Gündem

'Erdoğan azınlık sultasına karşı çoğunluk diktasını kurmaya çalışıyor'

Prof. Murat Belge: Nedense bizim memlekette herkesin aklı fikri ‘marjinal’lerde. ‘Marjinal ne dedi?’ ‘Marjinal ne yaptı?’ Niye bu kadar meşgulsünüz marjinallerle?

30 Ağustos 2014 20:04

“Her siyasî dönem kendi kelime haznesini yaratıyor. Şu son dönemde de öne çıkan kavramımız, her şeyi açıklayan, ‘marjinal’ oldu” diyen Prof. Murat Belge, “Erdoğan’ın açtığı yeni dönemin anahtar kavramı nicelik! Neden? Çünkü Erdoğan alışık olduğumuz ‘azınlık’ sultasına karşı ‘çoğunluk’ diktasını kurmaya ve yerleştirmeye çalışıyor. Dolayısıyla sayı kavramı mantığın bütününe egemen. ‘Nicelik’, ‘nitelik’e de egemen olmuş durumda. Stalin’in ‘Papa’nın kaç tümeni var?’ sorusunun mantığından farklı değil: ‘Taksim’de kaç kişi eylem yaptı? Zeytinburnu’nda meydanda kaç kişiyi topladı?’ görüşünü dile getirdi.

Taraf yazarı Murat Belge, “Kafamı kurcalayan, buna ilişkin bir konu daha var: ‘Marjinal’, adı üstünde, kenarda kıyıda, genel gidişi etkilemeyen bir kişidir. Zaten kendisinin de, çok zaman, etkilemek gibi bir isteği yoktur. Ama nedense bizim memlekette herkesin aklı fikri ‘marjinal’lerde. ‘Marjinal ne dedi?’ ‘Marjinal ne yaptı?’ Niye bu kadar meşgulsünüz marjinallerle?” diye sordu.

Prof. Murat Belge’nin Taraf gazetesinin bugünkü (30 Ağustos 2014) nüshasında yayımlanan, “Marjinal liberaller” başlıklı yazısı şöyle:

 

‘Marjinal liberaller’

 

Her siyasî dönem kendi kelime haznesini yaratıyor. Şu son dönemde de öne çıkan kavramımız, her şeyi açıklayan, “marjinal” oldu.

Tam bu günlerde, bir “marjinal” de Cemil Bayık’tan geldi. “Kime dedi, kimi kastetti,” büyük merak konusu. Ama benim kafamı kurcalayan, şimdi, Cemil Bayık’ın “marjinal”leri değil, iktidar çevresinin “marjinal”leri. Çünkü en çok o çevrenin diline pelesenk olmuş durumda bu kavram.

Yanında sık sık “Cihangir” adı da geçiyor. Yani, İstanbul’un Cihangir’inde oturan, hayat tarzları “çoğunluğun” tarzına uymayan, arada bir de “Gezi” gibi olaylar yaratan birileri bu “marjinaller”. Yani, bir zaman önce de “liberaller” diyerek aşağıladıklarımızla aşağı yukarı aynı güruh. Hani bunlar Boğaz’a bakarak viskilerini ya da rakılarını yudumlarlar... Şimdi “marjinal” olarak gene sahnedeler.

Niye böyle adları değişti?

Yeni dönemde “sayı” değer kazandı. “Marjinal”, çoğunluğa uymayan demekse, o halde çoğunluğun dışında kalan demek. Orta yerde koca bir Türkiye toplumu var: yeni seçilmiş Cumhurbaşkanları gibi duygu ve düşüncelerle donanmış, sağlıklı insanlar. Milyonlar. Bir de bu sapık azınlık var; üç buçuk adam, “marjinal”...

Erdoğan’ın açtığı yeni dönemin anahtar kavramı nicelik! Neden? Çünkü Erdoğan alışık olduğumuz “azınlık” sultasına karşı “çoğunluk” diktasını kurmaya ve yerleştirmeye çalışıyor. Dolayısıyla sayı kavramı mantığın bütününe egemen. “Nicelik”, “nitelik”e de egemen olmuş durumda. Stalin’in “Papa’nın kaç tümeni var?” sorusunun mantığından farklı değil: “Taksim’de kaç kişi eylem yaptı? Zeytinburnu’nda meydanda kaç kişiyi topladı?”

 

En başta Tayyip Erdoğan, Başbakanlığında, bu mantığı yerleştirmek için elinden geleni yaptı. Abdullah Gül “Demokrasi yalnız seçim, çoğunluk işi değildir,” deyince, “Hayır öyledir,” diye diklendi.

 Çünkü gerçekten de, Tayyip Erdoğan’ın elinin en kuvvetli olduğu yer orası. Hâlen de öyle. Bu mantıkla, bu stratejiyle, “nicelik” ve “nitelik”, yanyana giden iki şey olmaktan çıkıp birbirine kontra giden iki şey haline gelir ve böyle olması çok kötü, çok da tehlikeli bir şeydir. Ama tehlikesi falan Tayyip Erdoğan’ın umurunda değil. Cumhurbaşkanlığı’nın verdiği bütün imkânları da “nicelik”le “nitelik”i birbirine düşman etmek üzere kullanacağı belli oluyor.

 Kafamı kurcalayan, buna ilişkin bir konu daha var: “Marjinal”, adı üstünde, kenarda kıyıda, genel gidişi etkilemeyen bir kişidir. Zaten kendisinin de, çok zaman, etkilemek gibi bir isteği yoktur. Ama nedense bizim memlekette herkesin aklı fikri “marjinal”lerde. “Marjinal ne dedi?” “Marjinal ne yaptı?” Niye bu kadar meşgulsünüz marjinallerle?

Bu, “marjinaller” bir zaman önce “liberal”ken de böyleydi. Onlar da, bir avuç sapı silik adamdı, söylediklerini ciddiye almak için sebep yoktu vb., vb. Ama bir yandan bunu anlatır, bir yandan da, sabah akşam, “liboş” dedikodusu yaparlardı.

Üstelik, o gün “liberaller”e sövenlerle bugün “marjinaller”e hakaret edenler, birbirlerinin de can düşmanı. Birbirlerinin can düşmanı ama, aynı zamanda “liberal marjinaller”e ya da “marjinal liberaller”e düşmanlar, eşit bir hınç dozuyla. Bu da tuhaf değil mi?

 Bir anlamı olmalı, bu durumun.

 Neyse, marjinal geldik, marjinal gidiyoruz.