Kültür-Sanat

Ege Dündar 'İlkyaz'ı anlatıyor: Edebiyatın sığınağında bir araya gelebiliriz…

PEN'in desteğiyle yayına başlayan İlkyaz, gençlerin yazdıklarının farklı dillerde yayımlanmasına önayak olacak

03 Aralık 2018 17:30

Londra

Kuzey Londra’da serin bir akşamüzeri. Yağmur yok ama bulutlar şehrin üzerini kapatmış; hava karanlık.
Metro istasyonunun çıkışında polis sirenleri sessizliği bozuyor.

Ege Dündar ile kuruculuğunu ve koordinatörlüğünü üstlendiğini ‘İlkyaz’ın yayın hayatına başlaması üzerine söyleşmek için buluşacağız ama mahallede garip bir hareketlilik var. Polis, buluşmak üzere sözleştiğimiz sokağın girişlerini kapatmış. Ne o bana doğru gelebiliyor ne de ben onun bulunduğu tarafa doğru yürüyebiliyorum.
Normalde arabaların mesken bellediği anayol üzerinde buluşuyor, evine gidiyoruz.
8-9 ayı aşkın bir süredir üzerinde çalıştığı projenin hayat bulmasına birkaç gün kalmış; heyecanı yüzünden okunuyor. Çay demlerken bile son hazırlıklarından, yayınlayacakları ilk metinlerden, yeni tanıştığı aydınlık genç yazarlardan bahsediyor.
Ege, bu şehre beş yıl kadar önce, City Üniversitesi’nde Uluslararası Siyaset okumak için gelmiş. Mezun olduktan sonra da Uluslarası PEN’de çalışmaya başlamış. PEN’deki yıllarının son ürünü, ‘İlkyaz’. 

"Yazarlar, arılar gibi, kondukları yerlerden bulduklarını taşıyarak verimlileşmeyi sağlıyor"

‘İlkyaz’ın ne olduğunu açıklayarak başlıyor Dündar sohbete:

Fikir, Türkiye’de bir genç yazarlar platformu oluşturarak onların gelecekteki kariyerleriyle bir köprü kurmak. Buna ek olarak, usta yazarlarla gençleri; Türkiye edebiyatıyla dünya edebiyatını bir araya getirmek.
Geçen yıl PEN’de yaptığımız bir muhabbet sırasında edebiyatı ‘polenleşmeye’ benzetmiştim. Yazarlar, arılar gibi, kondukları yerlerden buldukları kelimeleri özenle işleyerek ve taşıyarak verimlileşmeyi, yeni tohumların oluşumunu sağlıyorlar sanki. Taşınan kelimelerin karmasıyla edebiyat yeşillenip yenileniyor.
Aynı şey diller için de söylenebilir. Bir kökten oluşan kelimelerin ve imgelerin taşınması, yani tercümesi, bir başkasının yeniden türetilip, alışılmadık ve yeni bir etki yaratmasına sebep olabiliyor. Biz de İlkyaz’da böylesi bir ‘polenleşmeyi’ sağlamak istiyoruz.

Her ay 3 farklı dilde 3 farklı metin

Bu bağlamda İlkyaz, her ay kendilerine metin gönderen 35 yaş altı yazarlardan üçünü seçecek ve metinlerini İngilizce, Türkçe ve o ay ‘İlkyaz’ ile ortaklık kuran PEN ülkelerinden birinin (ilk ay Norveççe, örneğin) dilinde yayınlayacak.

Proje, uluslararası PEN’in desteğiyle kuruldu. Böylece 120 ülkedeki PEN merkeziyle doğrudan irtibatımız var. Her ay başka bir merkezle anlaşacağız ve o merkezden bu üç yazarın metinlerini çevirip kendi ülkelerinde tanıtmalarını isteyeceğiz.
İlk ay için Norveç PEN ile anlaştık. İlk üç yazarımızın metinleri onlar tarafından çevrildi; yazarlar ülkede tanıtılmaya başlandı. Bir sonraki ay mesela Alman PEN, sonra Irak PEN, PEN Arjantin… gibi devam edebileceğiz. Güzel bir ağ kurulacak böylece.
Genç yazarlar da dünyanın edebiyat figürleriyle de iletişim içine girebilecek; hem kariyerleri için önemli bir adım atabilecekler hem de kendilerini geliştirebilecekler. Sadece yazarı geliştirmekle kalmıyor edebiyatı da zenginleştiriyor bu. Genç yazarlarla yıllanmış ustaların satırları elbette farklılık gösteriyor. Farklı bir zaman dilimi nüfuz ediyor çünkü insanın ruhuna. Farklı duyular, anlamlar dokunuyor, deri dökülüyor. Bu her yazarda yaşadıkça değişen yansımaların genç saydığımız dönemine daha sık tanıklık edebilmek bence hepimiz için heyecan verici ve değerli olacak.

Bu fikrin ilk başta ‘Türkiye’de genç yazarlara odaklanan bir platformun eksikliğini fark etmesiyle ortaya çıktığını’ söylüyor Dündar.

