Gündem

Fehmi Koru: "Erbil Türkiye'ye bağlanacak", "Şam'da namaz kılacağız" hedefleri yanlış mıydı?

"Oturup 'Nerede hata yaptık, yapıyoruz?' diye düşünme zamanı"

26 Eylül 2017 12:18

Fehmi Koru*

Irak sınırımızın hemen öte tarafında yapılan referandumla ilgili resmi açıklamalara kulak veriyor, AK Parti ve hükümet tarafından değerli bulunan yorumcuların o açıklamalarla ilgili yazılarına herhalde göz gezdiriyorsunuzdur.

Göz gezdiriyorsanız dinleyip okuduklarınız sizleri de şaşırtmıştır.

Bir hafta önce yazılanlar ile dün-bugün yazılanlar taban tabana zıt çünkü.

Yıllar önce yazılan ve söylenenler daha da farklıydı.

Başdanışman “Irak’ın kuzeyi referandumla Türkiye’ye bağlanacak” demişti

‘Cumhurbaşkanı başdanışmanı’ unvanı da olan birinin eski bir konuşması sosyal medyada dolaşıyor; bugün birkaç yazar da o konuşmayı kalemlerine dolamış…

Başdanışman, konuşmasında, “Göreceksiniz, Barzani bir-iki yıl içerisinde bir referandumla Irak’ın kuzeyini Türkiye’ye bağlayacak” demekte.

Adamla dalga geçiliyor.

Oysa öyle de olabilirdi, ama böyle oldu.

Hiç kuşkunuz olmasın; aynı durum Suriye konusu için de geçerli.

‘Arap baharı’ ile birlikte Suriye’de de halk hareketlendiğinde, devleti yönetenler, “İlk Cuma namazını Şam’daki Emevi Camii’nde kılacağız” sevincini ülke ve dünya ile paylaşmışlardı.

Evet, bugün çok farklı bir durum var, ama Suriye konusu da o beklentiye uygun gelişebilirdi.

Neden beklentilerimiz yerine gelmiyor? Bizde temenniler ile gerçekleşenler arasında neden muazzam farklar oluşuyor?

Mesut Barzani ve kadrosu.. Beşşar Esad ve kadrosu.. Türkiye’yi yöneten kadrolardan daha bilgili ve öngörülü olamayacağına göre…

“Arkalarında İsrail var.. arkalarında Amerika var.. arkalarında Avrupa ülkeleri var…”

Tamam, ama o ülkelerin karşımızda yer alması da yukarıda sorduğum sorunun önemini azaltmıyor.

Neden ABD, İsrail, Avrupa ülkeleri bizim yanımızda değil de karşımızdakilerin safında yer alıyor?

Benim büyük keşfim: ‘Yanal düşünce’

Uzun yıllar önce çok yönlü okuma serüvenim sırasında düz mantık yerine ‘yanal yol’seçeneğini ön plana alan bir düşünürü keşfetmiştim: Edward de Bono…

Eski bir yazımda hakkında şu bilgiyi sunmuştum:

“Edward de Bono 15 yaşında üniversiteye girip 21 yaşında doktorasını tamamlamış bir dâhi. 22 yaşında Oxford Üniversitesi‘nde ders vermeye başlamıştı. Oxford ve Cambridge üniversitelerinden üç, Harvard ve Londra üniversitelerinden birer olmak üzere tam beş bilimsel derecesi bulunuyor.”

Kendisi Malta’da yaşıyor, ama dünyanın dört bir tarafında adına kurulmuş vakıflar ve enstitülerde onun çizgisini izleyen eğitmenler tarafından kurslar düzenleniyor.

Bir çoğu dilimize de çevrilmiş çok sayıda kitabı da var de Bono’nun…

İngilizlerin terörün kökünü kazıma amaçlı ‘gizli müzakereler’ yürütürken, görüşmelerin tıkandığı noktalarda, de Bono‘ya danıştıkları biliniyor.

‘Yanal yol’ ya da ‘lateral thinking’ de ne oluyor?

Çarpıcı bir örnek şu:

Bazı ülkelerde madeni paraların küçüğü büyüğünden daha değerli olabiliyor. Avustralya’da öyleymiş; en küçük madeni para kocaman olandan bir kat daha değerliymiş. Orada aile toplantılarında evin küçük çocuğunun ne kadar saf olduğunu göstermek için konuklar ortaya biri küçük diğeri büyük (daha değerli) madeni parayı koyup, “Seç, tercih ettiğin senin olsun” derler ve çocuk gidip büyük ama az değerli olanı seçermiş…

Defalarca tekrarlanmış bu olay.

Konuklardan biri, her seferinde büyük parayı seçen küçük çocuğa, “Oğlum” demiş, “Seninki yanlış tercih, öteki para küçük ama daha değerli, onu seçersen çok daha fazla şey satın alabilirsin.”

“Pışşşık” demiş çocuk, bir gözünü eliyle aşağıya doğru çekerek; “Eğer paranın büyüğünü seçersem, benimle bir daha oynarlar mı?”

Her seferinde tekrarlanan küçük kazancı bir defalık büyük kazanca tercih ediyormuş çocuk…

Maltalı de Bono’nun ‘yanal yol’ dediği, bu örnekteki çocuğun davranışı işte. Bir kerelik tatmin yerine, saf görünmeyi sineye çekip, para oyununda her zaman kazanmayı yeğleyen o küçük çocuğun davranışı…

Şam’da ‘Fatih’ havasıya Emevi Camii’ne gitmek…

Irak’ın kuzeyinin Türkiye’ye bağlanması…

Bu temenniler gerçekleşmediyse.. zaten birer hayal oldukları için değil.. konuya yaklaşımımız yanlışlar içerdiği için.. elimizi karşı tarafa çok belli ettiğimiz için böyle oldu.

“Pışşşık” demeyi bilebilsek

Temas halinde olduğumuz kişiler, örgütler, ülkeler bizim hep en değerliyi tercih ettiğimizi biliyor ve bunu engellemeyi hedefleyen bir oyun planıyla karşımıza çıkıyorlar.

Maksimalist tercihlerimiz topyekün karşı operasyonları davet ediyor.

O küçük çocuk gibi bir türlü “Pışşşık” diyemiyoruz.

Diyebilseydik, Suriye ve Irak’ta bizim durumumuz –bu arada Suriye ve Irak’ın durumu da– şimdikinden çok farklı olabilirdi.

Sınırdaş olduğumuz ülkelerden söz ediyorum; Irak ve Suriye için Türkiye güvenilmesi gereken birer komşu.

Irak’ın kuzeyi bizim sayemizde kalkınmasını gerçekleştiriyor; petrolünü alıp satıyoruz, kentlerini bizim müteahhitlerimiz inşa ediyor, marketlerinde Türkiye’de üretilen ürünler rafları süslüyor.

Aynı durum halkının hareketlenmesinden hemen önce Suriye için de söz konusu olmaya başlamıştı; iki ülke bakanları ortak bakanlar kurulu toplantıları düzenliyorlardı, unutmayalım.

Her iki ülkenin Türkiye dışındaki ülkelerle yakın ve Türkiye’ye uzak olmaları mantığa da aykırı.

Oturup “Nerede hata yaptık, yapıyoruz?” diye düşünme zamanı.


* Bu makale, Fehmikoru.com'da yayınlanmıştır