Gündem

Emniyet Genel Müdür Yardımcısı'ndan 'panzer' izahı: Her şeyde bir hayır vardır!

"Biz kendi adımıza nasibimizi aldık"

17 Haziran 2017 01:00

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, 4 Mayıs 2017 tarihinde Silopi’de polis panzerinin neden olduğu iki çocuğun ölümlü kazasıyla hazırlanan rapor görüşmelerinde Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Adem Çakıcı’nın sözleriyle oldukça gerildi. Kazayı yapan polis memurunun gerekli olan eğitimi almadığını ancak 8-9 aydır panzer kullandığını anlatan Akıcı, “Eğitimli olsaydı biz burada mahcubiyet taşımazdık, en azından ‘Eğitimlerini verdik’ derdik, kaza için şu konuştuklarımızın yüzde 50’si gitmişti yani. Ama her şeyde bir hayır vardır, biz kendi adımıza nasibimizi aldık” deyince komisyonda soğuk bir hava esti.

Komisyonun AKP’li Üyelerinden Nurettin Yaşar, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Adem Çakıcı’ya, “Biz devletiz. Devlet ‘Her şeyde bir hayır vardır’ demez, devlet önlemini alır. Devlet ‘Eğitimli de olsaydı bu kaza kaçınılmazdı’ demez. Siz emniyetçisiniz” diye çıkıştı. Bunun üzerine yeniden söz alan Çakıcı, sözlerinin ders çıkarma anlamında spontane çıktığını belirttikten sonra herkesten özür diledi.

HDP şerh düştü

HDP, komisyon raporuna muhalefet şerhi düştü. Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran, şerh yazısında, ölümlere neden olan zırhlı araçların fiziksel durumlarının yegane neden olmadığı, eğitimli personellerin de eğitimsiz personeller kadar bu olaylara karıştıklarına dikkat çekerek, “bu araçların ve özel harekat olarak nitelendirilen kolluk güçlerinin sivil yerleşim alanlarından tümüyle çekilmesi olduğu görülmektedir” dedi.

“Polislerin eğitimini, panzerlerin onarımlarını ciddiye alacağız?

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun Silopi Raporu’nu görüştüğü dün yapılan toplantısı tutanaklara şöyle yansıdı:

ORHAN ATALAY (Ardahan) –Benim şahsi, vicdani kanaatim, evet, burada, Dicle’nin kenarında 2 yavru öldürülmüş, kaza sonucu ölmüş, kasıt yoktur fakat ciddi bir ihmal vardır. Yani mesela 24 bin polise bu eğitim verildi deniliyor. Bu araçlar 1994 model ağır araçlar, arazi son derece riskli. Yani en ufak bir arızada direksiyonu kilitlendiğinde, stop ettiğinde bu aracı durdurma imkânınız yok. Allah korusun, kitlesel bir eylemde bu aracın bir kitleye daldığını düşünün. Sonra oluşacak manzaranın altından kalkmak ne kadar mümkün; izah etmek, ikna etmek ne kadar mümkün? 24 bin polisimiz varsa, bu eğitimi almışsa…

28 bin olsun. Nasıl oluyor, Silopi’de ve orada aldığımız, Emniyetten aldığımız bilgilere göre –aşağı yukarı her yerde aynı- bu aracı kullanmak için eğitim almış insanların sayısı oradaki mevcut araç sayısının yarısına tekabül ediyor? Yani Silopi’de 4 tane panzer var, bunun asgari düzeyde dahi olsa eğitimini almış 2 kişi var. Hâlbuki bu araçların hem eski oluşları hem son derece ağır oluşları 15-16 tonluk araçlar- nedeniyle teknik bilgi dâhi l olmak üzere en azından araç sayısının iki katı kadar iyi nitelikli, eğitimli polisimizin olması gerekmez mi?

