Gündem

Fatih Altaylı: Yine kandırılmışız, yine bir yanlış üzerine bina edilen bir hayalete inanmışız

"Daha düne kadar ByLock, FETÖ’cülüğün en kesin işaretiydi"

02 Ocak 2018 13:12

Habertürk yazarı Fatih Altaylı, "Mor Beyin" uygulaması üzerinden Bylock'a yönlendirilen kişiler hakkında verilen tahliye kararıyla ilgili olarak "Yine kandırılmışız. Yine bir yanlış üzerine bina edilen bir hayalete inanmışız. Biraz fazla kandırılır olduk galiba" dedi. Altaylı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile selefi Abdullah Gül arasında yaşanan tartışmayla ilgili olarak ise, "Cumhurbaşkanı’nın Abdullah Gül’ün açıklamalarına yönelik tavrının eski cumhurbaşkanını çok üzdüğünü zannetmiyorum" ifadesini kullandı.

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin "bastırılmasında" rol oynayan sivillere yargı muafiyeti getiren düzenleme için 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "kaygı verici", "gözden geçirilmeli" yorumlarında bulunmuştu. Eski Başbakan Yardımcısı ve AKP kurucularından Bülent Arınç'ın da retweetleyerek desteklediği paylaşımlar için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Kendileri tarafından yapılan o açıklama, aldığı retweet’lerle süreci çok farklı bir yere doğru işletmiştir"  demişti. Erdoğan, daha sonra "düzenlemenin son derece açık olduğunu" vurgulayarak "Yazıklar olsun" ifadesini kullanmıştı. Bunun üzerine açıklama yapan Gül, şunları söylemişti:

"Bir süredir basın yayın organları ve sosyal medya üzerinden bazı milletvekilleri ve ilgili troller tarafından şahsıma karşı yapılan saygısızlık, haraket ve ahlak sınırlarını aşan saldırıların son açıklamamdan sonra giderek arttığına dikkat çekiyorum. Partimizin kuruluş ilkelerinden biri olan düşünce ve ifade özgürlüğüne inanan birisi olarak, gerekli gördüğüm durumlarda görüşlerimi açıklamaya devam edeceğim."

Fatih Altaylı'nın "Yine mi kandırıldık" başlığıyla yayımlanan (2 Ocak 2017) yazısının ilgili bölümü şöyle:

Günlerdir konuyla ilgili ne görsem okuyorum.

Habertürk’te, Hürriyet’te, diğer gazetelerde, internette, nerede görsem dalıyorum.

Hiç yoksa 50 haber falan okumuşumdur bununla ilgili, ama hâlâ hiçbir şey anlamadım.

Bahsettiğim mesele Mor Beyin.

Mutlaka siz de bununla ilgili bir şeyler görmüş, okumuşsunuzdur.

FETÖ’nün yeni bir oyunuymuş bu.

ByLock meselesi darbe girişiminden çok önce deşifre olunca, FETÖ’cüler bu Mor Beyin’i devreye sokmuşlar.

Anlayabildiğim kadarıyla bu Mor Beyin, internette dini konularla ilgili bazı anahtar kelimelerle arama yapanların mobil cihazlarına otomatik olarak ByLock programı yüklüyormuş ya da bu cihazlarda ByLock programı varmış gibi algılanmasını sağlıyormuş.

Bu yüzden de on binlerce ByLock kullanıcısı oluşmuş.

Eğer anladığım buysa ve Mor Beyin böyle bir şey ise...

Doğru mudur acaba bu?

Bilmiyorum.

Çünkü daha düne kadar...

- ByLock, FETÖ’cülüğün en kesin işaretiydi.

- Telefonlara ByLock’u uzaktan yüklemek mümkün değildi.

- ByLock’un varsa kesin FETÖ’cüydün.

- ByLock’un varsa ne kamuda ne özel sektörde çalışman mümkün değildi.

- ByLock’u olan on binlerce kişi kesin FETÖ’cü oldukları için işinden gücünden olmuş, soruşturmaya, davalara maruz kalmıştı

- Bu konuda zerre şüpheye, katre tartışmaya gerek yoktu.

- “Yahu durun bir bakalım” diyen bile FETÖ’cüydü.

Şimdi birdenbire Mor Beyin çıktı, ByLock kullananlar aklandı.

Bende ise yine bir şüphe.

Aklıma şunlar gelmiyor değil...