"İlkyaz, tamamen edebiyat odaklı"

Projeyi destekleyen PEN’in siyasi ve toplumsal meselelerde de tepkiler ortaya koyduğunu hatırlatıp, İlkyaz’ın da böyle bir misyonu olup olmadığını sorduğumda ise ‘projenin tamamen edebiyat odaklı olduğunu’ vurguluyor. PEN’in de aslında tüzüğünde iki misyonu olduğuna da dikkat çekiyor Dündar. Bunlardan ilki ‘düşünce özgürlüğü’ meselesi; ikincisiyse ‘edebiyatın tanıtımı’. İlkyaz, daha çok ikinci rolün desteğini almış bir proje olarak çıkıyor karşımıza.

Toplumdan yansımaların içinde elbette birçok farklı konu yer alıyor fakat tamamen kurgu ve edebiyatla ilgili bir web-sitesi olacak.

Yazılar, insan Portreleri, ilk yazı, okuma önerileri…

Projenin kapsamını sorduğumda da İlkyaz’ın bir internet sitesi olarak başlayacağını fakat önümüzdeki zaman diliminde farklı şehirlerde toplantılar düzenlemek istediklerini ve yıl sonunda bir derleme baskıyla metinleri kitap olarak yayınlamayı planladıklarını anlatıyor.

Her ay bize gönderilen (DK: Sitenin ‘iletişim’ kısmından e-posta adresine erişmek mümkün) metinlerin arasından danışma kurulumuz, ben ve yöneticimiz Irmak Ertaş tarafından üç yazı seçilecek, bu yazıların üç farklı dildeki metinleri ‘Yazılar’ kısmında bulunacak. Bunun dışında, ‘İnsan Portreleri’ diye bir bölüm var. Burada, aslında, her gün sokakta yanlarından farkında olmaksızın geçtiğimiz insanların hayatlarına ışık tutulacak. Bu insanların hayatları hakkında birkaç cümlelik ya da paragraflık hikayeler paylaşılacak.
Sitenin ‘İlkyazı’ları’ kısmında ise ünlü yazarların gençlik eserlerinden örnekler olacak. Gençlere umarım ki ilham olacaktır bunlar.
Bir de ‘Okuma Önerileri’ diye bir kısmımız var. Burada da dünyadan ve Türkiye’den ünlü yazarlardan her ay, genç Türkiyeli yazarlara önerecekleri beş kitap, birer cümlelik sebepleriyle birlikte yayınlanacak. İçeriğin büyük bir kısmı İngilizceye de çevrilip, ‘English’ başlığı altında yayınlanacak. Sitenin blog sayfasında da gençlerin hayal güçlerini destekleyecek, edebiyatla ilgili olan ya da olmayan farklı başlıklar, yazılar, videolar paylaşılacak.

Projenin bir kısmında 15 yaşın altındaki yazarların da metinlerinin yayınlanacağının da altını çiziyor Dündar ve ‘’Bu yazarları da okuyamıyordum doğrusu’’ diyor.

Gençlerin kaleme aldıkları metinler ‘çiğ’ görünüp basılmıyorlar. Bu, genç yazarların heyecanlarını sınırlayabiliyor ya da onları vazgeçirebiliyor. Bu yüzden de gençlerin bu dönemlerinde yazdıkları metinleri paylaşabilmelerini istedim. Çünkü birçok insan -kendim de dahil- o yaşlarda yazdıkları basılmayınca, yayınlanmayınca gelişmekte de zorlanıyor.

Yani aslında ‘İlkyaz’ın temel meselelerinden biri olarak ‘genç yazarların yazma şevklerini korumak’ göze çarpıyor.

Projenin kurucusu ve koordinatörü Ege Dündar; onun haricinde Irmak Erta, İlkyaz’ın Ankara'daki yöneticisi konumunda; danışma kurulunda da Halil Gediz ve Özge Sargın var.

Kutuplaşmaya inat, edebiyat

Kimilerinin Türkiye’de entelektüel tartışma ortamlarının gittikçe kısırlaştığına dair yorumlarından bahsettiğimdeyse Dündar, İlkyaz’ın hem bir nefes olabileceğinden hem de bu ‘kısırlaşmanın’ sebeplerinde boğulmayacağından söz etti.

Bu tartışma alanının darlaşmasının birçok sebebi var. İlkyaz’ın bunlardan ikisine çözüm önerebileceğini düşünüyorum. Bir tanesi, siyasi sebeplerle çok ayrışmamız; bu yüzden de kutuplar arasındaki iletişimin kesilmesi. Dolayısıyla edebiyat aslında bir ortak payda, insanların ayrışmadan paylaşabilecekleri, sevgi gösterebilecekleri bir kapı aralanacak ve bu ayrımlar dışında, başka pencerelerden dünyanın nasıl gözüktüğünü resmedecek. Bu açıdan umuyorum ki birleştirici bir güç olacaktır İlkyaz.
İkinci yön de çoğunlukla yaşlı yazarların öne çıktığı bir sahne var Türkiye’de; genç yazarlar yeni bir renk katacaktır buna. Medyaya baktığımızda da gazetelerde ve ana akım medyada yazan ve sözleri konuşulan insanlar genellikle daha yaşlı oluyorlar. O yüzden genç yazarların buna bir taze kan getireceğini, toplumsal tartışmaya dahil olabileceklerini düşünüyorum. Dünya’da sınırların giderek inceldiği bir dönem yaşıyoruz ve İlkyaz gibi projeler sayesinde aslında sınırlar ötesi tanışıklık da artabilir. Bu, geleceğin dünyasına bir yatırım haline de gelebilir. İnsanların gözlemleri de İlkyaz gibi projeler sayesinde bir coğrafyayla sınırlı kalmayıp, dünyaya ulaşabilir.

