Gündem

Gazeteci Faruk Bildirici: Tartışmalar Cumhuriyet'i yıpratıyor

"Öyle bir kavga ki bu kavgada bir şey söylediğiniz zaman taraf haline gelmiş oluyorsunuz"

21 Eylül 2018 12:59

Hürriyet gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici, cumhurbaşkanlığı uçağında yer alan gazetecilere ilişkin olarak, "Uçağa kabul edilen gazeteciler bir misyonu kabul etmiş oluyorlar. Misyon nedir? O uçağın kuralları var. Gazeteci her şeyi sormaz orada. Üzgünüm ama bu yapılan bir gazetecilik faaliyeti değil" dedi. 

Bildirici, Cumhuriyet'teki yönetim değişikliğine ilişkin olarak, "Bu tartışmaların Cumhuriyet’i yıprattığını düşünüyorum. Öyle ya da böyle Cumhuriyet bir şekilde yıpranıyor. Onun dışında çok da fazla bir şey söylemek istemiyorum. Çünkü öyle bir kavga ki bu kavgada bir şey söylediğiniz zaman taraf haline gelmiş oluyorsunuz" ifadesini kullandı. 

Hürriyet Gazetesi’nin Okur Temsilciliği (ombudsman) görevini yürüten gazeteci Faruk Bildirici’nin son kitabı “Günahlarımızda Yıkandık: Örneklerle Gazetecilik Meslek Etiği”, Ayrıntı Yayınları aracılığıyla okurlarla buluştu. 

Duvar'dan Serkan Alan'a konuşan Bildirici'nin söyleşisinin ilgili kısmı şöyle: 

Kitabınızın bir bölümünü de “Özel Uçak Gazeteciliği” oluşturuyor. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gezilerine eşlik eden gazeteciler bazı kesimler tarafından eleştiriliyor.

Bu bölüm sadece günümüzü değil geçmişten bu yana siyasi liderlerin izlenmesi konusunda nasıl değişim olduğunu anlatıyor. Celal Bayar da var, İnönü de, Özal da… Bakıldığında günümüzde akreditasyon yöntemi tam bir cezalandırma ve ödüllendirme mekanizması olarak kullanılıyor. Bugün Türkiye’de Cumhurbaşkanı başta olmak üzere bakanları ve diğer yöneticileri izlemek için akreditasyon uygulanıyor. Akreditasyondan geçemeyenler ciddi bir sınırlandırmayla karşı karşıya. Süreçte uçağa davet edilmek başlı başına bir ödüllendirme haline geliyor. Uçağa kabul edilen gazeteciler bir misyonu kabul etmiş oluyorlar. Misyon nedir? O uçağın kuralları var. Gazeteci her şeyi sormaz orada. Söyleşiye girmeden önce belli konular var ve onları sorabiliyorlar. Sorular da genelde açık uçlu şekilleniyor, “nasıl değerlendiriyorsunuz, nasıl görüyorsunuz” gibi. Bir gazetecinin karşısındaki siyasetçiyi zorlayıcı sorular sorması siyasetçinin kendisini daha iyi ifade etmesine yol açar. Cumhurbaşkanı ile yapılan söyleşiler bir açıklamaya dönüyor. Kaldı ki o açıklamalar da sonradan kontrol ediliyor. Kontrol edilmiş metin bütün gazete ve televizyonlarda aynı şekilde çıkıyor. Üzgünüm ama bu yapılan bir gazetecilik faaliyeti değil.

Uçağa binerken gazetecilik pistte mi bırakılıyor yani?

Dönem gazeteciliği diyorum ben buna. Tek kelimeyle üzücü bu durum.

Cumhuriyet Gazetesi’nde geçtiğimiz günlerde yaşanan yönetim değişikliği sonrası, gazetecilerin istifaları ve yeni yönetimin açıklamaları çok konuşuldu. Eski bir Cumhuriyet çalışanı olarak yaşananları gazetecilik açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tartışmaların Cumhuriyet’i yıprattığını düşünüyorum. Öyle ya da böyle Cumhuriyet bir şekilde yıpranıyor. Onun dışında çok da fazla bir şey söylemek istemiyorum. Çünkü öyle bir kavga ki bu kavgada bir şey söylediğiniz zaman taraf haline gelmiş oluyorsunuz.

