Gündem

Erdoğan: Suçun varsa yargılanacaksın kardeşim; ben senin milletvekilliğinin bitmesini nasıl beklerim ya!

"Kim ne derse desin Kanal İstanbul’u yapacağız"

11 Nisan 2016 14:49

Kentsel Dönüşüm Kurultayı'nda konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin açıklamalar yaparken, "Meclis'te katil istemiyoruz" tezahüratlarının gelmesi sonrası "İşte bu yüzden dokunulmazlık kalksın diyoruz" karşılığını verdi. "Suçun varsa yargılanacaksın kardeşim" diyen Erdoğan "Ben senin milletvekilliğinin bitmesini nasıl beklerim ya" diye konuştu.

Erdoğan, başbakanlığı döneminde "Çılgın proje" olarak tanıttığı Kanal İstanbul projesine ilişkin olarak, "Kanal İstanbul yapıldığı anda her iki tarafında gerçekten İstanbul’un şanına yakışır konutlarla Kanal İstanbul’un farklılık arz etmesi gerekiyor. Buna da hep olur mu canım diyenler çıktı. Olacak. Kanal İstanbul’u yapacağız. Kim ne derse desin" açıklaması yaptı. 

Erdoğan, Mimarlar Odası'nı eleştirerek, "Nerede kentsel dönüşümle ilgili bir adım atılacaksa malum oda işi yargıya götürür. Yahu senin işin ne; yapmak mı, yıkmak mı?" diye sordu. "Her yerde, işi gücü bu" diyen Erdoğan, "Netice alıyor mu, almıyor ama ne yapıyor? Bize süre kaybettiriyor. Biz sıçramak, hemen mesafe almak durumundayız" ifadesini kullandı.

Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

Kimsenin imarsız yapıları yapan, zor şartlarda hayata tutunma mücadelesi veren insanları suçlamaya hakkı yoktur. Sorgulanması gereken bu insanları sağlıklı konut edinme hakkından mahrum bırakanlardır. Çıktığım televizyon programlarında İstanbul’un gerçeklerini bir bir anlattım. Tabii kendi sırça köşklerinde otururken milletin sıkıntılarından bihaber olanlar için bunlar alışıldık ifadeler değildi. 1994’ten beri belediye başkanı, başbakan, cumhurbaşkanı olarak diğer vilayetlerle birlikte İstanbul’un da sorunlarını çözmenin mücadelesini veriyorum. İstanbul’un eski siluetiyle yenisi arasındaki farkı bu şehirde olanlar çok iyi bilir. Hala çözülmemiş sıkıntılar var. Serzenişlerimi, rahatsızlıklarımı ifade ediyorum. Özellikle konut bakımından İstanbul çok farklı bir noktaya geldi. Zira göç alma noktasında önüne geçemiyorsunuz. Belediye başkanlığımda nakil ilmuhaberi verilmesi gerek dediğimde kıyamet koptu. O zaman verilseydi, bugün İstanbul 15 milyon olmazdı. Bugün 8 milyon. Kentsel dönüşüm çalışmalarının ardından inşallah biraz daha mesafe kat etmiş olacağız.

5 Ekim 2012’de Esenler’de ilk kazmayı vurmuştuk. O mahalledeki çalışmalarımız sona erdi. Kentsel dönüşümü bir proje, bir hayal olmaktan çıkartıp gerçeğe dönüştürmüş oluyoruz. Hak sahiplerine hayırlı olmasını diliyorum. Bu çerçevede yıkılıp yeniden yapılması gereken 6 milyondan fazla konut var. Şu ana kadar 48 ilde 179 alan riskli bölge ilan edilerek kentsel dönüşüm kapsamına alındı. Valilikler ve belediyeler riskli binaların tespitinde görev alıyor. 93 bin binanın 312 bin bağımsız biriminde riskli yapı tespiti gerçekleştirildi. Korkunç bir şey. Bugüne kadar kullanılan kaynak 2 milyar lirayı buldu. Bizim amacımız yuva yıkmak değil, tam tersine vatandaşlarımızı güvenli ve huzurlu yuvalara kavuşturmaktır.

