Gündem

Erdoğan'dan NATO'ya: Bizim terör örgütü ilan ettiğimiz örgütlerin ellerinde dostlarımızın silahları çıktı

"İslam düşmanlığı sınırları aşıyor"

21 Kasım 2016 12:21

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, NATO Parlamenter Asamblesi Sonbahar Genel Kurulu'nda Batı'nın bölgedeki politikasını eleştirerek, "Dost acı söyler. Bilir misiniz Irak'ta ve Suriye'de bizim terör örgütü olarak ilan ettiğimiz örgütlerin elinde dostlarımızın silahları çıktı" dedi. "Bu silahlar, seri numaralarına varıncaya kadar bizde mevcut" diyen Erdoğan, "Bunları kendilerine söylediğimizde hiç ilgilenmiyorlar" ifadesini kullandı. "Türkiye, terör örgütleriyle dünya arasında bir set gibidir" diyen Erdoğan, "Biz bu mücadele başarısız olursak, teröristler tıpkı bir sel gibi dünyayı kana bulayacaktır" diye konuştu.

Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

Kapsamlı güvenlik anlayışının arttığı günümüzde diyalog ve iş birliği geliştirmeye her geçen gün biraz daha ihtiyaç duyuyoruz. NATO üyesi ve gözlemci ülkeler olarak içinde bulunduğumuz bu zor süreci hakkı, hukuku, adaleti güçlendirerek geride bırakabilirsek kendimize ve tüm dünyaya katkıda bulunuruz. Aksi durumda ortaya çıkan dengesizlik, tüm dünya için felaketin habercisi olur. 

NATO parlamenter asamblesinin 62. genel kurul toplantısının İstanbul'da yapılmış olması başlı başına mesajdır. Tüm dünyanın dikkatinin Ukrayna2dan Libya'ya, Suriye'ye odaklandığı şu dönemde burada toplanmamız çok önemlidir. Türkiye, NATO'nun gündeminde de üst sıralarda yer alan buhranlarla baş etmeyi günlük hayatının bir parçası haline getirmiştir. Krizlere kayıtsız kalınmadığının işareti haline dönüştürmeliyiz. 

Tiran'da mayıs ayında yapılan oturum, Varşova zirvesi öncesinde delegelerimiz için önemli bir istişare ortamı sağladı. Güçlendirildiğine inanıyorum, unutulmamalıdır ki NATO hiçbir zaman ortak tehditlere karşı kurulmuş bir savunma örgütü olmamıştır. NATO, demokratik değerleri geliştirme gayretinde olan ülkeleri bir araya getirmiş bir örgüttür. 
Türk milleti, demokrasiye bağlılığını 15 Temmuz'da canı pahasına göstermiş bir ülkede gerçekleşmiştir. O gece tüm dünya, terörün yeni bir yüzüne şahit oldu. Türk milleti, hangi siyasi görüşten olursa olsun sokaklara dökülerek darbecilerin karşısına dikildi. TBMM'yi bombalama hainliğini gösteren teröristlere en güçlü cevabı aziz milletimin seçilmiş temsilcileri verdi. Medyamız yayını kesmeyerek birlik ve beraberlik çağrımızı halka ulaştırdı. Türk milleti, demokrasiye bağlılığını bir kez daha ispatladı. Şahsım, bakan arkadaşlarım ve milletvekillerimiz... Şu an burada sizlerle birlikteysek milletimiz sayesindedir. FETÖ ile amansız mücadelemiz sürüyor. 248 evladını kaybeden aziz milletimize karşı bu bizim en büyük vazifemizdir. 

21 Temmuz'da ilan ettiğimiz OHAL çerçevesinde darbe girişiminin izlerini silmek için gereken her türlü önlemi alıyoruz. Demokrasinin korunması için başlatılan bu süreç, anayasal sınırlar içerisinde sürdürülüyor. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ülkemizden desteğini esirgemeyen dostlarımıza bir kez daha teşekkür ediyorum. Terör örgütlerinden kaynaklanan tehdit hepimize yöneliktir, mücadelenin de ortak verilmesi gerekiyor. Terör örgütleriyle mücadelemizde desteğinizi bekliyoruz. Propaganda yapmalarına, tehdit ve haraç toplamalarına engel olmanızı istiyoruz. Özellikle AB'nin terör örgütü olarak ilan ettiği PKK'nın AB üyesi ülkelerde çok rahat dolaşmasını, terörist başının posterleriyle, parlamento binasının koridorlarında cirit atmalarını terör mağduru bir ülke olarak hazmedemiyoruz. Eğer gerekli tedbir alınmazsa, bir gün bumerang gibi dönüp dolaşıp onları vuracaktır. Fransa'da, Belçika'da olanları biliyorsunuz, bunların hepsi duyarsızlığın geri dönüşümüdür. 

