Gündem

Fener Rum Patriği Bartholomeos: Erdoğan "Atina'da cami yok" diyor, sanki benim suçum

"Biz Türk vatandaşıyız, vergi ödüyoruz, askerlik yapıyoruz"

04 Aralık 2017 19:30

Fener Rum Patriği I. Bartholomeos,  yaklaşık 40 yıldır kapalı olan Ruhban Okulu'nun artık açılması gerektiğini belirterek "Ruhban Okulu, bir kültür ve ilim yuvasıdır. Hristiyanların din adamlarının yetiştiği bir kurum. 1844'te, Osmanlı döneminde açıldı. 1971'e kadar faaliyet gösterdi. Kimseye zararı dokunmadı" dedi. AB, ABD ve diğer Avrupa ülkeleri yöneticilerinin, Türkiye'ye geldiklerinde devamlı olarak  bu konuyu gündeme getirdiklerini ifade eden Bartholomeos, "Sayın Erdoğan'a söyledim, bir, iki defa. Cevabı, 'Atina'da cami yok' oldu. Sanki ben suçluyum, sanki ben sorumluyum Atina'da cami olmamasından. Patrikhane'yi bundan nasıl sorumlu tutabilirler, bunu da anlayamıyorum" diye konuştu.

Eski Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Besim Tibuk'un hayatını anlatan "Yarını yaşayan adam" kitabı için Fatih Vural'a konuşan I. Bartholomeos, sözlerine şöyle devam etti: 

"Biz Türk vatandaşıyız. Vergi ödüyoruz. Askerlik yapıyoruz. Ben iki sene yedek subaylık yaptım. Biz devlet için vazifelerimizi yapıyoruz fakat haklarımızından tam olarak istifade edemiyoruz. Türkiye'de 25-30 ilahiyat fakültesi var. Müslüman kardeşlerimiz, din adamlarını kolayca yetiştirebiliyorlar. Fakar Hristiyanların, tek okulları vardı böyle, o da kapatıldı."

Fener Rum Patriği I. Bartholomeos'un, Vural'ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle: 

Besim Bey, okulun kapalı tutulmasını çok eleştirdi. Fakat görüyorsunuz ki dinleyen yok! Okul hâlâ kapalı. Patrikhane, 17 asırlık bir kurum olarak Türkiye'nin zenginliğidir. Buranın kültürünün bir parçasıdır. Ama küçümseniyor. Eskiden daha çok küçümseniyordu. Bugün gelişmeler var: Bazı gayrimenkullerimiz iade edildi. Anadolu'da, Kapadokya'da, İzmir'de ayin yapabiliyoruz, dualarımızı edebiliyoruz. Orada gömülmüş pederlerimiz için dua edebiliyoruz. Bunlar eskiden yoktu, bugün var.

-Bizim bilmediğimiz başka olumlu gelişmeler de oldu mu?

Sayın Erdoğan, yurt dışında hizmet gören ve Patrikhanemize bağlı olan yüksek rütbeli din adamlarına, metropolitlere, başpiskoposlara, isteyenlere TC vatandaşlığı verdi. Bizim için bu çok önemlidir. Çünkü TC vatandaşı olanlar, ilerideki patrik seçimine katılabilecekler. Yoksa sadece Şstanbul'da görev yapan metropolitler, yeni patriği seçebiliyordu.Şimdi genişlemiş oldu bu imkan. Eskiden gerek bizim Rum Ortodoks azınlığımızın gerekse diğer azınlıkların durumu çok daha zor idi. Bunu dostumuz Besim Bey, çok açık bir şekilde, samimi bir dille eleştirdi. Medyaya bunları söyledi, çekinmeden. Bunu, Patrikhane ve Rum Cemaati olarak çok takdir ediyoruz. Keşke Türkiye'deki herkes, Besim gibi düşünebilseydi. Azınlık, kültür, ilim konularına aynı şekilde yaklaşabilseydi. Ruhban Okulu, bir kültür ve ilim yuvasıdır. Hristiyanların din adamlarının yetiştiği bir kurum. 1844'te, Osmanlı döneminde açıldı. 1971'e kadar faaliyet gösterdi. Kimseye zararı dokunmadı.

- Kapatılma gerekçesi neydi?

O zaman yeni bir kanun çıkmıştı. Özel yüksekokullar ya bir devlet üniversitesine bağlanıp tabi olacaktı ya da kapanacaktı. Ruhban Okulu, üniversite olarak tanınmıyordu o ana kadar. Nitekim, dört sene ilahiyat okuduktan sonra aldığımız diplomada bir not vardı. Diyordu ki, "Bu diploma sahibi, liseden sonra en az bir senelik mesleki tahsil görmüş sayılır". Yani üniversite mezunu değildik. Meslek yüksekokulu mezunu gibiydik. Fakat okulu kapatmak için, o yeni kanun çıktığı zaman bizi üniversite saydılar ve o yeni kanuna dahil ettiler. Böylece de okulu kapattılar. Bize özel ve kötü muamele yapılmış oldu. Böylece devam ediyor.
Bildiğiniz gibi AB, ABD ve diğer Avrupa ülkeleri yöneticileri, memleketimize geldiklerinde veya büyüklerimizle yurt dışında buluştuklarında her zaman bu konuyu gündeme getiriyorlar, "Ruhban Okulu niye kapalı duruyor, niye açmıyorsunuz?" diyerek. Her zaman, okulun açılması için öneride bulunuyorlar ve rica ediyorlar. 