 

Erdoğan'dan Mimarlar Odası'na:
Yahu senin işin ne; yapmak mı, yıkmak mı?

 

Biz yapmanın peşindeyken, birileri yıkmanın, tahrip etmenin peşinde. Nerede kentsel dönüşümle ilgili bir adım atılacaksa malum oda işi yargıya götürür. Senin işin yapmak mı, yıkmak mı? Her yerde, işi gücü bu. Netice alıyor mu, almıyor ama ne yapıyor? Bize süre kaybettiriyor. Biz sıçramak, hemen mesafe almak durumundayız.

Çukurlar, kanallar, bunlar atık su kanalları değil. Bunlar içme suyu kanalı, yağmur suyu kanalı değil. Buraya güvenlik güçleri girmesin diye açılan kanallar. Kazılan çukurlara döşenen bombalar nedeniyle ciddi bir tahribat ortaya çıktı. İlçelerimizin böyle harap halde kalmasına rıza gösteremeyiz.

 

"Suçun varsa yargılanacaksın; ben senin milletvekilliğinin bitmesini nasıl beklerim ya!"

 

(Meclis’te katil istemiyoruz tezahüratları)

Sevgili gençler, işte onun için dokunulmazlıkların kaldırılmasını gündeme getiriyoruz. Şimdi dokunulmazlıkların kaldırılması deyince, yani milletvekillerine dokunulmazlık kalksın gibi bir şey anlıyorlar. Kimin fezlekesi varsa sürecin yargıya taşınmasıdır. Suçun varsa yargılanacaksın kardeşim, ben senin milletvekilliğinin bitmesini nasıl beklerim ya? Bu kadar olaylar olacak, sen terör örgütüne silah taşıyacaksın arabanla. Tabutlarla... Ee, ondan sonra? Hani kalksın diyordun, niye geri vitese taktın. Anamuhalefet, diğerleri ipe un seriyor. Niye seriyorsunuz? Herhalde burası parlamento, fezlekeleri takip bürosu değil. Bir an önce halledilmesi gerekir. Sonra, haa. Suçlu olan bedelini öder. Burada siyaset, bana göre bu fezlekelerin önünde bariyer olmamalıdır. Yargının önü açılmalıdır.

Suriçi için bir proje yaptık. Dicle için de bir proje yaptırıldı. Her iki proje de gerçekten mükemmel. Dedim ki, yani belediye seçimlerini kazansak da, kazanmasak da bu iki projeyi bakanlık olarak uygulayalım ve dünya buraya geldiği zaman burada bir medeniyet, kültür altyapısı varmış bunu gösterelim. Şimdi malum bazı batılı medya unsurları var ya, nerede böyle aykırı yerler varsa çekelim, bunun reklamını yapalım. Biz de bunun tersini yapalım. Algı operasyonunu bu millete düşman olanların eline bir fırsat olarak vermemeliyiz. Suriçi 1988’de kentsel SİT alanı ilan edilmişti. 2011’de ayrı bir koruma alanı da oluşturuldu ancak bu planlanan maalesef uygulamaya geçmedi, bundan dolayı da üzgünüz. İlk adımları 2012’de attık. Hem belediyeden kaynaklanan sorunlar, hem de terör ortamı nedeniyle somut ilerleme sağlanamadı. Bu konuda daha kararlı ve hızlı bir sürecin içine girildi. Hem Sur’u tarihi kimliğine uygun bir görünüme kavuşturacak hem de vatandaşlarımızı güvenle yaşayacakları konutların sahibi yapacağız.

