Gündem

"Erdoğan, ilk turda seçilememekten korkuyor, en büyük endişesi yargılanmak!"

"Zaten şu andaki fark çok az, buna bir de iki yılın sıkıntılı dönemini eklersen..."

20 Nisan 2017 14:43

Sözcü yazarı Can Ataklı, "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"nin yüzde 48.6 "hayır" oyuna karşılık yüzde 51.4 "evet" oyuyla kabul edilmesinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı endişelendirdiğini ileri sürdü. Ataklı, haber kaynağının kendisine “Bana göre çok zor, çünkü zaten şu andaki fark çok az, buna bir de iki yılın sıkıntılı dönemini eklersen, yüzde 1'lik bir azalma bile Erdoğan'ın ilk turu geçememesine yol açar” dediğini iddia etti. 

Can Ataklı'nın "Erdoğan'ı korkutan korkunç senaryo" başlığıyla yayımlanan (20 Nisan 2017) yazısı şöyle:

Referandum bitti ama hesabının kapanması çok zor. Gözler Yüksek Seçim Kurulu'nda. Onun gözü ise sarayda.

Bu köşede dün sizlere referandumdan çıkan sonucun sarayda endişe ile izlendiğini ve Erdoğan'ın yakın çevresinin “bu durumda 2019'daki seçimleri kazanamayız ki” korkusuna kapıldıklarını AKP'nin tepe noktalarını çok iyi tanıyan bir haber kaynağımın ağzından anlatmıştım.
Aynı kaynağım dünkü Halk Tv yayınımdan sonra tekrar aradı. “Yazın bugün en çok okunanlar listesinin başında” dedikten sonra “Asıl bomba başka” diye söze girdi.
“Asıl bomba” dediğine göre önemli herhalde.
Anlatmaya başladı, “Tayyip Bey'in morali çok bozuk. Kalabalıklar önünde yine esip gürlemesine haçlılardan falan bahsetmesine aldırma. Tayyip Bey'i şu anda 2019'da yapılacak seçimler çok endişelendiriyor. Hale önüne konan bir senaryo var ki, dehşet bir şey, çok korkunç.”
Tabii dinliyorum ama merakla “nedir o senaryo?” diye araya girdim.
“Bak” dedi “eğer bu referandumda yüzde 55 ve üstü evet çıkmış olsa Erdoğan çok rahatlayacaktı, oysa şimdi o seçimi kaybetme riski var. Asıl önemli olan ise kaybetmesi halinde ne olacağı” diye devam etti ve ardından da şunları söyledi;
“Şimdi senaryoya bakalım. 2019'da AKP cumhurbaşkanı adayı olarak Erdoğan'ı gösterecek. Diğer partiler de muhtemelen aday bulacaklardır, bu kez çatı aday falan gibi bir saçmalık olacağını sanmıyorum. Ancak her şey ikinci tura göre ayarlanacak. Muhalefet fazla aday gösterse bile asıl amaçları Erdoğan'ı ilk turda seçtirmemek olacak.”
Araya girip sordum “Erdoğan ilk turda seçilemez mi?” Haber kaynağım “Bana göre çok zor, çünkü zaten şu andaki fark çok az, buna bir de iki yılın sıkıntılı dönemini eklersen, yüzde 1'lik bir azalma bile Erdoğan'ın ilk turu geçememesine yol açar” cevabını verdikten sonra şunları söyledi;
“İlk turda Erdoğan seçilemeyebilir ama AKP Meclis'e birinci parti olarak girer, hatta salt çoğunluğu bile alabilir. Cumhurbaşkanlığı seçimine ise Erdoğan'la birlikte ikinci aday girecek. İşte plan burada işleyecek. Erdoğan'ın ikinci turdaki rakibi diğer bütün muhalefetle oturup bir tür koalisyon pazarlığı yapacak. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar dışarıdan atanacağı için destek verecek her siyasi harekete, gücüne göre bakanlıklar dağıtılacak. Böylece Erdoğan'ın seçilmesi halinde hiçbir şekilde varlık gösteremeyecek olan muhalif siyasetler bu sistemle iktidara gelecekler.”
Burada kendimi tutamadım “Erdoğan için gerçekten korkunç bir şey bu” dedim.
Ankaralı haber kaynağım devam etti; “Dur asıl korkunç olana geliyorum. Şimdi duruma bak, muhalefetin adayı kazanıyor, AKP Meclis'te çoğunluk sağlamış ama yeni sistem gereği yürütmeye asla karışamıyor, denetleyemiyor, yargılanmasını sağlayamıyor. En önemlisi Erdoğan bir anda siyasetin dışında kalıyor. Dokunulmazlığı kalkıyor. Bu durumda yeni Cumhurbaşkanı yargıya tamamen hakim olacağı için hemen harekete geçiyor ve Erdoğan'ın yargılanmasını istiyor. Erdoğan bir anda kendini yargı önünde buluyor ve artık güneş yüzü göremeyeceği bir cezaya çarptırılıyor. Bunu önleyebilecek bir şey var mı. Yok. Böylelikle Erdoğan tek hakim olmak isterken kendi kazdığı kuyuya düşüyor. Bu senaryo Erdoğan'ı korkutmasın da kimi korkutsun?”
Haber kaynağıma “bunlar spekülasyon mu yoksa sarayda ciddi ciddi konuşuluyor mu?” diye sordum. Çok bozuldu “ben sana ne zaman spekülasyon aktardım, bunlar aynen yaşanıyor sarayda şu anda” dedi.

