Gündem

Ergenekon'un ilk hâkimi: Paralel yapı adli tıpta etkin; doktorlar hasta tutuklular için yeminlerine uymadı

Köksal Şengün: Kuddusi Okkır'ı rapor almaya bile gönderemedik

Sabriye Okkır & Kuddusi Okkır

02 Mayıs 2016 21:01

2008’de başlayan Ergenekon davasında 3 yıl mahkeme başkanlığı yapan Köksal Şengün, "En çok tahliye kararlarının verilmemesine itiraz ettim. Hastaların durumuna yönelik itirazlarım oldu. Doktorların yapması gerekenleri, vermesi gereken kararları biz verdik. Orada büyük yanlışlıklar vardı" dedi. 'Paralel yapı' olarak nitelendirilen Gülen cemaatinin Adli Tıp'taki kadrolaşmasının 'etkin olduğunu' söyleyen Şengün, "Doktorların meşhur Hipokrat yeminleri var. O yeminlere bağlı kalan insanların yapmayacakları şeyler yaptılar. Olmayacak raporlar verdiler" diye konuştu. Şengün, Ergenekon'un kasası olduğu iddiasıyla 2007'de tutuklanan, 2008'de kansere yakalanan Kuddusi Okkır'ın ölümüyle ilgili olarak "Dava açılmadan vefat etti Kuddusi Okkır. Okkır'ı rapor almaya bile gönderemedik. Bize çeşitli hastaneler gösterdiler. Paralel Yapı dediğiniz yapının sadece adliyede kolu yok. Birçok yerde vardı kolu" dedi" diye konuştu.

Sabah gazetesinden İsa Tatlıcan'ın Köksal Şengün'le yaptığı söyleşi şöyle:


-Köksal bey yargıdaki bu maceralı yolculuğunuz kaç yıl sürdü?


İstanbul Vefa Lisesi ve İstanbul Hukuk Fakültesi mezunuyum. 1976 yılında Siirt'in Pervari ilçesinde ilk görevime başladım. Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde çalıştım. Meslek hayatımın 7 yılı Güneydoğu'da geçti. Güneydoğu meselesi hakkında konuşmayı kendime hak bilirim. Çünkü o kadar zamanım kendi memleketimde geçmedi. Tam 40 yıl oldu.
 

-İlk şu sorudan başlamak istiyorum. Yargıtay'ın Ergenekon Davası hakkındaki gerekçeli kararını nasıl yorumladınız?


Ne söyleyebilirim. Yargıtay'ın yazdığı gerekçeli kararında yazılanların hepsi doğru. Çok yerinde bir karar. Bence az bile yazmış.

-Türkiye sizi Ergenekon Davası ile tanıdı. Ergenekon Davası'nın mahkeme başkanlığına nasıl atandınız?

Bu tür davalara bakan 6 mahkeme vardı. Ergenekon davası hakkında tahkikat yapıldı kura çekildi ve kuranın bize düştüğü söylendi. İsteyerek böyle bir davayı kimse almaz.

-Yargılamaya ve tutukluluk sürelerine hep itiraz ettiniz. Bu davada bir şeylerin ters gittiğini ilk nasıl anladınız?


Başlangıçta tahminimden öte, davanın açılma şekli, içindeki kişiler, kamuoyunda yürüme şekli ile değişik bir dava olduğu belliydi. Birbiriyle uyumlu olmayan birçok insan bir araya getirilmişti. Böyle bir davanın olmayacağı çok açıktı. Önce şunu söylemem gerekir. Tek başlarına bu kadar ileri gitmeyi başaramazlardı. Herkesin sorumluluğu var bu işte.

-Neler yaşandı bu süreçte?

Ben dava açıldıktan 3 yıl sonra davanın dışında kaldım. Bana göre başlangıçtaki gidişat iyiydi. Dava normal seyri içerisinde gidiyordu. Mahkeme salonunda yaşananları dışarıda konuşmak istemem. Ama ters giden bir şeyler vardı. Yapılanlar her şey ortadaydı. Gizli kapaklı hiç çalışmadılar. O kadar değişik bir şey ki bu. Birçok insanı bir torbanın içine attılar. Burada özel bir kasıt olduğu çok belliydi. Aynı davadan yargılanan insanlar dışarıda birbirini görse kavga ederler. Ama burada aynı davadan yargılandılar.

