Gündem

Garo Paylan: Bu tarihi hatadan dönelim

"Amacım, polemik değil geçmişten ders çıkarmamız ve bu topraklarda aynı hatayı tekrarlamamamızı sağlamaktı"

02 Şubat 2017 20:05

HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan, genel kurulda "soykırım" kelimesini kullanmasının ardından yaşananları değerlendirdiği bir yazı kaleme alarak, aslında yapmaya çalıştığı şeyin ne olduğunu anlattı. Paylan, "Oysa asıl amacım, polemik değil geçmişten ders çıkarmamız ve bu topraklarda aynı hatayı tekrarlamamamızı sağlamaktı. Osmanlı’nın son dönemindeki Anayasa yapım sürecinin nasıl çoğulcu bir toplumu alıp tekçi bir zihniyete sürüklediği, tek adam rejimlerinin ne tür suistimallere ve facialara yol açtığı ve bunun 2017’de Anayasa yapmaya çalışan bizler için ne anlam ifade ettiğini anlatmak istedim” ifadelerini kullandı.

 

Paylan’ın AGOS’ta "Bu tarihi hatadan dönelim" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Geçen hafta Hrant Dink anısına düzenlenen bir konferansa katılmak için Berlin'deydim. Konferanstan sonraki gün Alman Parlamentosu’nda bir grup milletvekili ile görüşmem vardı. Parlamento’nun bulunduğu Reichstag binasına girdiğimde, kulağıma çok hoş bir piyano sesi geldi. Kapıda beni karşılayanlara, sesin nereden geldiğini sordum. “Genel kuruldan” yanıtını aldım.

Dayanamayıp genel kurulun izleyici bölümünden içeri bir göz attığımda, o gün Yahudi Soykırımı’nı anma programı olduğunu söylediler. Parlamento doluydu. Tüm vekiller, Şansölye Angela Merkel ve bakanlar, genel kurul salonunda hazırdı. Parlamentonun tümü, Holokost kurbanları anısına olan bu piyano resitalini ve konuşmaları ayakta alkışladı.

Ne diyeyim, imrendim. Alman Parlamentosu, yakın geçmişte Nazi hükümeti tarafından işlenen büyük günahın mağdurlarını anıyordu. Ben ise bambaşka bir atmosferden geliyordum. Dünkü zulümle yüzleşemeyen, bugünkü zulmün fütursuzca sürdüğü ülkemden... Ülkem için hüzünlendim, gözlerim nemli görüşmeye geçtim... 

Zira çok değil daha bir hafta önce, Anayasa teklifi üzerine söz aldığımda Osmanlı’nın son döneminde halkımın başına gelenlere değindiğim için, Meclis’ten atılmıştım. Ben bir Ermeni vekil olarak, 102 yıl öncesinin günahları hakkında konuşturulmazken, Almanlar, sağcısı, solcusu, iktidarı ve muhalefeti, kol kola ve büyük bir özgüven içinde kendi hatalarıyla yüzleşiyordu. Ve kimse Alman kimliğinin aşağılandığını düşünmüyordu.

Odyan’ın yazdığı Anayasa

Türkiye’de ise tarihin yapraklarını aralamak her geçen gün zorlaşıyor. Bakın ben bunu nasıl yaşadım. Berlin’deki anmadan bir hafta önce TBMM’de Anayasa değişikliği teklifi üzerine konuşmama "Büyük bir hata yapmak üzereyiz" diyerek başladım. "Ortak vatanımızda yaşayan herkesin benim anayasam diyebileceği toplumsal sözleşme özlemimiz var" dedim.

Amacım, vekilleri Osmanlı’da anayasa tartışmalarının başladığı günlere götürmek ve oradaki hataları hatırlatmaktı. Aslında Türkiye’de çok az kişi 1876'da ilk anayasamızın çok kimlikli bir komisyon tarafından çoğulcu bir anlayışla yazıldığını, kaleme alanın da Krikor Odyan olduğunu bilir. Bu anayasa Aldülhamid tarafından rafa kaldırılmış, 1908'e kadar süren bir istibdat dönemi başlamıştı. Sonrası malum... Demokrasi arayışları, Talat ve Enver Paşaların darbesi ve büyük yıkım...