Devletin görevi sadece yapıları değil, gönülleri de imar etmektir. Vatandaşlarımızın devletine olan güven, bağlılık ve inançlarını güçlendirmek mecburiyetindeyiz. Arzum şudur, cumhurun başı olarak burada ağır hasarlı, orta hasarlı, az hasarlı hiç dinlemeden... Sadece tarihi eserleri bir kenara koyarak diğerlerinin tamamını yıkmalıyız. Buraların altyapısı diye bir şey yok. Burada malum anlayışın temsilcisi olan belediyeler buralarda altyapı diye bir şey yapmadılar. Buraları gezen birisiyim. Bütün pislik sokakta, caddede akar. Ne atık su kanalı bulursunuz, ne yağmur suyu kanalı görürsünüz... Yok. Onun için kokar. Ve biliyorsunuz, bir teklifim vardı. Hakkâri’yi yer değiştirelim, Yüksekova olarak değişsin. Hakkâri topoğrafik olarak bir şehir yapısında değil. Orayı nasıl şehir yapmışlar, anlamak mümkün değil. Fakat Yüksekova, gerçekten şehir olmaya aday, çok daha güzel bir yer. Bir defa, tümen orada. Havalimanını da yaptık. Bu yapı itibariyle kaçakçılığın en yoğun olduğu bölge de orası. Hem bütün bunları engellemek, hem de huzurlu bir şehir inşa etme noktasında Yüksekova çok daha uygundur. Hükümetimizde de bu kanaat oluşmuştur. Cizre zaten tarihi itibariyle hakkı. Bu hakkın iadesi gerekir. Cizre’nin yeniden şehir olması lazım ve Şırnak’a giden var mı bilmiyorum ama... Şırnak’a şehir demek mümkün değil. Fakat Cizre hakikaten, tarih, kültür, medeniyet olarak ev sahipliği yapmış bir yer. Orada da Şerafettin Elçi Havalimanı’nı yaptık. Cizre’de, orayı da bu teröristler mahvettiler. Buralara yeni bir kimlik, yeni bir kişilik kazandırmak hükümetimizin en büyük başarısıdır.

 

"Kim ne derse desin
Kanal İstanbul’u yapacağız"

 

1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğumdan beri konut projelerine büyük önem veriyorum. KİPTAŞ, en başarılı kurumlardan biri oldu. Rahmetli Özal döneminde kurulan TOKİ’yi yoğun bir şekilde attığımız adımlarla 2002 yılı sonuna kadar, sadece 43 bin konut yapmışken, şu anda yapılan konut sayısı 710 bine ulaşmış vaziyette. Pek çok taahhütün içine de TOKİ giriyor. Herkes o zaman istihza ile yaklaşmıştı, “Hadi canım” demişlerdi. Türkiye’de bölünmüş yol neydi, biliyorsunuz. Devraldığımız 6100 kilometreye 17000 kilometre ilave ettik. Şu anda Türkiye’nin dört bir yanı bölünmüş yollarla hareket halinde. Kaza riskini minimize eden... Toplu konutta özgün mimariyi, yerel mimariyi hayata geçirmenin gayreti içindeyiz. 2023’e kadar ikinci bir 500 bin hedefi var. Toplamda inşallah 1 milyon 200 binlik bir rakama doğru gidelim. Çünkü Kanal İstanbul yapıldığı anda her iki tarafında gerçekten İstanbul’un şanına yakışır konutlarla Kanal İstanbul’un farklılık arz etmesi gerekiyor. Buna da hep olur mu canım diyenler çıktı. Olacak. Kanal İstanbul’u yapacağız. Kim ne derse desin. Aynı şekilde Marmaray, yok canım yapılamaz. Olacak dedik, bitirdik. 3 yıl oldu, geçenlerin sayısı 130 milyona ulaştı. Vaka bu. Avrsaya Tüneli açılacak. İstanbullu ve dünyalı buradan geçecek. Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü inşallah 26 Ağustos’a yetiştirmeye çalışıyoruz. Ağır vasıtalar artık birinci ve ikinci köprüden geçemeyecekler.

Türkiye’nin 2023’e kadar yaklaşık 6 milyon ilave konuta ihtiyaç duyacağı hesaplanıyor. TOKİ’nin ve kurumsal firmaların örnek projeleriyle, vatandaşlarımızın sadece içinde oturacağı değil, teknolojisiyle, sosyal çevresiyle yaşam kalitesini artıracak konutlarda oturmasını istiyoruz. Dar gelirli vatandaşlarımızın da mümkün olduğunca bundan yararlanmasını istiyoruz.