Onca kuralsızlık, söylenti

Başbakan Binali Yıldırım dün mühürsüz oylar konusunda açıklamalar yaparken CHP'yi suçlayarak “Bir kısım söylentiler üzerine hareket ediyorlar, referandumun iptali için yapılan başvuru talihsizliktir” dedi.
Hakikaten insaf demek geçiyor içimden. Bunun neresi söylenti? YSK açıkça “mühürsüz oy pusulaları geçerlidir” talimatı vermiş. Oysa bizzat kendi yasasında mühürsüz oy pusulalarının ve zarfların geçersiz olduğu yazılı. Üstelik YSK seçim sabahı yaptığı açıklamada bu konuya da dikkat çekmiş. Sonra tam oylar sayılırken “mühürsüzlere aldırmayın” demiş.

Burada söylenti var mı? Tam tersine resmi açıklama var. Bunun üzerine bir de sayısız sandıkta çekilmiş görüntüler, hile veya yönlendirme olduğunu açıkça gösteren tutanaklar hatta elinde silahla fotoğraf çektirenler bile var.
Ama Başbakan'a göre bunlar söylenti.
Anlıyoruz tabii binbir güçlükle ve muhtemelen hileyle kazanılmış bir referandumun akıbeti ister istemez korkutuyor iktidarı.

23 Nisan çok görkemli kitle hareketiyle kutlanmalı 

Önümüzdeki Pazar 23 Nisan. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşunun 97'nci yılını kutlayacağız. Tabii ülkenin yarısı cumhuriyetin de temeli olan parlamentonun tamamen işlevsiz hale getirilmesi için oy kullandı, Meclis'i gereksiz bulduğunu beyan etti.

Ancak demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, özgürlüklere, hak ve adalete, parlamenter demokrasiye inananlar, iktidar zihniyetindekilerin belki de resmi olarak son kez kutlayacağı bu bayramı büyük coşku içinde geçirmeleri gerekir.

Bu nedenle Cumhuriyet ve demokrasimizin sembolü ilk Meclis binasının önü ve çevresi bu pazar günü milyonlar tarafından doldurulmalı. Ciddi, sağduyulu, sakin ve vakur büyük bir kitle Türkiye'nin rejiminin değiştirilmesinin öyle kolay olmadığını herkese göstermeli.
Bunun için özel bir programa da ihtiyaç yok. Bayrağını kapan herkes pazar sabahı Ulus'a koşabilir.

