Gündem

Dilipak: Size kendimden söz edeceğim, bunlar bir 'övünme' değil, özeleştiri...

"Siyaseti ranta dönüştürenlerden de değildim"

27 Kasım 2017 12:48

Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, "Size kendimden söz edeceğim, bunlar bir 'övünme' değil, özeleştiri..." diyerek kendi yaşamından kesitler anlattı. Öğrencilik yılları, siyasete dahil oluşu ve "gazetecilik" alanındaki çalışmalarını anlatan Dilipak, " Siyasi bir kariyer derdim olmadı. Siyaseti ranta dönüştürenlerden de değildim. Şimdi bizim siyasetçilere, bürokratlara, danışmanlara ve bu işi ranta dönüştürmek isteyenlere bakıyorum da üzülüyorum" diyerek sitem etti.

Dilipak, "Bir hayat, elbette bir makaleye sığmayacaktı. Şöyle bir zaman cetveline bir kuş bakışı yapayım ve gördüklerimi, hatırladıklarımı yazayım istedim. 70 yılda nereden nereye geldik ve bundan sonra nereye gideceğiz bilmiyorum" diye yazdı.

Abdurrahman Dilipak'ın "Bir zamanlar" başlığıyla yayımlanan (27 Kasım 2017) yazısı şöyle: 

 

Size bugün kendimden sözedeceğim. Anlatacağım şeyler bir “övünme” değil, belki bir özeleştiri..

Daha çok da benim katlanmak zorunda kaldığım güçlükler, yaşadığım acemilikler, yanılgılar, çelişkilerimin benzerlerini, benden sonrakilerin yaşamamaları için bu tecrübe birikiminin, başkaları için baht kaynağı olsun diye yazıyorum bunları. Kısaca, yazdıklarım, zamana ve mekana şahidliğimdir.

Biliyorum, bunlar bir köşe yazısına sığmaz ama sığdığı kadar. 10 yaşında ilkokulu bitirdim. 12 yaşında mahalli gazetede ilk yazım çıktı. 14 yaşında ilk yazım Yeni İstanbul’da gençlik sayfasında yayınlandı. 17 yaşında dernek kurdum, gazete çıkarttım.18 yaşından önce bunlar olmazmış. Dernekten attılar, gazetem kapatıldı. 18 yaşında benim hakkımda çıkan haberler var. 20 yaşında Bağımsızlar Hareketi ile siyasete adım attım. Rahmetli Erbakan 14 Ekim 1969 tarihinde Konya Bağımsız Milletvekili oldu. Birkaç ay sonra 26 Ocak 1970’de Milli Nizam Partisi kuruldu. 4 Nisan 1971’de kapatma davası açıldı. 11 Ekim 1972’de, Millî Selamet Partisi kuruldu. 14 Ekim 1973’te yapılan genel seçimlerde Bülent Ecevit başkanlığındaki Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 33,29 oyla 185 milletvekili, Süleyman Demirel başkanlığındaki Adalet Partisi yüzde 29,82 oyla 149 milletvekili, Ferruh Bozbeyli başkanlığındaki Demokratik Parti yüzde 11,89 oyla 45 milletvekili, Necmettin Erbakan başkanlığındaki Milli Selamet Partisi yüzde 11,80 oyla 48 milletvekili, Turhan Feyzioğlu başkanlığındaki Cumhuriyetçi Güven Partisi yüzde 5,26 oyla 13 milletvekili, Alpaslan Türkeş başkanlığındaki Milliyetçi Hareket Partisi yüzde 3,38 oyla 3 milletvekili, Mustafa Timisi başkanlığındaki Türkiye Birlik Partisi yüzde 1,1 oyla 1 milletvekili, Bağımsızlar yüzde 2,82 oyla 6 milletvekili çıkardı. Genel seçim sonuçlarından bir AP-MHP-MSP koalisyonu beklenirken sürpriz oldu: 06 Ocak 1974’te CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in başbakanlığında CHP-MSP koalisyonu kuruldu. MSP, 7 bakanla temsil edildi.

Siyasetle MNP öncesi tanıştım. Hasan Aksay’ın yeğeni olmam, bu hareketin ilk yıllarında Konya’da olmam da bu işi kolaylaştırdı. Ankara ve ardından İstanbul. Yayıncılık, dergicilik, sinemacılık.. MTTB günleri, Büyük Doğu, Serdengeçti, Şule Yüksel.., 12 Ocak 1973’de Milli Gazete’yi yayınladık. 24 yaşında artık gazete yazarıydım. 

1971’de ilk kez sanık olmuştum. 48 yıldır sanığım. 44 yıllık da profesyonel gazeteci. Amatör gazeteciliğim, yayıncılığım daha eski aslında. 1980’e kadar da hep siyasetin içinde oldum. CHP-MSP koalisyonu, 1. MC, 2. MC.. Erbakan’ın en yakınındaki, onu partiye davet eden kişinin yeğeniydim. Bunu mücadele bizim için bir dava idi. Erbakan’ın en yakın danışmanlarından biri oldum. Partide çalışıyordum ama Erbakan’ın Başbakan yardımcısı olduğu günlerde en yakın danışmanlarından biriydim. Birçok parti liderini, politikacıyı tanıdım. Birçok bürokratla, diplomatla tanıştım. Esad Coşan ve Hasan Celal Güzel’le Erbakan’ın danışmanlığını da yaptık mesela.

