Medya

Fehmi Koru: ABD-Fransa IŞİD’e karşı ön safta yer alırsa, yeni bir ‘Haçlı Seferi’ gibi görünmez mi?

"IŞİD Musul'da yenilse bile, daha vahşilerin onun yerini alması nasıl önlenecek?"

17 Ekim 2016 16:36

Fehmi Koru*

DAEŞ diye de anılan IŞİD Türkiye için ciddi bir belâdır; yalnızca Türkiye için de değil, bütün İslâm Dünyası için bir ‘virüs’ gibidir IŞİD, büyük bir tehlikedir.

Onu bu bölgeden def etmek için yapılan her girişim takdire şâyandır.

Keşke Türkiye İslâm Dünyası’nı ayaklandıracak bir hamleyle büyük bir cephe oluşturabilse ve sorunun çözümü bu coğrafya içerisinde sağlanabilseydi.

Pek öyle olmadı. Yanında Fransa olduğu halde ABD öncülük yapıyor ve bölgeyi IŞİD’ten kurtarma işini 53 başka ülkeyle birlikte üstlenmiş görünüyorlar…

Tebrik mi etmeli, yoksa bir o belâyı başımıza musallat edenler listesine… Bir de yeni koalisyonda ön saflarda yer alanlara bakıp… Başımızı taştan taşa mı vurmalıyız?

Galiba ikincisini yapmamız gerekiyor…

IŞİD de nereden çıktı?

Önce şu ‘IŞİD de nedir?’ bilmecesini çözelim.

İster ‘Irak ve Suriye İslâm Devleti’ (IŞİD) kalıbını, isterseniz Arapça’daki karşılığından türetme DAEŞ kısaltmasını kullanın, gerçek değişmiyor: Dünyayı güya İslâmileştirmek ve bunu da Müslümanlar’ın yaşadığı çökmüş görüntüsü veren ülkelerden başlayarak gerçekleştirmek iddialı bir örgüt bu.

Bu iddiasını gerçekleştirmek için her türlü vahşete başvurmaktan çekinmiyor. Kafa koparıyor, toplu infazlar yapıyor, girdiği yerlerdeki kadınları ‘cariye’ haline getiriyor…

Adı-sanı bilinmezken, önce Suriye’de varlık göstermeye başladı, ama uluslararası arenada bilinmesi 2014 yılı Haziran ayında Musul’u ele geçirmesiyle oldu. Sayıları bini bile bulmayan IŞİD militanları, Amerikan eğitimli 30 bin Irak askerinin koruduğu kente yürüdü ve aldı. Iraklı askerler silâhlarını da bırakarak kaçtı.

Komutanları öyle emir verdiği için…

Acaba komutanlar o talimatı kimden aldı?

Sorunun cevabını bilmiyoruz, fakat IŞİD saflarında çok sayıda Batı’dan gelme militan olduğunu biliyoruz; kafa koparma gibi en kritik görevleri de zaten Batı’dan geldiği İngilizceye vukuflarından anlaşılan militanlar üstleniyor…

İçlerinde Batı’da doğmuş/büyümüş Müslüman ailelerden gelme tipler olduğu gibi, Müslüman kökenli olmayanlar da var.

IŞİD ve İslâm ve Türkiye

Liderliğini daha önce el-Kaide saflarında bulunmuş ‘din âlimi’ geçinen biri yürütüyor…

Din âlimi, ancak muteber din âlimlerine göre, temsil ettiği düşünce ve bağlılarını sevk ettiği eylemler İslâm Dini tarafından uygun görülen şeyler değil…

Muteber İslâm âlimlerinin fetvaları yanında, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı da, IŞİD’in ‘gayr-ı İslâmi’ yönlerini vurgulayan bir rapor yayımladı.

Raporun özeti şu:

“Kur’an ve sünnet, insanların birbirine canını, kanını, malını ve ırzını dokunulmaz kılmıştır. Haksız yere bir insanın kanını dökmek, dini bakımından en büyük cürüm olarak kabul edilmiştir…”

Nokta.

Gerçek bu, ama daha dün Gaziantep’te yaşandığı üzere, Türkiye’de de sempati bulabiliyor bu örgüt.

Oysa halkmızın büyük çoğunluğu IŞİD tarzı yaklaşımların ideolojisine de, o ideolojiye dayandırılan eylemlere de onay vermiyor.

MetroPoll’ün IŞİD anketi (Ekim 2015)

Elimdeki buna dair son araştırma geçen yılın ekim ayına ait; biraz eski görünse de, arada bizde ve başka ülkelerde yaşanan ‘IŞİD esintili’ eylemler yüzünden, araştırmanın ortaya çıkardığı tablonun bugün daha da keskinleşmiş olduğunu düşünebiliriz.