Yani stop ettiğinde ne yapılmaz? Mesela araç eve girmiş, şoför ayrılmış araçtan, bilahare gelen polis girmiş, aracı çalıştırmış. Oysa ilk kullana n şoför “Araç stop etti, çalıştıramadım.” diyor. “Bir denedim, sadece lambalar yandı ve o şekilde iki üç saniye içerisinde de eve daldım.” Belli ki burada bir teknik sorun var ama bu teknik sorunu kavrayacak, anında müdahale edecek eğitimli şoför, sürücü olmadığı için bu kaza meydana gelmiş. Elbette ki kazada kimse kasıt aramıyor, zaten kimsenin, hele hele devlet görevi yapan, emniyet görevi yapan kimsenin bir kastı olamaz, düşünülemez ama biraz önce Sayın Vekil de söyledi, bir kaza daha olmuş. Yarın acaba kaç tane kaza daha olacak ki kaç tane Muhammed ve Furkan ölecek ki biz bu eğitimi, polislerin eğitimini, panzerlerin periyodik bakım, onarımlarını ciddiye alacağız? Mesela bizim orada Emniyet Müdürüne sorduğumuz bir soru vardı: Bu araç en son hangi periyodik muayeneden geçmiş? “Bilmiyoruz.” diyor. Şimdi, ben 2 tonluk araç kullanıyorum, muayene günü bir gün geçtiği zaman polis haklı olarak durduruyor, kullanmama müsaade etmiyor ama 16 tonluk araç kullanıyoruz, en son periyodik bakımı ne zaman yapılmış bunun bilgisi yok. Dolayısıyla bölge, hele hele Muhammed ve Furkan’ın mahallesi son derece dik, mahalle araları dar, kalabalık, o daracık sokaklarda çok sayıda çocuk var. Emniyet Müdürümüz, Müdür Yardımcımız, Genel Müdürümüz bize dedi ki daha önce panzer o sokaklardan girmiş. Hayır, panzer o sokaklarda hiç gitmemiş çünkü panzerin sığacağı kadar bir genişlik yok sokakta. Bütünüyle kaza eseri olarak dalmış oraya, durduramamış artık polis.

Burada Muhammed ve Furkan kadar polisimiz de mağdur edilmiş. Yani kimse olmadığı için bu çocuk da bir önceki şoförden öylesine öğrenmiş. Hâlbuki bu tip araçları kullanmak bir taksi kullanmak gibi değil. Yani taksi kullanmayı anamızdan, babamızdan biz de öğrendik ama neticede bir sınava girdik, bir ehliyet sınavına girdik, şöyle veya böyle bir ehliyet aldık. Dolayısıyla ben burada ciddi manada idari bir kusurun olduğunu görüyorum.

Bu vesileyle bir soru sormak istiyorum. Mesela, şu anda Türkiye'de kaç panzerimiz var? Ve bu panzeri… Mesela diyelim ki Silopi’de 4 panzerimiz var, 2 yetkili kullanıcısı var ama 28 bin polisimiz var. Türkiye'de toplam kaç tane panzer var ve kaç teknik bilgi dahil olmak üzere, teknik bilgi donanımına sahip olmak üzere gerçek anlamda panzerlerimizin tekniğini kavramış kaç tane sürücümüz var, bunu kullanabilecek polisimiz var? Bu önemli bir şey.

Ha, Ankara’da 50 tane olur da bir panzer olur, Silopi’de de 4 tane panzer olur, 2 tane sürücü var. Bununla ilgili bir çalışma yapılmış mıdır? Bunun dokümanları, resmî belgeleri var mıdır?