Zaten bu yazımın asıl gayesi işin bu noktası. Ben 1980 darbesinden birkaç ay sonra askere gittim. Askerlik sonrası yine bir süre daha Ankara’da kaldım. Hasan Aksay’la İstanbul’a döndükten sonra yola sivil bir şekilde devam kararı aldım.

MNP dışında parti üyesi olmadım. Bürokrat da.. Siyasi bir kariyer derdim de olmadı. Siyaseti ranta dönüştürenlerden de değildim.

Şimdi bizim siyasetçilere, bürokratlara, danışmanlara ve bu işi ranta dönüştürmek isteyenlere bakıyorum da üzülüyorum.

1978-80 arası siyaset benim de ayağımı yerden kesmişti. İnsanın başını döndürüyor bu iş. Kendinizi çok güçlü görüyorsunuz. Bugün siyasilere, bürokratlara, danışmanlara bakıyorum da bu iş düne göre çok daha vahim.

Ben bu heyecanı ilk yaşayanlardanım ve o zaman sayımız çok fazla değildi. Parlamentoda temsil oranımız düşüktü, özgürlükler çok daha sınırlı idi, ekonomik şartlar da öyle. Tecrübesizdik ve tek başına iktidar da değildik. Ama bu işin psikolojisini biliyorum. İnsan karakteri, ahlaki zaaflar hep aynı. Bugün sadece ölçekler büyümüş. Ama yozlaşma daha fazla.

Dün benim siyasetle arama mesafe koymama sebep olan ne varsa bugün kat kat fazlası ile var.. İmkanlar, ölçekler çok daha fazla bugün ve risk bir o kadar büyük.. Biz bir avuçtuk ve gözler bizim üzerimizdeydi. Hata yaparsak kaybedecektik. Ama yine de insan bu, her zaman hata yapabiliyorsunuz. Zaten şeytan da sizinle daha çok uğraşıyor, fazla mesai yapıyor.

Para, makam, güç ve itibar, şöhret arttıkça, aslında kalabalıklar içinde yalnızlaşıyorsunuz. Gerçek dostlardan uzaklaşıyor, yapmacık, sentetik geçici dostluklar kuruyorsunuz.. Çıkartma kâğıdı misali gülücükler.. “Diplomatik bir dil” kullanıyorsunuz. “Saygılar sunarım efendim”.

CHP ile iktidar ortağı olduğumuz dönemde daha mazbuttuk. Süt dişlerimiz henüz dökülmemişti. 1. ve 2. MC döneminde Demirel’le birlikte olduk. Midesi geniş, şehvete düşkün, oportünist insanlardan uzak durmak gerek. Makam ve para için size yaklaşan insanlar çevrenizi kuşatıyor. Tam bir kurbağa haşlaması. Başlangıçta anlamıyorsunuz. Birilerini kazandık zannederken aslında birileri sizi kazanmaya başlamış olabiliyor. Kaz gelecek yerden tavuk esirgemeyenlerle dolu etrafınız. Cömert ve fedakâr!? Tabi, gerçek niyetlerini anladığınızda çok geç oluyor..

80 büyük bir şoktu bizim için. Özal dönemi maddi olarak güçlendiğimiz, manen çürümeye başladığımız yıllar. Esnafımız iş adamı oldu, gençlerimiz bürokrat. Paramız vardı artık. Vakıflarımız, derneklerimiz vardı. Ama öte yandan hızla dünyevileşiyorduk. 80 öncesinin İran’dan esen devrim rüzgarlarının yerini, demokrasi, insan hakları, özgürlük hareketi aldı. 90’a gelirken Sovyetler dağıldı. Ama öte yandan batı dünyası için tehlikenin rengi artık “kızıl” değil “yeşil”di. Zaten 70’lerde bizim adımızı “Yeşil Komünist” koymuşlardı. Doğudan esen “Radikal İslam” rüzgarına karşı Batıdan “Ilımlı İslam rüzgarları esiyordu. “Havuç mu yersin, sopa mı! Sırtı sıvazlanan ılımlı İslamcılar ve sopa gösterilen radikaller.. Gülen “Diyalog ve Hoşgörü” adına batıya yelken açtı. Ve artık ondan sonrasını ve bugün gelinen noktayı biliyorsunuz.

Bir hayat, elbette bir makaleye sığmayacaktı. Şöyle bir zaman cetveline bir kuş bakışı yapayım ve gördüklerimi, hatırladıklarımı yazayım istedim.

70 yılda nereden nereye geldik ve bundan sonra nereye gideceğiz bilmiyorum. Biz ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Dilerim gelecek günlerimiz geçen günlerimizi aratmaz, daha güzel günlere kavuşuruz. Manen ve madden yükselerek ilahi rızaya kavuşuruz. Selam ve dua ile..