Gündem

Denge ve Denetleme Ağı, Doğan Medya'nın Demirören Grubu'na satılmasını değerlendirdi: Haklı kaygılar yarattı

Doğan Medya'nın satışının habere erişim konusunda kaygı yarattığına dikkat çekildi

14 Nisan 2018 01:31

Denge ve Denetleme Ağı,  bir süre önce TBMM’den geçen Internet Yasası ve Doğan Medya Grubu'nun el değiştirmesini bilgiye erişim, ifade özgürlüğü ve 2019 seçimlerinin güvenilirliği açısından değerlendirdi. 

 “Katılımcı Demokrasi İçin Medyada Çok Seslilik ve Bilgiye Erişim Şarttır” başlıklı bir açıklama yayınlayan Denge ve Denetleme Ağı, internet yasası ile Doğan Medya’nın iktidara yakın Demirören Grubu'na satılmasının medyada çok seslilik ve bilgiye erişimin kısıtlanmasına dair endişelere yol açtığına dikkat çekti. Satışın habere erişim konusunda kaygı yarattığı belirtilerek "Alternatif ve bağımsız seslere sahip çıkmak, her zamankinden daha önemli" denildi. Internet yasasının ise sansür olarak algılanabileceği ve cesaret kırıcı olabileceği kaydedildi.

Denge ve Denetleme Ağı’nın TBMM’den geçen internet yasası düzenlemesinin yanı sıra, Doğan Medya Grubu'nun el değiştirmesi ve bunun 2019 seçimlerinin  güvenirliliği açısından değerlendirleri şöyle:

"İnternet yayıncılığına dair düzenleme Gelişmelerden ilki, 'Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı' içinde yer alan, “6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun”un 29. maddesine eklenen ek maddeyle, internet üzerinden yayınlanan radyo ve televizyon içeriklerinin RTÜK lisansı almalarının zorunlu hale getirilmiş olmasıdır. 2 Düzenlemeyle, söz konusu yayınlar yurt dışından yapılıyor olsa bile lisanslama zorunlu tutulmaktadır.
RTÜK’ün AK Partili üyesi Taha Yücel’in de vurguladığı üzere3, bu düzenleme, teknik eksikler barındırmakta, çağın gerekleri ve internetin doğasına uymamaktadır. Ayrıca denge denetlemenin ön şartlarından biri olan farklı görüşlerin özgürce tartışılabilmesi için gerekli kamusal olanakların kısıtlanabilecek olması ihtimalini akla getirmektedir.

Her şeyden önce düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesi ile 1976 tarihli çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğe vurgu yapan Handyside kararı açısından bakıldığında sorun teşkil etmektedir.

Dahası olası kısıtlamalar, internet üzerinden yayın yapanlar ya da yapmayı düşünenler açısından sansür olarak algılanabilecek ve cesaret kırıcı olabilecektir.

İnternetin merkezi olmayan doğası bu tür bariyerleri aşmaya müsait olduğundan, teknik olarak tam bir engelleme mümkün değildir. Ancak bu bariyerleri aşmak için kullanılabilecek olası ücretsiz / kaynağı bilinmeyen teknik çözümler, dijital güvenlik açısından riskler doğurabilecektir.

“Medyada çok seslilik ve denge denetleme”

İkinci gelişme ise, Türkiye’de ana akım medyanın güçlü isimlerinden Doğan Holding’in tüm medya varlığının el değiştirmesiyle ilgili oluşan ve bağımsızlığa odaklanan endişelerdir.

Satın alan sermaye grubunun mevcut siyasal iktidarla ilişkisi ve yayın politikasını buna göre biçimlendirebileceğine ilişkin bir varsayım söz konusudur. Burada denge denetleme ve medyanın çok sesliliği açısından kritik olan konu, geleneksel medyanın hatırı sayılır bir kısmının tek sermaye grubunda toplanmış olmasıdır. İfade özgürlüğü, denge denetleme açısından, otomatik olarak basın özgürlüğü ile sonuçlanmaz. Basın özgürlüğü için bağımsızlık, özellikle mali ve siyasi bağımsızlık eşit derecede önemlidir. 2019 öncesi gerçekleşen söz konusu büyük el değiştirme, satın alan grubun siyasi iktidarla ilişkisi gözetilerek değerlendirilmektedir ve medyanın çok sesliliğine dair eleştiri, talep ve beklentileri, özellikle bağımsızlık bağlamında ciddiyetle ele alınmalıdır.