İkinci sorum, gerçekten panzerlerin periyodik bakım onarımları ne kadar süreyle yapılıyor ve nerede yapılıyor? Biz gittiğimizde olayın üzerinden neredeyse bir ay geçmişti. Panzer askerî bir mahalle çekilmiş, hâlâ daha panzerle ilgili teknik inceleme raporu düzenleyecek adamlar bekleniyordu, henüz daha gelmemişlerdi. Dolayısıyla, bunların teknik muayenelerinin yapıldığı istasyonların… “Onu da askerler yapıyor, askeriyenin göndereceği bir teknik eleman bekliyoruz.” dedil er. Belli ki bu noktada bir sorun var Sayın Genel Müdür Yardımcım, bu sorunu ivedilikle masaya yatırmak zorundayız çünkü ivedilikle masaya yatırıp gerekli önlemleri almazsak, işte, yarın bir kadın, öbür gün bir kitle -Allah korusun- bundan sonra da benzer kazaların vuku bulması kaçınılmaz olur.

“Panzerde arıza yok, yani panzerden kaynaklı arıza yok”

EMNİYET GENEL MÜDÜR YARDIMCISI ADEM ÇAKICI – Yok, şu anda o konuyla ilgili hazırlıklı gelmedik ama şüphesiz, periyodik olarak, rutindir bizim işlemlerimiz, bu tür kazalarda müfettiş görevlendiriyoruz. Bazen mülkiye müfettişi, polis müfettişi birlikte gidiyorlar, teknik konu olduğu zaman da sadece polis müfettişi gidiyor. İki müfettiş arkadaşımız bu konuyla ilgili görevlendirildi ve görevlerini tamamladılar.

Onun dışında, genel anlamda, biraz tekrar olacak ama periyodik bakımlarımız yapılıyor, elimizde de bilgiler var, Sayın Başkan Vekilimiz de herhâlde bilgi sahibi. Tabii ki rutin denetim yapılsa da panzerle ilgili, daha sonraki bilirkişi incelemesinde de panzerde arıza yok, yani panzerden kaynaklı arıza yok.

Ondan sayın vekilimin sorusuna geçmek istiyorum. Ben de geçmişte Çevik Kuvvet müdürlüğü yaptım. Özellikle Çevik Kuvvet te kullanılan bir panzerdi bu, “Dragon’ dediğimiz, bizim zamanımızda yeniydi, şimdi eski hâle geldi. Bu panzer de bu arkadaşın anlık kararıyla ilgili bir şey yani psikolojik olarak panik konusuyla. Benim de kişisel kanaatim yani eğitimsizliği savunma gibi algılanmasın, sekiz dokuz aydır bunu kullanmış arkadaş, eğitimli de olsaydı oradaki psikolojik karar yeteneğine bağlı bir hareketti. Yani o anda ne yapabilirdi? Sizler de sürücüsünüz, bazen öyle durumlar var ki hiçbir şey yapamayacağınız durumlar da oluyor, o an kararsızlık yaşanıyor, şöyle mi yapsam, böyle mi yapsam, anlık şeyler.

“Ama her şeyde bir hayır vardır, biz kendi adımıza nasibimizi aldık”

Yani ben de değişecek çok fazla bir şey olduğunu düşünmüyorum ama tabii ki bu eğitimin olmaması anlamına gelmiyor, şüphesiz ki eğitim olacaktı. En azından şunu konuşmazdık, eğitimli olsaydı biz burada mahcubiyet taşımazdık, en azından “Eğitimlerini verdik.” derdik, kaza için şu konuştuklarımızın yüzde 50’si gitmişti yani. Ama her şeyde bir hayır vardır, biz kendi adımıza nasibimizi aldık, ilk günden beri, kaza gününden beri, hem lokal bazda, hangi ilde böyle bir sorun yaşıyoruz… Dedik ya “Güneydoğu konusunda hassasiyetimiz var.” Hem müfettişler anlamında hem de eğitim kadrosu, özellikle özel harekâtımız hemen arkadaşların çoğunluğunu eğitime alıyor. Bunda da aynı şekilde, Şırnak bazında hemen eğitime başladık. Şu anda arkadaşların bir kısmı yine diğer illerde, yerel yani “Yerinde eğitim.” dediğimiz kısma devam ediyorlar. Yani eğitim programımız var, periyodik program, onun dışında bu tür olaylar sonrasında da hemen lokal eğitim programını uyguluyoruz. Bazı vekillerimiz söyledi, tabii, ben onu söylemek istemiyorum, bir değişim süreci yaşıyoruz teşkilatta, o değişim sürecine ayak uydurmaya çalışıyoruz.

