Medya

Eski MAZLUMDER Başkanı: Devlet, KHK ile ihraç edilenlere "Öl" diyor, "Hayır" ihtimali her geçen gün artacak!

"Perişan olan 'KHK'lılar takatlarının son haddine gelmiş durumdalar"

13 Şubat 2017 15:58

İslami hassasiyetlerle 1991 yılında kurulan insan hakları örgütü MAZLUMDER'in (İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği) eski başkanlarından göğüs hastalıkları uzmanı Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, kanun hükmünde kararname (KHK) kapsamında yapılan ihraçlarla ilgili olarak "KHK’lar bir sosyal ölüm yaşatıyor. Aylardır iş bulamayan, depresyona giren, perişan olan insanlar takatlarının son haddine gelmiş durumdalar" dedi. Darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hâl uygulamasının 679 sayılı kanun hükmünde kararnamesiyle (KHK) ihraç edilen T24 yazarlarından Dr. Gergerlioğlu, "Onlarca iş başvurusu 'KHK’lısın' diye geri çevrilmiş, yurt dışına çıkışı yasaklanmış, yurt dışındaysa pasaportu iptal edildiği için dönemeyen, dernek kurması bile yasaklanmış bir kişiye siz 'öl' demiyor musunuz? Bir devlet vatandaşına bunu nasıl yapar?" ifadesini kullandı.

Doğan Medya Grubu'nun sosyal medya hesabında partili cumhurbaşkanlığı sistemini öngören anayasa değişikliği teklifini eleştirerek referandumda "Hayır" diyeceğini açıklayan Kanal D spikeri İrfan Değirmenci'nin işine son verdiğini hatırlatan Gergerlioğlu, "Hayır dediği için özel TV kanalında çalışanı bile işten atma vb. davranışlar referanduma kadar çok artacağı için hayır ihtimali her geçen gün artacaktır" görüşünü dile getirdi. 

Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun "Artı Gerçek" internet gazetesinde "KHK'lıların isyanı" başlığıyla yayınlanan yazısı şöyle:

Bir devlet vatandaşını suçluysa cezalandırır ama yargılamadan mahkum edip, sonra da yargılanma isteğini 10-15 yıllık bir süreyi bulan yokuşa sürme taktiğiyle cezalandıramaz.

KHK’lar üzerine ne kadar yazsak azdır. Hukuksuzluğa dayanak gösterilen KHK’ların kendisi bir hukuksuzluk abidesi. Kış lastiği zorunluluğu uygulamasının bile içinde yer aldığı KHK’ların ilgisiz konulara girmesi yüzünden aslında Anayasa Mahkemesi’nin alanına girmesi ve iptali gerekiyor. Bunun için başvurması gereken CHP’nin önceki başvurunun iptalini umursamayıp tekrar başvurması gerekiyor. “Anayasa Mahkemesi etkisiz durumda” itirazına aldırış etmeden kapıları zorlaması gerekiyor.

KHK ile atılan akademisyenlerin okullarına girmek amacıyla yaptıkları eylemde yere serdikleri cübbelerinin üzerinde dolaşan, bilimin simgelerine basan polis görüntüleri aslında neyin ayaklar altına alındığını gösteriyordu.

KHK’lar son derece özensiz ve toptancı bir mantık içinde oluşuyor. Bu mantık her türlü haksızlığı üretiyor. “Alma mazlumun ah’ını çıkar aheste aheste” demişler. Hukuksuz KHK kararları artık en katı vicdanları bile sızlatıyor.

Şahsıma birçok KHK mağduru mesajı geliyor, hepsi yürek yakıcı ama son gelen mesajı dikkatlerinize sunuyorum, hiçbir yüreğin kaldıracağı birşey değil bu.

