Gündem

Diyarbakır Erdoğan'a kepenk indirecek!

Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilcisi Dr. Selim Ölçer, bugün CHP'nin, yarın da AKP'nin miting programı bulunan Diyarbakır konusunda önemli açıklamalar yaptı

30 Mayıs 2011 03:00

T24 – Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilcisi Dr. Selim Ölçer, bugün CHP'nin, yarın da AKP'nin miting programı bulunan Diyarbakır konusunda önemli açıklamalar yaptı. AKP dışında bütün siyasi partilerin Diyarbakır'da rahat bir kampanya yürüttüğünü belirten Ölçer, “Ama AKP Diyarbakır'da sokağa çıkamaz hale geldi. Başbakan Erdoğan burada halkın kalbini kırdı. Başbakan gelince kepenklerin ineceğini sanıyorum. Bu da onun dediği gibi zorla olmuyor, gönüllü oluyor” dedi.

Türk Tabipleri Birliği'nin eski başkanlarından olan Dr. Selim Ölçer ile Barçın Yinanç konuştu. Yinanç'ın Hürriyet Daily News'da yayımlanan söyleşisi şöyle:

Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde doğan Selim Ölçer, eğitim için gittiği Ankara’da tıptaki kariyerine paralel olarak sivil toplum örgütlerinde de aktif bir şekilde çalıştı. 1980’lerin ikinci yarısında Ankara Tabib Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı, 1990’ların ilk yarısında da Türk Tabibleri Birliği Başkanlığı yaptıktan sonra 1995’te CHP’den aday oldu. “Siyasetin bana göre olmadğını anladım” diyerek, seçimlerin ardından siyaset sayfasını kapatan Dr. Selim Ölçer, 2000 yılında Diyarbakır’a dönme kararı aldı. Atamasını yapan dönemin MHP’li Sağlık Bakanı, 1970’lerde kaçırılan arkadaşlarıyla takas etmek için Selim Ölçer’i kaçıran ekipte yer alan Osman Durmuş’tan başkası değildi.

“Yaraları sarma dönemiydi, bize de iş düşer” diye eşiyle birlikte Diyarbakır’a geri dönen Ölçer, çalıştığı özel hastanede her gün halkla içiçe. İnsan Hakları Vakfı’nın Diyarbakır Temsilciliği'ni yürüten Ölçer, yoksullukla mücadele eden Sarmaşık Derneği’ndeki çalışmalarını da sürdürüyor.

Bölgenin acısını kemiklerine kadar hissedecek kadar hassas, ancak analizlerini siyaset ve etnik kimlikten arındırılmış bir bakış açısıyla değerlendirecek kadar sağduyulu.


'Erdoğan gelince kepenkler gönüllü inecek' 

Seçimler öncesinde durum nasıl?

AKP dışında bütün partiler seçim kampanyalarını rahatça sürdürüyorlar. Ama şehirde tek bir AKP otobüsü göremezsiniz. AKP sokağa çıkamayacak hale geldi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan burada halkın kalbini kardı. AKP devletle bir olarak algılanmaya başlandı. Burada da devlet, valilik, emniyet güçleri, baskı, panzer demek. Başbakan gelince kepenklerin ineceğini sanıyorum. Bu da onun iddia ettiği gibi zorla olmuyor, gönüllü oluyor.

Ama aslında Kürt açılımını başlatan AKP olmamış mıydı, bu duruma nasıl gelindi?

AKP Kürt sorununu çözmekten vazgeçti algısı var. PKK’lıların Kandil’den dönüşü bir dönüm noktası olmuş olabilir. Kalabalıkların karşılamaya gitmesi AKP’yi ürküttü sanırım. Ama insanlar oraya, “galiba bu iş bitti, bunlar öncü grup ardından da bizim çocuklar gelecek” sevinciyle gitti. Ardından da KCK davası geldi. Buradaki insanların oy verdiklerine aşşağılık bir muamele yapıldı. Burada psikolojik üstünlük otomatik olarak BDP’ye geçti. 

AKP herhangi bir düzen partisi haline geldi. Burada herkes savaş ve şiddetten bıktı, yoruldu. Ama dayatmalara razı değiller. Kürt kimliklerinden vazgeçmezler. Aş veririz, iş veririz sorunu çözeriz demek bir hayal ürünü. Benim iğnemi görüp de bayılmayan yok. Ama panzeri gördü mü, göğsünü siper ediyor. Korku barajı çoktan aşılmış durumda. 

Diyarbakır artık bir Kürt şehri. Türkçenin geri plana itildiği bir süreçteyiz. Ankara, İstanbul, Antalya’dan gelenler Kürtçe kurslara gidiyor, halkla daha iyi iletişim kurabilmek için. Bir doktor arkadaşım, farklı bir lehçe kullandığı için, Kürt hastası ile iletişim kuramayınca kalakalmış. Ancak bir müddet sonra hatırlamış ki, Türkçe anlaşabilirler. Türkçe’nin durumu bu hale geldi.

Ama Diyarbakır zaten bir Kürt şehri değil miydi?

