Gündem

Eski Büyükelçi Çeviköz: Neden İsrail'e dediğimiz gibi Rusya'ya da ‘one minute' demiyoruz?

"Rusya'nın bizim düşüncemize yakınlaşmasını beklemek hayalperestlik"

05 Ekim 2015 19:04

Eski Irak ve Birleşik Krallık Büyükelçisi Ünal Çeviköz, Rusya’nın Suriye’ye yönelik operasyonlarını ve bu operasyonların Türkiye’ye etkilerini değerlendirdi. 2008'de İsrail Başbakanı olan Ehud Olmert'in Ankara ziyaretinin ardından İsrail’in Gazze’ye yönelik bombardımana başladığını Davos’taki “one minute” çıkışının ise bu gelişmenin ardından geldiğini hatırlatan Ünal Çeviköz, “Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, gitti Moskova'yı ziyaret etti. Görüşmeden 3 gün sonra Putin Suriye'yde IŞİD'i ve başka muhalifleri bombalamaya başladı. Niçin acaba İsrail'e dediğimiz gibi Rusya'ya, Putin'e de ‘one minute' demiyoruz” görüşünü dile getirdi.

Çeviköz, Erdoğan’ın Putin’!i ikna etmek üzere Moskova’ya gideceği ­gitmesine ilişkin “Rusya'nın bizim düşüncemize yakınlaşmasını beklemek hayalperestlik olur” dedi.

Türkiye’nin sınırlarında kurulan yeni düzende bir aktör olarak yer alamadığını savunan Çeviköz’ün Zaman gazetesinden Doğan Ertuğrul’un sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Rusya, neden Suriye'de bu kadar aktif hale geldi? Daha fazla sahaya inme ihtimali var mı?

Rusya'nın Ortadoğu'da iki ülkeyle müttefik demesek bile yakın bir ortaklık ilişkisi var. Irak ve Suriye… İki ülkede de Baas partileri Sovyetler Birliği komünist partisi modeli ile kurulmuştu. Irak'a müdahale yapıldığı zaman Rusya, Irak'taki müşterisini koruyabilecek konumda değildi. Putin, iş başına yeni geçmişti. Ama Rusya yavaş yavaş yeniden süper güç olmasa dahi dünyanın en büyük bölgesel gücü olduğunu göstermeye başladı. Rusya biliyor ki Esad giderse kendi istediği gibi bir Doğu Akdeniz dengesi kurulamaz.

Yani iktidar çevrelerinin dediği gibi Rusya'nın asıl hedefi IŞİD ve terörle mücadele değil mi?

Öyle denemez. Terörle mücadele Rusya açısından da çok önemli… Sovyetler Birliği'nin dağılmasından itibaren Çeçenistan ve Dağıstan'daki Vehhabi faaliyetleri çok rahatsız ediyordu Moskova'yı. Vizelerin kaldırılmasından sonra Rus vatandaşları Türkiye'ye çok rahat seyahat etmeye başladı. Bu insanlar fevkalade geçişken olan sınırımızdan Suriye'ye geçiyorlardır. Rusya, IŞİD saflarındaki Kafkas kökenlilerin geri dönmesi endişesini taşıyor.

Rusya'nın daha fazla sahaya inme ihtimali var mı?

Putin, karada herhangi bir şekilde varlık göstermeyeceklerini söyledi. Rus askerleri Suriye birliklerinin yanında IŞİD'e karşı savaşır mı, hayır. Batı nasıl bunu yapmıyorsa Rusya da yapmayacaktır. Zaten İran ve Hizbullah'ın karadan katkı vereceği anlaşılıyor. Rusya, İran, Irak ve Suriye dörtlüsü bu konuda ortak anlayış içinde olduklarını deklare ettiler.

Türkiye'nin, Rusya'nın Ortadoğu politikasıyla ilgili vizyonu bir türlü ‘sıcak denizlere inme hayali' klişesini aşamadı. Suriye, Rusya açısından neden bu kadar önemli?  

Sıcak denizler söylemi çok indirgemeci ve çok sığ bir anlayış. Rusya gibi bir devletin sıcak denizlere inme gibi bir endişesi yoktur. İstediği zaman birtakım yerlerde bulundurduğu uçak gemileriyle sıcak denizlere inme imkânına sahiptir. Rusya, Kuzey Kutbu ve Kuzey Denizi'ni neredeyse ulusal karasuları haline getirmiştir ve bu kontrolü dünyanın bütün denizlerine yayma imkânını vardır. Doğu Akdeniz'de Tartus'ta zaten üssü var. Kaldı ki Doğu Akdeniz'deki Rus destroyerleri bir liman çağrısı yaptığı zaman Limasol ve Larnaka'ya gidebiliyorlar.

