Gündem

Dilek Doğan'ın ailesi anlattı; o gece neler yaşandı?

Baba Metin Doğan: Öldürmek çok kolay bu memlekette, ülkeyi Teksas'a çevirdiler!

24 Aralık 2015 16:30

İstanbul Sarıyer’de DHKP-C’ye yönelik gerçekleştirilen operasyonda özel harekat polisleri tarafından vurularak yaşamını yitiren Dilek Doğan’ın ailesi, olay anına ilişkin görüntülerin ortaya çıkmasına rağmen polis Y.M.’nin tutuklanmamasına tepki gösterdi. "O polisle yeniden karşılaşmak, gözlerine bakıp ‘Ne istedin çocuğumdan, nasıl kıydın?’ diye sormak istiyorum” diyen Anne Aysel Doğan, "Bu acının tarifi yok. Bize dünyayı da verseler hafiflemez” diye konuştu.

"Öldürmek çok kolay bu memlekette" diyen Baba Metin Doğan da, "Ülkeyi Teksas’a çevirdiler. Kızımın ölümüne neden olan polisin 26.5 yılla yargılanacağını söylüyorlar ama kimliğini açıklamıyorlar? Kimi yargılayacaklar bilmiyoruz, teşhis etmemiz gerekmez mi?" sözleriyle tepkisini dile getirdi.

Nokta'ya konuşan Dilek Doğan'ın ailesinin açıklamaları şöyle: 

Dilek’in hayatına mal olan o gün, 18 Ekim’de ne oldu? Emniyetin dediği gibi evde bulunanlar, operasyona gelen polisin elindeki silahı almaya çalıştı mı? Herhangi bir arbede ya da boğuşma yaşandı mı?

Ağabey Mehmet Doğan ve annesi o günü şöyle anlatıyor:

Mehmet Doğan: "Evlenip Kayseri’de yaşamaya başlamıştım. O gece ailemi ziyarete gelmiştim. Arkadaşlarımla kapıda oturuyorduk. Sohbet uzadı ve saat sabah 04.30 sularıydı. Polisler gelip operasyon olduğunu söylediler. Silahları ellerinde, bize doğruydu. Korkacak bir şeyimiz olmadığı için içeri aldım. “Sen kimsin? Evde kim var?” diye sorular sordular. Evde annem, babam ve kız kardeşimin olduğunu söyledim. Hepsi uyuyordu. Neden geldiklerini sordum. Bir kadın ismi söyleyip canlı bomba aradıklarını belirttiler. “Geçin arayın, kapıyı size açıyorum, sakin olun” dedim. Sen açmasan da kırarız dediler. Dilek de sesleri duyunca uyandı. Annemi yavaşça kaldırmasını, heyecanlanmamasını söyledim.

Ne sorarlarsa cevaplıyorduk. Tartışma, küfürleşme, boğuşma, itişme  olmadı. Kimse silahlarını almaya da çalışmadı. Canlı bomba arıyorsun! Kapı kapalı olsa biz de uyuyor olsak o zaman koç başıyla da açarsın. İçeride ne olduğunu bilmiyorsun. Pencereyi de kırarsın, evi de yıkarsın! Evin içinde rahat rahat dolaşıyorlardı, onlara o rahatlığı verdik. Bizim evimiz de dahil buradaki evlere her sene birkaç kez operasyon yapılır. Alıştık artık. Akıl var mantık var. Canlı bomba buraya gelir mi hiç? Bu ev gözetim altında zaten. Demek ki daha önce planlanmış bir şeydi bu. Bu eve birini vurmaya gelmişler! Bizi sindirmek, korkutmak için miydi tüm bunlar?”

 

"Diğer polislerin vicdanı varsa, o gece neler olduğunu anlatırlar"

 

Aysel Doğan: "Dilek yavaşça 'Anne heyecanlanma yine polisler geldi' deyip, beni salondaki koltuğa oturttu. Dilek girişte polislerin yanındaydı. Polis birkaç kez Dilek’e adını sordu. O da her defasında söyledi. Sonra getirip kimliğini verdi. Bu kez de fotoğrafa bakıp 'Bu sana benzemiyor' dedi. Sonra bana “Hatice Rukiye Kılıç burada mı?” dedi. 'O kim, yıllardır Armutlu’dayım, adını duymadım' dedim. Canlı bomba deyince, 'Canlı bombayı burada mı arıyorsun, Ankara’da neredeydiniz, o kadar insan ölürken?' dedim. Zorlarına gitti demek ki! Dilek de galoş giymeleri konusunda uyardı. Çünkü daha önce gelenler ya ayakkabılarını çıkarır ya da galoş giyerdi. Ne oldu anlamadım, bir anda ortalık karıştı. Silah patladı. Havaya ateş ettiğini sandım önce. Mehmet 'Oy bacım öldü' diye feryat edince koştum. Dilek’in elinde telefon vardı, yere düştü. Ne ses, ne seda çıktı kızımdan! Olduğu yere yığıldı. Diğer polislerin vicdanı varsa eğer, o gece neler olduğunu, hiçbir boğuşma olmadığını anlatırlar.