Daha çok Kürtleşti. Kürtçe görünür hale geldi. Kürtçe filmlerin seyredildiği sinemaya gidebiliyoruz. Kürt yayınevleri var. Ben mesela anca iki seneye kadar Kürtçe tebliğ vermeye başlayabildim. Diyarbakır her geçen gün daha da farklılaşıyor. Ama tabii Türkçe’nin resmi dil olmasına itiraz yok.

Güneydoğu eskisi gibi değil. Kürtlerin varlığı inkâr edilmiyor. Kötü muamele, işkence azaldı. Kürtçe serbset bırakıldı. Batı’dakilerin kafasındaki soru, “daha ne istiyorlar?”

Ama bunlar temel haklar. Kürtler pozitif ayrımcılık istemiyorlar. Eşit hak istiyorlar. Çanakkale’deki vatandaşın hakkı neyse Şırnak’takinin de hakkı o olsun, diyorlar.


'Aileler bu çocukları tutamazlar'

Bir de “taş atan çocuklar” meselesi var. Yine dışardan bakıldığında, anneler babalar çocuklarına neden engel olamıyorlar, sorusu soruluyor. 

Sivil toplum kuruluşları olarak bu çocuklarla temasa geçtik. Gördük ki, aileler bu çocukları tutamazlar. Artık çocuklar anne babalarına, siz niye evde oturuyorsunuz diye çıkışıyorlar.

Genç kuşakların çok öfkeli olduğu söyleniyor. Halbuki, büyüklerine oranla daha serbest bir ortamda yetişmediler mi, onlardan daha az acı çekmediler mi? Bu öfke neden? 

Ama unutmayalım ki, hepsi travma yaşamış ailelerden geliyorlar. Üstelik ben eğitim için Batı’ya gittim. Şimdi geri gitsem orada pek çok arkadaşım var. Ama yeni nesil, burada okudu, Batı’da arkadaşları da yok, Batı’yla temasları yok. Üstelik, hepsi çok politize olmuş durumda. 

Peki Kürtler tam olarak ne istiyor?

Anayasa'daki Türklük vurgusunun kaldırılmasını, yüzde 10 barajının inmesini, anadilde eğitim istiyorlar. Ama tabii en önemli sorun dağdakilerin inmesi.

Peki ya ayrılık?

Halen birlikte yaşama iradesi var. Kürt oldukları için kötü muamele gördüklerini bilseler de, yaşadıkları acılar nedeniyle Türklerden nefret edecek gerekçeleri olsa da, Türklere yönelik bir kin yok. Nefret daha çok devlete yönelmiş durumda. Ama bunun böyle devam edeceğini düşünmek yanlış. Olmaz denen şey bir gün olabilir.

Halk BDP’li belediyeden memnun mu, yoksa siyasi nedenlerden dolayı mı destekliyorlar?

Ben 2000’de geldiğimde, hastanede tifo testi için form vardı. Şaşırmıştım. Meğer salgın hastalıklar hâlâ yaygınmış. Kanalizasyon ve suyun getirilmesiyle salgın hastalıklar kesildi. BDP yeni bir kent yarattı. Bunu da bir bilim adamının katkısıyla yaptılar. Burada ağaca merak yoktur. Ama şehri yeşillendirdiler. Şimdi çicek satan dükkânlar var. 1,5 milyonluk bir metropol kentinden bahsediyoruz. Kendine özgü bir sınıfsal ayrışma da başlıyor. Yoksulu çok yoksul, zengini çok zengin. 27 bin ailenin acil gıdaya ihtiyacı var.

BDP’deki kadınların aktivizmi, Kürt kadınının durumunu nasıl etkiledi?

Evde kadından çay isteyen erkekler, belediye meclislerindeki kadınlara çay götürür duruma geldi. 2000’de geldiğimde çok sayıda şiddet mağduru kadın vardı. Aile içi şiddette düşüş var. Milletvekilliği için başvuran bir adaya BDP’liler “iyi de iki karın var” demişler. “Ben ne bileyim o zaman ne PKK vardı, ne BDP vardı” demiş.


'Baş ağrısı, tansiyon ve kalp problemi çok'

Sizin gibi bölgede derin kökleri olan, bölgeyi yakından izleyen biri için bile Ankara’dan bakmakla Diyarbakr’dan bakmak arasında fark var mı?

Hem de nasıl. Gelince eşimle birlikte travma yaşadık. Uzatıp tuttuğunuzda yaralı olmayan tek bir el yok ki. Nereye baksan eziyet ve acı var. Bir gün bir kadın geldi. Gençten, tansiyon sorunu varmış. “Bu kadar genç yaşta tansiyon mu olur” diye çıkıştım. Sordum ne zamandan beri, “Top patladığından beri” dedi. Önce anlamadım. Meğer bahçesine bomba düşmüş çocuğu ve komşusunun çocuğunu öldürmüş. Bu noktadan sonra ne diyebilirsin ki? Burada başağrısı, mide ağrısı çok sık görülüyor, tansiyon ve kalp problemi de erken yaşlarda görülüyor.