Gündem

Fehmi Koru: Karaalioğlu, Ocaktan ve Cömert ‘Sümeyye Erdoğan’a suikast’ türü haberlere direnebilecekleri için gönderildi

'Suikast haberleri Sabah ve Takvim’de çıksaydı, muhtemelen sonuç farklı olurdu'

02 Mart 2015 19:05

Habertürk yazarı Fehmi Koru, Taha Kıvanç mahlasıyla yazdığı yazıda Star Medya Grubu eski Başkanı Mustafa Karaalioğlu, Star Gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert ve Akşam Gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ocaktan’ın görevine son verilmesiyle ilgili bir duyumu paylaştı. Fehmi Koru, Star, Akşam ve Takvim’de yayımlanan “Paralel yapı Sümeyye Erdoğan’a suikast planladı, CHP destek verdi” haberini hatırlatarak, üç ismin gönderilmesinin sebebinin bu tür yayınlar yapmaya direnebilecek olmalarını gösterdi.

Fehmi Koru’nun Habertürk gazetesinin bugünkü (2 Mart 2015) nüshasında yayımlanan, “Medya notlarım: Karargâhtaki fotoğrafın esrarı” başlıklı yazısı şöyle:

 

‘Medya notlarım: Karargâhtaki fotoğrafın esrarı’

 

Dostum, gazetelerde yer alan “Şah Fırat Operasyonu” karargâh fotoğraflarını göstererek “Bunlardaki garipliğe ne diyorsun?” diye soruverdi. Başbakan Ahmet Davutoğlu tam ortadaydı fotoğraflarda; bir yanında Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel, diğer yanında Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz duruyordu... Diğer yanlarda da kuvvet komutanları...

MHP ve CHP’nin beğenmediği, bazılarının ise demokratik olgunluk açısından “ideal” bulduğu fotoğraf işte...

“Peki başkomutan nerede?” diye sordu dostum. Ve gözlerim faltaşı gibi açıldı. Aklıma gelen tek gerekçe ağzımdan şöyle çıktı: “Operasyonun başarısız olma ihtimali de düşünülerek başkomutan korunmak istenmiştir.”

Aynı dost, cuma günü, elindeki Sabah Gazetesi’nin “Başkomutan sahadaydı” manşetini, göreceğim biçimde havada tutarak ağzı kulaklarında odama girdi. Meğer karargâh görüntüsü fazla önemli değilmiş; her şey bir gün önce Malatya’da kotarılmış... Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Malatya’ya gitmiş operasyondan bir gün önce... Gezinin amacı “Şah Fırat Operasyonu” olduğu halde, görünürde halka hitap ve valiliği ziyaret gibi programlara katılmış...

Gazete, bunu, “Gerilim filmlerini aratmayan operasyonun deşifre olmaması için” diye yansıtmakta.

Malatya’daki 2. Ordu Komutanlığı’nda verilen brifingin sonunda, askerler, “Operasyon için emrinizi bekliyoruz” demiş; Cumhurbaşkanı Erdoğan da “başkomutan” sıfatıyla, “Girin” talimatını vermiş...

“Sağ olsun Sabah Gazetesi” dedi dostum ve ekledi: “Bu manşet- haber olmasaydı, operasyon tarihe yanlış geçecekti.”

Sabah’ın yöneticileri, başında buldukları medya grubunda, görevlerinin hakkını fazlasıyla yerine getiriyorlar. Zaten var olan cerbezeli kalemlere, onlardan bazısı milletvekili olacağı için, şimdiye kadar değişik gazetelerde yazan kılıçları daha da keskin başka yazarlar eklemenin heyecanı içerisindeler.

Medyayı yakından izleyen dostumun kanaati bu.

“Kendilerine yakın bilinen bir başka medya grubuna ait üç gazetenin ‘paralel yapı’ ile CHP’yi içli dışlı gösteren ve bu arada Sümeyye Erdoğan’a suikast niyeti ile Fuat Avni adlı gölge kişiliğin kimliğini deşifre eden yayınları istenilen etkiyi yapamadı; Sabah ve Takvim’de çıksaydı aynı haberler, muhtemelen sonuç farklı olurdu” diyen de aynı dostum.

Dostuma göre, Mustafa Karaalioğlu, Yusuf Ziya Cömert ve Mehmet Ocaktan üçlüsü, o tür yayınları yapmaya direnebilecekleri için görevden alınmış...

Bir görüştür, bilesiniz istedim.

CIA direktörü gizli Müslüman mı?

Uluslararası gelişmeleri yakından izleyip bize dönük mukayeseler yapmaya bayılan bir dostumla görüşüyordum. Laf dönüp dolaşıp MİT’in milletvekili olmak üzere istifa eden müsteşarına, oradan da ona yönelik “İran irtibatı” konusuna geldi.

Dostum, “Biliyor musun?” dedi bana. “Şu anda CIA’nın başında bulunan John Brennan ile yine CIA’da terör-karşıtı mücadelenin emanet edildiği kod adı ‘Roger’ olan kişi de, ABD’de, hemen hemen aynı ithama muhatap...”

