Politika

CHP'li Chaner: Hakaretlerde takipsizlik veriyor, önümüzdeki dönem bir intikam sürecine mi dönsün?

"Bir milletvekilimize vatandaşın birisi 'zibidi' demiş, Cumhuriyet Savcısı buna takipsizlik vermiş"

16 Aralık 2017 05:08

TBMM Genel Kurulu’nda Yargıda Birlik Derneği ve Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerine söz alan CHP İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner, “HSK'nın, siyasi, Cumhurbaşkanlığı ve yargıda birlik vesayetinden kurtulması gerektiğini” söyledi.  “Şu anda asıl dinamiği yürütenin yargıda birlik vesayetinin içindeki sosyal demokrat ve milliyetçi unsurları da ayıklamak için yeni bir hamle yaptıkları anlaşıldığını” savunan Cihaner, “Bundan kurtulmadıktan sonra sürekli birbirinden hesap soran yargı pratikleri gelecektir. Artık bu Fetullahçı yapılanma tehdidinin de önemli ölçüde ortadan kalktığını kabul edip belki de başlangıçta uygun olan bu sistemden vazgeçmek gerekir” dedi.

HDP Grup Başkan Vekili Ahmet Yıldırım’a ‘padişah bozuntusu’ dediği için ertelemesiz, tedbire çevirmesiz bir yılın üzerinde ceza aldığı için önümüzdeki günlerde milletvekilliğinin düşürülebileceğine dikkat çeken Cihaner, “Bizlere yapılan hakaretleri düşünün, ağır küfürleri düşünün, hepsine takipsizlik veriliyor; önümüzdeki dönem AKP'li milletvekilleri için böyle bir pratik mi başlasın, böyle bir intikam süreci mi dönsün” diye konuştu.

 Cihaner’in tutanaklare geçen konuşması şöyle:

CHP GRUBU ADINA İLHAN CİHANER (İstanbul) –

“Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yargıda Birlik Derneği ve Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum.

Şimdi, bu Yargıda Birlik Derneği nereden çıktı diyecektir belki bazı arkadaşlarımız. Bu kinayeyi konuşmanın başına şu gerekçeyle ekledim: Sayın Parsak, Yargıda Birlik Derneğinin ruhunun hâlâ yargıda geçerli olduğunu ve ona olumluluk atfederek bir şeyler söyledi. Kuşkusuz, ben, Hâkimler ve Savcılar Kurulu üzerine söz almış bulunuyorum.

Bir kere, her şeyden önce tüm yargı emekçilerini saygıyla selamlıyorum. Hâkimler ve Savcılar Kurulunun, iktidar için, ülke için ne kadar önemli olduğunu sanırım herkes teslim ediyordur. 2005 yılından bu yana yaşadıklarımız, özellikle yargının Fetullahçı yapılanma tarafından ele geçirilmesinden ya da onlara teslim edilmesinden sonra yaşadığımız pratik, bunu iyice ortaya koydu. Asıl iktidar kavgası, âdeta Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ya da yeni adıyla Hâkimler ve Savcılar Kurulu etrafında verilir oldu, öyle bir arenaya dönüştürüldü.

Ben, cumhuriyet savcısı olarak görev yaptığım dönemlerde bu gücün çok böyle esprili bir anlatımı vardı; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bir kadını erkek, erkeği kadın yapma dışında her şeye gücünün yettiği söyleniyordu. Gerçekten de öyle, mesleğe kabulden meslekten ihraç edilmeye kadar, atama, terfi, her türlü yetki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda. Üstelik, bu yetki son zamanlarda, son yıllarda artırıldı da. Biz, o zamanlar Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ya da yargının sorunları tartışıldığı zaman, genellikle şunlardan bahsederdik: İşte, bakan ve müsteşar orada, bu bağımsızlığa aykırıdır, kendi sekretaryası yok, bütçesi yok, dolayısıyla, bunlar hep bağımsızlığı ve tarafsızlığı azaltan unsurlardı. Ama şimdi, artık bunların birçoğu aşıldı. Sekreteryası var, Teftiş Kurulu HSYK'ya bağlandı, gücü arttı.

Peki gücü artan ve asıl görevi adalet hizmetinin yargı pratiğinin tarafsız, adil ve etkin bir şekilde yürütülmesi olan HSYK sahiden güçlü mü? Bu kurul lehine bu sorunlar çözüldüğü hâlde, tabii, kâğıt üzerinde arttı bunlar. Gerçekten de yapılabiliyor. Ama birkaç soru soracağım size. Özellikle birkaç gündür yürüttüğümüz bütçe görüşmelerinin gerekliliğini, anlamını da çok sorgulayan arkadaşlarımız oldu. Belki onu da ortaya koyacaktı. Bu Ece Ayhan'ın muhteşem "Meçhul Öğrenci Anıtı" şiirine nazire olsun. Aslında Meclisin, devletin ve yargının tek ve ortak sorusu şu: Cumhurbaşkanının istemediği bir kişi Hâkimler Savcılar Kurulu üyesi olabilir mi yani bir kişi istemiyorsa seçilebilir mi? Bütçede Cumhurbaşkanının isteğine aykırı bir düzenleme geçebilir mi? HSYK üyelerini sahiden Meclis mi seçti?