Yani sonuçta yeni katılan arkadaşlarımız da becerikli ama tecrübe anlamında biraz daha zaman gerekiyor, eğitim gerekiyor, onu da elimizden geldiği ölçüde yapmaya çalışıyoruz. Yine, sayın vekilimin dediği gibi, şimdi, yine “Yanlış mazeret.” diyeceksiniz ama o anlamda lütfen şey yapmayın. Yani şimdi, “Lice’de şu vardı.”, “Panzer burada vardı.” falan filan… Keşke Türkiye'de olmasa kaza oranı ama mercek altına alırsak panzerleri… Yani bizde bu var, bir konuyu mercek altına alıyoruz. “Şurada da şu vardı.”, “Burada da bu vardı.” deyince, çoğaltabiliriz yani o zaman görev yapamaz duruma düşeceğiz sonuçta ama şundan emin olabilirsiniz: Güvenlik güçleri olarak, hem eğitim konusunda arkadaşları… Her olaydan sonra da biz vatandaştan daha çok üzülüyoruz, “Niye oldu?” diye sorguluyoruz, hem arkadaşları şeye sokuyoruz “Niye yaptınız?” falan, o güvenlik şeyinde onları da strese sokuyoruz, gerekli tedbirlerimizi artırıyoruz ama olunca da oluyor yani şimdi diyeceksiniz ki “Mazeret mi?” ama yaptığımıza emin olabilirsiniz. Yani belki inandırıcılığı anlamında artık sayın vekillerimize bırakıyorum o konuyu ama elimizden geldiği ölçüde bu tür olayları… Çünkü biz yaşıyoruz. Basına yansıdığı zaman biz diyoruz ki: “Niye oldu?” O sorgulamayı zaten biz fazlasıyla yaşıyoruz.

“Devlet, ‘her şeyde hayır vardır' demez”

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Şimdi, bakın, biz devletiz. Devlet “Her şeyde bir hayır vardır.” demez, devlet önlemini alır. Devlet “Eğitimli de olsaydı bu kaza kaçınılmazdı.” demez. Siz emniyetçisiniz. Birisi bir kaza yapar, ehliyetli olur, onun hukuki sorumluluğu ayrıdır, ayrı davadan, ayrı kanundan yargılanır, birisi ehliyetsiz kullanır, benzer bir kaza yapar, onun dosyası ayrı açılır. O yüzden, biz, son derece şeffaf, nesnel… Bakın, “Araçta bir arıza yok.” dediniz. Oysa, orada, Emniyet Müdürüne ben bu soruyu sorduğumda “Aracın en son periyodik bakımı ne zaman yapıldı? ” diye sorduğumda “Bilmiyorum.” dedi.

Peki, sizin bilginizi esas alalım, araçta hiçbir arıza yoktu, o zaman niye istop etti bu araç? Niye istop etti? O zaman diyeceksiniz ki: “Eğitimsizdi.” Mantıksal olarak bakıldığında demek ki eğitimli olsaydı bu kaza olmayacaktı. Mademki araçta bir arıza yok, o zaman kaza niye oldu? O yüzden, bakın, ben ilahiyatçıyım. “Her şeyde bir hayır vardır.” Adamın 2 çocuğu ölmüş, bundaki hayrı Hızır olsa söyler de benim, senin, devletin söyleme hakkı yok. Devlet bu konuda nesnel, şeffaf, yükümlüğünü, sorumluluğunu zamanında yerine getirir.

