Gündem

Perihan Mağden: Bir ibiş, bir geri zekâlı, bir arsız ve bir kahraman!

"Davutoğlu, kongreye kadar koltuğa yapışıp, veda ziyareti yapmadık kapı, namaz kılınmadık cami bırakmadı"

23 Mayıs 2016 12:52

*Perihan Mağden

Çok çok çok acayip bir vaka Davutoğlu!

Sırrı Süreyya Önder (Fatih Vural’a) verdiği mülakatta “Davutoğlu’nun Hitlervâri yöntemlere başvurma ihtimali, Tayyip Erdoğan’ın bu yöntemlere başvurma ihtimalinden daha fazladır.” demiş ya-

Aynen katılıyorum. Hem de yıllardır!

5 Mayıs’ta “İttir olur gidersin Kasımpaşamdan lan!’’ diye bunu görüşmemeye Sarayına çağırdı ya Erdoğan.

İnsan cebine istifa mektubunu koyar da gider; değil mi?

“Kapı açık / Arkanı dön ve çık!

Çoktaaan yedin kıçına tekmemi

Anlamıyo musun be dingit?’’

durumu olduğu bu denli BARİZKEN, yok efendim “yaptığı istişareler sonunda’’ istifa mektubuyla gitmemeye karar vermişmişmiş Davutoğlu!

Yaptığı “istişareler’’ filan da, Ömer Çelik ve benzerleriyle yapıldı.

Reisin has adamlarının “Topladın mı pılını pırtını; anca gidersin aslanım!’’ tarzı konuştukları, bu denli açık ve seçikken-

22 Mayıs’a kadar koltuğa yapışmayı marifet, basiret sanan bir acayip psikoloji!

“Gün doğmadan neler doğar! Belki ben de sonsuza dek başbakan olarak kalı kalıveririm!’’ diye düşünmediyse, ne olayım!

Sonra da Genelkurmay’dan YÖK’e veda ziyareti yapmadık kapı, Konya’dan Eyüp Sultan’a namaz kılınmadık cami bırakmadı.

En son kapıp megafonu helallik isterken; zor elinden aldılar megafonu da arabasına bindirdiler anladığım Eyüp Sultan Camii’nden!

O yüzden 1 ALÇAKLIK OYLAMASI telakki ettiğim Dokunulmazlık Oylaması esnasında AKPli oportünistlerin bunu görmezlikten gelip itip kakarak selfie çektirmesini filan, hiç de acıklı bulmuyorum.

“Aaaa, şuracıkta Arap Baharı patlak verdi: Hayde bre Erdoğan Neo- Osmanlı Sultanı olma sırası sana geldi!’’ diye gazı ve dumanı basmasaydı Erdoğan gibi bir vakaya-

Bugün yine beter durumda olurduk da (Erdoğan’da vardı her daim o tırmanıcı potansiyel) BU DENLİ beter durumumuzun müsebbiblerinden biri de (kendini dış politika jenisi zanneden) Dr. Davutoğlu’dur. Sizi temin ederim.

Bu arada, Zarrab kendine layık bir avukat bulmuş Amerika’da.

Belki de bu gerizekalı avukat, buradaki muhteşem avukatından taktik alıyordur Sarraf’ın!

Otel hizmetçisine tecavüz vakasında, eli şeyinde eski IMF Başkanını savunmuş olmak gibi referansları var avukat Brafman’ın.

50 MİLYON DOLAR GİBİ (sanığa karşı en ufak güven uyandırmayacak yükseklikte bir rakam!) sansasyonel bir kefalet önermekle kalmıyor, sanıkçığının ev hapsinde tutulma gerekçesi olarak 3 konu sıralıyor Dingil.

1- ‘Hayırsever’ Sarraf ( Başkan Erdoğan’ın DA kullandığı ifade Rıza’cığı için!) ne bağışlar, ne bağışlar yapmış meğer!

Öylesine verecen bir insanmış! (Buna haydan gelen huya gider, ya da zımni komisyon verme deniyor Halk Arasında.)

Aaa; Emine Erdoğan’ın kurucusu, yengesinin başkanı, Egemen Bağış’ın karısının bilmem neyi olduğu TOGEMDER’e bağış yapmalara doyamamış Sarraf. Mesela.

Hapiste bulunduğu yüz günde 12, hapisten çıktıktan sonraki haftada 7 banka havalesi yapmış Tombulder’e.

