Medya

Fehmi Koru: 'İntikamcı' bir halkı siyasilerin tatmin etmesi mümkün değil, hatta büyük bir yanlıştır

"Hiçbir tedbir en aşırıyı bekler hale gelmiş olan insanları tatmin etmeyecektir"

15 Eylül 2016 16:55

Fehmi Koru*

“Özellikle altını çizmek istiyorum” uyarısından sonra gelen cümleye hemen kulak verdim: “Kim ki teröre destek veriyorsa, hepsi bu ülkeden söküp atılacak…”

Karşısında durmadığım için şaşkınlığımı fark ederek bunu yapmış olamaz, ama konuşmacı, artık ne sebepleyse, ardından küçük bir düzeltme yapmayı uygun gördü: “Hukukun karşısında hesap verecekler…”

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Erol Kaya sarf etti bu meydan okuyan cümleleri…

Teröre destek verenlerin hepsi ülkeden sökü(lü)p atılacakmış…

Şu sırada ülkede olağanüstü yaygın hale dönüşmüş bir ‘anlayışı’ yansıtıyor bu çıkış…

Halkta da karşılığı bulunan bir anlayışı…

“Ülkeye yararlı işler yapmayan, yanlışa savrulmuş, darbe yapmaya kalkışmış, PKK ile irtibatlı olduğuna inanılan herkesin hesabı görülmeli; hatta buna itiraz edenlerin de…” diye düşünülüyor…

Agoraya çıkıp bağırmalıyım

Görüşün sıradan insanlarla, çoğunun bu anlayışa yakın ifadeler kullandığını göreceksiniz…

Siyasilerin halkın anlayışını yansıttığı bile söylenebilir…

Aslına bakılırsa, bu, tam bir ‘birbirini etkileme döngüsü’: Kamuoyunun beslendiği siyaset kaynaklı bilgiler halkın kanaatini belirliyor; kanaat belirlemede etkili ağızlar da halktan etkilenerek, son örneğini AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ağzından işittiğimiz türden açıklamalarla kamuoyu karşısına çıkıyorlar…

O açıklamalar kamuoyunun kanaatlerini iyice pekiştiriyor.

Kulak vereceklerini bilmesem de içimden agoraya çıkıp bağırasım geliyor: Bu, sonucu baştan kestirilemeyecek bir büyük yanlışlıktır; bu denli ‘intikamcı’ hislere sahip bir halkı siyasilerin tatmin etmesi mümkün değildir.

Ne tür tedbir alınırsa alınsın, hangi aşırı tedbir uygulanırsa uygulansın, en aşırıyı bekler hale gelmiş olan insanları tatmin etmeyecektir.

İnanmayan 20. yüzyıl siyasi tarihine bu yönüyle göz atabilir…

Daha şimdiden verilen uyarıcı sinyaller var.

Başlangıçta en doğru tepki olacağına inanılarak yapılan siyasi çıkışların yol açtığı bazı aşırı uygulamalar, o tür uygulamaları en başlarda tavsiye eden kalemlerin bile sert dönüşler sergilemesine yol açtı.

Uzak çevreden kendilerine ulaşan kötü örneklerin yakın çevreye kadar tırmanmasının sonucu olduğunu düşündüren sert dönüşlere…

Faydası oluyor mudur yanlış uygulama örneklerini sıralamanın? Umarım oluyordur.

Yalnız biz mi? Almanlar… Amerikalılar…

Biz başımıza gelenin ‘biricik’, sadece bize özgü, daha önce kimsenin ve hiçbir ülkenin tatmadığı türden bir uğursuz olay olduğunu düşünüyoruz.

Demokratik yöntemle seçilmiş, halkın yarıdan fazlasının (yüzde 52) oyuna sahip Cumhurbaşkanı’nın hayatına kast etmiş, meşru hükümeti devirmeyle sonuçlanması planlanan, sahneye konulması sırasında 240 kişinin can verdiği bir ‘darbe’ girişimi yaşandı ülkemizde…

Görevi ülke güvenliğini sağlamak olan Türk Silâhlı Kuvvetleri içerisinden sayıca kalabalık bir grup öncülüğündeki girişimin ‘dini’ iddialı bir örgütle irtibatlı olduğu anlaşıldı.

Şu anda ‘darbe girişimi’ yüzünden gözaltına alınmış, tutuklanmış, işini kaybetmiş, malına-mülküne el konulmuş insanların sayısı 100 bine ulaştı.

Henüz durmuş da değil süreç…

Örgüt kendisiyle irtibatlanan bu kadar insanın canının yanmasına örgüt hiç ses çıkarmıyor.

Belli ki, bunu arzu ediyor…

Ülkelerin karşılaştığı sosyal ve siyasal zorlukların illâ birebir bir birine benzemesi gerekmiyor; yöneticiler üzerinde bıraktığı etki, halkın zihninde meydana getirdiği travma açısından olayları mukayese etmek yeterli.