Bütün bu tedbirlerden sonra olursa “Eyvallah, bu da kader.” deriz. Ama bütün ihmallerimizi, kusurlarımızı getirir de faturasını Allah’a kesersek bu Allah’a en büyük iftira olur.

“Alacağımız ders anlamında söyledim; sözlerimi geri alıyorum”

EMNİYET GENEL MÜDÜR YARDIMCISI ADEM ÇAKICI – Sayın Vekilim, belki duygusal bir konuşma… Ben sizin samimiyetinize sığınarak o lafı kullandım. Neden dedim? Şüphesiz ki o olayla ilgili değil, alacağımız ders anlamında söyledim, gelecekle ilgili söyledim. Yani o sizin takdiriniz. Tabii, ben şey anlamında yanlış anlaşılmasın, samimiyetimle özellikle dedim. Mazeret olarak kabul etmeyin, buradaki samimiyetinize sığınarak söyledim. Yoksa “Kurumsal anlamda adli idari soruşturma devam ediyor, biz gerekli eğitimlerimizi yaptık.” deriz, başka da bir şeye cevap vermeye şeyimiz olmaz. Ama burada madem samimi bir ortam var, yapıcı olacağız, hepimiz elimizden geldiği ölçüde olmasını istiyoruz, kalben istiyoruz, onu dedim. Samimi duygularım çerçevesinde söyledim. Tabii ki eğitimi, eğitimsizliği vurguladım, belki o şeyi kaçırıyorsunuz. “Eğitimli olsaydı şoförümüz bu konunun yüzde 50’sini konuşmayacaktık.” dedim yani yaptığımızı söyledim. Siz yaptığımız kısımlarda değil de daha çok eksik kısmı… O da sizin takdiriniz tabii. Ben yani geri alıyorum eğer yanlış anlaşıldıysa huzurdan o sözlerimi geri alıyorum. Ben Anadolu insanıyım yani bazen tabii, teknik anlamda konuşamıyorum, bazen spontane çıkabiliyor. Onun için kusura bakmayın, geri alıyorum sözlerimi.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) –Şimdi, bizim Komisyon… Sanki burada böyle bir hava oluştu. Biz burada kimseyi savunmak ya da işte suçlamak ya da aklamak, böyle bir durumumuz yok bizim. Bizim temel amacımız, mesele ne, sıkıntı, sorun ne, onu çözmek. Komisyon olarak gittiğimiz zaman hepimizin bakış açısı buydu. Tamam, farklı olabilir bazı noktalarda bakış açımız ama en temelinde burada 2 çocuk ölmüş, dün de 1 kadın ölmüş. Yani işte buna mercek tutmak meselesi değil ve bunu normal, standart insanların yaptığı kazalarla da aynı tutmamak gerekiyor. Bir defa kamunun önlem alırken diğer insanlara göre daha fazla sorumluluğu var. Şimdi, kamu olarak orada iş yapıyor ama yaptığı iş insanların güvenliğini sağlamak. İnsanların güvenliğini sağlayan insanların -bu personellerin- insanların güvenliğine zarar veren, yaşam hakkını engelleyen bir boyutta birtakım sonuçlara götüren, birtakım uygulamaları varsa bunların temel nedenlerini araştıralım. Bizim bugün burada derdimiz üzüm yeme k, hani hiçbirimizin böyle bağcıyı dövmek gibi bir niyeti yok. Bunların şeylerini tespit etmek lazım, bizim birazcık sizden beklentimiz de buydu. Hani siz samimi bir ortam, duygularımız dediniz ama biz burada… Sizin bu olaya mutlaka kişisel olarak bir bakış açınız vardır ama yani ben onu şey yapamam. Ama bizim Komisyon olarak bence sizin kişisel bakış açınızdan çok , burada olduğunuz konum itibarıyla bu olayı nasıl çözeceğimize dair sizin de biraz fikir sunmanız ve nasıl çözüm üretileceği konusunda bence birazcık daha hepimizin yoğunlaşması bu açıdan… Yani bugünkü bizim temel meselemiz bu. İş yapamaz hâle gelme meselesi değil ve burada da çok net olmamız gerekiyor. Yani eğer cezaysa bazı durumlarda cezalar caydırıcı olabiliyor. Cezanın var olma nedeni budur zaten, toplumda caydırıcı olma meselesi, demek ki… Kaç tane vaka saydım ben, belki onun için söyledim. Bunlarla ilgili ne yapılmış, nasıl işlemler yapılmış? Gerçekten bir caydırıcılığı olmuş mu, toplumda bir güven yaratmış mı? Bakın, onun için dedim. Yani eğer içkili olduğunu düşünüyorsa bu toplum, burada biraz kendi cephemizden düşünmemiz gerekiyor. Niye böyle düşünüyor? Demek ki burada başka bir şey var yani. Çok hızlı mı kullanıyor? Çünkü içkili olan çok hızlı kullanır ya da çok dengesiz kullanır gibi son uçta bir görünüş var, buna bakmamız lazım. Bence temel çözümü buradan yakalayıp burada tutmak gerekiyor diye düşünüyorum.