İlk ay gelen metinlerin içinde bir şiir, iki öykü varmış. ‘Çok güzel metinler bunlar’ diyor Dündar.

Bir tanesi, yazının bir yazarın hayatındaki yerini anlatıyor. Şiir ise bir ‘aşk hikayesi’ olarak tanımlanabilir. Hem çocuklukla hem de sevdayla ilgili çok güçlü imgelerle dolu. Bizi çok etkiledi. Diğer hikâye ise bir gencin arayışıyla ilgili. Daha duru, sade bir öykü. Üçü de iyi bir başlangıç, bana kalırsa. ‘15 eksi’ kısmında da çok enteresan hikayeler var bence. Bundan sonrasında gönderilecek metinleri bekleyeceğiz.

Bir ‘genç yazar’ olarak Ege Dündar

Projenin ötesinde, bir ‘genç yazar olarak’ Dündar’ın kendi ‘yazı tarihine’ dair de sorular soruyorum. İlk ‘elle tutulur’ dediği metinler hakkında ne düşündüğünü, bu metinleri insanlarla paylaşıp paylaşamadığını…

Kendim yazıya aslında kendimce yazarak, genç yaşta başladım. İlk yazım, babamla yaptığımız Duvar kitabı oldu, bir çocuk hikayesiydi bu; 2005’ti yanılmıyorsam, 10 yaşındaydım. ‘Burada ne olmalı, şurada ne olmalı’ diye bana sorarak kaleme almıştı babam bunu. Bir duvarın iki tarafındaki çocukların buluşma çabalarını anlatıyordu bu öykü, yarısı Türkiyeli yarısı Yunanistanlı çocuklardı bunlar.

İlkyaz’ın yapmak istediğine benzettim Duvar’ın hikâyesini. Dündar da bunun üzerine şöyle devam ediyor:

İnsanlar arasındaki etkileşim siyasi ve ideolojik sınırlar sebebiyle daralıyor gerçekten. Edebiyat bu konuda bize bir sığınak sunuyor ve ayrılıklarımızın ötesinde, ortak yurdumuz olan dünyaya farklı pencerelerden tanıklık edebiliyoruz. Bu, iletişimsizliğin kol gezdiği bir dönemde, değerli bir ortak payda.

Duvar’ın haricinde, kendi ‘defterinin sınırları içinde kalan’ şiir ve kısa öyküler kaleme aldığını da anlatıyor Dündar. Ancak bu metinleri de bir araya getirmeye başladığını ve önümüzdeki yıl içinde bir küçük kitap çıkartmayı düşündüğünü de ilk defa dile getiriyor. 14 yaşındayken ilk defa yazdığı şiiri ise bugün baktığında komik bulduğunu ama o günkü heyecanını çok net hatırladığını söylüyor.

Kayıt cihazını kapatmamla beraber Dündar, ‘Ege’ oluyor yeniden ve şiirlerini biriktirdiği küçük defterlerini çıkarıyor dolabından. Onlarca defter, kim bilir kaç tane mısra birikmiş ama ’insanlarla paylaşabileceğim 14-15 şiir anca çıkarabiliyorum diyor bana. Birini okuyor.

Sonra kütüphanesinden babasıyla beraber yazdıkları ‘Duvar’ kitabını alıp bana veriyor. Kısacık öyküyü bir solukta okuyor, şu satırların altını çiziyorum:

Hele çocuklar, hele çocuklar…
Ellerinde aynı bebekle top, dillerinde tanıdık şarkılar…
Gün boyu beraber oynamış, oynadıkça kaynaşmışlar.
Sonra bir tekerleme uydurup, neşeyle söylemeye başlamışlar:
‘’Bir gün gördüm bir duvar, sordum ardında ne var. Duvar beni geçirmezsen, çocuklar seni yıkar…’’


*Ege Dündar kimdir?
1995'te Ankara’da doğdu. 2005 yılında babası Can Dündar ile birlikte “Duvar” adlı çocuk öyküsünü kaleme aldı. 2011-2013 yılları arasında Numberone TV’de “Alternatif” adlı müzik programını hazırlayıp sundu. Yine 2013 yılında Milliyet Gazetesi Pazar Eki’nde köşe yazıları yazdı. Yazıları BirGün ve LeManyak’ta yayımlandı. Londra’da City Üniversitesi Uluslararası Siyaset Bölümünden mezun olan Ege Dündar, son iki yıldır Uluslararası PEN’de çalışıyor.