Gündem

"Esenyalı'ya bak, memleketi gör; tevekkül kadınların tek sığınağı olmuş, ilgi ve şefkat için çocuk doğuruyorlar"

"Çocuklar rutubet ve sigara kokuyor"

19 Eylül 2017 11:30

Esenyalı, dört büyük mahalleden oluşan büyük bir semt. Bu dört mahallenin ortasındaki sağlık kurumunda 5 yıldır, 4 bin 300 kişiye hizmet veren, kendisi de bu mahallede yaşayan aile hekiminin, söylediği gibi burası; “İstanbul’un ve dolayısıyla da ülkenin küçük bir panoraması.” 

Yoksulluğun, şiddetin ve istismarın iç içe geçtiği ve giderek artan, bir yandan da görünmez kılınan bir sorunlar yumağı bu küçük panorama. Bu yumak, ucundan işini iyi yapmaya çalışan görevlilerce sarılmaya çalışılsa da, kadınların ve çocukların boynuna dolanan ve onları nefessiz bırakan bir çileye dönmüş durumda. “Ucu kaybolursa bir çile, nasıl sarılır?” Sarılamıyor.

Evrensel'de Sevda Karaca'nın imzasıyla yayımlanan (19 Eylül 2017) yazı dizisinin, "Esenyalı'da tevekkül kadınların tek sığınağı olmuş" başlıklı üçüncü bölümü şöyle:

İşte İstanbul’un ve ülkenin küçük panoraması Esenyalı’dan bir aile hekiminin anlattıkları:

2008'den sonra ev birleştirme arttı

Benim hasta popülasyonum göçle gelmiş. İkinci, üçüncü, dördüncü kuşak da göçle gelen anne-babalarının yaşadığı gibi yaşıyor.

İş bulma umudu, yanı sıra evde bakım parası alabilecekleri bilgisiyle, çocuk yardımı, yoksulluk ödeneği, belediyelerin sağladığı maddi yardımlar dolayısıyla köyden buraya göç eden çok hastam var. 

Özellikle 2008’den sonra ev birleştirme, birlikte yaşama oranı arttı. Hastalarımın yüzde 60’tan fazlası aile apartmanlarında ya da büyük aile bireyleriyle yaşıyor. Hastalarım arasında bir evde 3 erkek kardeş, eşleri, çocukları, babaanne ile yaşayan bir aile var. Göçmüşler, bir ev satın almışlar, evin borcu bitince satıp iki ev alacaklar ama kimse kendi hayatını kuramamış...

Kadın hastalarımın yüzde 80’i evlere temizliğe gidiyor, merdiven siliyor. Kadınlar kazandıkları parayı büyük oranda erkeklerin eline sayıyor. Ama; ekonomik geliri biraz kendi ayakları üzerinde durabilecek noktaya gelen kadın,  hemen bir çıkış yoluna yöneliyor. 

Kadınların yüzde 90'ı şiddet görüyor, yüzde 60'ı cinsel şiddet yaşamış

Hasta grubumdaki kadınların yüzde 90’ı şiddet görüyor. Kadınların hepsi önce babalarından; evlenince kocalarından ve kocalarının ailelerinden şiddet görüyor. Ve ne yazık ki büyük kadınların hiçbiri çözümcül taraf olmayı düşünmüyor. O yemiş dayağı, kızı da yiyecek, gelini de, torunları da... Bu, çok normal görülüyor. 

Hastalarım arasındaki kadınların evlenme yaşı ortalaması 17. İlk 2 sene içinde muhakkak çocuk doğuruyorlar. Eğer doğurmazlarsa ev içinde horlanıyorlar.

Hasta popülasyonumdaki kadınların en az yüzde 60’ı eşleri tarafından anal sekse zorlanmış. Kadınlar için bu ‘olağan’ bir şey. Onlar için mesele bu nedenle ortaya çıkan sağlık sorunlarını halletmek. Bir vakamda kadın artık burasına kadar geldiği için ailesine anlattığında annesi ona ‘Ne var, bütün erkekler ister’ yanıtını veriyor. Evet, kadınların cinsel ilişkiye ilişkin öğrenilmiş bilgileri arasında bu normalleştirme var! Örneğin bir hastam, evliliğinin ilk ayından beri sadece anal yoldan ilişkiye girmiş. Zaten ilişkinin bu olduğunu düşünüyor. İkinci çocuğunu doğuran bir hastam da gebeliğin ancak anal yoldan gerçekleşeceğini, vajinal yoldan gerçekleşmeyeceğini düşünüyor. 

