Gündem

Çölyak Komisyonu'nda AKP 'İslami ölçüt' istedi: Domuz jelatinini zaten tıp da istemiyor

CHP'li İrgil: İslam tıbbı, Hristiyan tıbbı, Budist tıbbı diye bir şey yok

05 Ekim 2017 14:55

Çölyak Hastalığının Sebep ve Sonuçlarının Araştırılması Komisyonu’nun dün (5 Ekim 2017) yapılan ilk toplantısında geleneksel tedavi yöntemlerini savunan AKP’liler,  “Domuz jelatinini zaten tıp da istemiyor, bitkisel jelatin kapsamına biz hep geçtik” dedi. 

CHP’lilerin tıbbın  evrenselliğini  tartışarak anlattıkları komisyonda, “Onkoloji doçentiyim, bilim adamıyım ve her şeyden önce Müslümanım”  diyen AKP Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan, bir Müslüman olarak helal ve sağlıklı gıda beslenmesini dile getirmek durumunda olduğunu söyledi. Kızına domuz eti yedirmek istemediğini söyleyen komisyon sözcüsü Durmuş Ali Sarıkaya da, “Anadolu’daki bu Ahmet’in, Mehmet’in, Veli’nin çocuğuna da aynı domuz jelatinsiz ürünü götürmeye hakkı var” ifadesini kullandı.

AKP’li Lütfiye İlksen Ceritoğlu, “İnsanlar merdiven altına gidene kadar devletin tesislerinden faydalansınlar” deyince CHP’li Ceyhun İrgil, “Sen kendine bir kere hacamat yaptır, vallahi helal olsun diyeceğim sana” diye karşılık verdi.

Çölyak Komisyonu’nun dün yapılan toplantısı tutanaklara şöyle yansıdı:

Yılmaz Tezcan (Mersin):
Yani işte bu konuda bir farkındalık oluşturup bir öneride bulunabilir miyiz biz siyasetçiler olarak? Bir de glütensiz ilaçlar… Biz Müslüman bir ülkeyiz. Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede helal ve sağlıklı beslenmeyi sağlamamız lazım, helal ve sağlıklı ilaçları hastalarımıza tavsiye etmemiz gerekiyor. Değerli Başkanım, ben yine gıdalarla ilgili, Müslüman bir ülkede yaşadığımız için bunu vurgulamak zorundayım, bu gıdaların helal ve sağlıklı olanlarını mutlaka hastalarımızla ve hasta yakınlarımızla paylaşmamız gerekiyor. Mesela, bir uçağa binen yolcunun mutlaka hostesler tarafından uyarıldığını biliyoruz ama normal bir otobüs seyahatinde hiç kimse bunun farkında değil. Başka bir restorana gittiğinde hastamızın kendisi bunu uyarmazsa onun farkında olmadığını, ona servis yapanın veya bir diyet sunucusunun bu konuda bir farkındalığının olmadığını söyleyebiliriz. Bu noktada da sosyal medya üzerinden basın-yayınla da bir farkındalık çalışması, spot reklamlar oluşturabiliriz diye düşünüyorum


Gaye Usluer (Eskişehir):
Burada bir hastalıkla inancın birleştirilmesinin nasıl bir ilişkisi olduğunun açıklanmasını isterim. Yani inanç üzerinden ne hastalık tanısı olur ne hastalık takibi olur ne de tedavi olur. Yani sülük tedavilerinin resmiyet kazandığı, hacamatla tedavinin hastanelerde bölümlere konulduğu bir süreçten geçiyoruz. Lütfen, bu kısmı bir daha dile getirmeyelim. Bilimsel bir süreci paylaşacağız, bilimsel gerçekleri paylaşacağız, konuşacağız. Bunların inançla bir alakası yok. Bilim her yerde her inanç için aynıdır. Hastalıkların tanıları, tedavileri o bölgede yaşayan insanlara, o insanların inançlarına göre değişmez ve değişmemelidir.


Lütfiye İlksen Kurt (Çorum):
Bu konuyu ben teknik olarak söyleyeceğim. Domuz jelatinini zaten tıp da istemiyor, bitkisel jelatin kapsamına biz hep geçtik.

Ceyhun İrgil (Bursa):
Şu anda biyolojik ve mitral kapakların yüzde 90’ı domuzdan yapılmakta. Ne yapacaksınız, kalplerinden sökecek misiniz onları? Öyle şey olur mu canım!

