Politika

'Cumhurbaşkanlığı Külliyesi israfsa Anıtkabir veya Atatürk heykelleri de israf değil miydi?'

Özlem Albayrak: 'Harun gibi gelip Karun gibi oldular' savının altını dolduracak yalanlar üretmekten müteşekkil bir 'Saray' söylemini işletiyor muhalifler

01 Temmuz 2015 14:58

Yeni Şafak yazarı Özlem Albayrak, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın  yüksek maliyeti ile tartışma konusu olmasına ilişkin olarak, "Cumhuriyet'in ilk yıllarında Mussolini'nin heykeltıraşı olan Canonica'ya yaptırılan Atatürk büst ve heykellerine harcanan paraları ne yapacağız?" diye sordu. Albayrak, “750 dönüm üstüne yapılmış olan ve savaş sonrası açlıktan, hastalıktan kırılan o dönemki Türkiye bütçesini sarsmış olan Anıtkabir'i inşa etmek israf değil miydi?” dedi.

Albayrak'ın Yeni Şafak'ta "Atatürk heykelleri de israf değil mi?" başlığıyla yayımlanan (1 Temmuz 2015) yazısı şöyle:

Uzun bir süredir Beştepe Külliyesi hakkında bitmek tükenmek bilmeyen saldırıları izliyoruz. Biri bittikçe diğeri başlayan, biri yalanlandıkça öteki sökün eden düşmanlığı…

Önce Beştepe Külliyesi'nin “kaçak” olduğuna dair şayialar ortaya atıldı, buna Danıştay kararıyla cevap verildi. Ardından ısrarla “Saray” diye anılan yapının maliyeti sorgulandı. Bu sorular da cevaplandı. Ama kimse tatmin olmadı. Daha sonra Külliye'nin aylık giderleri dile dolandı; abartı kelimesinin tanımlamada kifayetsiz kalacağı bilgiler birer çamur topuna dönüştürülüp atıldı; tabii olarak değdiği yerde izi kaldı.

Daha sonra tuvaletlerin altın kaplama olduğu tezviratı geldi, ardından Külliye'de kullanılan bardakların fiyatı sorgulandı, oysa o bardaklar önceki Cumhurbaşkanları döneminden kalmaydı. Daha sonra, basına servis edilen fotoğraflarda yer alan büyük yemek masasına geldi sıra. Hatta Ankara Mimarlar Odası Başkanı Tezcan Karakuş fiyat bile biçti masaya, göz kararıyla 240 bin lira eder, dedi; oysa art niyetle bakan gözün yanılması mukadderdi; masa sadece 4 bin 600TL'ydi.

Aynı kişi Beştepe Külliyesi'ndeki iftar daveti için çıkardığı 6.5 milyon TL'lik faturanın yalanlanması, Cumhurbaşkanlığı'ndan davette kişi başına düşen harcamanın 30 TL civarında olduğu bilgisinin paylaşılması üzerine, kem-küm etti ama özür dilemedi; utançtan insan içine çıkamaz hale gelmesi gerekirken ekranlara çıkıp “yanılmışız” diyebildi. Kamuoyunu manipüle ettiği, Erdoğan'a açıktan iftira atabildiği halde bildiğim kadarıyla ceza filan da almadı.

Şimdilerde Külliye'de düzenlenen iftar sofralarına sardırılmış durumda. Ramazan'dan sonra sıranın neye geleceği ise meçhul.
Bekleyip göreceğiz.
Anlayacağınız tamamen israftan, devletin parasını saçıp savurmaktan; “Harun gibi gelip Karun gibi oldular” savının altını dolduracak yalanlar üretmekten müteşekkil bir “Saray” söylemini işletiyor muhalifler ve yalanlanmalar bu güruhu asla durdurmuyor.
Oysa madem mesele devletin parasını har vurup harman savurmamaktı; şöyle düşünenler de çıkabilirdi: “750 dönüm üstüne yapılmış olan ve savaş sonrası açlıktan, hastalıktan kırılan o dönemki Türkiye bütçesini sarsmış olan Anıtkabir'i inşa etmek israf değil miydi?”. “Sözkonusu 'Ulu önderimiz' olsa bile, bu dünyadan göçüp gitmişler ölümde eşitlendiğine göre, kabir dediğinin de daha mütevazı olması gerekmez miydi?”

Üstelik Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaptırdığı Beştepe Külliyesi, yıllar boyunca kullanılacak bir bina. Erdoğan'a ait değil, Külliye'yi O'ndan sonra seçilerek Cumhurbaşkanı olacak olan devlet başkanları da kullanacak. Neden hala Beştepe Külliyesi, Erdoğan'ın kendi şahsı için inşa ettirdiği bir “Saray” olarak algılanmaya ve öyle yansıtılmaya devam ediliyor ki?..

Madem israftan, halkın vergilerinin hesabının sorulmasından sözediyoruz; her şehirde, her ilçede, her bucakta, hatta her köyde, irili ufaklı olmak üzere mutlaka ama mutlaka bulunan; ilk örnekleri Cumhuriyet'in ilk yıllarında Mussolini'nin heykeltıraşı olan Canonica'ya yaptırılan Atatürk büst ve heykellerini ne yapacağız? Birileri de kalkıp bu heykellere dökülen paranın ülke ekonomisini etkilediği ve hepsinin eritilip kullanılması gerektiğini söylerse, ne yapılacak mesela? Bir fikriniz var mı?

Erdoğan'ın “suçu”; 90 yıldır seçilmişleri denetlemeye yarayan bir vesayet sübabı olarak tasarlanmış Cumhurbaşkanlığı rolünü oynamamak oldu. Zira, ne Türkiye artık vesayetle yönetilmesi gereken bir ülkeydi, ne de Erdoğan diğer Cumhurbaşkanları gibiydi. O, her şeyden önce, Türkiye'nin halk tarafından doğrudan seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı'ydı ve öyle davrandı. Oysa arzu edilen tasarım bu değildi.

Beştepe üzerinden Erdoğan'a yönelen bitmek bilmeyen düşmanlığın ardındaki sebeplerden biri de bu galiba…