NATO, “Rusya'nın hedefi, müttefiklere karşı bir savunma hattı oluşturmak” dedi.

Savunma hattı olsa bile bu doğrudan doğruya bir sıcak çatışmaya dönüşmez. Ama yeni bir savunma hattını yeni bir soğuk savaş habercisi olarak görmek mümkün. Dengeler oturduktan sonra daha önce yaşanan soğuk savaşın yeni sahnesi Suriye olabilir.

Rusya sahaya indi, İran'a Batı blokundan istediği şeyleri alabilme fırsatı doğdu. Çin donanmasına ait bir gemi Akdeniz'de… Peki Türkiye? Biz Suriye krizinde neredeyiz?

İşin en acı tarafı da bu zaten. Tüm bu ülkelerden önce işin başında Türkiye'nin olması gerekir. Ama yok. Bahse konu saha ve sahne sadece Suriye değil. Mücadele Irak'ta da sürüyor. Türkiye'nin güneyinde hiç de hoşumuza gitmeyen, aleyhimize, dengesel değişmeler yaşanıyor ama biz o sahnede yokuz. Türkiye yok. Bunun nedeni, Türkiye'nin son birkaç yılda geleneksel politikasının tüm aktörlerle eşit mesafede olma ilkesinden vazgeçmesi. Artık böyle bir ilke yok. Amerika, PYD ile çalışıyor, biz terörist diyoruz. Ama ABD terörist olarak görmüyor. Rusya kıvrak bir dille ‘Kürtler IŞİD'e karşı mücadele ediyor' dedi. Biz hem ABD hem de Rusya ile birlikte çalışmayı ret ediyoruz. Devre dışı kalmış durumdayız. Oluşacak yeni Suriye'de Türkiye'nin düşünceleri ne kadar dinlenecek, ciddiye alınacak… Ciddi soru işaretleri var.

Türk hariciyesi iktidarın Türk dış politikasının rayından çıkmasına engel olamaz mıydı?

Engel olabilirdi ama maalesef siyasi otorite hariciyeyi eskisi gibi dikkate almıyor. Sorun da bu zaten. Siyasi otorite bugün ‘Her şeyin en doğrusunu ben bilirim' havasında…

Bir de ‘MİT bilir' havasında sanki…

Evet de, MİT'i de siyasi otoritenin bir parçası haline getirdiler. Siyasi otorite MİT'ten duymak istediklerini alıyor sadece.  MİT'in çeşitli olaylarda çok önemli istihbarat hataları olduğuna dair çeşitli kaynaklarda raporlar gördük. Suriye sahnesi hakkında MİT'ten sağlıklı istihbarat ve bilgi geldiği konusunda ben emin değilim şahsen. Hem silahlı kuvvetler hem de hariciyenin dile getirdiği kaygılar dikkate alınmadı. Hep MİT ve MİT başkanı ön planda oldu.

İktidar değişikliği olmadan dış politika yeniden rayına oturabilir mi?

İktidardaki hakim anlayış değişmedikçe dış politikada değişiklik olmaz. Bu anlayışın değişmesi ise iktidar değişmedikçe çok zor. Eminim bazı danışmanlar hata yapıldığını görmüyor, bazıları da hata yapıldığını söyleme cesaretini gösteremiyor. Hatayı itiraf etmek, özür dilemek sadece başkaları dileyince bir erdem değil ki. Hatanızı itiraf edebilmelisiniz.

Ama hata yaptık demek siyasi intihar anlamına gelmiyor mu iktidar için?

İşte bütün mesele bu… İktidar dış politika değişikliğini kendisinin de altındaki zeminin kayması olarak görüyor. Öyle bir monolitik yapı ile özdeşleşti ki her düşüncesi kendisiyle özdeş hale geldi. Dış politika da bu hale geldi. Değişikliği kendi zemininin kayması olarak görüyor ve çok büyük bir heyecan ve tutkuyla yanlışlarına sarılarak yanlışa devam ediyor.

Yakın gelecekte köklü bir iktidar değişikliği görünmüyor. Bu süreç bizi nereye götürür?

Türkiye, giderek daha fazla yalnızlaşacak. Kendimizi stratejik ortak olarak gördüğümüz ABD ile görüş farklılıkları daha da artacak, daha da keskinleşecek.

Neden ‘Kendimizi stratejik ortak gördüğümüz' dediniz?

Çünkü Amerika bizi stratejik ortak mı yoksa çok önemli bir stratejik müttefik olarak görüyor, bakmak lazım. Biraz önce konuştuk. Rusya-İran-Irak-Suriye ittifakı benim doğu ve güneyimi kuşatmış bir ittifak olacak. Giderek yeni bir soğuk savaşa sahne olması muhtemel bir bölgede böyle bir ittifakla bu soğuk savaşın cephe ülkesi haline geliyorum. NATO ve kendi ittifakımın içinde de yalnızlaşmış bir durumdayken bu hiç kabul edilebilir bir durum değil.