Kendileri değil, Doğum kontrol yöntemlerine karşı inanılmaz bir tepki var. Mesela kadınlar spirallerini çıkarttırıyor. Nedeni de “Kocam istemiyor.” Rahim içine yerleşmiş küçücük bir aygıtı hissediyor bizim memleket erkeği! Yok böyle bir şey… Kondom da doğum kontrol hapı da istemiyor… Kadınların gebeliği önlemesi kendi yaratıcılıklarına kalmış durumda. 

Kendileri için değil, kocaları rahatsız olduğu için sağlıklarını düzeltmeye çalışıyorlar. Genital sağlıklarını düzeltmek, genital görünümlerini düzeltmek, kilo sorunlarını düzeltmek... Bunlar hep ‘kocalar için.’ Çünkü evlilik denen müessese beleşe seksin adı gibi. Eğer kadın bunları düzeltmezse erkeklerin dışarı gitmesi ‘olağan’ sayılıyor. Bu durumda erkeğin kadına istediği her şeyi yapması mübah sayılıyor. 

Değersizlik hissi yıldan yıla artıyor: Kimse bana eline sağlık bile demiyor

Depresyon görülme oranı yüzde 80’i aşıyor. Depresyon, genel sağlık durumunu çok etkileyen ve bozan bir şey. Kadınların ya sürekli kolu, bacağı, başı ağrıyor, ya da hep halsizler, uyku bozuklukları yaşıyorlar. 

Depresyonun temel nedenleri arasında yoksulluğa bağlı nedenler birinci sırada, kendisini atıl ve gereksiz hissetme, hiçbir takdir görmeme ikinci sırada. Kadınlardan duyduğum en büyük şikayet; “Bana kimse bir eline sağlık bile demiyor.” Hekimlik hayatımın ilk gününden bugüne yaptığım gözlemimle şunu söyleyebilirim, kadınların mutsuzluğu ve kendilerini atıl görme, kıymetsiz görme hissi yıldan yıla artıyor. 

Kadınlar kendilerinden çok başkalarının mutsuzluğuna odaklanıyor. Mahallenin iyi konuşulanı olmak kadınlar için birincil önemde. O da başka bir travma ve yarış getiriyor. Bu yarış, hiçbir maddi güce dayanamayacak bir yarış olduğu için de kadınları tüketiyor, birbirine de düşman ediyor.

Mahallesinden hiç çıkmamış, minibüse bile binmemiş

Kadınların depresyon hali, sürekli ve tekrarlayan hastalık değerlendirmeleriyle bize başvurmalarını da beraberinde getiriyor. Ancak kadın yoğunluklu bir hasta profilimin olmasının en temel nedenlerinden biri de, çoğu aile apartmanında yaşayan kadınların dışarıya çıkmak için en meşru gerekçelerinin sağlık ocağına gitmek, çocuğu sağlık ocağına götürmek olduğunu görüyorum. Çünkü eşi, kaynanası dışarı yalnız başına çıkmasına izin vermiyor. 

Hastalarımdan “Eskiden hiç olmazsa en azından çıkardık, ailecek bir çay içmeye giderdik, akrabalarımıza ziyarete giderdik; şimdi gidemiyoruz” cümlesini çok sık duyuyorum. Benim hastalarım arasında denizi görmemiş kadınların oranı çok yüksek; ki burası sahile 3 kilometre uzaklıkta. Hayatı boyunca hiç minibüse binmemiş, kadın sayısını duysanız şaşarsınız. 

Biraz ilgi ve şefkat için çocuk doğuruyorlar

“Üç çocuk politikası işledi. Çocuk sayısında inanılmaz bir artış var. Bu artış, yoksulluğun da çok arttığı bir sürece denk geliyor. Ama kadınlar yoksulluk nedeniyle daha fazla çocuk istememe, gebeliği önleme arayışına da pek girmiyorlar. Çünkü çocuk evde kadınların statüsünü artırıyor. Gebe kaldığında bir tık daha fazla ilgi ve şefkat görüyor. Bunu açık açık dile getiriyor kadınlar.”