Türkiye olarak terörizme karşı yürüttüğümüz mücadelede daha güçlü bir desteğe ihtiyaç duyduğumuzu ifade etmek mecburiyetindeydim. İkircikli tutuma sahip olan tüm ülkeler bunun bedelini kendi toprakları içinde ödeyecektir. Türkiye'nin ikazlarına kulak verilmesini özellikle tavsiye ediyorum. Biz bu tecrübeyi vatandaşlarımızın canı pahasına edindik. Terör örgütlerine kol kanat geren ülkeleri, Türkiye'nin bu çağrısına kulak vermesini rica ediyorum. Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok, biz sadece tecrübelerimiz ışığında terör örgütlerini kaynağında imha etmeye çalışıyoruz. Türkiye, terör örgütleriyle dünya arasında bir set gibidir. Biz bu mücadele başarısız olursak, teröristler tıpkı bir sel gibi dünyayı kana bulayacaktır. Gelin bu seti zayıflatmak yerine güçlendirin. Terörizmle mücadelede verilen her destek, o ülkenin kendi geleceğini sağlama alma açısından önemlidir.

1952'den bu yana üyesi olduğumuz NATO, 21. yüzyılın sorunlarıyla mücadele etme kapasitesinde olduğunu ispatlamak zorundadır. Soğuk savaşın sona erdiği dönemde, NATO'nun gereğinin ortadan kalktığını öne sürdüler, hatırlayın. NATO bünyesinde ikinci büyük orduya sahip olan Türkiye, soğuk savaş döneminde vazgeçilmez bir parça olmuştur. Uluslararası barışın korunmasına yönelik faaliyetlere her türlü desteği vermeyi de sürdürüyoruz. Türkiye, bu krizler karşısında verdiği mücadelede hem kurumsal olarak NATO'yu hem de üye ülkeleri haklı olarak yanında görmek istiyoruz. Suriye'deki krizin başından bu yana çözümden yana yer aldık. İnsani sorunların çözümleri konusunda hiçbir fedakarlıktan kaçınmadık.


Şu ana kadar yapmış olduğumuz harcamalarda, bizlere söz verilen destekler de maalesef cüzi bir miktarda kaldı. Ayrıca sınır hattımızın öteki tarafındaki Suriyelileri de ölüme terk etmedik, acil insani yardımda bulunduk. Türkiye'nin böylesi kudretli olması, diğer ülkeleri de korudu. Avrupa'ya mülteci akını söz konusu olduğunda diğer ülkeler panikledi. Kimse rahat rahat kapısını açarak "Ne kadar gelirse gelsin biz alırız" demedi. Biz kapımızı açık tutmak zorundayız. Çünkü onlar insan, biz o insanları bombaların altında bırakamayız. Aylan bebeği dergi kapağına taşıdıklarında feryad ederler, burada gelip timsah gözyaşı dökerler. Biz sadece bu olayı bu şekilde değerlendirmiyoruz, biz tavır koyarak yaşıyor, onların yanında yer aldığımızı ifade ediyoruz. Yalnız bırakılmamış olmamız çok acı bir durumdur.

İlgili ülkeler gücenmesin, dost acı söyler. Bilir misiniz Irak'ta ve Suriye'de bizim terör örgütü olarak ilan ettiğimiz örgütlerin elinde dostlarımızın silahları çıktı. Bu silahlar, seri numaralarına varıncaya kadar bizde mevcut. Bunları kendilerine söylediğimizde hiç ilgilenmiyorlar. "Bunlar eski dönemde verildi" diyorlar, "Biz PKK'yı, YPG'yi terör örgütü olarak kabul etmiyoruz" diyorlar. DEAŞ'a karşı savaşıyormuş. O zaman El Nusra'yı da terör örgütü olarak kabul etme. Biz, bu bölgenin nabzını en iyi tutan ülkeyiz, bu bölgenin ne olduğunu, tarihini en iyi anlatacak olan biziz. Çünkü onlarla bizim tarihi, kültürel, her türlü birlikteliğimiz var. Akrabalığımız var. Halep'i görüyorsunuz, vuranlar belli. Halep'tekilerin Gaziantep'tekilerle, Kilis'tekilerle akrabalıklarının olduğunu Batı biliyor mu? Bizim canımız yanıyor, canı yanmayanlar herhalde televizyon ekranlarına bakıp sadece ah vah ediyor.