- Öyle isimlerde ByLock çıktı ki, buna bir kılıf gerekiyordu.

- ByLock’un kesin delil olduğunu, kargaşa yaratmak için kripto FETÖ’cüler uydurmuştu.

- ByLock delil melil değildi, ama o günlerde bazılarına işlem yapabilmek için böyle bir şey gerekiyordu.

Bunların hiçbiriyle ilgili bir yanıtım yok.

Ama gördüğüm, anladığım şu:

Yine kandırılmışız. Yine bir yanlış üzerine bina edilen bir hayalete inanmışız.

Biraz fazla kandırılır olduk galiba.

***********

Kemal Bey ne yapsaydı?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun darbe girişimi gecesini partili bir belediye başkanının evinde geçirmesi kabahat olmaya devam ediyor.

Kılıçdaroğlu’na yönelik suçlamaları dinlersen zannedersin ki, bütün iktidar partisi milletvekilleri o gece sokaktaydı ve tanklara karşı savaşıyordu.

Yok öyle bir şey.

Bildiğimiz bir sevgili dostum, rahmetli Erol Olçok tankların karşısındaydı, onu da yitirdik zaten.

O gün darbecilerden kendini koruyan ve ele geçmeyen siyasetçiler çok da doğru yapmıştı; Başbakan’ı ele geçirmek darbeciler için çok önemli bir kazanım olurdu mesela.

Aynı durum Kılıçdaroğlu için de geçerli.

Anamuhalefet liderinin de, kendini darbecilere derdest ettirmemek gibi bir sorumluluğu olmalıydı.

Kılıçdaroğlu bunun tersini de yapabilirdi elbette.

Kendini sokağa atar, tankların önüne dikilebilir ve darbeciler tarafından yakalanabilirdi.

Ama o zaman da eleştirilerden kurtulamazdı.

Su sefer de Kılıçdaroğlu’na yönelik suçlamalar en hafifinden en ağırına doğru şöyle sıralanırdı:

- Bu Kılıçdaroğlu o kadar beceriksiz ki, darbecilerin elinden kendini bile kurtaramadı. Siz darbecilere yakalanan bir adama devleti teslim eder misiniz?

- Bu Kılıçdaroğlu darbecilere yakalanarak darbeyi organize edenlerin moral bulmasına yardımcı olmuştur. Darbe bu yüzden başarılı olabilirdi. Siz böyle bir beceriksize nasıl güvenirsiniz?

- Kılıçdaroğlu aslında darbecilerle birlikte hareket ediyordu. Ele falan geçirilmedi, birlikteydiler, darbe başarısız olunca yakalanmış gibi yaptı.

Samimi olun ve söyleyin, aynen böyle olmaz mıydı?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun darbe gecesiyle ilgili tek hatası, telefonla veya başka bir yolla “darbeye karşı olduğunu ve darbeye karşı olanların direnmesi gerektiğini” ilk açıklayan lider olmamasıdır.

Ama zaten siyasi hamleleri o kadar iyi beceriyor olsaydı bugün iktidar alternatifi olurdu.

***********

Konjonktüreldir, takmayın

Cumhurbaşkanı’nın Abdullah Gül’ün açıklamalarına yönelik tavrının eski cumhurbaşkanını çok üzdüğünü zannetmiyorum.

Gül mantıklı bir siyasetçi olarak, Erdoğan’ın böyle bir tutum almasının doğal ve haklı olduğunu anlayacak olgunluktadır.

Gül’ü asıl üzen veya düşünmesine neden olan, AK Parti içindeki kimi isimlerin ve hükümete yakın medyanın kendisine koro halinde küfretmesidir muhtemelen.

Ama Abdullah Gül şunu da bilecek kadar eskidir siyasette ve AK Parti’de.

Eğer bugün güç kendisinde olsaydı kendisine sövme yarışına girenler, kendisini övme yarışında olurlardı.

Ve yarın eğer güç yeniden kendisine geçerse, bugün kendisine sövenlerin, çevresinde “En büyük sizsiniz Abdullah Bey” diye toplanacaklarını ve sosyal medya arşivlerinden dün yazdıklarını silmeye çalışacaklarını da bilir.

O yüzden kimse siyasette övgüyü ve yergiyi çok önemsemesin.

Tamamen konjonktüreldir.

Güç neredeyse övgüler oradadır.