Kültür-Sanat

"Devlet her seferinde sanattan elini çekeceğini söyler ama iki satır eleştiriye kapalıdır"

Alper Kafa: İftiralarla ahengi bozuyorlar

27 Mart 2017 12:05

27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde Bağımsız Kültür Sanat-Sen Genel Başkanı ve bale sanatçısı Alper Kafa, kültür hamlesini başlatan cumhuriyetin Ankara Cebeci’deki ilk konservatuvar binasının yapımı için Türkiye Cumhuriyeti bütçesinin yüzde 10’unun ayrıldığını, bugün ise personel maaşı dahil Kültür Bakanlığı’nın toplam bütçesinin yüzde 1’in altında olduğunu söyledi. Sanat kurumları için planlanan ve iki yıl önce tanıtılan Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) projesinin iki hafta önce yeniden ambalajlandığına dikkat çeken Kafa, "O kadar sığ ve ihtiyaçlara cevap veremeyecek bir çalışma ki, buradan çıkan kararlarla değil devletin sanat kurumlarını idare etmek, özel bir tiyatroyu bile idare edemezsin" diye konuştu.

Bağımsız Kültür Sanat-Sen Genel Başkanı Alper Kafa, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde sanat ve sanatçılara ilişkin T24’ün sorularını yanıtladı. "Bu kurumlar arkaik dönemden kalma, Avrupa şartlarında dünya standartlarına getirmekten söz ederler ama bir tiyatro günü bildirisinde iki satır eleştiriyi kabul edemezler ve sanatçıyı karşılarında görürler" diyen Kafa, sanat kurumlarını dizayn etme gayretlerinin bildiriye de yansıdığına dikkat çekiyor.

Kafa'nın sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

"27 Mart Dünya Tiyatro Günü; doğru olan tanımdır"

Çok ciddi bir kavram kargaşası yaşanmaktadır. Doğrusu da Dünya Tiyatro Günü’dür. Tiyatro çok geniş ve büyük bir kavramdır. Tiyatrolar dendiği zaman tiyatrodaki çeşitlilikler anlaşılır. Tiyatrolar dendiği zaman dans tiyatrosu, kukla tiyatrosu, pandomim vb. tiyatrolar anlaşıldığı gibi ülkelerin kendilerine has devlet tiyatroları, kraliyet tiyatroları gibi ayrı ayrı birimler ya da marka olmuş tiyatrolar da anlaşılır. Oysa Dünya Tiyatro Günü, tiyatro sanatının kutlandığı ve bütün tiyatro emekçilerinin sorunlarının dile getirildiği, alkışlarıyla destek olan izleyicilerin beklentilerine cevap verebilmek adına söz söylenebilecek güzel ve sanat adına önemli bir gündür.

- Bu özel günde neler yapıyorsunuz?

Dünya Tiyatro Günü’nde, bizde yıllardır süregelen Devlet Tiyatroları geleneği gereği perdelerimiz ücretsiz açılır, saygı duruşu yapılır, devletin hazırladığı ve onayladığı tiyatro günü bildirisi okunur. Bunun dışında da pek bir şey yapılmaz. Bildiri geleneği dünden bugüne uzanır. Ancak dernekler, vakıflar, sendikalar bu durumdan rahatsız oldukları için kendileri alternatif tiyatro günü bildirileri yayınlaya gelmişlerdir.

"Devlet her seferinde sanattan elini çekeceğini söyler ama iki satır eleştiriye kapalıdır"

Devlet de sanattan el çekeceğim diye her seferinde söylemesine rağmen, bu işten devleti idare edenler keyif almakta, sanat kurumlarını böyle özel günlerde dizayn etme gayretleri bildirilere şöyle bakıldığı zaman açıkça görülmektedir. Tiyatro ve sahne sanatı emekçileri ne zaman maaşlarında bir iyileştirme, çalışma koşullarında iyileştirme istese devleti idare edenler devletin sanattan çıkması gerektiğini bağıra bağıra söylerler. Bu kurumlar arkaik dönemden kalma, bir Çin’de bir de bizde var derler, bu kurumları Avrupa şartlarında dünya standartlarında çalışır hale getirmekten söz ederler ama bir tiyatro günü bildirisinde eleştiriye son derece kapalı olup iki satır eleştiriyi kabul edemezler ve sanatçıyı karşılarında görürler.

- Çalıştay, kurultaylar düzenleniyor burada sanatçıların şikayetleri ne kadar dikkate alınıyor?

Hepimizi dinliyorlar, söylediklerimizin hiçbirisini yapmıyorlar ve hatta yaparmış gibi bile gözükmüyorlar. Kafalarının arkasında hep hayata geçirmek istedikleri bir TÜSAK var. TÜSAK, Türkiye Sanat Kurumu adı altında oluşturulacak bir yapı. Hazırlayıcıları arasında, nota bilen, solfej bilen, hayatında sahneye çıkmış, şarkı söylemiş, dans etmiş, tiyatro yapmış, herhangi bir müzik aleti çalmış hiçbir kimse yok.  Devletin memur uzmanları burayı Devlet Malzeme Ofisi ya da Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü gibi kurgulamaya çalışmışlar ve kendilerini asli unsur olan sanatçıların üzerinde görmüşler. Felsefe biliminin ilk giriş cümlesi olan, 'kendini tanı'dan son derece uzak, yanlış işlerin peşinden koşmaktadırlar.