HDP'nin şerhi

HDP'nin şerhi şöyle:

Şırnak’ın Silopi ilçesi, 2015 yılından 2016 yılına uzanan ve hala devam eden çatışmalı süreçte sokağa çıkma yasağı ilan edilen ve yıkıma maruz kalan sivil yerleşim alanlarından yalnızca birisidir. Şırnak Valiliği’nin 14 Aralık 2015’te Silopi’de ilan ettiği sokağa çıkma yasağının birincisi 38, ikincisi ise 19 gün devam etmiş, resmi kaynakların 20 Ocak 2016’da operasyonların bittiğini açıklamasına rağmen zaman zaman sokağa çıkma yasağı sürmüştür. Temmuz 2015’ten bu yana Silopi’de 68’den fazla yurttaş hayatını kaybetmiştir. 57 yaşındaki 11 çocuk annesi Taybet İnan’ın cenazesinin 7 gün boyunca sokakta kalması, üç Kürt siyasetçi kadın Seve Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar’ın katledilmesi ve 8 mahallenin riskli alan ilan edilerek kamulaştırma adı altında evlerin yıkılması, Silopi’de yaşayan yurttaşların, devlete ve devlet görevlilerine olan güvenlerini derinden sarsmıştır. Zırhlı araçlar, Kürt illerinde ‘kaza’ olarak tanımlanan ve ölümle sonuçlanan vakaların onlarca nedenlerinden yalnızca biridir.

Çatışmalı ortam ile birlikte, Kürt illerinde sivil yerleşim alanlarında günlük hayatın bir parçası haline getirilen zırhlı araçlar ve kolluk güçlerinin ihmalkarlığı nedeniyle, Mardin'in Dargeçit ilçesinde 9 Şubat 2017 günü okuldan eve dönerken zırhlı aracın çarpması sonucu 7 yaşındaki Berfin Dilek; 7 Haziran 2016 günü Cizre'nin Alibey Mahallesinde zırhlı aracın çarpmasıyla hayatını kaybeden 6 yaşındaki Bünyamin Bayram; 24 Ekim 2016 günü Cizre'nin Nuh

