Gündem

Davutoğlu: Kobanê olaylarında asker görünsün istedim, 'Jandarmayı çıkarın' dedim

Davutoğlu: Psikolojiyi iyi yönetemezsek ülke bölünme noktasına gider. Ama biz psikolojiyi yöneterek, çözüm sürecini başarıya ulaştıracağız

23 Ekim 2014 15:57

Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye’nin birçok şehrindeki Kobanê eylemlerine ilişkin “Olayların olduğu gece baktım bir yerde polis yetersiz kaldı. Genelkurmay Başkanına Jandarmayı çıkarın ama müdahale etmesin dedim. Ben askerin kullanılmasına karşıyım. Ama asker görünsün istedim” dediğini aktardı.

Abdülkadir Selvi’nin Yeni Şafak’taki “Çözüm sürecinde ve Kobani'de neler oluyor” başlığıyla yayımlanan (23 Ekim 2014) yazısı şöyle:

 

Çözüm sürecinde ve Kobani'de neler oluyor

 

İki süreç iç içe geçti.

Kobani ve çözüm süreci.

İki süreçte bir birini doğrudan etkiliyor.

Önce Kobani.

200 Peşmergenin hafta sonu Türkiye üzerinden Kobani'ye geçmesi bekleniyor.

Bu geçiş nasıl olacak?

Savaşa gidiyorlar. Ağır silahlarla geçecekler. Ağır silah denilince akla tank, top gelmesin. Havan, roketatar, uçak savar ve makinalı tüfek kast ediliyor.

Karadan geçişle ilgili bir güzergah belirlenmiş. Ancak hava yolunun kullanılması da gündemde. Erbil'den Şanlıurfa'ya uçakla, oradan karayolu ile Suruç'tan Kobani'ye.

Erbil'den alınıp sınırı geçene dek bizim kontrolümüzde olacaklar.

Türkiye böylece Kobani'ye yardım edilmedi iddialarının önüne geçmiş olacak. Bu planlamaların daha önceden yapıldığı ancak devlet mekanizmalarının işleyişi nedeniyle gecikmenin yaşandığını da paylaşmak isterim. Keşke daha önce bu adım atılsaydı.

ABD, geçmişte El Kaide, şimdi ise IŞİD korkusu üzerinden bölgeyi dizayn ediyor. Özerklik ya da Türkiye'ye bağlanma seçeneklerini parlamentosunda tartışmaya açan Erbil yönetimi, IŞİD üzerine terbiye edilmeye çalışılıyor. Aynı zamanda ABD tarafından, Suriye, Irak ve Türkiye Kürtlerine, sizin haminiz biziz mesajı veriliyor.

Irak savaşında Türkiye'yi cephe ülkesi olarak kullanmak istediler. Şimdi ise bizi ısrarla kara harekatına sokmak istiyorlar.

6-8 Ekim kalkışmasının nedeni de PKK-Hizbullah çatışmasını hortlatmak için ısrarla HÜDA-PAR'cıların şehit edilmesinin arkasındaki plan da Türkiye IŞİD'e yardım ediyor propagandasının kaynağı da bu.

ABD ile geçen hafta içinde yapılan müzakereler tamamlandı. Perde arkasına ilişkin ulaştığım bilgileri paylaşmak istiyorum.

1-Eğit-Donat faaliyeti konusunda uzlaşmaya varıldı.

2-Üslerin kullanılması konusunda anlaşma sağlanamadı. ABD, İncirlik ve Malatya Erhaç Havaalanının operasyonda savaş uçakları tarafından kullanılmasını talep ediyor. Türkiye ise askeri amaçlı değil, insani ve lojistik amaçlı kullanım dışında kapalı.

3-Türkiye'nin kara harekatına girmesini başından beri talep eden ABD'ye bu konuda kesinlikle kapı açılmadı. O nedenle geçen hafta tamamlanan görüşmelerde bu konu masaya gelmedi.

4-Uçuşa Yasak Bölge: ABD, Uçuşa Yasak bölge önerisini ilginç bulmakla birlikte müzakerelerde bu konuya sıcak yaklaşmadı.