"İki sene önce tanıttıkları TÜSAK’ı yeniden ambalajlayıp getirmek istiyorlar"

En son 2 sene önce Ankara TÜRKSOY’da tanıtmaya kalktıkları TÜSAK projesini 2 hafta önce İstanbul’da Milli Kültür Şurası adı altında yeniden ambalajlayıp önümüze getirmeye çalışıyorlar. Milli Kültür Şurası’yla TÜSAK’ı üst üste koy birebir aynıdır. O kadar sığ ve ihtiyaçlara cevap veremeyecek bir çalışma ki, buradan çıkan kararlarla değil devletin sanat kurumlarını idare etmek, özel bir tiyatroyu bile idare edemezsin.

"İftiralarla ahengi bozuyorlar"

-Peki kurum içinde durum nasıl?

Sanatın olduğu yerde, asli unsur, insan olması; insanın olduğu yerde başarıya ulaşmanın sevgiden geçmesi; kulisinde sevgi olmayan oyunun da alkış alamayacağı genel bir doğrudur. Maalesef lokomotif unsur olan ödenekli sanat kurumları (DT, DOB, GSM) bünyesindeki iş barışı kadrosuzluk nedeniyle ve sanatçılar birbirlerine düşman gösterilerek ciddi bir şekilde erozyona uğratılmıştır. "İleri yaş grubundaki sanatçılar emekli olmuyor ki yenilere yer açılsın" şeklindeki yorumlar tamamen asılsız, gerçekten uzak beyanlardır. Emeklilik kadrosuyla yeni verilecek olan kadrolar tamamen birbirinden ayrı olarak değerlendirilir. Bugün tiyatromuzun kurucularından vefat etmiş bir büyük ağabeyimizin dul eşi kendisinden maaş alabilir. 30 sene sonra bekar kızı babasından maaş alabilir. Netice itibarıyla bu kadrolar emekli sandığına gider. Kurumlara yeni gelecek olan kadrolar ise Devlet Planlama Teşkilatı’nın büyüme verilerine göre Devlet Personel Dairesi Başkanlığı’nca her sene belirlenir. Bu belirlenen veriler üzerinden sanat kurumlarına ayrılan paylar bugüne kadar verilmemiştir ve kurumda iş barışını bozmak için genç sanatçılara "Bakınız ağabeyleriniz ablalarınız bir işe yaramıyor, emekli de olmuyorlar" gibi iftiralarla lokomotif unsur olan ödenekli sahne sanatları kurumlarının ahengini bozmaktadırlar.

"Cumhuriyet döneminde konservatuvar binası için bütçenin yüzde 10'u ayrılmıştır"

Bir de Avrupa’dan sanat kurumlarını örnek vererek o seviyeye çıkaracağız, muassır medeniyetler seviyesine ulaştıracağız dedikleri şura kararlarından önce o Avrupa Ülkelerinin, gelişmiş dünya ülkelerinin kişi başına düşen gayri safi milli hasıla oranını göz önüne alıp bizimkini de o seviyelere getirsinler ve sonra bu gelişmiş ülkeler ile bizi karşılaştırsınlar. Bu ülkede ödenekli tiyatro Osmanlı İmparatorluğu döneminde Darulbedai adı altında başlamıştır. Bu ülkede klasik müzik eserleri Osmanlı sarayında Müzika-i Hümayun adı altında ödenekli sanatçılar tarafından icra edilmiştir. Cumhuriyetle birlikte oluşturulan ödenekli sanat kurumlarının eksikleri elbette vardır. Ancak şunun da altını çizmek isterim ki kültür hamlesini başlatan cumhuriyetin Ankara Cebeci’deki ilk konservatuvar binasının yapımı için ayırdığı bütçe, tüm Türkiye Cumhuriyeti bütçesinin yüzde 10’udur. Bugün ise bütün Kültür Bakanlığı’nın bütçesi (müzeler, tabiat varlıkları, ören yerleri, personel maaşları vb. dahil) toplam bütçenin yüzde 1’inin altındadır.

Ayrıca belirtmek isterim ki bu eksikleri belirlemek bu kurumlarda çalışan sanatçıların hem görevi ve hem tasarrufudur. Bu kurumların hafızaları bu güce ve bu kudrete sahiptir. Dışarıdan gelen bürokratlar marifetiyle bakanlar ve başbakanlar ve hatta cumhurbaşkanları kandırılmaktadır. Siyasi sorumluluğu taşıyanlar sırf bürokratlarını dinleyerek verecekleri kararlardan mesuldürler. Yemeği pişiren aşçıya sormadan, yemeği yiyen müşteriye sormadan ve geçmişini bilmeden, manavın, kasabın, marketçinin aklıyla iş yaparsan o lokanta batar. Maalesef bu kadar basit örneklerle anlatmaya çalıştığım sorunlarımıza daha nereden ses çıkarabilirim bilemiyorum.