Mahallesinde zırhlı araç nedeniyle hayatını kaybeden Hakan Sarak; Kozluk ilçe çıkışında yol kontrolü yapan kobra tipi zırhlı aracın, geri gittiği esnada çarptığı 33 yaşındaki Kerem Aslan; Diyarbakır’ın Ofis semtinde, zırhlı aracın çarptığı Hatun Elhuman; Van’da 28 Nisan 2017 tarihinde zırhlı aracın çarptığı Sami Uçan; Tunceli’de hızlı bir şekilde giden Kobra tipi zırhlı aracın ezdiği Naciye Özdemir; Van’ın İpekyolu İlçesi’nde 24 Temmuz 2016 günü kirpi tipi zırhlı aracın çarptığı 4 yaşındaki Taha Kılıç; Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde TOMA'nın çarptığı yaşlı adam; Bitlis'te polise ait zırhlı aracın çarptığı 55 yaşındaki Talat Uçar; Van’da polis panzerinin ezdiği 12 yaşındaki A.O; Akçakale sınırında zırhlı araç ile ezilen 16 yaşındaki Hasan Bakdur; Diyarbakır'da polis panzeri tarafından ezilen 19 yaşındaki Şahin Öner; Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde çarşı merkezinde zırhlı araçtan sivillerin üzerine açılan ateş ile yaşamını yitiren Aydın Tümen, Serhat Buldan, Rahmi Sefalı ve Nejdet İşözü; Diyarbakır’ın Lice ilçesinde askeri zırhlı aracın çarparak öldürdüğü Pakize Hazar basına yansıyan ve ölümle sonuçlanan vakalardan yalnızca birkaçıdır.

Silopi’de 6 yaşındaki Furkan ve 7 yaşındaki Muhammet kardeşlerin ölümü ile sonuçlanan zırhlı polis panzeri vakası ile kolluk güçleri ve kullanmakta oldukları araç ve silahlar nedeniyle gerçekleşen ölümler bir kez daha gündeme gelmiştir. Özellikle geçtiğimiz son üç yılda zırhlı araçlar nedeniyle yaşamını yitiren sivillerin sayısı göz önüne alındığında, bu ölümlere neden olan kolluk güçlerinin benzeri olaylara tekrar karışmaması amacıyla başta İçişleri Bakanlığı olmak üzere devlet kurumlarının uygulamaya koymaktan çekindiği caydırıcı politikaların yoksunluğu, bu vakaların tekerrüre uğramasına neden olmuştur. Dahası 15 Haziran 2017 tarihinde Silopi Raporu’nu görüşmek üzere toplanan İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu toplantısına katılan Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Adem Çakıcı, 2 çocuğun ölümüyle sonuçlanan olaya dair soru ve endişeleri giderici açıklama yapamamıştır. Zırhlı araç sayısını bilmediğini iddia eden Çakıcı’nın, aracı süren polisin ‘eğitimli olsa da o kazadan kaçınamazdı’, ‘araç bozuk değildi’,’aracın son periyodik bakımı ne zaman yapıldı bilmiyorum’ söylemleri yetkili isimlerin bu olayın aydınlatılması yönünde yeterince çaba harcamadığı izlenimini yaratmaktadır. Çakıcı’nın araçlarda yaşanan sıkıntıları polislerin ancak kullanırken öğrendiklerini, özellikle eğimli arazide Silopi’de yaşanan olaya benzer arızaların sürekli yaşandığını, ancak yine de bu araçları kullanımdan çekmediklerini belirtmesi ise oldukça endişe vericidir. Zira bu araçların kullanımdan çekilmemesi nedeniyle yukarıda ismi belirtilen kişiler gibi birçok yurttaş yaşamını yitirmektedir. Olayın üzerinden 42 gün geçmiş olmasına rağmen bilirkişi raporu hala düzenlenmemiştir. Bilirkişi olarak seçilen kişilerin bu araçlar üzerine uzman kişiler olmaması, ortaya konacak verilerin hakikate katkıda bulunmayacağı kaygısını uyandırmaktadır. Yurttaşların kendilerini korumakla yükümlü olan kolluk güçleri nedeniyle yaşamlarını yitirmeleri ve bu vakaların devletin yetkili kurumları tarafından layıkıyla incelenmemesi ve önlenmemesi kesinlikle kabul edilemezdir