Lütfiye İlksen Kurt (Çorum):
Kapsül olarak, ilaç olarak tıbben onu istemiyor.

Başkan:
Arkadaşlar, bu konuyu…

Ceyhun İrgil (Bursa): 
Arkadaşlar, “İslam tıbbı”, “Hristiyan tıbbı”, “Budist tıbbı” diye bir şey yok. Sıfırı da Müslümanlar buldu…

Gaye Usluer (Eskişehir): 
Ben tabii ki bunları söylerken hem hekim kimliğimle hem de bilim insanı kimliğimle söylüyorum ve şimdiye kadarki bütün hekimlik yaşamımda gerek hastalarıma bakışım gerekse hastalıklara bakışım insanların ne etnisiteleri ne mezhepleri ne inançları üzerinden olmamıştır. Bilim tektir, herkes için tektir ve evrenseldir. Bunu vurgulamak istedim.

Başkan:
Teşekkür ederim. Şimdi, şu an itibarıyla muhatap olduğumuz veyahut da… Hepimiz hekimiz. Dolayısıyla, şu ana kadar yapmış olduğumuz, tedavi etmiş olduğumuz, ameliyat ettiğimiz pek çok hastamızı biz de ne din, dil, ırk hiçbir şey gözetmeksizin sadece insani yollardan ona nasıl faydalı olabileceğimizi ön plana alarak onlara müdahale ettiğimizi rahatlıkla söyleyebilirim.

Şimdi, ilgili arkadaşımız Yılmaz Bey, buyurun. Siz hangi amaçla söylediniz, onu öğrenelim ve ona göre çok anlamsız bir şey ortaya çıkmış olmasın.

Yılmaz Tezcan (Mersin):
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; tabii, burada ben sözlerimin başında bu konunun siyaset üstü bir konu olduğunu dile getirmiştim. Özellikle, çölyak hastalarımızın kullandığı diyet, beslenme ki yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede "Müslümanım ve ben, domuz ve ürünlerini içeren, İslamiyet açısından haram olan gıdaların ve besinlerin benim beslenmemde, gıdamda yer almasını istemem" diyen insanlara da saygı göstermemiz gerekiyor, bir Müslüman olarak saygı gösterilmesi lazım.

Ceyhun İrgil (Bursa):
Glütenle ilgisi yok diyoruz biz. Elbette saygımız var ama glütenle alakası yok.

Yılmaz Tezcan (Mersin):
İkincisi, ben onkoloji doçentiyim, ben de bilim adamıyım ve her şeyden önce Müslümanım. Bana sunulan gıdaları… Uçağa bindiğim zaman, yolculuk yaptığım zaman, yurt dışına çıktığım zaman tabii ki benim bir Müslüman olarak helal ve sağlıklı gıda beslenmesi noktasında bunu dile getirmem gerekiyor. Ama bir hasta "Benim için fark etmez" diyorsa tabii ki ona da saygılıyız.

Başkan:
O zaman, konu anlaşıldı bana göre.

Bennur Karaburun (Bursa):
Alternatifi varsa sıkıntı yok.


Yılmaz Tezcan (Mersin):
Başkanım, şimdi konunun dışına çıkılmaması gerekiyor, bizim bunu tartışmamamız gerekiyor. Biz de bilim adamıyız ama eğer bir Müslüman kimliği varsa, hastamızın bu konuda bir hassasiyeti varsa… Domuz ve ürünlerini içeren glütensiz bir diyeti asla bir Yahudi’ye yediremezsiniz. Bizim de Müslümanlar olarak bu konuda farkındalığı oluşturmamız lazım.

Ceyhun İrgil (Bursa):
Hocam, siz onkoloji hocasısınız. Kemoterapide domuz jelatinli tabletler geldi, tamoksifen… Hasta meme kanseri. Ne yapacaksınız?

Yılmaz Tezcan (Mersin):
Alternatifi varsa helal olanını tercih ederim yoksa…

Bennur Karaburun (Bursa):
Alternatifi varsa sıkıntı yok ki.

Ceyhun İrgil (Bursa):
Tamam, aynen öyle ama şu var: Sağlıkta olmaz bu, önce sağlık.

Yılmaz Tezcan (Mersin):
Siz de biliyorsunuz benim neyi kastettiğimi arkadaşlar.

Başkan:
Arkadaşlar, isterseniz bu konuyu kapatalım, konu anlaşıldı. Herkesin bir dinî hassasiyeti vardır, herkese saygı duyacağız.