Satışın haklı kaygılar yarattığı bir diğer konu da, yerel haberlere erişim ve yerelin sesinin ulusalda duyulmasıyla ilgilidir. Satışın, halihazırda kan kaybı yaşayan yerel haberlere farklı perspektiflerden erişimi daha da zorlaştırması beklenmektedir.
İnternet üzerinden yayın yapan yeni gazetecilik platformlarının yerel muhabir ağları kuvvetli değildir ve bu beklentinin karşılanması yakın gelecekte mümkün görünmemektedir. Bu açıdan lgoritmalarının biçimlendirdiği dijital bir evrende, çeşitlilikten ve farklı fikirlere erişimden bahsetmek gerçeklikten uzaktır. Dahası yalan, yanlış, çarpıtılmış haberler de müthiş bir hızla yayılabilmekte, insan aklı ve hayal gücünün en verimli meyvelerinden biri olan dijitalleşmenin kendisi, bir distopya olarak algılanabilmektedir.

Bu nedenle iyi gazetecilik pratiklerinin hayata geçirildiği alternatif ve bağımsız seslere sahip çıkmak, her zamankinden daha önemlidir.
Burada konunun tüm taraflarına; karar vericilere, gazetecilere, meslek örgütlerine, medya sahiplerine ve akademiye büyük sorumluluk düşmektedir. Ancak katılımcı demokrasinin merkezi olarak en büyük sorumluluk, vatandaşlarındır. Gazeteciliğin hem mali hem de siyasi riskleri nedeniyle zor icra edilen bir meslek haline geldiği günümüzde, doğru ve güvenilir bilgiye erişimin teminatı olan mesleğin sahiplenilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir.

Genel değerlendirme ve öneriler

• İnternet yayıncılığına dair düzenlemenin sonuca ulaşması teknik olarak mümkün görünmemektedir. Ve bu haliyle vatandaşların bir kısmının, sansür altında yaşadıklarını hissetmelerine sebebiyet verebilecek, olası dijital güvenlik tehditlerini aktüel kılabilecektir. Dolayısıyla mevcut düzenleme, bu risklerle kıyaslandığında orantısızdır. Dijital evreni ilgilendiren düzenlemeler, konusunda uzman akademisyen, sivil toplum örgütleri ve kuruluşların görüşleri dikkate alınarak, güvenlik ve özgürlük dengesi gözetilerek tasarlanmalıdır. Düzenleme bu açıdan yetersiz kalmıştır.

• Her türlü engelin bir şekilde aşılabildiği dijital dünyada karar vericilerin önceliği, yasaklama, engelleme, sosyal mecraları terk etmeye teşvik gibi korunmacı politikalar yerine; eleştirel, talepkar ve rasyonel bir kullanıcı profiline erişmek üzerine kurulu özgürlükçü politikalar geliştirmek olmalıdır.
.Vatandaşlar, dijital okuryazarlığa daha fazla mesai harcamalı, dijital güvenlik tedbirlerini ihmal edilmemeli, internetin çok merkezli, çok sesli ve özgür doğasından faydalanırken eleştirelliği korumayı öğrenmelidir.
Vatandaşlar gördükleri içeriklerin, gerçeğin seçili bir parçasını yansıttığını bilmeli, farkındalıklarını diri tutmalı; en önemlisi iyi gazeteciliği desteklemeli, nitelikli ve güvenilir haberin maliyetini paylaşmaktan geri durmamalıdır.

• Türkiye’de yerel gelişmeleri ulusal gündeme taşıyan en büyük iki haber ajansından biri olan Doğan Haber Ajansı da satış kapsamındadır. Bugüne kadar seçimlerin izlenmesi açısından ikincil ve doğrulayıcı bir kaynak olarak görülen bu kurumun el değiştirmesinden kaynaklı kaygılar, olağan karşılanmalıdır. Bu durumda merkez medya dışında kalan kuruluşlara, yerel medyaya ve vatandaşlara büyük iş düşmektedir.
Yerel gelişmelerin ulusalda farklı görüş ve perspektiflerden ses bulabilmesi için medyada katılımcılık önemsenmeli, vatandaşlarla medya arasındaki bağın sıkılaşması için yeni metotlara odaklanılmalıdır.
Gazeteciler, meslek kuruluşları ve akademi, dijitalleşen dünyanın gerçekleri ve beklentilerine uygun üretim için güçlerini birleştirmeli, bunu yaparken demokrasi açısından mesleğin var oluş nedenine, ilke ve değerlerine, birikimine ve vatandaşa karşı sorumluluğuna sahip çıkmalıdır."