Raporun Silopi İlçe Emniyet Müdürü Selçuk Erdoğan’ın beyanlarının yer aldığı bölümde “Panzer ağır silahlarla dolu olduğundan herhangi bir güvenlik sıkıntısı yaşanması ya da panzerin altında başka biri olması riskine karşılık” aracın yerinden çekildiği belirtilmektedir. Ancak aracın olay yerinden çekilmiş olması nedeniyle, olayın aracın arızalanması nedeniyle mi yoksa başka nedenlerle olup olmadığı, hız ibresinin durduğu yer, aracın durağan vaziyette mi yoksa çalışıyor olup olmadığının tespiti mümkün değildir. Aile ile yapılan görüşmede baba evde başka kimsenin olup olmadığı sorusuna “başka kimsenin olmadığı” cevabını vermiş, ancak buna rağmen araç olay yerinden çekilmiş, birçok hakikatin tespiti imkansız kılınmıştır.

Raporun “Olaya Karışan Panzerin Niteliği” bölümünde, olayın araçların eski veya arızalı olması nedeniyle gerçekleştiği intibası yaratılmaktadır. Ancak Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Adem Çakıcı’nın komisyon toplantısında da belirttiği üzere aracın arızalı olduğuna dair herhangi bir veri bulunmamaktadır. “Genel Değerlendirmeler” bölümünde “…sokaklarda çocuk sayısının çok yoğun olduğu görülmüştür. Bu durumun da değerlendirilerek, zırhlı araçlar ve hız nedeniyle yaşanan kazalarda başta çocuk ve yaşlıların hayatlarını kaybettiği düşünüldüğünde, özellikle yaşlılar, çocuklar ve engelliler gibi özel önlem alınması gereği ortaya çıkmaktadır” denmektedir. Lakin zırhlı araçların karıştığı ölümler dikkate alındığında her yaş grubundan yurttaşın, zırhlı araçlar ve onları kullanan kolluk güçleri nedeniyle yaşamlarını yitirdikleri görülmektedir.

Bahsi geçen durumlarda ölümlere neden olan zırhlı araçların fiziksel durumlarının yegane neden olmadığı, eğitimli personellerin de eğitimsiz personeller kadar bu olaylara karıştıkları göz önüne alındığında, dikkate alınması gereken en temel ve etkili önlemin, bu araçların ve özel harekat olarak nitelendirilen kolluk güçlerinin sivil yerleşim alanlarından tümüyle çekilmesi olduğu görülmektedir.

Raporun “Genel Değerlendirmeler” bölümünde “Sınır konumunda olan ilin güvenliği için bölgenin güvenlik ihtiyaçları doğrultusunda ilçede polis sayısı ve iş yükü artırılmıştır. Görüşülen polis memurları da görev sürelerinin uzatılmasından, iş yoğunluğunun fazlalığından ve ikamet imkânlarının son derece sıkıntılı olduklarından söz etmişlerdir. Yapılan işin önemi ve stresi göz önüne alındığında, görevli polis memurlarının imkânlar ölçüsünde daha sağlıklı çalışma şartlarına kavuşturulması ile ikamet koşullarının iyileştirilerek lojman vs. ihtiyaçlarının giderilmesi yerinde olacaktır” denmektedir. Ancak

kolluk güçlerinin çalışma koşulları ve yoğunlukları, ya da ikamet sorunları iki çocuğun trajik ölümünün incelendiği bir raporun değil, bütünüyle başka bir raporun konusudur.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu tarafından oluşturulan heyetin, 4 Mayıs 2017 tarihinde Şırnak’ın Silopi ilçesinde zırhlı polis panzerinin Mesut Yıldırım’ın evine çarparak içeri girmesi ve 7 yaşındaki Muhammet ve 6 yaşındaki Furkan kardeşlerin hayatlarını kaybetmesi ile alakalı olarak 25 ile 26 Mayıs 2017 tarihlerinde yaptıkları incelemeler ve görüşmeler sonucunda hazırlanan taslak rapora genel olarak karşı olduğumu belirterek yukarıda değindiğim nedenlerle muhalefet ediyorum.