Kürtler, yeni Suriye için masada olacak

Davutoğlu'nun sınırda 3 yeni kent projesinin hedefi ne sizce? Suriye Kürtleri projenin imar değil, demografik yapıyı değiştirme amaçlı olduğunu ileri sürüyor.

Böyle bir hedef varsa çok yanlıştır. Başka bir ülkenin demografik yapısını değiştirmek için toplumsal mühendislik çabası kabul edilemez. Çünkü bu, Türkiye'nin kendisini ileride orada çıkabilecek dengeleri görmeden kutuplaştırması demektir. Yarın orada oluşabilecek bir federal yapının unsurlarıyla aranıza mesafe koyduğunuz anlamına gelir.

Türkiye'nin PKK'dan ayrı tutarak PYD ile işbirliği imkânı var mı ve olmalı mı?

Var mı onu bilemiyorum. Ama olmalı. Çünkü Suriye'nin geleceğinin yapılandırılmasında Kürt unsurlar masada olacaklar. Türkiye'nin de o gerçeği şimdiden görüp iyi ilişkiler zemini araması gerekir. Kendi içinizdeki bir unsuru sınırlarınız ötesinde ötekileştirirseniz kutuplaşma içeride kronik hal alır. Bu nedenle Suriye ve Irak politikası Türkiye'nin iç meseleleriyle fevkalade bağlantılı meselelerdir. Çözüm süreci akamete uğradı, Kobani'de yaşananları hor gördünüz e peki yarın Kobani'de yaşayanlar Suriye federasyonunun bir parçası olursa ne yapacaksınız? Sınırımızda doğrudan dolayı muhatap olmamız gereken unsurlar olursa onları kabul etmeden nasıl geçeriz Şam'a? Ya da artık neresi başkent olacaksa...

Rusya'yı ikna edebileceğini sanmak hayalperestlik

Rusya'nın bölgede sahaya inmesi Türkiye-Rusya ilişkilerini nasıl etkiler?

Dengeler Rusya lehine değişiyor ve kontrol daha çok Rusya'da… Enerji ilişkilerinde Rusya şu an nasıl olsa parasını aldığı için sorun görmüyor. Ama ilişkiler gerilirse Orta Avrupa ülkelerine karşı enerjiyi koz olarak kullandığı gibi Türkiye'ye karşı da kullanabilir. Bunlar tehlikeli gelişmeler. Dengenin sürekli Rusya lehine kayıyor olması ileride Türkiye'yi zora sokabilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sanki Putin'i ikna etme umudu var gibi görünüyordu.

İngilizce ‘whisful thinking' denir ya tam öyle. Bu bir arzu, bir istek… Rusya'yı ikna edebileceğini düşünmek yanlış bir karardır. Rusya herhalde Suriye politikasını bize danışarak belirleyecek ya da değiştirecek değil. Nitekim Erdoğan'ın Moskova ziyaretinden 3 gün sonra Putin'in BM'deki açıklamaları hem de Suriye'deki bombalamalar, durumun Erdoğan'ın sandığı ya da bize aktardığı gibi olmadığını ortaya koydu. İsrail, 2008'de Ehud Olmert'in Ankara ziyaretinden sonra gitti Gazze'yi bombaladı. Biz sanki sırtımızdan bıçaklanmış gibi “Bize saldırıdan hiç bahsetmedi” dedik. Sonra gittik Davos'ta İsrail'e ‘one minute' dedik. Aynı şeyi Esad'a da yaptık. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, gitti Moskova'yı ziyaret etti. Görüşmeden 3 gün sonra Putin Suriye'yde IŞİD'i ve başka muhalifleri bombalamaya başladı. Niçin acaba İsrail'e dediğimiz gibi Rusya'ya, Putin'e de ‘one minute' demiyoruz.

Erdoğan, ikna etmek için Putin ile tekrar görüşeceğini açıkladı...

Bu konuda Rusya'nın bizim düşüncemize yakınlaşmasını beklemek hayalperestlik olur.

Türkiye'nin kara harekâtı yapma ihtimalinin Rusya'nın sahaya inmesinde etkisi olabilir mi?

Rusya, Türkiye'nin böyle bir şeye cesaret edebileceğini varsaymışsa…

Cesaret edebilir mi Türkiye?

Türkiye'nin böyle bir şeye cesaret etmesi mümkün değil. Doğru da değil. Çünkü bizzat savaşın tarafı olmuş olur. Siyasi taraf olmakla savaşan taraf olmak başka şeylerdir. Türkiye'nin böyle bir girişimde bulunmaması gerekir. Bulunacağını da sanmam.