Gündem

Erdoğan: El Bab'dan Mümbiç'e kadar gidilecek ve orası PYD'den temizlenecek

"Dişe diş mücadele edip gerekirse diplomasi masasına yumruğumuzu vururuz"

26 Ekim 2016 16:45

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Fırat Kalkanı Harekâtı'na ilişkin olarak, "El-Rai'ye girildi, Rai'den hemen bunların kutsadıkları, biliyorsunuz meşhur Dabık vardır ve Dabık'a doğru inildi ve DEAŞ orada çok ciddi bir direnç gösterdi ama Dabık aşıldı. Şimdi de Dabık'tan El Bab'a gidiliyor. Şimdi El-Bab'dan Mümbiç'e kadar gidilecek ve orası da PYD'den temizlenecek" dedi. Erdoğan, "Ülkemizi gerileten, ölümü gösterip sıtmaya mahkum eden anlayışı en sonunda tarihin karanlık sayfalarına gömdük. Dişe diş mücadele vererek gerekirse diplomasi masasına yumruğumuzu vururuz" ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda 29. kez muhtarlarla bir araya gelen Erdoğan, "Ülkemiz ve dünyayla ilgili meseleleri anlatırken burada karşımda oturan muhtarlarımızı bir bakışları, itirazları, isyanları, tasdikleri bana çok şey anlatıyor. Başarımın sırrını milletimin irfanına tabii olmaktaki isabetime borçluyum. Ben Türkiye'nin tamamını kontrol eden baş muhtarım" diye konuştu.

Avrupa Birliği'nin sığımacılar konusunda gerekli desteği vermediğini savunan Cumhurbaşkanı, Türkiye'deki mültecilere gerekirse vatandaşlık yolunun açılacağını bir kez daha vurgulayarak, "Biz bu bombaların altındaki kardeşlerimize destek vereceğiz. Gerekirse de vatandaşlık kapsını açacağız" dedi.

29. Muhtarlar Toplantısı'nda konuşan Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

"Biz muhtarlarımızla şehirlerimizin, bölgelerimizin meselerini konuşmaktan büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Anlamayanların gözden kaçırdıkları husus şu; kürsüden ülkemiz ve dünyayla ilgili meseleleri anlatırken burada karşımda oturan muhtarlarımızı bir bakışları, itirazları, isyanları, tasdikleri bana çok şey anlatıyor.

İlim sahibi olursun ama irfan sahibi olamazsan bir hiçtir, işte milletin irfan sahibi olması burada. Bu irfanı eğitimle ölçemezsiniz. Zaman zaman özellikle yabancı basın mensupları 14 yıldır Türkiye'yi nasıl yönettiğimin sırrını soruyorlar.

 

"Ben Türkiye'nin tamamını
kontrol eden baş muhtarım"

 

İşte bu sır, karşımda oturuyor. Başarımın sırrını milletimin irfanına tabii olmaktaki isabetime borçluyum. Ben Türkiye'nin tamamını kontrol eden baş muhtarım. Gönül gözü kapalı olana Rabbim şifa versin. Tüm siyasi hayatım boyunca şunu gördüm, biz bir adım attıysak milletimiz 5 adımdır.

O nedenle millete efendi olmayacaksın, millete hizmetkar olacaksın. Millete afra tafra yaparsan bir seçimde getirir, diğer seçimde götürür. Milletten bir adım kaçanlar, koşarak uzaklaşanlar ise kendilerine itibar etmedikleri için kızıyorlar, halka ne kızıyorsun? Milletle kavga etmeyi bırakıp millete tabii olsalar mesele çözülecek. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir demekle egemen olunmuyor, milletin hakkına tabi olmakla egemen olunuyor.

Değerli kardeşlerim, geçtiğimiz Türkiye'deki yönetim anlayışı üzerinde durmuş, artık tehditlerin kapımıza dayanmasını beklemeyeceğimizi ifade etmiştik. Bu yeni güvenlik anlayışı Türkiye'nin Suriye ve Irak'ta neden bulunduğunun en açık ifadesidir. Artık iş kapıya geldikten sonra müdahale dönemi bitti.

 

"El Bab'dan Mümbiç'e kadar gidilecek
ve orası PYD'den temizlenecek"

 

Biz çözüm süreci dedik mi? Milli birlik dedik mi? bunları dedik. Sonuç alabildik mi? Hayır. Gaziantep'te o kına töreninde 56 kardeşimizin orada bir canlı bombayla şehit edilmesi, 100 kişinin aralanması olayı artık bu işin bitiş noktası oldu.