Nasıl yani?

FBI’da “İslam uzmanı” sıfatıyla çalışmış John Guandolo, Başkan Barack Obama’nın Beyaz Saray’a yerleşmesinden sonra, yönetime Müslüman Kardeşler örgütüyle irtibatlı kişilerin sızdığı iddiasındaymış. Geçen yıl bu zamanlarda CIA’nın başına atanan Brennan bu tür sızmalara karşı pasif davranıyormuş; çünkü adamın kendisi Müslüman biriymiş...

Meğer Brennan 1990’larda CIA istasyon şefi olarak Suudi Arabistan’da görevliyken Arapça öğrenmiş, İslam’a ilgi duymuş... Guandolo, aynı dönemde Riyad’da görevli Amerikalı diplomatların, Brennan’ın din değiştirdiğine tanıklık ettiklerini de aktarıyormuş.

Birkaç kez Arap televizyonlarına çıktığında, konuşmasını Arapça yapmış Brennan...

Kongre’deki atamayı onama görüşmeleri sırasında, “muhafazakâr” bilinen bazı politikacılar, Brennan’ı El Kaide’ye karşı yumuşak davranmakla suçlamışlar. Brennan’ın daha önce başdanışman unvanıyla hizmet verdiği Beyaz Saray, sözcüsü ağzıyla, “John’un Arapça konuşması, Ortadoğu kültürü ve halklarına kendini yakın hissetmesi, olumsuz değil, tam tersine, o insanları daha iyi anlamamıza yardımcı olacağı için hayli olumlu bir özelliktir” açıklamasını yapmak durumunda kalmış...

Şaşırdım elbette... CIA direktörünün “Müslüman” olmakla itham edilmesine kim şaşırmaz?

Peki ya CIA’nın terörle mücadele merkezini (CTC) son 10 yıldır yöneten Müslüman Roger?

Wall Street Journal Gazetesi, onu şöyle tanımlıyor: “Sigara tiryakisi... 50’li yaşlarında... Cenaze levazımatçılarının giydiği türden koyu renk elbiseler giyer...” Kod adının bile sadece ilk bölümü bilinen Roger, El Kaide’ye karşı verilen mücadelenin ve Usame bin Ladin’i takip operasyonunun mimarıymış... Son yıllarda Pakistan ve Yemen’de çok canlar alan insansız hava araçlarıyla hedefler üzerine ölüm kusma stratejisi de onun icadıymış...

2 başkan, 4 CIA direktörü ve 4 ulusal istihbarat başkanıyla çalışmış şimdiye kadar Roger. Çabuk parlayan, kızdığını belli eden biriymiş... “Zımpara gibidir; ekip çalışmasına önem vermez” demiş gazetenin konuştuğu bir askeri kaynak...

Hayatının bir döneminde İslam’ı din olarak kabul etmiş olmalı Roger...

O kafa karışıklığıyla, “So?” demişim dostuma...

Cevabı şu oldu: “Hakan Fidan’a yönelik suçlamaya benzemiyor mu ABD’den yükselen bu itirazlar Allah aşkına?”

Benzemesine benziyor da...

Yaşar Kemal’i, Türkçe’yi sevdiren yazarımızı kaybettik

Nereye gitse, hangi ortamda bulunsa derhal bütün dikkatlerin üzerinde yoğunlaştığı bir dev adamdı Yaşar Kemal; yalnızca cüssesiyle değil, etrafa yaydığı saygıyla örülü samimiyet belirtileriyle de... İlk tanıştığına bile çok eski bir arkadaşı, özlediği bir dostu gibi hitap eden, daha da önemlisi, kırk yıllık ahbap oldukları hissini veren bir sevecenlik abidesiydi.

Şimdiki nesiller onu bir efsane biliyorlar; tıpkı bizlerin onun edebiyatımıza kazandırdığı “İnce Memed”i bir Yaşar Kemal efsanesi bilmemiz gibi... Benim neslimin yazı-çizi meraklılarında, bu meraka kapılmalarının da sebebi olarak, Yaşar Kemal’in büyük payı vardır.

Dilimizi onun anlatımında sevdik.

Yaşar Kemal imzasını taşıyan her metni, -roman, öykü, deneme, röportaj, makale- okuduğumu sanıyorum. Eserlerini okumak onunla edebiyat üzerinden akrabalık kurmak gibi bir şeydir zaten...

Eğilmez, eğilmektense kırılmayı göze alır tipler vardır; az olsa da vardır o tipler... En ünlü örneği Yaşar Kemal’dir o tipin... Sonunda “Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülü” ile kendisine takdirlerini belirten devlet, hayatı boyunca ona çok çektirmiştir. DGM’lerde yargıladı, hapis cezasına çarptırdı; şimdilerde ilkokul öğrencisi masumiyetinde sayılabilecek takılmaları için...

Nobel Edebiyat Ödülü’nü belirleyenlerin kendi ilkelerine saygıları olsaydı, çoktan o ödülü almıştı Yaşar Kemal...

Allah rahmetini esirgemesin.

 

İlgili Haberler