Bugün Meclis’te tartışılan Anayasa taslağı, MHP tarafından “Türk’ün anayasası” olarak tanımlanmakta. Bu beni ürkütüyor. Çünkü o dönemlerde de Talat ve Enver Paşalar benzer bir mantıkla Türk'ün anayasasını devreye sokmaya kalktı; bazılarını makbul vatandaş, bazılarını yok saydı. Hatta bazılarını bizzat yok etti. 1913-1923 döneminde büyük katliamlarla, soykırımlarla, mübadelelerle, pogromlarla geçti; Ermeni, Süryani, Rum ve Yahudi halklarını büyük oranda kaybettik.

Ancak Meclis’te bunları söylediğimde, kıyamet koptu! “Soykırım” ifadesini kullandığım için parlamento tarihinde görülmedik bir ceza aldım. Anayasa görüşmelerinden üç birleşim boyunca men edildim; Meclis kürsüsünde yaptığım konuşma, TBMM tutanaklarından çıkarıldı.

Ertesi gün olan biteni internetten okuyan bir çok dost, “Garo, haklısın ama şimdi zamanı mı soykırım tartışmasının? Memleket dikta rejimine doğru doludizgin gidiyor” dedi. Bu anlaşılırdı, çünkü bütün medya “Soykırım dedi!” diye inliyordu. Basına açıklama yapan iki soydaşım da konuşmamı  “yersiz ve zamansız” bulmuşlardı. Şaşırmadım. Böyle dönemlerde eğilip bükülmeler olur. Korku, kaygı anlaşılabilir hisler.

“Peki adını siz koyun”

Oysa benim de niyetim aslında bu Anayasa curcunasında Meclis kürsüsüne çıkıp ille de ‘soykırım’ demek değildi. Zaten defalarca o kürsüden  “soykırım” ya da “Ermeni soykırımı” dedim. Hiçbir sıkıntı olmadı. Bu kez de konuşmamın doğal akışında halkımın başına gelen felaketi hep yaptığım gibi soykırım olarak adlandırdım.

Ama bu sefer, hakaretler ve kriz... İtiraz edenlere “Peki adını siz koyun” dedim. MHP o gece, AKP’yi “Garo’yu Meclis’ten atmazsanız Anayasa teklifinden desteğimizi çekeriz” diyerek tehdit etti. Böylece AKP, MHP ve CHP’nin oylarıyla Meclis’ten çıkarıldım. Milliyetçi cephenin siyasi lincine maruz kalmıştım.

Oysa asıl amacım, polemik değil geçmişten ders çıkarmamız ve bu topraklarda aynı hatayı tekrarlamamamızı sağlamaktı. Osmanlı’nın son dönemindeki Anayasa yapım sürecinin nasıl çoğulcu bir toplumu alıp tekçi bir zihniyete sürüklediği, tek adam rejimlerinin ne tür suistimallere ve facialara yol açtığı ve bunun 2017’de Anayasa yapmaya çalışan bizler için ne anlam ifade ettiğini anlatmak istedim.

Ben, dedemin başına gelenlerin ve Anadolu’da yaşanan büyük yıkımın, bizler gibi siyasetçilerin yaptığı hatalardan kaynaklandığını en iyi bilenlerdenim. Meclis’in ortadan kalktığı bir sistem, aynı Meclis’i ortadan kaldıran Talat ve Enver’in yarattığı korkunç iklimi yaratacaktır. Mevcut Anayasa yapım süreci, Türkiye’de idare ve iradeyi, tek bir insana bağlıyor, tekçi bir ideolojiyi dayatıyor. Bu, o gün yaşanan felaketlerin tekrarını getirir.

Bunu görüp de söylememek, bu ülkeye, bu topraklara, bir arada yaşadığımız insanlara ihanet değil midir?

Hep beraber kazanabiliriz.