Şimdi, kâğıt üzerinde HSYK üyelerini Meclis seçti. Üstelik referandumda en çok propaganda yapılan şeylerden birisi buydu. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı eklenerek yargının hem demokratik meşruiyetinin artacağı hem de daha güçlendirileceği söyleniyordu. Ama biz biliyoruz ki bu, Yargıda Birlik Platformu ve Adalet Bakanlığının şimdiki koalisyon ortaklarıyla birlikte onlara 2 kişilik kontenjan verilerek dışarıda seçildi. Bunu nereden biliyoruz? Karma komisyonda biliyorsunuz her bir seçilecek aday için 3 katı aday belirlenecekti, üye için tamamı 34 oy aldı. 85 üye içerisinde 3'e inen adayların tamamı 34 oy aldı. Sonra Genel Kurula geldi. Karma komisyonda oy verenler bile karma komisyonda oy verdikleri adamlara oy vermediler, ilk baştan seçileceğinin kim olduğu belli olan kişiler 330 oyla 340 oy arasında hepsi standart oy aldı. Dolayısıyla biz biliyoruz ki HSK aslında başka bir mercide, başka bir yerde belirlendi ve tamamını tek bir irade belirledi. Bunun önemi şurada: "Miş" gibi yaptığımız yani yargı bağımsızmış gibi, Meclis seçiyormuş gibi yaptığımız zaman bunun yaratacağı semptomların Türkiye'yi nereye götürdüğünü 15 Temmuzda çok net bir şekilde gördük. Onun için, "miş" gibi yapmamamız lazım. Olabilir, böyle bir seçim yöntemi de olabilir. Nitekim, RTÜK modeli de tartışılmıştı ama nasıl yapılıyorsa adını öyle koyalım, kim seçiyorsa adını öyle koyalım.

Şimdi, yüz tane yüksek yargıç seçilecek. Burada da çok tehlikeli bir yol açıldı, özellikle yüksek yargının seyreltilmesi yoluyla kadrolaşma yöntemi seçildi. İnanın, iktidar değişikliğinde aynısı olacak. Önce "Bunlar yetersiz." denilecek, sayıları artırılacak, sonra bir yasa çıkarılıp ayıklanacak. Bu kısır döngü, bu yargı pratiği maalesef devam edecek ve belki de şu andaki hâkim, savcıların birçoğu şimdi verdikleri kararların hesabını, Fetullahçı yargıçlar, savcılar nasıl veriyorsa onlar da verecek, yeni bir hesaplaşma dönemine geçilecek.

2016 dönemi bütçesiyle ilgili HSYK üzerinde konuştuğum zaman hâkim, savcılara bir çağrıda bulunmuştum. Yargı, toplumu bir arada tutan değerleri, referansları üretir; o değerleri ve referansları eğer üretmekten vazgeçer, tam tersi tahrip ederse Türkiye artık kendisini bir arada tutacak değerlerden uzaklaşmış olur ve çözülür.

Tam burada birkaç örnek vermek istiyorum sizlere çünkü yargı dediğim husus, tarafsız olmazsa olmaz. Örneğin bir milletvekilimize vatandaşın birisi "zibidi" demiş arkadaşlar. Cumhuriyet savcısı buna takipsizlik vermiş. Lütfen düşünün, bir AKP'li milletvekiline bir vatandaşın "zibidi" dediğini ve "Bu, düşünce özgürlüğüdür." diye takipsizlik verildiğini düşünün.

Gene bir milletvekilimize "Kahpesiniz. Ermeni'nin, Bizans'ın uşaklığını hâlen yapıyorsunuz." demiş, kadın milletvekilimize. Buna da takipsizlik vermişler, "Ceza verilmesine yer yoktur." demişler, üstelik hukuksuz gerekçelerle. Ama bir bakıyorsunuz, bizim parti Meclisinin yaptığı siyasi eleştiri niteliğindeki bir açıklamaya hemen fezleke düzenleniyor. Bunların hepsinin hesabı sorulacak, inanın bana sorulacak. (CHP sıralarından alkışlar) Ama burada önemli olan, toplumu bir arada tutacak tarafsız ve bağımsız yargıyı bir kere inşa edip yargının ele geçirilebilir bir şey olmadığını ifşa etmek. Burada da en büyük görev aslında HSYK'ya düşüyor.

HSYK'nın, öncelikle, üzerindeki siyasi vesayet, Cumhurbaşkanlığı vesayeti ve yargıda birlik vesayetinden kurtulması gerekir. Yargıda birlik vesayeti… Gerçekten şu anda asıl dinamiği yürüten o görünüyor. Üstelik içindeki sosyal demokrat ve milliyetçi unsurları da ayıklamak için yeni bir hamle yaptıkları anlaşılıyor bu sabit genel kurul uygulamalarıyla birlikte. Bundan kurtulmadıktan sonra sürekli birbirinden hesap soran yargı pratikleri gelecektir. Artık bu Fetullahçı yapılanma tehdidinin de önemli ölçüde ortadan kalktığını kabul edip belki de başlangıçta uygun olan bu sistemden vazgeçmek gerekir.

Bir örnek daha vereceğim, eğer bunu da içinize sindiriyorsanız... Arkadaşımın onayını almadım ama HDP Grup Başkan Vekili Ahmet Yıldırım "padişah bozuntusu" dediği için… Bakın, bizlere yapılan hakaretleri düşünün, ağır küfürleri düşünün, hepsine takipsizlik veriliyor, "düşünce hürriyeti" deniliyor ama "padişah bozuntusu" dediği için ertelemesiz, tedbire çevirmesiz bir yılın üzerinde ceza aldığı için belki de önümüzdeki günlerde milletvekilliği düşürülecek. Önümüzdeki dönem AKP'li milletvekilleri için böyle bir pratik mi başlasın, böyle bir intikam süreci mi dönsün?”