Yılmaz Tezcan (Mersin):
Sayın Başkanım, özür dilerim. Milletvekili arkadaşlar, bakın, biz burada hepimiz kendi fikrimizi söylüyoruz, birbirimize saygılıyız, saygılı olmak durumundayız. Siz böyle düşünüyorsanız ben de böyle düşünüyorum. Ben Çölyak hastalarımızın helal ve sağlıklı gıdaya ulaşımı noktasında elimizden geleni yapmamız gerektiğini söylüyorum

Ceyhun İrgil (Bursa):
Başkanım, biz de derdimizi açıklayabilir miyiz? Başkanım, özür dilerim ama bu önemli. Bakın, Hocam, size saygısızlık, saygı boyutuna getirmeyin, hiç alakası yok. Biz sadece şunu söylüyoruz: O konuda hiç öyle bir şey olur mu, ne demek, istediğinize inanabilirsiniz. Bir Budist, bir Hindu gidip ineğe inanıyorsa ineğe inanır, bizim kalkıp onu tekmeleyecek hâlimiz yok. İnanç konusunda tartışma yok. Bizim tartışmamız şu sizinle şu an: Niçin glüten gibi hiç alakasız bir konuya bu konuyu getirdiniz? Getirmeyin, bakın, boşuna zaman kaybediyoruz. Bu insancıklar da şehir dışından geliyor, biz öyle, zamanımız kıymetli. Ama şu var: Bakın, konu burada diyette domuz. Glüten kesinlikle bitkisel bir mesele midir? Bitkiseldir. Bitkisel olup haram olan bir şey var mı? Yok. Ya İslam literatürünü biz mi öğreteceğiz şimdi hocaya? Tamam, ne bağı var? Hayvani gıda ile glüten arasında en ufak bir ilişki yoktur, bitti. Boşu boşuna zaman kaybetmeyelim.

Başkan:
Durmuş Ali Bey’e söz veriyorum, bu konuyla ilgili bir şey izah edecek.

Durmuş Ali Sarıkaya (İstanbul):
Ceyhun Bey, müsaadenizle ben kendimden bir örnek vererek anlatayım. Yılmaz Bey’in buradaki hassasiyeti işte bu arkada oturan bu ailelere tercih fırsatı sunmak. Benim imkânım var, ben Milletvekili Ali Sarıkaya olarak gidip Amerika’dan, şuradan, buradan istediğim şeyi alabiliyorum ama alırken bakıyorum, glütensiz mi, evet glütensiz; sonra bakıyorum bunda domuz jelatini var mı yok mu. Ben kızıma domuz yedirmek istemiyorum. Ali Sarıkaya’nın Ankara ’da milletvekili olarak bunu alma hakkı varsa Anadolu’daki bu Ahmet’in, Mehmet’in, Veli’nin çocuğuna da aynı domuz jelatinsiz ürünü götürmeye hakkı var.

Ceyhun İrgil (Bursa):
E, tamam.

Durmuş Ali Sarıkaya (İstanbul):
Buna da bizim Meclis olarak, eminim siz de buna katılıyorsunuz, bu olanağı sunma mecburiyetimiz var.

Ceyhun İrgil (Bursa):
Evet. Bakın, arkadaşlar, on beş yıldır iktidardasınız, getirseydiniz o zaman.

Durmuş Ali Sarıkaya (İstanbul):
Bunu söylemeye çalıştı, şu anda farklı bir şey söylemiyor ki.

Ceyhun İrgil (Bursa):
On beş yıldır buradasınız, getirin bir an önce şu malzemeleri.

Başkan:
Arkadaşlar, bu konu anlaşıldı. Lütfen, orayı kapatıyorum artık.

Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt (Çorum):
Şu anda konuşuyoruz zaten, alternatif ürünlerimiz de var.

Ceyhun İrgil (Bursa):
Yasak koyun o zaman.

Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt (Çorum):
Niye koyalım?

Ceyhun İrgil (Bursa):
“Domuz ürünü yasak” deyin işte.

Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt (Çorum):
İsteyen kullansın, sıkıntı yok.