Özür

Mühürsüz pusulalar konusunun “hayır çıkma korkusuna” karşı aslında bir AKP önlemi olduğunu yazdığım yazımda çok tuhaf bir hata yaptığımı ne yazık ki bir gün sonra gördüm. Yazının bir bölümünde geçen “pool pay” deyimi yanlış. Daha doğrusu böyle bir şey yok. Nasıl olduğunu anlayamadığım bir hata yapmışım. Bunun aslı “exit pool” olacak.
Bu batı ülkelerinde uygulanan bir “anında seçim anketi” uygulaması. Tıpkı seçim öncesi anketlerdeki gibi seçilmiş bölgelerde oyunu kullanan seçmenlere hemen kapıda kime oy verdiği soruluyor. Buradan çıkan cevaplara göre seçim öncesi anketlerden çok daha sağlıklı bir sonuç alınabiliyor.

Deyimi yanlış yazdığım için okurlarımdan özür dilerim...

Bahçeli'nin bakanlıkları gitti mi, göreceğiz

Referandumdan sonra MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin yaptığı konuşma yandaş medyada pek görülmedi. Görenler de Bahçeli'nin “tarih yazdık” cümlesini almışlar. Oysa Bahçeli üstü kapalı biçimde MHP'de hiç fire olmadığını, tam kadro evet oyu verdiklerini söyleyerek “MHP'nin yüzde 80'inin hayır oyu kullandığını” iddia edenleri ahlaksızlık, alçaklık, rezillikle suçladı.
Hesapta bu sözler medyadaki bazı kişilere yönelik gibiydi ama herkes biliyor ki asıl muhatap AKP. Çünkü daha referandum gecesi AKP üst katlarından “MHP yeteri kadar destek olamadı yoksa sonuç böyle olmazdı” sözleri yükseliyordu.

Sonuçta MHP seçmeninin büyük oranda hayır oyu kullandığı biliniyor. Bahçeli'nin çırpınması boşunadır. Tabii burada asıl karar sahibi Erdoğan olacak. Başkent kulislerinde

söylenenlere göre Erdoğan resmi sonuç açıklandıktan sonra hükümeti değiştirecek.
Daha önceki haberlerde bu hükümete bazı MHP'lilerin gireceği söyleniyordu. Bakalım yeni hükümette MHP'li bakan olacak mı? Daha önemlisi MHP'ye verilen “devlette kadro” sözü tutulacak mı?
Bana göre bu söz tutulabilir. Çünkü Erdoğan'ın 2019'da da MHP'ye ihtiyacı var. Şimdiden bakanlıklar vererek MHP tabanının “Hep muhalefette kalacağımıza bu nimetten yararlanalım” diye düşüneceğini hesap edebilir.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

YSK NEDEN İNATLA DİRENME YOLUNU SEÇİYOR

Anlaşılan o ki Yüksek Seçim Kurulu yapılan bütün başvurulara kulak tıkadı. Muhtemelen başka çaresi de yok. Çünkü saraya bağımlı olma olasılığı çok yüksek. Erdoğan'ın “çay toplama” gezisine katılan YSK Başkanının saraydan bir işaret gelmeden harekete geçmesi sanki mümkün değil gibi görünüyordu zaten.
Oysa Yüksek Seçim Kurulu üyeleri bu ülkenin en yüksek dereceli hakimleri. Bulundukları yere aslında kolay gelmiyorlar. Bu nedenle dimdik durabilme olanakları var. Buna karşı referandum gecesinden beri oraya buraya savrulan bir tavır içinde görüyoruz YSK'yı.

“Gerekli incelemeler yapılacaktır” gibi bir açıklama bile yapamadan bütün başvuruları yıldırım gibi reddettiler. Adete “Gördünüz mü efendim nasıl savuşturduk” der gibi yaptılar. Bizzat hükümet tarafından davet edilen AGİT üyelerinin sorularına bile cevap vermediler. Nitekim AGİT heyeti dün çok önemli bir açıklama yaptı ve “Yüksek Seçim Kurulu'nun saptadığımız bazı hatalar ve usulsüzler konusunda bizimle çalışmakta ve bunların üzerine gitmekte isteksiz davranıyor” dedi.
YSK üyelerinin 120 yıllık parlamento ve demokrasi, 100 yıla yakın cumhuriyet ve en önemlisi 1000 yılı aşkın devlet geleneği olan Türkiye'ye bunu anlatmaları mümkün değildir. Tarih bu YSK üyelerini elbette hiç hatırlamayacaktır ama işlenen hukuk ve demokrasi cinayeti hep bilinecek ve konuşulacaktır.