 

"Bizden sonra eve girip çatışma süsü vermeye çalışmışlar"

 

Mehmet Doğan: "Kurşun göğsünden girip sırtından çıkmış, banyonun kapısını delip fayansa saplanmıştı. Dilek’in üzerine eğilip kafasını kaldırdım. 'Duyuyor musun, duyuyorsan gözlerini kırp' dedim, kırptı. Bilinci açıktı. Annem o sırada polislere 'Çocuğum ölüyor, arabanızla hastaneye götürün' diye yalvarıyormuş. Kucaklayıp bir akrabamızın aracına bindirdik. Tabi tüm yolları kestikleri için araca çok zor ulaştık. Bir arkadaşımız da o sıra ambulansı aramış. Ambulansla yolda karşılaşıp naklettik. Sonradan öğrendik ki, sesleri duyup yardıma gelmek isteyen komşuların göğsüne silah dayamışlar. Havaya ateş etmişler. Ayrıca polisler bizden sonra eve girip aramışlar, darma dağın etmişler ortalığı. Koltukları mevzi haline getirip çatışma süsü vermeye çalışmışlar.

 

"Polisler yoğun bakımın içinden çıkıyordu"

 

Kardeşinin ardından yapılan haberleri ve tedavi sürecinde doktorların tutumunu eleştiriyor: “Dilek’in ne sabıkası ne de bir gözaltısı vardı. Basın olayın iç yüzünü bilmeden üzerinize bir etiket yapıştırıyor. Bizi tanımadan, görmeden hakkımızda haberler yaptılar. Doktorlara da tepkiliyim çünkü Dilek’in kalbinin durduğunu bizden önce polise haber vermişler, can güvenliğimiz yok diye. Yanına gittiğimizde baktık ki polisler yoğun bakımdan çıkıyor. Bizim canımız size emanet, ne yapacağız size, sizin mi suçunuz, siz mi yaptınız, neden korkuyorsunuz? Dilek öldü diye gidip doktoru mu öldüreceğim? Sen görevini yap yaşatmaya çalış, riskini anlayabiliyoruz zaten. Gözlerimizle gördük, polisler yoğun bakımın içinden çıkıyordu. Ne işi var onların yoğun bakımda?”

“Hissettim” diyor Aysel Doğan. Kızın kalbinin durduğu andan bahsediyor: “Birileri çok yorulduk diye bizi evine götürmüştü. O sıra, yüreğime bir ateş, alev düştü. Meğer 10 dakika çalıştıramamışlar o büyük kalbi. Yanına girdim, kızım buz gibiydi, taş gibiydi. Elini tuttum, sağına soluna baktım, seslendim hiç tepki vermiyordu. Anladım ki beyin ölümü gerçekleşmiş. Ama doktorlar o an bana bir şey demedi, gizledi. Ben annesiyim, hazırlıklıydım her şeye. Neden söylemediler? Kızımı bilmem mi, o narin bedeni şişmiş, küçücük elleri balon gibi olmuştu. Ayaklarına dokundum soğuktu. Bu acının tarifi yok. Bize dünyayı da verseler hafiflemez.”

 

"Öldürmek çok kolay bu memlekette"

 

Kızının Kahramanmaraş’ta doğduğu köye defnedildiğini söyleyen baba Metin Doğan, “İstanbul’un bataklığına gömmek istemedik” diyor ve ekliyor:

“Biz burada sahip çıkamadık, dayılarına emanet edelim istedik. Gözümüzün önünde koruyamadık Dilek’i. Polis vurdu ama biz vicdan azabı çekiyoruz. O an yaşananları engelleyebilirdik diye kendimizi suçluyoruz. Hiçbir şey yapamadık. Her an, her dakika gelecekmiş gibi hissediyorum, öldüğünü kabul edemiyorum. Geçen gece rüyamda gördüm. ‘Baba ben ölmedim’ diyordu. Uyandım yok! Dışarı çıkıp ağladım. Öldürmek çok kolay bu memlekette. Ülkeyi Teksas’a çevirdiler. Kızımın ölümüne neden olan polisin 26.5 yılla yargılanacağını söylüyorlar ama kimliğini açıklamıyorlar? Kimi yargılayacaklar bilmiyoruz, teşhis etmemiz gerekmez mi? Ön kapıdan sokup arka kapıdan çıkarmayacaklarını nereden bilelim. Biz bu kadar acı içindeyken gününü gün ediyordur belki de. Hiçbir şekilde davadan vazgeçmeyiz, bu işin peşindeyiz.”