Gündem

'Erdoğan Bank Asya'yı batırmaya çalışıyor, açıkça suç işleniyor'

Bank Asya üzerindeki tartışmaları değerlendiren Zaman gazetesi yazarı Şahin Alpay, 'Girişim ve inanç özgürlüğüne saldırı' nitelemesi yaptı

16 Ağustos 2014 16:08

Zaman yazarı Şahin Alpay, “Tayyip Erdoğan, sermayesi en güçlü özel bankalardan biri olan Bank Asya’yı batırma çabasını sürdürüyor. Apaçık ki bütün bu yapılanlar, suçtur” dedi.

Şahin Alpay’ın Zaman’da “Girişim ve inanç özgürlüğüne saldırı” başlığıyla yayımlanan (16 Ağustos 2014) yazısı şöyle:

 

Girişim ve inanç özgürlüğüne saldırı

 

Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının sorumlusu olduğu safsatasıyla Hizmet Hareketi’ne karşı savaş açan Başbakan (yakında Cumhurbaşkanı) Tayyip Erdoğan, sermayesi en güçlü özel bankalardan biri olan Bank Asya’yı batırma çabasını sürdürüyor.

Önce kamu kuruluşlarının mevduatlarını bankadan çektirdi, sonra bankayı itibarsızlaştırma kampanyası başlattı. Geçen hafta da Gelir İdaresi Başkanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bankanın tahsilat yetkilerini elinden aldı. Apaçık ki bütün bu yapılanlar, suçtur.

Bank Asya’yı batırma çabasının ne anlama geldiğini en veciz olarak Bahçeşehir Üniversitesi BETAM direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel ifade etti: “Her devlet batmış bankayı kurtarmaya çalışır ki, banka sistemine zarar vermesin diye. Bizde batırmaya çalışıyor. Devletin bir bankayı siyasi düşman belleyip batırmaya kalkması tam bir çılgınlık. Hem ekonomiye, hem ülkeye ihanet. Başka ne denilebilir ki...” (Zaman, 10.08.2014)

Erdoğan hükümetinin Hizmet Hareketi’ne yakınlığıyla bilinen Bank Asya’yı ve Tuskon’a üye irili ufaklı on binlerce işletmeyi batırma çabasının girişim özgürlüğüne ve piyasa ekonomisine saldırı olduğu belki daha iyi anlaşılıyor, ama aynı zamanda inanç özgürlüğüne karşı bir saldırı olduğu görülemiyor. Örneğin Ahmet Hakan, saldırıya adeta hak verircesine, sorabiliyor: “Kendisini ‘Hizmet’e adadığını söyleyen dini bir cemaat, neden ve nasıl banka sahibi oluyor?” (Hürriyet, 9 Ağustos.)

Bank Asya’ya ve onbinlerce işletmeye yönelik saldırının inanç özgürlüğüne saldırı olduğunun anlaşılması için herhalde şu hususların kavranmasına ihtiyaç var: Hizmet Hareketi ne (şeyh – mürit ilişkisine dayalı, örneğin Nakşibendilik gibi) kökleri yüzyıllar öncesine uzanan bir tarikat, ne de (Bediüzzaman Said Nursi’nin 20. yüzyıla özgü İslam yorumu çevresinde toplanan Nur cemaati gibi) geleneksel anlamda, dinin yorumu ve yaşanmasıyla sınırlı bir cemaattir. Hizmet Hareketi, Bediüzzaman’ın yorumunu 21. yüzyıla taşıyan Fethullah Gülen Hocaefendi’nin telkinleriyle oluşan, giderek sınırları Türkiye’yi aşan, inanç – temelli, girişim ve eğitim odaklı bir sivil toplum hareketi. Gülen’in demokrasiyi, insan haklarını, hukuk devletini, inanç ve vicdan özgürlüğü olarak laikliği, bilimle dinin bağdaşırlığını savunan; herkesi olduğu gibi kabul etmeyi, farklılıklara saygıyı, insanlar ve halklar arasında karşılıklı anlayışı, iktisadi girişimler ve okullar kurarak topluma ve insanlığa hizmet etmeyi telkin eden İslam yorumunu benimseyen gönüllülerden oluşuyor. Eğer Hizmet Hareketi’nin imalat, ticaret, finans (Bank Asya), eğitim, medya, sosyal yardımlaşma alanlarına yayılan girişimleri, üzerlerinde “Bu bir Hizmet Hareketi kuruluşudur” tabelası taşımıyorlarsa, bunun nedeni inanç gruplarına tüzel kişilik hakkı tanımayan, Türkiye’nin otoriter laiklik rejimidir.

Sosyal bilimciler, kısaca “bireyler arası karşılıklı güven” olarak tanımlayabileceğimiz “sosyal sermaye”nin toplumların  kalkınmalarında oynadığı önemli rol konusunda hemfikir. Hizmet Hareketi, büyük eksikliği duyulan sosyal sermayeyi sağlayarak, Türkiye’de özel sektörün gelişmesine ve globalleşmesine büyük katkı yaptı. Hizmet Hareketi’ni, devletten bağımsız gönüllü kuruluşlardan oluşan sivil toplumun ve demokrasinin en önemli güçlerinden biri haline getiren gerçek budur. “İslami Kemalist” II. Erdoğan’ın (ve bütün Kemalistlerin) Hizmet Hareketi’ne duyduğu husumetin temelinde, güçlü bir demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan sivil topluma ve onun özerkliğine tahammülsüzlük vardır.

Netice olarak: Dini inançların sosyal, siyasal ve iktisadi hayattan dışlanmalarını, vicdanlarla sınırlanmalarını öngören Kemalist, otoriter (dışlayıcı) laiklik anlayışından kurtulmak, liberal laikliği yerleştirmek için daha gidecek yolumuz var.