İSMEK'ler, toplum merkezleri tevekküle yönlendiriyor

Mahalleli kadınlar için kurs, meslek eğitimi, danışmanlık hizmeti verilmesi için açılan İSMEK, cami ile aynı bahçeyi paylaşıyor

Akraba evlilikleri yüzde 75’i buluyor, bu evlilikler çok ciddi travmalar yaratıyor. Bir ailemin 4 çocuğu da ağır engelli. Çok da yoksullar. “Neden bu kadar çocuk yaptınız?” diyorum; “Bu da sizin sınavınız, dediler bize” diyor.

Kendisi de ağır hasta olan bir hastamın iki tane ağır mental engelli çocuğu var. Bu kadın, bu iki çocuğa da tek başına bakıyor, çünkü evli olduğu amcasının oğlunun eve geldiği yok. Kadın, ilkokul mezunu bile değil, ailesinin de hiçbir desteği olmadığı için hastanelere gide gele eğitildi resmen. Artık tüm evrak işlerini yapıyor, her işi çeviriyor. Kadınları ayakta tutan şey tevekkül; şu odada en çok duyduğunuz cümle ne diye sorsanız; bir “Bu benim sınavım”, iki “Allah rızkını verir.” Hayat bu iki cümle üzerine dönüyor. 

Pendik’te İSMEK’ler var, toplum merkezi var, belediyenin sağlık merkezleri var, danışmanlık merkezleri var. Kadınlar buraya başvurmuyor değiller. Ama ben şunu gözlemliyorum; kadınların buralarda sosyalleşmelerinin özü, yaşadıkları hayata dair tevekkülü artırmak.

Ensest ya da istismara 'Dur' diyememenin nedeni yoksulluk

Kadınların büyük kısmı, mahallenin çeperindeki güvenlikli sitelere temizliğe gidiyor

Ensest oranı, bugünlerde medyada dolaşan ve yüksek bulunan rakamları teyit edebileceğim kadar yüksek. Bir vakam küçük yaşta abisinin tacizine uğramış. Evlendirilmiş, sonra boşanmış ve eve dönmüş. Şu an abisiyle aynı evde yaşamak zorunda olan bir kadın. Sürekli itilip kakılıyor evde... 

Kadınlar ya da kız çocukları ev içinde istismara uğradığında çoğunlukla bilmezlikten geliniyor. 16 yaşında dayısından gebe kalıp, Marmara Üniversitesi Hastanesinin tuvaletinde doğum yapan bir vakam var. Baba yok, 3-4 kardeş anneyle birlikte dayının evine sığınmış. Doğumdan sonra biz izleme aldık. Hukuki işlem başlatıldı. Kızını ve torununu sahiplendi anneanne, kız evlendi. Bu evlilik “kızın kurtuluşu” olarak görüldü ailede. 

Kadınların ensest ya da istismara karşı tutum alamamasının en önemli nedenlerinden biri ekonomik. Bazı kadınlar o kadar küçük yaştan beri istismar yaşıyor ki, aile içinde yaşananları normalleştiriyorlar.

Çocukların yüzde 80'inde gelişim geriliği var

Otizm spektrum bozukluğundan çok çocuk çevirdik biz. Ama ailelerine durumu kabul ettiremediğimiz çocukların bu etkilerle boğuşmasının önüne geçemedik. Aileye anlatıyorum; göz teması yok, iletişimi yok, psikomotor gelişimi geri, kelime yok, cümle yok... Kabul ettiremedik. Son aylarda neredeyse 20 çocuk sayabilirim size dünyaya gözünü ilk açtığı andan itibaren eline telefon, önüne televizyon açıldığı için mental ve fizyolojik gelişimleri geride kalmış... Benim hasta grubumdaki 0-6 yaş çocukların yüzde 80’i asosyal, psikomotor becerileri olması gerekenin çok altında. 

Çocuklar rutubet ve sigara kokuyor

Çok kalabalık ailelerde, kötü koşullarda yaşıyorlar. Evlerin yüzde 70’den fazlası sağlıklı yaşanamayacak denli rutubetli. Çocuklar buraya geliyor, üstü başı rutubet ve sigara kokuyor. Hastalarımın yüzde 90’ında demir eksikliği var. Özellikle kadınlarda. “Et yemeniz gerekir” diyorum, gülüyorlar. Ben de diyorum ki “Biliyorum bunu alamazsınız, ama ilacını yazıyorum, muhakkak kullanmalısınız.” 

Son 5 yıldır sigortası olmayan kadınların kaynanasının, kardeşinin üstüne ilaç yazdırmak için bize başvurma oranında da korkunç bir artış var.


* Yazının devamı için tıklayın