Politika

'Davutoğlu'nun başbakanlığı ancak bir 23 Nisan başbakanlığı olabilir'

Mehmet Altan: Davutoğlu'nun lideri Erdoğan şak diye emredecek, o da tak diye yapacak

25 Ağustos 2014 15:22

Mehmet Altan*

Bu siyasal İslamcılar kafa kesmekten tutun da, anayasa şişlemeye, iç tüzük bıçaklamaya kadar her suçu işlemeye, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ortasında semirmeye fevkalade teşneymişler…

Dün AKP resmi web sitesinde şöyle bir tanımlamaya rastladım:
‘Cumhurbaşkanı seçilen AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan …’
Anayasal düzenin siyasi iktidar tarafından nasıl ortadan kaldırıldığının bundan daha güzel ve somut belgesi olabilir mi?

Anayasa’nın 101. Maddesi’nin son fıkrası ne diyor?

‘Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.’
15 Ağustos’ta Yüksek Seçim Kurulu’nun Recep Tayyip Erdoğan’ın resmen cumhurbaşkanı seçildiğini açıklamasından itibaren Erdoğan anayasaya göre ‘başbakan, milletvekili ve AKP genel başkanı’ değildir.
Başbakan, Resmi Gazete’ye de ‘Alo Fatih’ yöntemiyle sansür uygulayıp, işlediği ‘anayasal suçu’ ortadan kaldırabileceğini sanıyor.
Ama ne mümkün…

xxxxxxxxxxxxxx

Boş kaldıkça anayasal suç işleyince, yasaların ırzına geçmek de, tüzükleri kezzaplamak da sıradanlaşıyor.
AKP resmi web sitesinden 21 Ağustos tarihli haberin başlangıç cümlesini okuyalım:

‘Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti MYK toplantısının ardından, partisinin 1. Olağanüstü Büyük Kongresinde genel başkan adayı olarak gösterilen kişiyi açıklamak üzere salona Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile geldi.’

Bu cümle, ‘resimdeki yedi yanlışı bulun’ türünden bir cümle…
Recep Tayyip Erdoğan anayasanın amir hükmüne göre artık başbakan, milletvekili ve AKP Genel Başkanı değil, bunu söyledik…

Bu anayasal suç.

Suç işledikçe iştahları öylesine artıyor ki Siyasal Parti Kanunu’yla kendi parti tüzüklerini de hacamat ediyorlar.
Siyasal Partiler Kanunu’nun 15. maddesi, ‘parti genel başkanı, büyük kongrece gizli oyla ve üye tamsayısının salt çoğunluğu ile seçilir. İlk iki oylamada sonuç alınamazsa, üçüncü oylamada en çok oy alan seçilmiş sayılır’ diyor.
Eski genel başkan ‘yerine başbakan atar’ demiyor.

Ayrıca, AKP iç tüzüğünün 74. maddesi Merkez Yürütme Kurulu görevlerini teker teker sayıyor, orada genel başkan ve başbakan belirleme yetkisi yok.

AKP iç tüzüğünün 78. maddesi, ‘ancak genel başkanlık boşaldığında vekil tayin etme yetkisini’ MYK’ya vermiş.
Genel başkanı belirleme ve seçme yetkisi ise partinin en üst karar merci sayılan büyük kongrenin.

O yetki madem rahatça gasp ediliyor, o halde 27 Ağustos’ta kongreyi toplamaya, zavallı delegeleri etkisiz ve yetkisiz birer notere döndürmeye ne gerek var? Söz hakkı bulunmayan bir kongrenin toplanması göstermelik olmaktan öte bir anlam taşıyor mu?

Koskoca parti kongresini bütünüyle işlevsizleştirip, kişiliksizleştirmeye de ‘disiplin’ diyorlar.
Emir vermeye, ast üst ilişkisine, disipline, tek sesliliğe, ‘komutanlığa’ sadece askerler meraklı sanıyorduk, meğer bu siyasal İslamcılar da ‘asker düzenine’ hayranlarmış. Yakında üyelerine üniforma da diktirirler. Siyah gömlekler yakışır mesela...

Anayasal düzenin vazgeçilmez unsurları diye nitelenen ‘siyasi parti’ bu mudur?
Sosyal bir organizma olmaktan çıkıp, tek bir adamın oyuncağı olmuş, piyes dekoru gibi siyasi parti mi olur?
Tarihte böyle birkaç parti görüldü. ‘Führer’leri, ‘Duçe’leriyle siyasi parti olmaktan suç örgütü olmaya geçiş yaptılar ama sonu kimse için hayırlı bitmedi.

xxxxxxxxxxxxxxxxx

Yılışık ve yüzsüz şamatacılar gurubunun ‘yaşa, varol’ naralarına rağmen Davutoğlu’nun başbakanlığı ancak bir 23 Nisan başbakanlığı olabilir.