"Madem ki böyle bir adım attı, şimdi biz Suriye'ye yaptığımız ön hazırlıktan sonra Cerablus'tan gireceğiz" dedik ve ÖSO önde, arkasında lojistik destek bizde olmak üzere Cerablus'a girildi. Peki Cerablus'a kim yerleşti? Cerablus halkı yerleşti. 
Ardından El-Rai'ye girildi, Rai'den hemen bunların kutsadıkları, biliyorsunuz meşhur Dabık vardır ve Dabık'a doğru inildi ve DEAŞ orada çok ciddi bir direnç gösterdi ama Dabık aşıldı.

Şimdi de Dabık'tan El Bab'a gidiliyor. Bu arada bir terör örgütü PYD/YPG ona karşı da gerekli mücadele nerede karşımıza çıkarsa o da veriliyor. Şimdi El-Bab'dan Mümbiç'e doğru. Bizim Halep'le ilgili şu an bir sorunumuz yok ama itirazımız var. Bunu da sayın Putin ile görüştüm, dedim "Halep halkını artık huzura kavuşturalım" Halep'te terör gruplarına karşı müşterek mücadele verelim ama Halep Haleplilerindir. Halep'in üzerinde bir hesaba girmek doğru olmaz çünkü bizim Halep'le bağlarımız var ve Halep'te böyle bir işgal yapılacak olursa bu insanlar Gaziantep'e Kilis'e gelecek.

Şu anda 2 milyon 750 bin Suriyeli, 300 bin Iraklı bizim topraklarımızda. Bunu insani, vicdani, İslami bir görev olarak yapıyoruz. Batı destek veriyor mu? Yok. Başka yerlere veriyorlar ama Türkiye'ye söz verdikleri halde yok. Aynı şekilde bakıyorsunuz BM Mülteciler Konseyi'nin devamlı toplantılarında paralar toplanıyor Türkiye'ye gelen bir şey yok.

Ya bu benim bütçeme girmeyecek mi bu paralar? 

Gelse de gelmese de biz bu bombaların altındaki kardeşlerimize kesinlikle bu desteği vereceğiz. Hatta şu an çadır kentlerde, konteynırlarda bulunanlara vatandaşlık kapısını da  gerekirse açacağız dedik, İçişleri Bakanlığımız bu konudaki çalışmalarını yürütüyor. 

Maalesef yakın bir tarihe kadar terör örgütlerine karşı tedbirleri hep kendi topraklarımızda almaya çalıştık. Halbuki terör örgütlerinde ülke dışı ve içindeki üslerinde serbestçe elemanlarına eğitim veriyor, hakimiyet alanları tesis ediyor. Bunlar ilk defa bizim tarafımızdan teşhis edilmiş sorunlar değildir ama her ne hikmetse meselenin üzerine gidilmemiş, gereken önlemler alınmamış.

Suriye krizi başladığında aktif bir konumda yer almaya gayret ettik ancak yıllarca bu sürecin de dışında tutulduk üstüne milyonlarca sığınmacının yükünü tek başımıza üstlenmek zorunda kaldık. Sonra baktık kimseden faydası yok, biz de kendi projelerimizi kendimiz hayata sokmaya karar verdik.
Bu kararı vermesine verdik ama önümüzde çok da rahat bir hareket alanımız yoktu.

Dışarıdan olduğu kadar içeriden de kuşatılıyorduk. Attığımız her önemli adımda provokasyonlarla, siyasi engellemelerle karşılaştık. 2005'ten 2007'ye kadar ordu ve yargı içinde yuvalanan bir takım kesimlerin yol açtığı sorunları unutmadık, unutmayacağız. Aynı şekilde 2012'de Türkiye'yi nasıl köşeye sıkıştırmaya yönelik hamlelerin yapıldığını da unutmayacağız. Milli Birlik ve Beraberlik projesiyle bir adım ileri taşıdığımız, Çözüm Süreci ile taçlandırdığımız bölücü terör örgütüyle mücadelemizin nasıl sabote edildiğini gördük.


İşte 53 Kürt kardeşimizin şehit edilmesinin ardında da 'Sokağa çıkın' çağrısı yapmaktadır. Ölen Kürt kardeşlerimiz, öldürenler de Kürttü. Hani bunlar Kürtlerin temsilcisiydi? Devlet ve millet olarak örgütü de güdümündeki siyasi partiyi de dikkate almayacağız. Hiçbir zaman almadım, almam, almayacağım da. Benim insanıma, benim vatandaşıma saygı duymayana benim saygım yoktur, olmayacaktır. Çünkü bizim muhatabımız artık doğrudan bölge insanıdır. Buna böyle bakacağız.

İnanıyorum ki bütün muhtar kardeşlerim de buna böyle bakmalıdır. Böyle bakmazsanız, kusura bakmayın. Bakınız o dönemlerde Gezi olayları birkaç gün içinde birileri tarafından hükümeti devirmeye yönelik fırsata dönüştürülmeye çalışıldı. Mesele ağaç falan değildi.

Yeşili bu kadar seven bir kişiyi kimse ağaç düşmanı olarak ilan edemez. Yeşillendirmeyle ilgili verdiğimiz mücadele dünyada örnektir. Hey hat, bazı gafiller farkında olmasa da çeşitli şehirlerimizde işgale yeltenenler bunu bilinçli oalrak yapıyorlardı, milletimiz bunun karşısında durmayı bildi. Bizim net tavrımız sayesinde bu plan aşamaya kaydedemeden çökertildi.


Ardından 17-25 Aralık darbe girişimi geldi. Geziyi ağaç, yeşil meselesi olarak pazarlamaya kalkanlar, bunu da hukuk, adalet çerçevesinde yutturmaya çalıştılar. Hamd olsunlar milletimiz bu oyunu da yutmadı.

Ardından da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 52 ile bir kez daha milletimiz tarafından ibra edildik. Milletimizle el ele vererek her defasında bu oyunu bozduk ama bölgedeki projelerimizi sürekli ertelemek zorunda kaldık. Bunlar bize zaman kaybettiriyor. Suriye, Irak hatta Mısır, Filistin ve Libya'da yaşananlar bizleri etkilemektedir.

Kimse onların içişleri diye kendisini kandırmasın, bölgede yaşanan her meselenin bizimle ilişkisi vardır. Kosova'daki, Balkanlardaki kardeşlerimiz sıkıntıya düştüğünde "Kendilerinin içişleridir" dedik mi? Gelebilir miyiz? Gürcistan'da çatışmalar yaşandığında "Bizi ilgilendirmez" deyip kafamızı başka tarafa çevirdik mi? Azerbaycan Karabağ için gözyaşı dökerken biz rahatımıza bakabilir miyiz? Aynı durum çok daha fazla derinliğiyle Suriye için, Irak için hatta tüm Afrika için geçerlidir. 

Bakınız Avrupa ülkelerinde yabancı düşmanlığı yükseliyor en sert tepkiyi biz veriyoruz. Niçin? Çünkü oralarda 5 milyonu aşkın Türkiye kökenli veya vatandaşımız yaşıyor. Hatta buna Türkistan, Afganistan gibi uzak coğrafyalardan gelen kardeşlerimizi de ilave etmek gerekir.

Onların da sıkıntılarına çözüm bulmak bizim vicdani meselemizdir. Şimdi biz tarihi ve hukuki haklar deyince, Lozan deyince birileri çıkıyor "Sizin Suriye ve Irak'ın topraklarında gözünüz mü var" deniyor. Bugün bazı gazeteler "Erdoğan Misak-ı Milli dedi, ortalığı karıştırdı" diyor. Ya tarih böyle diyor, ben değil. Bunları konuşmayalım mı? Tersine bu ülkelerin topraklarında gözü olanlara karşı, buradaki kardeşlerimizi birbirine düşürmeye kalkışanlara karşı adım atıyoruz ya. Bizim fiziki sınırlarımız farklı, gönül sınırlarımız bambaşkadır.

Bizim için Balkanlar yüreğimiz bir yanı, Kafkaslar diğer yanıdır. Israrla Irak ve Suriye'deki gelişmelerden uzak kalmamızı isteyenlerin iyi niyeti olabilir mi? 


Bir kez daha ifade ediyorum, Türkiye Irak ve Suriye'de yaşanan her gelişmenin içinde mutlaka yer alacaktır. Gerekirse diplomatik ve askeri gücümüzle oradaki kardeşlerimizin yanında olacağız. İşte Suriye'de varız, Cerablus'tan başladık, sırada El Bab var. Birileri ısrarla ÖSO ve Türkiye'yi El Bab'dan uzak tutmaya çalışıyor.

Biz yerel güçlerle bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Tekrar ifade etmek istiyorum; El Bab'a kadar gideceğiz, terör koridorunu biraz daha aşağıdan da olsa tesis etme amaçları var, hatta en kısa sürede Mümbiç'i PYD/YPG'den de temizleyeceğiz. Ya Fırat'ın doğusuna gidecekler, ya da biz gereğini yapacağız. Biz Amerikalı dostlarımıza söylüyoruz, DEAŞ ile mücadele mi? Gelin yapalım.