Dar görüşlü yönetimlerin tetiklediği kutuplaşmalardan beslenen terör örgütleriyle mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Bizler sınırda ciddi tehditler aldık. DEAŞ'tan, PKK'dan, YPG'den... Eğer Türkiye, ÖSO ile birlikte Suriye'ye girdiyse sebebi bu tehditi ortadan kaldırmaktır. "Gelin, terörden arındırılmış bölge ilan edelim" dedik yıllarca. Ne yazık ki bize gayet güzel dedikleri halde, hala bu işi sürüncemede bıraktılar, bu güne kadar geldi. Temenni edelim ki bundan sonraki süreçte başta ABD olmak üzere bunu yeniden ele alarak terörün belini kırar, bir NATO ülkesi olan Türkiye terörden arındırılmış olur. 

Aynı şey Irak için de geçerli. Yabancı teröristlerin alana gidişini kesmek için her türlü önlemi alıyoruz. Çok güçlü tarihi bağlarımızın bulunduğu Kırım'daki insan hakları ihlallerini takip ediyoruz. Kırım'ı bizden ayrı düşünemeyiz. Rusya ile 24 Kasım sürecinden sonra gelişen ilişkilerimizde olumlu bir ivme kazandık. Bunun bölgesel ilişkilere de olumlu yansıyacağını düşünüyoruz.

2001 yılından bu yana gerçekleştirdiğimiz 1 milyar dolar değerindeki projelerle Afganistan'ın yeniden inşasında ciddi katkılarda bulunduk. Bu örnekleri artırmak mümkün. Türkiye, bölgesel huzurun sağlanması konusunda aktif politikalar geliştirmeye devam edecek.

BM'nin yeniden yapılandırılması gerektiğini bir kez daha vurgulamak isterim. Hala da güzel işler yapıyorlar. Örneğin 2030 sürdürülebilir kalkınma gündemi hayata geçirilmeye başlandı, Paris antlaşması imzalandı. Tarihinde ilk defa düzenlenen Dünya İnsani Zirvesi'nde herkes için ortak gelecek inşa etmede ortak sorumluluk üstlenme iradesi ortaya kondu. Ancak BM'nin Suriye krizinde etkin bir mücadele sergilemediği de değiştirilemez bir gerçek. Şunu artık anlayalım, BM krizlerle etkin mücadele edemiyorlar, yapılandırılması kaçınılmaz bir görev haline geldi. Sayın Ban Ki-Moon görev süresi boyunca BM reformu ve barışı koruma faaliyetlerinin etkin hale getirilmesi konusunda çeşitli adımlar attı. BM yeni bir yapıya ulaştırılmadıkça bu adımlar amacına ulaşmayacaktır. Her fırsatta dünya beşten büyüktür derken, işte bu gerçeği anlatıyorum ve anlatmaya devam edeceğim. İkinci dünya savaşı şartları içerisinde atılan adımlarla bugünü yönetmek mümkün değildir. 196 ülkenin burada hakkı vardır, beş tane daimi üye, ve bu üyelerden bir tanesinin vereceği karar tüm dünyayı bağlayamaz. BM Güvenlik Konseyi'nin daha demokratik ve daha şeffaf hale getirilmesi, dünya krizlerinde daha büyük sorumluluk alacak bir yapıya kavuşturulması gerekiyor.

Uluslararası toplum olarak zor bir dönemden geçtiğimiz bir gerçektir. Ancak bunların aşılamayacak sorunlar olmadığını düşünüyorum. Bizler iş birliği ve dayanışma içinde hareket ettiğimiz sürece, önümüze çıkan sorunlar karşısında güçlü bir tavır sergileyebiliriz. Elbette asıl sorumluluğumuz çocuklarımızadır, gelecek nesilleredir. Onların güvenli bir dünyada yaşaması için tüm bu zorlukları aşmak zorundayız.