-Siz dava sürecinde en çok hangi noktada itirazlarınız oldu?


En çok tahliye kararlarının verilmemesine itiraz ettim. Hastaların durumuna yönelik itirazlarım oldu. Doktorların yapması gerekenleri, vermesi gereken kararları biz verdik. Orada büyük yanlışlıklar vardı.

-Vefat etmeden 5 gün önce tahliye edilen Kuddusi Okkır da bunlardan biri sanırım?

Dava açılmadan vefat etti Kuddusi Okkır. Okkır'ı rapor almaya bile gönderemedik. Bize çeşitli hastaneler gösterdiler. Paralel Yapı dediğiniz yapının sadece adliyede kolu yok. Birçok yerde vardı kolu.



-Adli Tıp'ta da etkili mi bu yapı?

Adli Tıp'ta çok etkili olduklarını biliyorum. Ben bunları konuşmak istemiyorum. Doktorların meşhur Hipokrat yeminleri var. O yeminlere bağlı kalan insanların yapmayacakları şeyler yaptılar. Olmayacak raporlar verdiler.

-O dönemde Başbakan olan Erdoğan İlker Başbuğ'un tutuklanmasına açık itiraz etmişti. Siz nasıl değerlendirdiniz?

Nasıl değerlendirebilirim. Öncelikle bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ne söyleyebilirim. Devletin Genelkurmay Başkanı bu insan. Devletin bütün sırlarını uhtesinde taşıyan bir insan. Hiç devletine ihanet eder mi? Olacak bir şey mi? Bütün dünya güldü bize. Çok gülünç çok aşağılayıcı davalar yaşandı. Koskoca devletin ordusunu özellikle Deniz Kuvvetleri'ni ne hale getirdiler.


-Peki bu insanlara neden bu iftiralar atıldı?

Bunu şu yüzden yaptılar. Orduyu pasifize etmeyi planlıyorlardı. Hepsine bakın düşünceleri belli bir noktada birleşen insanlar. İnsanları kafa yapılarına ve mevkilerine göre kodladılar. Yerlerine ise hemen doldurdular.

-Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk Davası gibi sayısız davalar açıldı. Hukukun en çok zorlandığı dava hangisiydi?

Hepsinin kendisine özgü yönleri vardı. Aynı tür dava değildi. Bu davaların hepsinde hukuku zorladık. Biz zorladık. Tahkikat aşamasından itibaren hukuku zorladık. Olmayan deliller davanın içine konuldu. Şimdi yavaş yavaş hepsi ortaya çıktı ve çıkmaya devam ediyor.


-Mahkeme heyeti ve savcılarla görüşmeleriniz oldu mu? İtirazlarınızı onlara da ilettiniz mi?

Hakimlerle görüşülmez mi elbette görüşüyordum. Aynı heyetteydik. Tartışmalar da yaşandı, tartışılmadan olur mu? Savcılarla hiçbir şekilde görüşmedim. Zekeriya Öz denilen adamla hiç konuşmadım.

-Tutuklama kararları, tahliye edilmeyen hastalar, kabul edilmeyen tahliye talepleri vs.. Sizi en çok etkileyen olay ne oldu?

Bir şey söyleyeyim. Bir insanın etkilenmeyeceğin hiçbir ifade olamaz orada. Hepsi belli seviyede insanlar. Etkilenmemek mümkün değil. Aile gelmiş sabahın köründe sıralarda oturuyor. Eşler çocuklar orada üzgün. Öyle haksızlıklarla karşılaşıyorsunuz ki müstehzi bir şekilde gülmekten başka elinizden bir şey gelmiyor. Ben böyle bir şey görmedim.


-Balyoz davası da beraat ile sonuçlandı. O dava hakkında ne söylemek istersiniz?

Balyoz Davası bizim Ergenekon Davası'ndan daha rezil bir dava. Benim ağzımı açtırmayın bu konuda. O davanın mahkeme başkanı benim üyemdi. O yüzden insanları kırmak istemiyorum. Ama sadece şunu söyleyeyim çok daha rezil bir davaydı.

-Altına attığınız imzalar arasında sizi en çok rahatsız eden karar ne oldu?

