Gündem

Fehmi Koru: Savaş ve seçim kararlarının daha çabuk alınabileceği yeni bir sisteme doğru...

"Hayırlı olsun, ne diyelim..."

14 Ekim 2016 20:10

Fehmi Koru*

Garip olan, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin AK Parti tarafından kaç yıldır arzulandığı bilinen ‘başkanlık sistemi’ konusunda yumuşaması ve “Getirin anayasa değişikliği teklifinizi, Meclis’te oylayalım, millet de destek verirse, biz MHP olarak milletin vereceği her karara saygılıyız” demesi değildir…

Esas garip olan, bu açıklamanın neden konu ilk gündeme geldiğinde yapılmadığıdır…

Özellikle de, MHP ile AK Parti arasındaki farklılıkların ortadan kaybolduğu 1 Haziran 2015’te yapılan seçimin ardından…

1 Kasım 2015’ten sonra her an bu açıklama yapılabilirdi.

AK Parti’nin bu çıkışa verdiği tepki beklendiği gibi: Daha önce CHP’nin de katılımıyla üç partinin üzerinde uzlaştığı maddeler ile AK Parti ve MHP’nin üzerinde birleşebileceği ortaya çıkan ‘başkanlık sistemi’ne dair olanlar, en kısa sürede Meclis’e taşınacak…

Daha önce üç partinin üzerinde anlaştığı 60 madde içerisinde MHP’nin ‘kırmızı çizgi’ ilân ettiği maddeler bulunmadığı için sürecin işlemesi zor değil. İki partinin Meclis’teki üye sayısı halkoylamalı bir anayasa değişikliği için yeterli. AKP’nin 316 parmağına MHP’den 14 parmak katılırsa 330 rakamına ulaşılıyor…

Zaten AK Parti yöneticileri, Meclis’teki oylamadan 367 veya üzeri oy çıksa bile konuyu halkoylamasına götürmek niyetinde olduklarını açıkladılar.

Bu durumda 60 küsur maddelik değişiklik paketinin Meclis’ten geçmesine ‘oldu’ gözüyle bakabiliriz.

Sevinelim mi?

Türkiye’de sistem Cumhuriyet’le başlamadı

Kararı vermenize yardımcı olmak üzere tarihi arka-planı sunayım.

Türkiye Cumhuriyeti ‘parlamenter sistem’ olarak kuruldu. Cumhuriyeti kuran, o noktaya varmayı sağladığı için ‘Gazi’ sıfatıyla onurlandırılmış Büyük Millet Meclisi’dir zaten…

Sonradan önüne ‘Türkiye’ sözcüğü de eklenecek ve Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) adını alacak Meclis, işgal altındaki İstanbul yerine toplantı yeri olarak belirlenen Ankara’ya geçmeyi ve oradan İstiklâl Savaşı’nı yönetmeyi tercih etmiş Meclis-i Mebusan üyeleri ile, savaş şartlarında seçimle varlık bulmuş Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyelerinin katılımıyla oluşmuştu.

‘Parlamenter sistem’ ülkemize ilk kez Cumhuriyet ile gelmedi. 1876 yılında ilân edilen ilk anayasa olan Kanun-u Esasi ile birlikte kabul edilen ‘Meşrutiyet’ (parlamentolu saltanat) yönetiminin bir gereği olarak kısa sürede yapılan seçimler sonucu 19 Mart 1877 tarihinde İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda çalışmalarına başladı.

Meclis-i Mebusan yanında, bir tür Senato görevi görmek üzere, üyeleri Padişah tarafından atanan bir de Ayan Meclisi öngörülmüştü.

Ömrü bir yıl sürse de, parlamentolu sistem, 1908 yılında ( II. Meşrutiyet) yapılan seçimlerle yeniden canlandırıldı.

Parlamentolu sistemi Sultan’ın yetkilerini kısıtlama çabası getirdi

Tahmin etmişsinizdir, ama ben yine de yazayım: Mutlak yetki sahibi iktidarı elinde tutan kişilerde hep görüldüğü üzere, Osmanlı döneminde de, sultanların yetkilerini başkalarıyla (parlamento ile) paylaşmaya yanaşması kendiliğinden olmadı.

Birkaç nesil aydın, imparatorluğu adım adım bu noktaya götürecek ciddi bir çaba gösterdi.

İmparatorluğa, Padişah’a hizmet görevini üstlenmiş siyasi mevkide yer alan kişiler ve bazı bürokratlarla birlikte…

İbrahim Şinasi: Bürokrat, şair, gazeteci…Mustafa Reşid Paşa o siyasilerin, bürokrasi içinde bulunduğu halde gazetecilik de yapan‘Şair Evlenmesi’ adlı tiyatro eserinin de yazarı şair Şinasi de dönem aydınların temsilcisi sayılabilir.