Başkan:
Arkadaşlar, şimdi, Gaye Hanım’a şöyle katılarak şey yapacağım. Gaye Hanım’ın biraz önce ifade ettiği şey, işte hacamatla ilgili dedi, sülük dedi. Bunlar aslında bilimsel izahları olan şeyler. Mesela geçen dönemde burada bir milletvekili arkadaşımız hacamat yap yordu. Ben onu çok uyardım, dedim ki: Bak, değerli arkadaşım, sen de bir doktor olarak… Yanlış ifade ettiği şeyleri uyarmak her zaman hepimizin görevi. Şimdi, ben hacamata inanır mıyım? İnanırım ama “Hacamat her hastalığı tedavi ediyor” demesi bir doktor olarak çok garibime gitmişti, arkadaşı uyarmıştım. Şimdi diyor ki bu arkadaşımız: “Kansere de iyi geliyor, şeker hastalığına da iyi geliyor.” Ben ona tüm arkadaşlarımızın arasında şöyle bir örnek vermiştim… Ben şeker hastalığının patolojisini kısaca izah ettim, insülinin salgılanmadığını, salgılanan insülinin hücre içerisine gidemediğini, insülin yetersizliğini. Hacamatla nasıl sen bu patolojiyi ortadan kaldırıyorsun diye de… İfadesine katıldığım için bunu ifade ediyorum. Dolayısıyla bilimsel olmayan bir şeyleri bazen ifade etmek de yanlış. Ama hacamatın bazı hastalıklara etkisi var mı? Var, immün sistemi artırıcı bir sürü etkisi var. Şimdi, özellikle cildiye hastalarının kanını alıyoruz, tekrar enjekte ediyoruz ya bu da bir yerde, bir nevi hacamat türevi bir şeydir. Onunla bire bir aynı demiyorum ama şunu ifade etmek istiyorum: Bilimsel olmayan…

Gaye Usluer (Eskişehir): 
Dediğiniz doğru, katılıyorum ama hacamata “bilimsel” demek doğru bir şey değil. Yani tıp fakültesinin içine, hastaneye hacamat bölümü açmak başka bir şey, hacamata…

Başkan:
Yok, yok ama alternatif tıpta bu var, bunu ifade etmek istiyorum.

Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt (Çorum):
Geleneksel tamamlayıcı tıp…

Başkan:
Geleneksel tamamlayıcı tıp olarak bunlar var. Neyse konuyu dağıtmayalım da ben sadece katılma adına söyledim.

Ceyhun İrgil (Bursa):
O zaman madem açtınız bu konuyu, milleti bilgilendirelim, ben söz alayım, hacamatı söyleyeyim. Arkadaşlar, bunlar tabii ki tarihsel olarak birtakım tedaviler. Sülük mesela ödemlerde falan konulabilir, eyvallah. Misvak vardı değil mi? Ama diş fırçası da var şimdi. Şimdi peygamberimiz bugün olsa diş fırçası kullanır kardeşim. Mantıkla bakacağız, bilimle bakacağız. Şu anda deve de araç, eşek de araç, at da araç, bisiklet de araç ama araba var.  Mantık şu, söylemek istediği hocamın: Doğru söylüyorsunuz, hacamat kullanılıyordur. O zaman yoktu, keserek… Ama şimdi immün sistemini güçlendirmek için niye kendi derimizi, etimizi keselim, jiletleyelim? Hapı var, yutarsın bir tane immün simülatör -eczacılar burada- biter gider. Yani anladınız mı, insanları gereksiz yere illa tarihsel bir şeylere zorluyoruz. Zorlamayın, adam arabaya binmek istiyorsa binsin. Biraz önce dediğiniz gibi “Ben katılıyorum, benim inancım bu kardeşim, ben mesela bitkisel jelatin kullanmak istemiyorum.” Tamam, ne hâlin varsa gör.

Başkan:
Tamam, orada kapattık.

Ceyhun İrgil (Bursa):
Hayır, bu hakkı vermek zorundayız ama sorun zorlamak. Şu an Bursa Askerî Hastanesi -1926’da kurulmuş- zorla hacamat ve sülük hastanesine çevriliyor. Günah değil mi ya?

Bennur Karaburun (Bursa):
Zorla değil ama.

Ceyhun İrgil (Bursa):
Zorla tabii canım, halka mı sordunuz?

Başkan:
Arkadaşlar, bu konuyu kapatıyorum.

Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt (Çorum):
İnsanlar merdiven altına gidene kadar devletin tesislerinden faydalansınlar.

Ceyhun İrgil (Bursa):Sen kendine bir kere hacamat yaptır, vallahi helal olsun diyeceğim sana.