Doyamamış yani Başkan Erdoğan’ın muhteris (ben de! ben de dernekçilik oynicam!) karısının dernek azmanına bağış yapmalara.

Ve de derneğin Bağışçılar/ Bağışlar listesinde adı yok!

Yani aba altından sopa gösterip “Yakarım ulan sizi de!’’ yapmış da oluyor böylece. Erdoğan Familyasına.

17- 25 Aralık belgeleri yakamadı da, senin hapisten sallamaların mı yakacak Başkan Babanın başını? Be heyyy saföz Sarrafin!

Hiç bir hakikat, Lümpen Başkanla (yavru) kitlesinin arasına giremez! Onlar tencere, kapak.

2- Sağlığı pek çok fenaymış Tosuncuğun.

Bağırsak uru, mide ülseri, böbrek yakınlarında tümör; nasıl da habire doktor kontrolü gerekiyormuş.

Benim anladığım hipokondriyak bir anne kuzusu.

Ebru annesinin döven ve seven yakınlığından uzak kaldığı için, ağlaşıyor.

Ama Amerikan Hapis Sisteminin doktorlarına güveniyorum ben.

Sen de güven eyyyy Hayırsever Rızacin!

Sana kataraktlı gözleri gibi bakacaklardır muhakkak. Hem; başa gelen çekilir.

(Bi Türk, Makedon, İran Atasözü.)

3- “Zarrab’ın Ortadoğu’da tanınmış bir sanatçı olan Ebru Gündeş’le evli olduğunu ve kaçak duruma düşmesi halinde, hem evliliğini, hem de eşinin kariyerini mahvedeceğini aktaran Brafman, kaçması durumunda, eşinin uluslararası kariyerine de zarar vereceğini, eşinin bir kaçakla evli konumuna düşeceğini belirtti.’’

İşte BUNA 80 milyon karga güler! (AKPli kargalar da dahil.)

Sahi ne oldu o Arsızlar/ Yüzsüzler Kraliçesine?

Adamı Miami Hapishanesinde bıraktığı gibi buraya topuklamış, konser vermek için gittiği yerde özel uçağının önünde sırıtarak poz veriyordu en son?

Utanmazlar Konfederasyonu Gecelerinde, “Tüyemedi, enselendi gönlümün efendisi!’’ tarzı istek parçalarını seslendiriyordu.

Arzı endam ettiği Müslüman Sosyetesi düğününde, AKPli bakanlar bunu sahnede görünce, masaları filan devirip düğünden kaçmışlardı.

Yahu, sizin eseriniz, sizin sanatçınız! “Bağışları’’ hüpletirken memnundunuz hayırsever eşinden; yediği tüm herzelere “Rızanız’’ vardı da-

‘Kadıncağız’ “uluslararası’’ kariyerini düğünlerde sürdürürken mi kaçmayı akıl ediyorsunuz?

Bilmiyorum, belki de “underground’’ yerlerde, dehlizlerde / balolarda maskeli sahne alıyordur Gündeş varlığı.

Zira kimse onunla “uluslararası’’ kariyerinin arasına giremez, girmemeli!

Sıtma -dokunamaz- kaçar sesiyle söylemeli karıkoca ortak bestelerini!

Üç parçalı yazı oldu.

KAHRAMANIM da var bu hafta: ARZU YILDIZ!

MİT Tırları vakasında hakikatleri ortaya çıkardıkları için yargılanan savcıların savunmasını yayınladığı için hem hapis, hem de annelikten MEN cezası aldı!

Sizin haddinize değil Arzu Yıldız’ı annelikten men etmek.

Olanca cesaretiyle çıkıp “Hem anneliğime devam, hem gazeteciliğime’’ dedi. Ağızlarının (var mıdır herhangi bir organları?) payını verdi.

Benim kahramanım ARZU YILDIZ. Yılın gazetecisi. Annesi.

Annesi ve gazetecisi. Korkutamazsınız. Korkutamayacaksınız.

Hayatta en sevdiğim insanlardan biri olan Ruhi Su’dan, çocukken habire dinlediğim bir türkünün iki satırıyla bitiriyorum.

Başımıza musallat, tüm bu Kan Emicilere gitsin:

 

“Bir acayip derde düşmüş;

Hakka makbul olmak ister;

Halka menfur olmadan.’’


Bu yazı Nokta Dergisi'nde yayımlanmıştır