Bankaları baz alarak değil, onlar da lütfen bu oranları düşürsünler ki, konut kredisi alacak vatandaşlarımı ödeyebileceği krediyi almış olsun. TOKİ şu ana kadar inşa ettiği konutlar ve sosyal projeleriyle, kurumsal firmalarımız tecrübeleriyle artık yeni bir döneme geçmek mecburiyetindeler. TOKİ’nin, burası önemli, yerel mimari, mahalle kültürü konseptiyle, ortak projelerle bu doğrultuda adımlar attığını görüyorum, inşallah görmeye devam edeceğiz. Alan itibariyle sıkıntılı olduğumuz yerlerde dikey mimari kullanılabilir ama gerek olmayan yerlerde yerel mimarimizi kullanarak, dünyaya yerleşimde farklı mesajlar vermemiz lazım.

Önümüzdeki dönem, bu konuda yeni adımların atıldığı, yeni projelerin daha fazla hayata geçirildiği bir dönem olmalıdır diye düşünüyorum.

Otopark yapımına gelince hiçbir projede otopark var mı, yok mu kontrol etmezler. Sonra araçlar nerede, sokakta. Allah göstermesin, sık sık rastlarız. Yangın çıktığında, itfaiye araçları ulaşabilmek için hortumu oraya uzatabilmek için itfaiye erleri cansiperane savaş veriyorlar. Artık refah ülkesi bir Türkiye var. Bakıyorsunuz, evde bir beyefendinin bir hanımın aracı. Delikanlı büyüyor, “Anne, baba ben de araç istiyorum.” Artık her evde iki üç araç var.

Mahallelerin kat otoparklarının olması lazım. Hele hele güvence noktasında da fayda var. Kağıthane’de 25 araç kundaklandı. Sokakta değil, otoparkta olsa risk minimize edilirdi. Bu adımların atılması lazım. Artık, refah seviyesinin artmasına paralel olarak insanlarımızın şehirlerden beklentileri giderek değişiyor. 20 yıl önce başını sokacak eve razı olan vatandaşımız bugün bu imkanlardan istifade etmeyi hedefliyor. 

Geçmişte hem yeterli imarlı alanın olmayışı, hem de aşırı talepten dolayı yüksek bina ihtiyacı makul görülebilirdi. Artık yatay yapılaşmaya geçmemizin zamanı gelmiştir. Kanal İstanbul’un çevresinde kesinlikle dikey mimariye müsaade edilmemelidir diyorum. Bakanlarla konuştum, o Kanal İstanbul’a ayrı bir güzellik katacaktır diye düşünüyorum.

Şehirden bu kadar uzağa gidildiğinde, insanların toprakla, yeşille daha iç içe olması gerekir. Akıllı şehir herhalde yüksek bina demek değildir. Yeni şehircilik projelerinde yaya öncelikli planlamalar yapılması gerektiğini düşünüyorum. Kimi zaman kaldırımlar gibi, yayaların kullanımına tahsis edilen alanların dahi, otobüsler tarafından işgal edildiğini görüyoruz. Ya böyle şey olur mu? Yaya kaldırımına ayrılan yerde yayaya yer yok. Asıl olan insan. İstanbulumuzun bisiklet yolları adeta sıfır. Konya’da gayet başarılı var. Engelli dostu dizaynıyla insan öncelikli şehirler inşa etmemiz gerekiyor. Şehirleri yenilerken, akıllandırırken tarihimize de sıkı sıkı sahip çıkmalıyız. 

Özellikle başbakanlığım ve cumhurbaşkanlığım dönemde bizzat ilgilendiğim tüm projelerin Osmanlı ve Selçuklu mimarisinde olması yönünde ısrarcı olmuşumdur. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi bunun en güzel örneğidir. Yabancılar geldiğinde “Siz bunu tarihinize uygun olarak yaptınız” diyor. “Nereden anladınız?” diyorum, “Bakınca belli oluyor” diyorlar.