Gündem

'Cumhuriyet davası', 24 Temmuz'da: Suç uydurma çabasındalar!

"Gülen örgütlenmesini yazdığı İmam’ın Ordusu kitabı nedeniyle tutuklanan Ahmet Şık, bu kez de ‘FETÖ propagandası’ndan tutuklu"

23 Temmuz 2017 10:47

Cumhuriyet'in tutuklu yönetici ve yazarlarına yönelik olarak düzenlenen "operasyon"a ilişkin olarak gazetede yayımlanan yazı dizisinin beşinci bölümünde, muhabir Ahmet Şık ve yazar Kadri Gürsel'e yöneltilen suçlamalara odaklanıldı. "Suç uydurma çabası" içinde olunduğu ifade edilen yazı dizisinde, 
"Fethullah Gülen örgütlenmesini yazdığı İmam’ın Ordusu kitabı nedeniyle tutuklanan Ahmet Şık, bu kez de ‘FETÖ propagandası’ndan tutuklandı" dendi. 

Kemal Göktaş, Canan Coşkun, Sinan Tartanoğlu'nun imzasıyla yayımlanan dizide, 9 aydır tutuklu bulunan 'Cumhuriyet'çilerin hâkim karşısına ilk kez 24 Temmuz'da çıkacağı hatırlatıldı. 

"Suç uydurma çabası" başlığıyla Cumhuriyet'te yayımlanan haber şöyle:

Ahmet Şık, AKP ve Fethullah Gülen örgütünün ortaklığının yolunda gittiği günlerde, bu örgütün devlet içinde, özellikle güvenlik bürokrasisindeki örgütlenmesi konusunda önemli gazetecilik faaliyetlerine imza atan bir gazeteciydi. Sırf bu yüzden, 2011 yılında FETÖ’nün polis içindeki örgütlenmesini anlattığı ‘İmamın Ordusu’ başlıklı kitabını baskıya hazırlarken tutuklanarak 1 yıl 1 hafta cezaevinde kaldı ve basılmamış kitabı toplatıldı. Polis ve adliyede örgütlü FETÖ’cüler tarafından açılan Odatv davasının sanığı olan Şık, diğer gazetecilerle birlikte ancak Nisan 2017’de beraat etti. Şık, FETÖ’cülerin hazırladığı kumpas davasında beraat ettiği duruşmaya getirilirken yine tutukluydu. Üstelik Şık için tutuklama gerekçesi “FETÖ ve PKK propagandası yapmak” olarak açıklanmıştı. Ahmet Şık, 28 yıllık gazetecilik hayatı boyunca yaptığı haberler, yazdığı kitaplar nedeniyle siyasal iktidarın hedefinde oldu. Gazetecilik faaliyeti nedeniyle sistematik olarak haksız soruşturma ve kovuşturmalara uğradı. Son tutuklama kararında Şık’a “FETÖ ve PKK propagandası yapmak” suçlaması yöneltildi. Avukatlar, Ahmet Şık gözaltına alındığı sırada hangi terör örgütünün propagandasının yapıldığını sorduklarında aldıkları yanıt “Ağırlıklı olarak PKK” oldu. Oysa savcı gözaltında Ahmet’e “FETÖ propagandası” suçlaması yöneltti.

‘Büyük tutarsızlık’

Emniyet’teki sorguda Ahmet Şık’a “Kanaatinizi açıklayınız, ne düşünüyorsunuz” türünden sorular yöneltildi. Şık’ın bu sorulara yanıtları oldukça net olmasına rağmen savcılık tutuklamaya sevk yazısında Ahmet Şık’ın sorulara “kaçamak yanıtlar” verdiğini ileri sürdü. Bu, her ne olursa olsun Ahmet Şık’ı tutuklamaya kararlı bir tutumun yargı metnindeki görünümünden başka bir şey değildi. Ahmet Şık’ın hangi örgütün propagandasını yaptığına ilişkin kararlarda da tutarsızlık bütün soruşturmaya damgasını vurdu. Örneğin Şık’ın tutukluğuna yapılan itirazı reddeden İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği 2 Mart 2017 tarihli kararında suçu “FETÖ ve PKK propagandası” olarak tarif ediyordu. Oysa bu tarihten sadece bir ay sonra hazırlanan iddianamede suçlama konusu değişecek ve FETÖ yerine DHKP-C gelecekti.