Şinasi 1857 tarihli ‘Mustafa Reşid Paşa İçin Kaside’ başlıklı şiirinin bir yerine, herhangi bir dönemde yazanın başına iş açması mukadder şu mısraları da yerleştirir:

‘Bir ıtıknâmedir insana senin kânunun / Bildirir haddini Sultan’a senin kânunun…”

[‘Itıknâme’ kölelere ‘artık özgürsün, azad edildin’ anlamına gelmek üzere verilen resmi belgenin adıdır. Şinasi’nin ‘kânun’ dediği de, Reşid Paşa’nın zoruyla ilân edilen Tanzimat’tır…]

Ağır sözler değil mi?

İlk Meclis’in açılmasına giden yolda da zahmetli gayretler yol oynamıştır; ilk Meclis kapandıktan sonra (1878) yeniden açılana (1908) kadar da aynı zahmetli çabalar gösterilmeye devam edilmiştir.

Tanzimat’ı onaylarsınız veya onaylamazsınız, Meşrutiyet döneminin getirdiği ek dertleri önemser veya doğru bulursunuz, fark etmez; sonuçta bu ülke, iktidarın tek elde toplandığı yapıyı dengelemek için insanlarının bayağı bir mücadele verdiği ve sonuç da aldığı bir ülkedir.

Cumhuriyet kurulduktan sonra da devam eden ve bugünlere kadar devam eden bir mücadele…

Şimdi değişim zamanı…

O mücadeleyi şimdilerde sürdürenler ‘parlamenter sistem’ yerine bir başkasının daha doğru olacağı kanaati içerisindeler ve bunun için arayarak buldukları da ‘başkanlık sistemi’dir…

‘Başkanlık sistemi’nin de, öteki yönetim biçimleri gibi, olumlu-olumsuz yönleri vardır…

Dahası, dünyada ölçü alınabilecek tek bir ‘başkanlık sistemi’ de bulunmuyor.

ABD başkanlık sistemiyle yönetildiği gibi, Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Brezilya, Meksika, Filipinler, Sudan ve Zambiya da ‘başkanlık sistemi’ne sahip…

Hepsi farklı farklı yönetilen ülkeler bunlar.

Galiba bizde de hepsinden farklı bir hal alacak ‘başkanlık sistemi’…

Yukarıda sıraladığım ülkelerin ve diğerlerinin çoğu ‘üniter’ olmayan yapılara sahip; bizde ise vazgeçilmez konuların başında ‘üniter yapımız’ geliyor.

Amerika’da ‘kuvvetler ayrılığı’ sistemi yasama ile yürütme ve bunların hepsiyle yargının arasına kalın birer duvar çekiyor; bizde ise beklentilere tam tersi bir eğilim hâkim…

En fazla işitilen, “Bizde şu anda fiili olarak başkanlık sistemi var, zaten Atatürk ve İnönü dönemleri de adı konmamış birer başkanlık sistemi örneğiydi; cumhurbaşkanını halkın seçtiği bir ülke için zorunlu olan sistemdir başkanlık sistemi” argümanlarıdır…

Doğru söze ne denir?

Söz doğru, ama kendi içerisinde sorunları da barındırıyor.

[Bir de “İktidar partisi ile cumhurbaşkanı aynı partiden olunca bu bir zorunluluk deniliyor argüman olarak; iyi de bu ikisi ya farklı partilerden olursa?]

‘Bize özgü’ olacak

Görünen o ki, ülkemiz, 1877’den bu yana –Osmanlı döneminde bir kez, Cumhuriyet’te ise iki kez (1960 ve 1980’de) kazaya uğramış olsa da– sürekli denediği ‘parlamenter sistemi’, şimdilerde değiştirme ihtiyacı duyuyor.

Ülkeyi savaşa sokma ve gerektiğinde Meclis’i seçime götürme kararlarının daha çabuk alınabileceği yeni bir sistemle…

Bunun adının ‘başkanlık sistemi’ olması ‘parlamenter sistem’den vazgeçileceği için…

Yoksa, AK Parti ile MHP’nin halkın önüne götüreceği anayasa değişikliği paketi içerisine girmesi beklenen konuyla ilgili maddelerin amaçladığı, büyük çapta, ‘bize özgü’ bir sistem olacak…

Hayırlı olsun, ne diyelim...


* Bu yazı Fehmikoru.com'dan alınmıştır