İsim vermeyeyim ama şöyle söyleyebilirim o insanların tamamının tutuklanmaması gerekiyordu. Bir siyasi davada bu tutuklanmalar olmamalıydı. Şimdi tersi kanıtlandı ne olacak? Bir insanı 6 yıl cezaevinde tutmak ne demek? Şimdi kusura bakmayın diyoruz. Hukuka artık kim inanır? Değer miydi bütün bunlara? Herkes bu işten kendisine pay biçsin.

-Peki Ergenekon Davası'nın içi tamamen boş muydu? Hiç suçu yok muydu o insanların?

İçerideki insanların bazılarının belirli suçları olabilir. Biz iddianame ile bağlıyız mahkeme olarak. İddia edilen suçlar dosyamızda yok. Faili meçhul cinayet diyorsun ama dosyada tek bir delili yok. Böyle bir dava açıldı.


-Somut olaylar da vardı. Mesela Danıştay saldırısı…

Somut olayları bize getirdiler lanse ettiler. Danıştay olayının bu mahkeme ile ne ilgisi vardı? Yargıtay bunu açıkça yazdı. Biz ne yaptık? Bulunan 10 tane el bombası ile silahlı terör örgütü olmazdı. Öldürme olayı olan Danıştay saldırısını bu davanın içine koyarak örgüt suçlamasını tamamlamış olduk.

-Yargıladığınız insanlarla daha sonra bir yerde karşılaştınız mı?

Daha sonra o yargılanan insanlarla karşılaşmadım, görüşmedim. Arayan da olmadı. Görüşürüm öyle bir sorunum yok. Ama avukatları arar bayramımı kutlar. Hiç kimse benim düşmanım değil. Ben layıkıyla görevimi yapmaya çalıştım. Duruşma saati gerginlikle oldu ama benim için o saatte biter.

-Peki devlet yargıdaki bu Paralel örgüt yapılanması ile nasıl mücadele edecek?

Bu yapının yargıdaki sayısı hala fazla. 4 bin 5 bin kişi oldukları söyleniyor. Yargıtay ve HSYK seçimlerinde alınan sonuçlar bunu gösteriyor. Ama bunlarla nasıl mücadele edileceğini söylersem beni yine başka yerlere çekerler. Devlet nasıl mücadele etmesi gerektiğini biliyor.

-Peki yargıdaki ve emniyetteki bu yapı son tahlilde neden başarısız oldu?

Hakan Fidan'ın MİT krizi ile başladı. Kendilerini yüksekte gördüler. 17 Aralık'ta son bir çıkış yapalım dediler ama başaramadılar. Tekrar ediyorum bunlara bu kadar göz yumulmamalıydı.

-O süreçte iftiraya da maruz kaldınız. Telefonlarınız yasadışı olarak dinlendi. Ne söylemek istersiniz? 

Bu zamana kadar bana kimse bana bir soru sormadı. Hiçbir soruya muhatap olmadım. 25 yıl Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nde çalıştım. Bu kadar zaman o mahkemelerde benim kadar çalışan başka bir insan yok. Bir açığım olsaydı o mahkemelerde görev alamazdım. Oraya gelen hakim ve savcılar seçilmiş insanlardan alınırdı.

-Sağlığınızı kaybetmenizde o dönemde yaşadıklarınızın etkisi olmuş mudur?

Şu anda akciğer kanseriyim. Bu süreçte yaşadıklarımın etkisi olmaz olur mu? Ben bu mesleği 40 yıl yaptım. Üzülmez olur muyum?

-Ergenekon Davası'ndan uzaklaştırıldıktan sonra neler yaptınız?

Önce beni Bolu'ya verdiler. Bir süre çalıştım. Bolu'da hastalığım ortaya çıktı. Bir süre hastanede yattım. Tayinim Düzce'ye çıktı. Gitmedim ve emekliliğimi istedim. Yaklaşık 2 yıldır emekliyim. Sürmene'de ve İstanbul'da yaşıyorum. Sürmene'de baba evim var.

-Bundan sonraki planlarınızda neler var?

Bundan sonra hiçbir planım yok. Avukatlık yapmıyorum. Kitap yazmayı da düşünmüyorum. Herkes her şeyi yazdı. Benim yazdıklarıma ihtiyacı yok. Fikir soranlara açık yüreklilikle cevap vermeye çalışıyorum.

İlgili Haberler