5-Güvenli Bölge: ABD, önerimizi müzakere edilebilir buldu. Ancak şimdilik zorunlu görmediği gibi bir sonuç ortaya çıktı.

Ancak IŞİD'le mücadele uzar, IŞİD, Irak'ta gücünü artırır, Suriye'ye yeniden yönelirse, bu durumda Türkiye'nin Irak ve Suriye'den olmak üzere 500 bin mülteci akını ile karşı karşıya kalabileceği tahmin ediliyor.

ABD o zaman U dönüşü yaparak, Uçuşa Yasak Bölge ve Güvenli Bölgeyi gündemine alır mı bilinmez ama müzakerelerde iki konuda da anlaşmaya varılamadı.

Gelelim Çözüm Süreci'ne.

Başbakan Davutoğlu iki gündür İç Anadolu ve Ege Bölgesi Milletvekilleriyle bir araya geliyor.

Öncelikle AK Parti Milletvekillerinin Başbakan'la ilgili gözlemlerini paylaşmak istiyorum.

Davutoğlu, akademisyen kökenli olmasını avantaja dönüştürmüş. Akil İnsanlar Heyeti üyeleri ile konuştuğumda da benzer gözlemlerde bulunmuşlardı. Başbakan sabırla dinliyor. Ve bir eğitimci duyarlılığı ile tane tane ve tüm ayrıntılarına girerek konuyu izah ediyor. Anlatıyor, ikna ediyor ve anlattıklarını bir bekraunt üzerine oturtuyor.

Örneğin çözüm süreci sorulduğunda hem güncel gelişmeler hakkında bilgilendiriyor hem de Osmanlı'nın bu soruna bakış perspektifinden, Cumhuriyetin uygulamalarından tarihi arka plan sunuyor. Bunları yaparken de tane tane konuşuyor.

Önce Kobani ve PYD konusunda söyledikleri.

'PYD, PKK'nın uzantısı ve bir terör örgütüdür. Bizim Kobani halkıyla ilişkimiz olur. Çünkü Kobani halkının huzur içinde yaşaması bizim için önemlidir. Bunun için de biz elimizden gelen gayreti sarf ediyoruz. Çünkü bizim vatandaşlarımızın akrabaları devlet olarak bizim de akrabamızdır'

Milletvekilleri çözüm sürecine ilişkin düşüncelerini de paylaşıyor, sorular soruyorlar. Hatta, 'Kobani bahane edilerek çıkarılan olaylar da gösterdi ki, çözüm süreci PKK'yı şımarttı' diyenler de çıkıyor.

'Vatanın birlik ve bütünlüğünü sağlamak silah ve güçle olmaz' diyor Başbakan.

'Silaha dönüldüğünde birlikte yaşama yara alır, sokakların bütünlüğü sağlanamaz'

Devam ediyor. 'Empati yapmamız lazım. Geçmişte bu tür hareketler silahla bastırıldı ama ülke ağır bedeller ödedi. Sabırlı olacağız'

Davutoğlu bir konuşmasında devletin iki elinden söz etmişti. Kudret eli ve şefkat eli.

Kime, ne zaman hangi eli kullanacağınız önemli.

Adını vermiyor ama tabloyu anlatıyor.

'Ama şiddete yönelik olarak yapılanlar da karşılıksız kalmayacak. Belli bir seviyede götürmemiz lazım. Olayların olduğu gece baktım bir yerde polis yetersiz kaldı. Genelkurmay Başkanına Jandarmayı çıkarın ama müdahale etmesin dedim. Ben askerin kullanılmasına karşıyım. Ama asker görünsün istedim'

Bu aşamada Davutoğlu'nun bir tespiti çok önemli:

'Psikolojiyi yönetmemiz lazım' diyor. Sonra izah ediyor: 'Psikolojiyi iyi yönetemezsek ülke bölünme noktasına gider. Ama biz psikolojiyi yöneterek, çözüm sürecini başarıya ulaştıracağız.'