Cumhuriyet Gazetesi’ndeki yönetim değişikliğinin ardından iki tarafı belirgin olarak hissetti kamuoyu. Bu tip tartışmalarda gazeteciler taraf olmalı mıdır?

Gazeteciler de siyasi görüşü olan insanlar. Bu insanları tamamen siyasetten arınmış olarak göremeyiz. Önemli olan düşüncenizi nasıl ifade ettiğiniz ve nasıl uyguladığınızdır. Burada o konuda problemler yaşandı. Cumhuriyet’in eski ve yeni yönetiminin dünya görüşleriyle ilgili bir şey söylemek istemem. Ben görevden uzaklaşan arkadaşların gazetecilik yapmaya çalıştıklarını düşünüyorum. Ama gazetecilik yaparken ciddi yanlışlarının da olduğuna inanıyorum. Fakat gazetecilerin yanlışları gazeteciler arasında tartışılmalı. Gerekirse özeleştiri de yapılmalı, mesleki anlamda gerekleri yapılmalı. Mahkeme sürecinde olmaması gereken şeyler oldu. Bir gazeteci arkadaşın yaptığı gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklanmasını, hapse atılmasını asla onaylamam. Orada ifade verilmesini, bir şekilde suçlayan tarafta yer alınmasını asla doğru bulmam. Ne olursa olsun gazetecilik nedeniyle insanların yıllarca hapiste yatmış olmasının bir saygı getirmesi gerektiğini düşünüyorum. O insanların oradaki mesleki duruşlarına saygı göstermek gerekiyor. Bu yönetim değişikliği çok daha olgun bir biçimde ve gazetecilik hassasiyetleriyle yapılabilirdi. Böyle olsaydı bugün gazeteden ayrılan bazı arkadaşlar işten ayrılmazlardı. Ben bu kavgada taraf değilim ve olmam. 1991’deki kavgada da taraf olmamış üçüncü olmaya çalışmıştım. Bütün kavgalarda iki taraf oluyor ne yazık ki. İki taraf olunca gazete zarar görüyor, yine gördü. Şimdi Cumhuriyet’te ayrılanların da yönetimde olanların da suçlayıcı bir takım açıklamalar yapmaktan vazgeçmeleri gerektiğini düşünüyorum. Cumhuriyet daha nasıl iyi gazeteci olabilir ile uğraşmak gerek. Son olarak Murat Sabuncu’nun hem yargı sürecindeki hem de son yazısındaki duruşunu çok değerli buluyorum.

Türkiye’deki medyanın sahiplik ilişkilerinin sorunlu olduğuna dair görüşlerinizi biliyoruz. Türkiye medyası yeniden nasıl yapılanabilir? Günahlardan arınmak mümkün müdür?

Türkiye medyasının kötü bir dönemden geçtiğine inanıyorum. Bu sorunların içerisinde medya teknolojik bir dönüşüm de yaşıyor. Hem içinde bulunduğumuz durum hem de teknolojik dönüşümden dolayı zaten medya ister istemez yeniden yapılanmak zorunda. Elbette bu Türkiye’deki demokrasinin ve özgürlüklerin gelişmesiyle birlikte gidecektir. Öyle olmasa bile insanların haber alma ihtiyacı var. Bu ihtiyaç devam ettiği sürece gazetecilik de ölmeyecek. İnsanlar habere ulaşmanın yolunu bulacaklar. Haber de onlara ulaşmanın yolunu bulacak. Sihirli bir formül öneremiyorum ama bunun böyle gitmeyeceğini de biliyorum. Keşke sihirli bir formül bilsem de söylesem…

Söyleşinin devamı için tıklayınız