Gündem

"Cumhuriyet’i hedef almış bu dava da ya düşecek, ya düşecek..."

"Adalet, hak, hukuk, insan hakları, demokrasi, gazetecilik, basın özgürlüğü bir bir ortaya çıkıyor"

29 Temmuz 2017 15:03

Cumhuriyet yazarı Şükran Soner "Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla tutuklanan ve tutuksuz yargılanan Cumhuriyet yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davanın ilk duruşmasında verilen ara kararı değerlendirdi. Geri dönüşü olamayacak ağır hukuksuzlukların toplumsal sonuçları olacağını belirten Soner "Sonrası 'ağır bedeller, cepheleşmeler, yargısız infazlar içinde, itirafçılar üretilerek bir şeyler çıkarsa çıkar, olmazsa davanın düşmesinin bedelinin ödetileceği bir başkaları bulunur...' hesapları yapılıyor. Tek ölçü, tehdit algısı odağına oturtulmuş Meclis içi ve dışındaki tüm demokratik muhalefet güçlerine olabildiğince etkin zarar vermek..." dedi.

Cumhuriyet gazetesi yazarı Şükran Soner'in "Cumhuriyet’i hedef almış bu dava da ya düşecek, ya düşecek..." başlığıyla (29 Temmuz 2017) yayımlanan yazısının tamamı şöyle: 

Hukuksuz, yargısız infaz içerikli, 9 aylık tutukluluktan sonra ilk kez mahkemeye çıkarılıp sorguları yapılan arkadaşlarımızın en azından tutuksuz yargılanmalarına ilişkin karar verilmeden saatler önce, teknik zorunluluk nedeniyle şu anda okuyor olabileceğinizi yazıyı yazmak zorundaydım. Haberin yetişebileceği saatten sonrası için değişiklik yapma hakkımı kullanmaya niyetli değilim... İktidarlarının en yandaşı medyada, gazetecilik etiği, hukuku üzerinden az çok kıdemli tüm gazeteciler, Liderliği kızdırmayacaklarını düşündükleri dozlarda yorumlarında, tüm arkadaşlarımız için tutuksuz yargılanma gereğinin boşuna altını çizmediler.. 

Ülkemizde tanıklık etmek zorunda kaldığımız tüm askeri, çoğunluk sivil iktidarların sivil darbe hukuku uygulamalarının bütününde, gazeteciliğin, basın, düşünce özgürlüğü, sonuç olarak aslında halkımızın gerçekleri öğrenme, hukuk devleti düzeni, bağımsız yargının işleyişinin katledildiği, laik Cumhuriyet, Kurtuluş, Kuruluş savaşımları destanlarının yazılımı Atatürk devrimlerinin doğrudan hedef alındığı yargılamalar içinde bu kadar vahim tablo ile yüz yüze gelinmemişti. Sonuçta ağır insan haklarına aykırı geri dönüşü olamayacak idamlar bir yana; Yassıada üç idam infazının intikamı adına 12 Mart’ta Deniz Gezmiş’lerin asılmış olmaları gerçeğini unutmadan.. İsterik idam sloganları attırılması, Meclis’ten geçerse onaylanacağı sözlerinden dersler çıkarmayı atlamadan...

Geri dönüşü olamayacak ağır hukuksuzluklar, insan hakları, özgürlükler üzerinden ödetilen ağır bedellerine karşın, tüm sivil-askeri darbelerin hukuksuz siyasal infazlarının kararlarının, vicdanlar adaletinin katında aklandığı gerçeğini, toplumsal sonuçları ile amaçlananlarla ters tepkili sonuçlar verdiğini unutmamalıyız... 12 Mart’ın aydınları hedef alan, göreceli hukuksal sonuçlar almaya yönelik MİT çabalarına karşın düşmesini, 12 Eylül’ün DİSK, Barış davaları izlemişti. Özal’ın liberalizm, 24 Ocak kararlarının uygulanabilirliği adına 12 Eylül darbesi, projeleri ile sivil otoriterleşme modeli olarak pazarlanması da kalıcı olamamıştı. Siyasal İslamcılık ön planda, ırk arkadan her türden alt kimlikle siyaset projesi ile, laik Cumhuriyetin yıkılması uluslararası projesi de, Partinin sivil liderliği korunuyor vitrininde sonradan FETÖ’cü terör örgütüne dönüşen Gülen Cemaati ortaklığı ile başlayan uzun süreçten günümüze, çarpıcı eksen sapmasında yeni ittifaklar arayışlarında, din-başka cemaatlerle ittifaklar ağırlıklı dönüşüm, zikzaklar çizilmesi aşamasında...

***

Doğal olarak Cemaat güdülemesi belirleyici TSK, yargı, eğitim, polis başta üst kamu gücü kurumlarının haksızlık, hukuksuzluklarına ilişkin kirli çamaşırlar ortalığa saçılınca, kurgu, yalan, sahte senaryolarla yaratılmış sivil darbe hukukunun davaları da bir bir düşmekte.. Vicdanlarda aklanılmış olunsa da, adalet adına yaralar ne kadarı ile sarılabiliyor?... 2. Silivri sivil darbe sürecinin çiçeği burnunda yargılamalarında adalet, hak, hukuk, insan hakları, demokrasi, gazetecilik, basın özgürlüğü adına bir bir ortaya çıkmaya başlayan gerçekler, şimdiden, İktidarları yandaşlarını bile sonuçları babında ürkütecek boyutlar kazanmış bulunuyor.. 
Arkadaşlarımızın üç aylık hukuksuz, infaz içerikli tutukluluğunun iddianamesinin bütünü üzerinden yaptığı ilk genel değerlendirmenin bütününde, basın hukuku duayeni, Av. Fikret İlkiz, “masumiyet karinesinin kişilere göre değiştirilemeyeceği” gerçeğinin altını çiziyor. Yargıçlar, İktidarları siyasi liderliği, AKP kadroları için zamanın ruhuna uygun değişimler, cepheleşmelerle, ilan edilmiş tarihler, savaşım, cepheleşme dönemlerine, itirafçılık vizyonlarına göre uygulanan çifte standartlardan yola çıkılarak, Cumhuriyet gazetesi, gazetecileri simge, tüm medyaya, basın, gazetecilik hak ve özgürlüklerine yönelik çifte standartların vahametine, somut olay örnekleriyle açıklık getiriyor. 

Cumhuriyet çalışanlarının beş günlük ilk sorgularının süreçlerinin ayrıntılı haberlerini izleyenlere anlatmaya çalışmak bile gereksiz, anlamsız.. İddianameler üzerinden ciddi kanıt toplama görüntüsü verebilecek bir altyapı çalışması bile 2. Silivri sürecinin yargılamasının mantığında yer bulmuş değil. Masumiyet karinesine, toptancı, önyargılarla suçlanan kişiler için kanıt aranması zahmetine katlanılmamış. İktidarları erk savaşları katında hesap sorulması sakıncalı görülenlerle hesaplaşmalar sonraya, kapalı kapılar arkasına bırakılarak yürütülen acımasız toptancı yargılamalarla, yıldırmalarla işin içinden çıkılması yolları aranıyor. Sonrası “ağır bedeller, cepheleşmeler, yargısız infazlar içinde, itirafçılar üretilerek bir şeyler çıkarsa çıkar, olmazsa davanın düşmesinin bedelinin ödetileceği bir başkaları bulunur..” hesapları yapılıyor. Tek ölçü, tehdit algısı odağına oturtulmuş Meclis içi ve dışındaki tüm demokratik muhalefet güçlerine olabildiğince etkin zarar vermek..