İşte o sorular

Şık’ın daha önce soruşturulan ve takipsizlik kararı verilen Mehmet Selim Kiraz’ı öldüren DHKP-C’lilerle rehin alma eylemi sürerken yaptığı röportaj uzun süre yandaş basın tarafından Şık aleyhine kullanıldı. Oysa Şık, röportaj sırasında bir gazetecinin yapabileceği kadar, eylemin meşruluğunu sorgulayan ve yanlış olduğunu ifade eden sorular yöneltmişti. Şık, savcılığın “DHKP-C’ye yardım” iddiasını yöneltmesine neden olan röportajda “Silahlı eylem yapmak adaleti sağlar mı?”, “Talep karşılanmazsa savcı Bey’i cezalandıracağınızı söylüyorsunuz. Bu meşru mu?”, “Savcının sağlık durumu nasıl? Kendisiyle konuşabilir miyiz?”, “Kendisinin Berkin Elvan’ın faillerinin bulunması için çaba harcadığına ilişkin haberler var medyada?”, “Berkin Elvan’ın öldürülmesi kamuoyunun geniş kesimi tarafından zaten tepki toplamıştı. Cenazesine katılan yüz binlerce kişi de bu haksızlığa isyan etmişti. Eyleminiz bu meşru zemini ortadan kaldırmıyor mu” sorularını sormuştu. Şık’la ilgili dosyada hukukun ‘yapboz’a dönüştürüldüğünü ortaya koyan belgeler çıktı. İddianamede, Şık’a, Çağlayan Adliyesi’nde savcı Mehmet Selim Kiraz’ı rehin alan DHKP-C’lilerle rehin alma eylemi sürerken telefonda yaptığı görüşmeyi haberleştirmesi nedeniyle “terör örgütüne yardım” suçlaması yöneltildi. Oysa Şık hakkında 2 yıl önce bu söyleşi nedeniyle açılan soruşturmada savcı Umut Tepe “suçu ve suçluyu övmek” kapsamında yürüttüğü soruşturmada takipsizlik kararı vermişti. Bu söyleşi, Ahmet Şık hakkında Cumhuriyet soruşturması kapsamında gözaltı ve tutuklama kararları verildikten sonra yeniden devreye sokuldu. Cumhuriyet soruşturmasında Şık’ı sorgulayan savcı Fahrettin Kemal Yerli, özellikle troll hesaplar tarafından Şık’ı hedef göstermek için kullanılan bu söyleşi ile ilgili sorular yöneltti. Şık ve avukatları ise söyleşi hakkında takipsizlik kararı verildiğini hatırlatarak bu konuda yeni bir suçlamada bulunulamayacağını belirtti. Bunun ardından 2 yıl önceki takipsizlik kararını veren savcı Tepe, Sulh Ceza Hâkimliği’ne başvurarak takipsizlik kararının kaldırılmasını istedi ve mahkeme de kaldırdı. Üstelik savcı Tepe’nin kanundaki düzenlemeyi aşmak için ileri sürdüğü ‘yeni delil’ ise Şık’ın HTS kayıtları oldu. Oysa zaten Şık militanlarla telefonda görüştüğünü haberinde yazmış ve ifadesinde de söylemişti.

Tek cümlesi nedeniyle tutuklu

Kadri Gürsel, 10 Mayıs 2016’dan tutuklandığı tarihe kadar Cumhuriyet’te köşe yazıları yazıyordu. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Türkiye Ulusal Komitesi Başkanı olan Kadri Gürsel, 20 Eylül 2016’dan itibaren köşe yazarlığının yanı sıra gazetenin yayın danışmanlığı görevini de üstlendi. Cumhuriyet’e yönelik soruşturmanın başlatıldığı gün öğle saatlerinde evinde arama yapıldığını duyunca evine giden Gürsel, burada gözaltına alındı. Buna rağmen Gürsel de diğer Cumhuriyet yazar ve yöneticileri gibi tutuklanmaktan kurtulamadı. Üstelik soruşturmanın başında gözaltına alınacaklar listesinde ismi yer almayan Gürsel’in nasıl listeye eklendiği de bilinmiyor. Yıllarca televizyonlarda ve köşesinde Fethullah Gülen örgütünü eleştiren ve tehlikelerine dikkat çeken yazılar kaleme alan Gürsel, tek bir köşe yazısındaki bir ifade nedeniyle “FETÖ’ye yardım etmek” suçlamasıyla tutuklandı. Gürsel’in karşısında televizyon ekranlarında FETÖ’nün sözcülüğünü yapan Hüseyin Gülerce ise Gürsel’in yargılandığı bu davada tanık olarak çıktı karşımıza. Gürsel ile Gülerce’nin televizyon ekranlarındaki tartışmasına ilişkin video bu yüzden izlenme rekorları kırıyor. Cezaevinde görüştüğü milletvekillerine “Ben içerideyim, FETÖ’yü cansiperane savunan Gülerce, tanık. İddianamenin ironik tarafı tam da bu” diyen Gürsel’e yöneltilen suçlama ise 12 Temmuz 2016’da yayımlanan “Erdoğan Babamız Olmak İstiyor” başlıklı köşe yazısındaki şu cümle idi: “Madem Erdoğan zorla babamız olmak istiyor, o halde Türkiye’nin bütün ihtiyacı, Tunus’taki diktatörün devrilmesine yol açan kıvılcımı çakan Muhammed Buazizi gibi asi bir evlattır. Yanlış anlaşılmasın, Buazizi gibi kendisini yaksın demiyorum, bir sigara yaksın ve yeter ki söndürmesin. Sigara sağlığa zararlı bir alışkanlıktır; kötü bir baba ise sigaradan daha da zararlıdır.” Gürsel, savcılıkta verdiği ifadede ‘bilirkişinin’ bu ifadesini suç olarak göstermesi ve savcının da kendisine soru olarak yöneltmesine isyanını şu cümlelerle ifade etti: “Erdoğan babamız olmak istiyor şeklindeki yazılarım siyasi mizah yazısıdır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın sigara konusundaki kişisel yaklaşımı eleştirilmektedir. Bu, bir mizah yazısıdır. Buradan darbeyi meşrulaştıran nasıl bir mantık üretildiğini hayretler içerisinde görüyorum.”