Metropoll araştırma şirketinin ‘Türkiye’nin Nabzı’ (Ekim 2015) çalışmasında, deneklere “IŞİD’e sempati duyuyor musunuz?” diye sorulduğunda “Evet, duyuyorum” cevabını verenler sözü edilmeye değmeyecek çok küçük bir azınlık (yüzde 1.6)… Gerisi “Hayır, duymuyorum” diyenler; böyle diyenler her partide yüksek (AKP’lilerde bu oran yüzde 95).

IŞİD’i tasvip etmemekle de kalmıyor insanlarımız; büyük bir çoğunluk (51.4) “Çok tehlikelidir” ve “Tehlikelidir” (30.5) görüşünü (toplam yüzde 81.6) dile getirmekte. (“Tehlikeli değil” diyenler küçük bir azınlık: Yüzde 4.0).

Bu olumsuz bakışta IŞİD’in eylemleri kadar ortaya çıkmasındaki karanlık noktalar da rol oynamış olmalı.

Sudan silâh olur mu? Olur.

Birdenbire ortaya çıkması… Hedef olarak kendisine Müslümanların yaşadığı toprakları seçmesi… Önceliği petrol ve su zengini bölgelere vermesi… Ele geçirdiği toprak parçalarında insanları ilkel şartlara tabi tutması… Oralarda ve seçtiği ülkelerde sergilediği eylemlerle İslâm’a zarar vermesi…

Hepsi ve dahası IŞİD’i ülkemizde yaşayanlar gözünde ‘suçlu’ kılıyor.

“Petrol tamam da, ‘su’ konusu da nereden çıktı?”

Şuradan:

ABD başkanı olmak için kampanya yürüten Hillary Clinton, dışişleri bakanlığı koltuğunda otururken istihbarat birimlerinden ‘su güvenliği’ konusunda bir değerlendirme raporu hazırlamalarını istemişti. O rapor 2012 yılında yayımlandı.

Rapora göre, ‘kuraklık, sel felâketi ve içilecek suyun azalması’ gibi etkenler 2022 yılına varmadan terör örgütlerinin ‘suyu silâh haline getirmesine’ yol açacak, su teröristlerin yeni silâhı olacaktır…

Aynen böyle diyor rapor. Bulgusu daha 2022 gelmeden doğru çıktı. IŞİD, Suriye ve Irak’ta öncelikle barajların ve su kaynaklarının bulunduğu bölgeleri hedef seçti.

Eric Holthaus adlı Amerikalı iklim uzmanı, 2014 yılı Haziran ayında, Irak’ta yaşanan iklim hareketleriyle IŞİD’in kendine yer edinmesi arasındaki bağa işaret eden makalesinde şuna da değindi:

“Irak’ta bu yıl yaşanan aşırı kuraklık IŞİD’in yükselişiyle eş-zamanlı. IŞİD için barajlar zaten terör silâhı; Suriye ve Irak’taki geniş toprakları ele geçirme seferinde eli altında tuttuğu tarımı ve elektrik üretimini tehdit için kullanıyor.”

Türkiye’nin IŞİD’i Fırat ve Dicle etrafından uzaklaştırma çabası bu gerçeğe de dayanıyor.

“Gidelim, Musul’u alalım” gürültüsü eşliğinde…

Maalesef gerçeğe dayalı bu çaba, gereksiz gürültüler yüzünden, o çabaya destek çıkması gereken devletler, örgütler ve kişiler tarafından tam algılanamıyor, bu yüzden de karşı çıkılıyor…

Ordusunun gücü hesaba katıldığında IŞİD’e karşı şimdilerde başlatılan harekâtın başını çekmesi gereken Türkiye, o gereksiz gürültüler sebebiyle, başka ülkelerin topraklarında gözü olduğu sanılarak cephehin uzağında tutuluyor.

“Bu bizim kendi iç sorunumuz, onu çözmek size değil bize düşer” denerek uzakta tutulması gereken Batılı ülkeler ise, Türkiye’yi uzakta tutma gayreti içerisindeki bölge ülkeleri tarafından, harekâtın önlerinde bulunmaya davet ediliyor.

Sonunda pişman olunacak, ancak yine de yapılıyor…

Aslına bakarsanız, ön saflarda kendilerine yer açıldığı için sevinir görünen Batı ülkeleri de sonunda bugün yaptıklarından pişmanlık duyacakları bir hengâmenin içine giriyorlar.

‘Haçlı seferleri’ yüzünden bu bölge insanının bilinç-altına yerleşik Batı ürpertisini canlandırıyorlar da ondan…

IŞİD yenilse ve bu topraklardan def edilse bile… Bu hengâmede, yenilerinin –hatta daha vahşi ve kendilerini anlatmakta daha az zorlanacak yenilerinin– onun yerini alması nasıl önlenecek?


Bu yazı ilk olarak fehmikoru.com sitesinde yayımlanmıştır

İlgili Haberler