Davutoğlu’nun ‘yürütmenin başı’ olacağına, bir inisiyatifi bulunacağına, kendi özgür iradesiyle bir kabine kurabileceğine inanan tek bir kimse var mı bu ülkede?

Mütebessim bir biçimde başbakanlık koltuğuna oturup, kendisine emredilenleri yerine getirecek.
‘Lideri’ şak diye emredecek, o da tak diye yapacak.

xxxxxxx

Anayasaya, yasaya ve parti tüzüğünü aykırı bir biçimde, üstelik de parti içi çoğulculuk kavramını tepeleyerek, parti örgütlerini ikna etmeden, demokratik bir ortamda diğer adaylarla genel kongrede yarışmadan, atanarak ‘genel başkan ve başbakan’ olmak, ciddiyeti ve siyasal onuru olan birinin kabul edebileceği bir durum mu?
Değil tabii.

Ama zaten Erdoğan ‘ciddiyeti ve siyasal onuru’ olan kimse de istemiyor etrafında. ‘Varlığını onun varlığına armağan edecek’ emir erleri istiyor.

‘Başbakanlık koltuğuna oturursam başbakanlığı da ben yaparım, yetkilerime sahip çıkarım, ben karar veririm’ diyebilecek biri AKP’de başbakan olabilir mi?

Başbakanlıktan vazgeçtim bakan olabilir mi?

Hadi ondan da vazgeçtim, üye olabilir mi?

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Aslında, anayasa, yasa çiğnenince, parti içi hukukun temel metni olan tüzüğün de çiğ çiğ yenmesi normal, ancak tüm bu rezaletleri denetlemekle görevli güya bir Cumhuriyet Yargıtay Başsavcılığı bulunuyor bu ülkede.
Eskiden AKP hakkında haksız davalar açarlardı.

Şimdi AKP bütün yasaları çiğniyor sesleri çıkmıyor.

Eskiden hukukçular haksız işlemler yaparak hukuku çiğniyorlardı, şimdi hukuki işlemleri yapmayarak hukuku çiğniyorlar.
Siyasal partileri yasaların içinde tutmak, onların yasaları çiğnemesini engellemek, yasalar çiğnendiğinde müdahale etmek hukukçuların görevi değil mi?
Hukukçuların, hukuku çiğnemediği bir dönem bu ülkeye ne zaman gelecek, o da ayrı bir muamma.

xxxxxxxxxxx

İçerde cebren ve hileyle anayasal düzen, yasa, tüzük yok edilse de, dışarıda bir mengene yavaş yavaş daralıyor.
Geçen hafta Almanya’nın, Türkiye’yi 2009’dan beri dinlediğinin anlaşılmasıyla patlayan ‘Koca Kulak’ skandalıyla, ‘Ankara-IŞİD İlişkisi’ne dair iddialar da ortaya saçıldı.

Terkisine İŞİD, El Nusra, Hamas, Müslüman Kardeşler’i alarak Ortadoğu’da Sünni Müslüman ekseninde halifelik ve padişahlık hayalleri kurmanın, bunu zorbalıkla yapmaya kalkmanın belgeleri ortalığa saçılıyor ise Allah sonrasını hayreylesin…

Ayrıca, devleti hukuksuzlaştırarak aynı Deniz Feneri skandalı gibi üstü örtülmeye çalışılan 17-25 Aralık ‘yolsuzluk ve rüşvet’ sürecini kapsayan çok önemli bir gelişme de var dışarıda…
Siyasal iktidar ‘hırsızı salıp, polisi yakalasa’ da, Tahran, İran’ı 200 milyar dolar dolandırmakla suçladığı Zencani’nin, Zarrab’la ortaklığının belgelerini buldu.
Ülke içinde yorganı çekip, ‘yolsuzluk ve rüşvet’ iddialarının kanıtlarını gizlemeye kalksan da, belli ki dışarıda gittikçe üstün açılıyor.

xxxxxxxxxxxxxxxx

Siyasal İslam’ın ürkütücü yüzü her alanda biraz daha belirginleşiyor…

Bunlar sözde ‘yaratılanı yaratandan dolayı seviyorlardı’ değil mi?

301 insanımızı göz göre göre katledildiği Soma faciası yüzüncü gününü geride bırakırken, iş kazaları, bu yılın ilk 7 ayında rekor kırdı.
İşverenlerin ihmali sonucu olan kazalarda bin 100 çalışan yaşamını yitirdi.
Ölenlerin 19’unu 17 yaşın altındaki çocuk işçiler oluştururken, en fazla ölüm gerçekleşen iş kolu 325 kişiyle madencilik oldu.

xxxxxxxxx

Çok merak ediyorum, ahirette, bu dünyada, içerde ve dışarıda acaba yargılanmaktan kurtulabilecekler mi?
Bana sorarsanız, çok zor… Hem de çok…

Girdikleri bu yasadışı yol mahkemeden başka hiç bir yere çıkmaz

Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır