırsatının kafanızda yarattığı fikirler ve sağlayabileceğiniz verim gibi kısımları mutlaka değiştirin. Haber odalarının çoğunda bulunan “ekibimiz” benzeri sayfalardan ekip üyelerini eğer kafanıza taktığınız bir pozisyonsa takip edin ve CV’lerini inceleyin. Onların sunamayacağı neyi haber odasına sunabileceğinizi kendinize sorun ve bu cevabı e-postanızda kibirli olmayan bir biçimde, diğer çalışanlardan bağımsız olarak bir farklılaşma noktası olarak sunun. 

Her şey bittiğinde, yani olumlu ya da olumsuz bir yanıt aldığınızda ise yapmanız gereken teşekkür etmek ve olası iş fırsatları konusunda nasıl haberdar olabileceğinizi sormaktır. Israr denebilecek kadar kuvvetli olmayan bu tür sorular, işverenin aklında kalmak için iyi bir fırsat olabilir. 

Özetle, bir insan kaynakları uzmanı olmasam da, çok sayıda gazeteci ve uzmanla birlikte çalışan, birçok mecra için yazı üreten ve akademik pozisyon başvurusu cenderesinden geçmiş biri olarak başlıca önerilerim böyle. İyi  bir başvuru mektubu iyi bir haber gibidir. Gereksiz detaylardan ve gereksiz sıfatlardan arınmıştır. Ve nasıl ki iyi haber hedefine öyle ya da böyle ulaşıyorsa, iyi yazılmış bir başvuru da bu kriz ortamında size hızla iş kazandırmasa da itibar ve bilinirlik kazandırma potansiyeline sahiptir. 


* Bu yazı ilk olarak P24'te yazılmıştır.