Bu yönüyle ele aldığımızda, 15 Temmuz’da bizde yaşananları hatırlatan travmatik olayları başka türlü ve daha farklı boyutlarda yaşayan ülkelerin var olduğunu görebiliriz.

Meselâ Adolf Hitler’in Avrupa’da estirdiği uğursuz rüzgârlar pek çok ülke için ‘travmatik’ sonuçlar doğurmuştur.

60 milyon insanın hayatını kaybettiği 2. Dünya Savaşı Hitler’in Avrupa’ya egemen olma planının sonucuydu.

Peki ya ABD siyasi tarihinde ‘red scare’ (‘kızıl tehlike’) diye yerini almış olan dönem (1949-1956) basit bir gerekçeye mi dayanıyordu?

Hayır. 1949’da Sovyetler Birliği atom bombası imal etmiş, Çin’de Mao’nun halk ordusu ülkeye hâkim hale gelmiş, 1950’de ise Kore’nin kuzeyindeki komünistler ülkenin güneyini işgale kalkışınca Kore Savaşı çıkmıştı.

Dışarıdan bakıldığında ABD’nin kendisini tehdit altında hissetmesi için bayağı gerekçe vardı.

Almanya Hitler ile Avrupa’nın başına belâ kesilmiş, Sovyetler Birliği, Çin ve Kuzey Kore ekseni ABD’nin Hür Dünya adını verdiği uzak komşuları ve bizzat kendisi için ‘tehdit’ haline gelmişti.

O belâ ve tehditle savaşarak mücadele edildi.

Bütün Almanya Nazi olmuş gibiydi, ama az kişi yargılandı

Milyonlarca insanın canına mâl olmuş Naziler ve yandaşları savaş sonrasında yargılandılar.

Kaç kişi bu suç yüzünden yargılandı biliyor musunuz?

Galip ülkeler Nürnberg’te kurdukları ‘Uluslararası Askeri Mahkeme’de 24 Nazi lideri yargıladılar.

Amerikalılar da 12 değişik uğraş alanından 185 Nazi yandaşı kendi mahkemeleri önüne çıkardılar.

Hepsi bu kadar…

60 milyon insanın ölümüne sebep olmuş Nazi aşırılıkları yüzünden 24+185 kişi hesaba çekilmiş oldu.

Nazi dönemi böyle.

Ya ABD’deki ‘red scare’ (kızıl tehlike) dönemi?

Her ülkede olduğu gibi, ABD’de de, ‘sol’ aydınların sesi yüksek çıktığı için, o dönemi geriye dönük yargılayan kitaplar, filmler, diziler hayli fazladır. Bugünün ‘muhafazakâr’ aydınları bile ‘red scare dönemi’nin kapağının açılmasından hoşlanmaz…

‘Komünist’ damgası yemiş aydınların işini kaybettiği, toplumdan dışlandığı, bazılarının Kongre’de kurulan‘Amerikan-karşıtı faaliyetleri inceleme komisyonu’ önüne çıkarılıp inançlarını inkâra zorlandığı, onları ihbar etmiş ‘sayın muhbir vatandaş’ diye bilinenlerin takdir gördüğü bir ülkeye dönüşmüştü ABD… Amerikan Komünist Partisi üyesi olanlara ‘5. Kol’ gözüyle bakılıyordu.

‘Cadı avı’ kavramı o dönemde geniş kullanıma girmiştir ABD’de…

Bizde bile, 1960, 1971, 1980 darbeleri sonrasında, yargı önüne az sayıda insan çıkartılmadı mı?

Doğru olan ve olmayan

Ancak şundan emin olabilirsiniz: Etkileri öncesi ve sonrasında 10 yıl kadar sürmüş o dönem boyunca, yapılan –sonradan ‘yanlış’ diye yaftalanmış– uygulamalardan etkilenmiş olanların sayısı 100’lerle bile ifade edilmez.

Toplumu bütünüyle etkisi altına almış, hemen herkesi “Komünistlerin başı ezilmeli” noktasına getirmiş olan travmatik havaya rağmen, o havanın oluşmasını verdikleri tepkilerle sağlamış olan devleti yönetenler, akılcı bir davranışla, yaygın bir ava dönüştürmedi aldıkları tedbirleri…

Doğru bir davranışta bulundukları, bugün, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine ve ABD’ye bakınca görülebiliyor.

Geniş kapsamlı, çok sayıda insanı işin içine çeken tedbirler, sadece tek tek insanların ve onların ailelerinin rahatsızlıklarına yol açmaz, en ağır cezayı talep etmeye şartlanmış toplumun bütününü de bir süre sonra rahatsız eder.

15 Temmuz darbe girişiminin başımıza gelen en büyük belâ olduğuna inandık, PKK’nın dünyanın gördüğü en eli kanlı örgüt olduğuna da…

Bu noktadan sonra yapılması gereken, çizgiyi nereden çekeceğini bilmek ve ‘etkileme döngüsünü’ bu defa halkı doğruda birleştirmek için kullanmaktır.


Bu yazı ilk olarak fehmikoru.com'da yayımlanmıştır