Terör örgütünü niye yanımıza alıyoruz ya? DEAŞ düşman diyorsanız El Nusra DEAŞ'a karşı savaşıyor o zaman bunu niye terör örgütü ilan ediyorsunuz? Biz hepsine terör örgütü gözüyle bakıyoruz. Ülkemize yönelik tehditleri bertaraf etmek için gerekli önlemleri alıyoruz. Artık terör örgütlerini kendi sınırlarımız içinde karşılamayacağız, sorunu kaynağında çözeceğiz.

 

"Dişe diş mücadele edip gerekirse
diplomasi masasına yumruğumuzu vururuz"

 

Değerli kardeşlerim,

Irak ve Suriye meselesi başkaları için enerji meselesi olabilir, petrol meselesi olabilir, etkinlik alanını genişletme meselesi olabilir bizim için bu mesele hayat memat meselesidir. Yolumuza çıkanlar olayı bir de bu açıdan değerlendirmelidir. Arapların bir sözü var "Men dakka dukka" Bugün bizim kapımızı çalanlar yarın sizin de kapınızı çalarlar unutmayın. Bizim hiç kimseye karşı ön yargımız yok, dost eli uzatanların elini tutarız. İşte Güney Asya'daki nice ülkeler ve halkların, buna karşı bize pençelerini uzatanların tırnaklarını sökmekten de çekinmeyiz. Biz dostlukları çoğaltmanın, husumetleri azaltmanın peşindeyiz. Önümüzdeki günlerde Irak ve Suriye'deki kardeşlerimiz için hayırlı olaylar yaşanmasını diliyorum. Bu gazi mekana teşrif ettiğiniz için her birinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Ve bu külliyenin etrafında 29 kişi şehit oldu, 36 kişi gazi oldu. Bu külliye onun için gazi oldu. Şimdilik sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum. "Allah yar ve yardımcınız olsun" diyorum.

DEAŞ operasyonunda yer alan diğer ülkelere bize çıkartılan engeller niye çıkartılmıyor? Onlar binlerce kilometre öteden gelip söz sahibi olacak, Türkiye ise sınırındaki mücadelede söz sahibi olamayacak. Böyle bir şey olabilir mi? Bu tezgah eski Türkiye'de işleyebilirdi ancak yeni Türkiye'de bu durumun kabul edilebilmesi mümkün değildir. Ülkemizi gerileten, ölümü gösterip sıtmaya mahkum eden anlayışı en sonunda tarihin karanlık sayfalarına gömdük. Dişe diş mücadele vererek gerekirse diplomasi masasına yumruğumuzu vururuz.

Şimdi 15 Temmuz ile ilgili birkaç kelam etmem lazım. Son zamanlarda br mağduriyet hesabıdır aldı gidiyor. Mağdurlarmış, içlerinde istisnai olarak mağdur olanlar olabilir, ama şunu bilmenizi istiyorum ki asıl mağdur olanlar kimdir biliyor musunuz? Yeni şehitler oldu, 246 şehidimiz oldu. Bunlar 15 Temmuz'un şehitleridir. Bu şehitlerin aileleri mağdur değil mi? Bu gazilerin aileleri mağdur değil mi? Benim milletim bu mağduriyeti yaşamadı mı? Kim ki bunlarla ilgili FETÖ mensupluğu sebebiyle mağduriyet edebiyatı yapıyorsa kusura bakmasınlar ihanet içindedirler. Kimse bize gelip akıl vermesin. Karısına, çocuğuna, evladına sahip olma, sonra içeri girince benim evladım, benim çocuğum mağdur de. Himmet toplantılarında bunca parayı toplayacaksın sonra ee mağdur. Pardon ne mağduru ya? Afedersiniz ihanet şebekesi bir araya gelecek, cumhurbaşkanına küfür edecek, alkışlanacaklar sonra alkışlayanlar mağdur. Oradan biri çıkıp "Sen nasıl hakaret edersin" diyemiyor. "Bu cumhurbaşkanı vatandaşı için toprak olmuş bir cumhurbaşkanı" diyemiyor. Evet, diyemiyor. Muhtar kardeşlerim biz kula kul olmadık bunlar gittiler FETÖ'ye kul oldular. O bize şah damarımızdan daha yakın dediler, bize şah damarımızdan daha yakın olan Allah'ımızdır. Kimmiş o FETÖ, bunlar şirk içindeler. Kim ki bu mağduriyet edebiyatı yapanların yanında yer alıyorsa öyle bir kendini ölçsün. Biz bunlardan bıktık."