ByLock saçmalığı

Savcılığın iddianamesinde, bu yazı ile ilgili “darbeden 3 gün önce yani 12 Temmuz 2016’da, ‘Erdoğan Babamız Olmak İstiyor’ başlıklı yazısında açıkça ve doğrudan Cumhurbaşkanı’nın şahsını hedef alarak Türkiye’de otoriter bir rejim bulunduğu algısını yaratmaya çalıştığı” iddiası yer alıyordu. Cumhurbaşkanı’nı eleştirmek ve “Türkiye’de otoriter bir rejim olduğu algısını yaratmaya çalışmak” savcılık tarafından suç kabul edilmişti. Gürsel’e iddianamede yöneltilen bir başka suçlama ise 92 ByLock kullanıcısı ve haklarında FETÖ soruşturması olan 21 kişiyle iletişim kurduğu iddiasıydı. Oysa HTS kayıtlarının incelemesiyle bu iddianın da tamamen dayanaksız olduğu ortaya çıktı. 7 Ocak 2013 ile 20 Ağustos 2016 tarihleri arasındaki iletişimin HTS kaydı dökümüne göre 92 ByLock kullanıcısı şüpheliden 84’ünün Gürsel’le kurduğu irtibat cep telefonuna bir kereye mahsus olmak üzere art arda gönderdikleri 2 SMS’ten ibaretti. Gürsel bu SMS’lere bir cevap vermemişti. 27 Temmuz 2014’ten bir gün önce akşam saatlerinde, kendilerini “operasyon mağduru polis yakını” olarak tanıtan ve daha sonra ByLock kullanıcısı oldukları ortaya çıkan 2 kişi Gürsel’i cep telefonundan aramış ve sonra gelen aramaların ve çağrıların hiçbirine cevap vermediği için, ertesi günden başlayarak SMS bombardımanına tabi tutulmuştu. Gürsel, HTS kayıtlarına ilişkin açıklamasında 5 gün içinde SMS bombardımanına tabi tutulmasını “bağımsız ve eleştirel bir gazeteci olmasından kaynaklandığını düşündüğünü” ama bu konuda destek alma çabalarının hiçbir sonuç vermediğinin de ortada olduğunu kaydetti. Gürsel’e yöneltilen ByLock kullanıcılarıyla irtibat suçlamasında telefonla görüştüğü sadece 3 kişi vardı. Gürsel bu üç kişinin Fethullahçı olduklarını tüm Türkiye gibi kendisinin de bildiğini ancak telefonlarında ByLock programının kayıtlı olduğunu bilemeyeceğini söyledi. ByLock kullanıcısı olmamakla birlikte, hakkında FETÖ soruşturması açılmış 21 şüpheli ile de irtibatlı olmakla itham edilen Gürsel, “Bunlar arasında beni 7 Nisan’da Ceyhan’dan aradığı ve 32 saniye konuştuğum görünen FETÖ şüphelisi emekli bir müezzin ile Fethullahçı olduğu herkesçe bilinen ve yaklaşık 20 yıldır tanıdığım bir medya mensubu var. Listede, kamuoyu ve medya çevresinin yakından tanıdığı, gazeteci ve yazarlar olduğu gibi hiç tanımadığım, beni bir kez aramış veya mesaj atmış birkaç kişi de bulunuyor” diyerek iddiaların yersizliğini ortaya koydu.

Emre İper’in 108. günü

Silivri hapishanesinde 12 Cumhuriyet çalışanı yatıyor. Yarın bunlardan 11’i mahkeme karşısına çıkacak ve dokuz ay sonra nihayet yargılama başlayacak. Tutuklu 12. Cumhuriyetçi gazetemizin muhasebe sorumlusu Y. Emre İper ise bu fırsattan mahrum. O Silivri’deki hücresinde tek başına hakkında bir iddianame yazılmasını bekleyerek 108. gününü tamamlayacak. İper’in ne zaman yargıç karşısına çıkacağı bilinmiyor. “Telefonunda ByLock” var yalanından başka tutuklama gerekçesi olmadığı halde, İper’in telefonunda ByLock olup olmadığı savcılık tarafından saptanmadı. İper’in telefonunun taraması, ByLock konusunda mahkemelerce resmen bilirkişi olarak kabul edilen bir uzman tarafından yapıldı ve “Kesinlikle ByLock yoktur” raporu verildi. Ancak savcılık bu raporu geçerli saymadı ve Polis Bilişim Laboratuvarı’nın rapor vermesi gerektiğini savundu.