- Açılmama gerekçesi olarak ne görüyorsunuz?

Önyargı var, korku var. Mantıklı bir şekilde izah etmek mümkün değil.

-Devlet yetkilileriyle görüştüğünüzde ne diyorlar?

Sayın Erdoğan'a söyledim, bir, iki defa. Cevabı, "Atina'da cami yok!" oldu. Sanki ben suçluyum, sanki ben sorumluyum Atina'da cami olmamasından. Patrikhane'yi bundan nasıl sorumlu tutabilirler, bunu da anlayamıyorum. Biz Türk vatandaşıyız. Vergi ödüyoruz. Askerlik yapıyoruz. Ben iki sene yedek subaylık yaptım. Biz devlet için vazifelerimizi yapıyoruz fakat haklarımızından tam olarak istifade edemiyoruz.
Türkiye'de 25-30 ilahiyat fakültesi var. Müslüman kardeşlerimiz, din adamlarını kolayca yetiştirebiliyorlar. Fakar Hristiyanların, tek okulları vardı böyle, o da kapatıldı. 

- Besim Bey, sizi 13 Şubat 2007'de ziyaret ettikten sonra çıkışta yaptığı konuşmada, "Patrikhane'yi ve azınlıkları desteklemeyi kendime bir görev olarak görüyorum. Avrupa Konseyi'nde, Sayın Partik, 'Memleketimi, ülkemi, AB'ye alınız' dedi. Türkiye, onun memleketi. Burada doğmuş, 24 ay yedek subaylık yapmış" diyor...

Besim Bey'in de bahsettiği gibi, katıldığım bütün forumlarda "Türkiye'yi AB'ye alınız" diyorum. 2004 yılında Avusturya Cumhurbaşkanı, rahmetli Thomas Klestil, bana Avusturya'nın en büyük nişanesini vermişti. O gün sordular, "Türkiye'nin AB üyeliğine neden bu kadar destek veriyorsunuz? Madem ki size baskı yapıyorlar, Ruhban Okulunuz açılmıyor, gayrimenkulleriniz elinizden alındı. Buna rağmen neden Türkiye'ye destek veriyorsunuz?" diye. Ben de dedim ki "Bunun sebebi Türkiye, AB'ye üye olursa, bütün Türkiye binaenaleyh bizler de, azınlıklar da çok daha rahat bir şekilde yaşayacağız. Bahsettiğiniz haksızlıklar da bize yapılamayacak. Çünkü AB'nin diğer ülkeleri, Türkiye'yi tenkit edecekler. Diyecekler ki, "Madem ki AB üyesisin. Kendi vatandaşlarına karşı böyle bir haksızlık yapamazsın."
Patrikhanemizin, yurt dışında büyük prestiji ve saygınlığı var. Dünyadaki Ortodoksların birinci makamı, merkezi burası. Haziran ayında Girit Adası'nda bir Pan-Ortodoks Konsülü yapacağız, diğer Ortodoks kiliseleriyle birlikte. Bütün hazırlıkları bizim patrikhanemiz üstlendi. Geçen ocak ayında, Cenevre'de son hazırlık toplantısını yaptık, benim riyasetimde. 
Beyaz Saray'a üç, dört defa girip çıktım. Onuruma resepsiyon verildi. 
Avrupa Parlamentosu beni iki defa davet etti. Genel asamblede konuşma yaptım ve büyük ihtimalle bu sene de üçüncüsü olacak. Türkiye'ye gelen bütün devlet ve hükümet başkanları, muhakkak patrikhanemize geliyorlar. Çünkü çok önemli bir makamdır. 17 asırlık bir kurumdur. Buna rağmen eskiden büyüklerimiz bunu engellemek istiyorlardı.

-Nasıl bir engelleme?

"Patrikhaneye gidip ne yapacaksın?" kabilinden. Cenevre Belediye Başkanı birkaç sene önce bana geldi. Oturur oturmaz gülümsedi ve dedi ki, "Size gelmeyi çok arzu ediyordum, nezaket ziyareti için. Fakat İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, beni engellemek istedi. Ben buna rağmen geldim."
Birkaç sene evvel, Almanyanya Cumhurbaşkanı, rahmetli Johannes Rau geldi ve açıkça anlattı. Onu da Dışişleri'nden engellemek istemişler. Fakat o ısrar etmiş: "Patrik'le dostuz. Beni iki defa Almanya'da ziyaret etti. Ben de Türkiye'deyken iade-i ziyarette bulunmak istiyorum." Sonra anlamaya devam etti: "Dışişleri'nden iki tane program hazırladılar. Almancasında o saatte Patrikhane'ye özel ziyaret yazarken, Türkiye programda hiçbir şey koymadılar."