“Ben 1 Eylül’de 672 sayılı KHK ile ihraç edildim. Hakkımda gözaltı veya yakalama kararı olmaksızın gidip savcıya ifade verdim. Aynı gün savcı kaçma şüphesi vs. vs. var diye tutuklanmamı talep etti. Bir aydan fazla süre Sincan L 2 cezaevinde kaldım. İfademin tekrar okunması için mahkemeye dilekçe verdim. Savcı eski ifadem üzerinden tahliyemi talep etti. 16 Kasımda tahliye olduğum saatlerde eşim de trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiş. Eşim henüz 2 aylık anneydi ve doğum iznindeydi. Kızım şu an 5 aylık ve yetim aylığı henüz bağlanmadı. Beni terör üyesi gören gerek bağlı olduğum Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ve bizzat bana referans olan Ulaştırma Bakanı Sayın Ahmet Arslan beye durumumu bildirdim ancak hiçbir sonuç alamadım. Yaklaşık 6 aydır hem maddi hem manevi olarak telafisi imkansız acılar yaşadım. Kızımın geleceği ve en azından bez ve mama parası için yetim aylığına ihtiyacım var. Lütfen sesimi duyun ve duyurun. Şimdiden teşekkür ederim. Saygılarımla.
Mehmet Reşit Erdoğan*”

Bu bana gelen binlerce mektuptan sadece biri. Ne büyük aile dramları yaşanıyor, bilemezsiniz. Bir devlet vatandaşını suçluysa cezalandırır ama yargılamadan mahkum edip, sonra da yargılanma isteğini 10-15 yıllık bir süreyi bulan yokuşa sürme taktiğiyle cezalandıramaz. Yetim bir bebeğin hakkı, dünyadan altından en kalkılamayacak haktır. Bu vebal kaldırılacak vebal değildir. Hukuk devletinin olmadığı yerde bürokrat ve siyasetçi keyfiliği vardır.

KHK’lar bir sosyal ölüm yaşatıyor. Aylardır iş bulamayan, depresyona giren, perişan olan insanlar takatlarının son haddine gelmiş durumdalar. İnanılmaz hadiseler yaşayan ama seslerini duyuracak kuvvetli platformlar bulamadıkları için acılarını içlerine gömmek zorunda olanların sesi olabilmek çok değerli bir eylemdir. Tabii, rahat koltuklardan bakıp, “mağduriyet yaşayan yok” demek kolay, bu dünyada kurtulsanız bile büyük hesap gününde bunların hesabı nasıl verilir, mağduriyetin altından kalkmayı rahat bir şey mi sanıyorsunuz?

Her türlü sosyal hakkı elinden alınmış, yaptığı onlarca iş başvurusu “KHK’lısın” diye geri çevrilmiş, yurt dışına çıkışı yasaklanmış, yurt dışındaysa pasaportu iptal edildiği için dönemeyen, dernek kurması bile yasaklanmış bir kişiye siz “öl” demiyor musunuz? Bir devlet vatandaşına bunu nasıl yapar?

Her eleştireni düşman görürseniz ölçü kaçar, zulüm başlar. Zulüm bir başladı mı oluşan sorunları bitirmek için yine haksızlık silahına sarılırsınız. Bir kısır döngüdür gider.

Dindarların çoğu ibadetini yapıyor ama bu zulümleri görmüyor, klişe argümanlara sığınıp vicdanlarını buzluğa alıyorlar. İnsafa gelen, yüreğindeki kararmayı ve katılığı eritenler sesini mahcup bir şekilde çıkarıyor. Bu sesler geri dönüşümsüz zamanlarda çıkarsa artık anlamsızdır, çok geç kalmayın.

Hayır dediği için özel TV kanalında çalışanı bile işten atma vb. davranışlar referanduma kadar çok artacağı için hayır ihtimali her geçen gün artacaktır. Vicdan çığlığı kadar güçlü bir ses olamayacağı için baskıcıların işi zor. Baskıyı savunmak da çok zor, dünyanın en zor işini yapanlar bunlar. En kuvvetli iş olan haksızlığa karşı hakkı haykıranların karşısında aslında çok güçsüzler.


* Bu yazı Artı Gerçek'ten alınmıştır