Gündem

CHP'li Açıkel: 2017 referandumunun reflekslerinden beslenen bir demokrasi ittifakının zemini oluşturulmalı

"Özgür ve adil seçimi engellemek istiyorlar"

27 Şubat 2018 11:27

CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Fethi Açıkel, Türkiye’nin tüm demokratik aktörlerinin serbest ve adil seçim ilkesine ve siyasal çoğulculuğa güçlü bir biçimde sahip çıkması gerektiğini vurgulayan Fethi Açıkel, “2017 referandumunda ortaya çıkan demokratik reflekslerden beslenen ve bunu daha da geliştirmeye çalışan bir demokrasi ittifakının zemininin oluşturulması gerektiğini” savundu.

Referandum sürecinin, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP’nin “toplumu kutuplaştırma, muhalefeti gettolaştırma” politikalarından istediği sonucu elde edemediğini ortaya koyduğunu belirten Açıkel, “Seçim Kanunu’nda ve YSK’nin işleyişinde yapılan düzenlemeler, iktidarın artık sadece kutuplaştırarak yönetemediğini, OHAL koşullarına ilave olarak özgür ve adil seçimleri imkansız kılabilecek düzenlemeleri yapabileceğine işaret ediyor” dedi.

Birgün'den Sebahat Karakoyun'un sorularını yanıtlayan Fethi Açıkel'in açıklaması şöyle:

»Erdoğan, toplum kutuplaştığı oranda iktidarda kalabileceğini düşünüyor. Bu siyaset tarzı sürdürülebilir mi?

Türkiye’de 15 Temmuz’daki FETÖ ve 20 Temmuz’daki OHAL darbeleri, bir yandan anayasal kurumları felç ederken diğer yandan kararnameler ile temel hak ve özgürlükler alanını daralttı. Her iki darbe de özünde Türkiye’yi anayasasız, hukuksuz ve muhalefetsiz bırakmayı amaçlayan darbelerdi. Başlangıçta ortaya çıkan birlik ve beraberlik havası, hükümet tarafından hızla tekelleşme ve keyfileşme için bir fırsata dönüştürüldü. 2017 referandumunda da somutlaşan kutuplaştırma politikası bir yönüyle 2010 referandumundan beri devam ediyor. Siyasetin kamplaştırılması, yasal muhalefetin ötekileştirilmesi ve neredeyse “hain” ilan edilmesi sıradan bir zihinsel durum niteliği kazanmak üzere maalesef. Buna karşın 16 Nisan Referandum süreci, AKP’nin toplumu kamplaştırma ve muhalefeti gettolaştırma politikalarından umduğu sonuçları üretemediğini de gösteriyor. Artık karşımızda kutuplaştırmadan kazançlı çıkamayan, aksine açık biçimde ikna ediciliğini kaybetme sürecine girmiş olan bir siyaset biçimi var. Nitekim kamplaştırma siyaseti, 2007 referandumundan yüzde 69, 2010 referandumundan yüzde 58, 2017 referandumundan ise tartışmalı bir biçimde yüzde 51 alabildi. Bu noktada kırılganlığı oldukça artmış, inandırıcılığı oldukça azalmış bir kutuplaştırma siyasetinden bahsediyoruz artık. AKP küresel izolasyonu arttıkça ve tutarsız zigzag diplomasisi sıkıştıkça, bu kez kutuplaştırma alışkanlığını yeni koşullarda dış politika aracılığıyla üretmeye çalışıyor. TSK’nin Afrin’de yürüttüğü harekâtı, muhalefeti marjinalleştirmeye çalışmak için taktiksel hamle olarak öne çıkarabiliyor. İzlenen politikalardaki değişiklik şu; AKP, artık salt iknaya dayalı kutuplaştırma politikası yerine, OHAL koşulları altında zora dayalı bir politikayla destekliyor.


"Demokrasi ittifakının zemini oluşturulmalı"

»Bu anlamda “İttifak düzenlemesi” adı altında Meclis’e sunulan paket, sözünü ettiğiniz “zora dayalı” politikanın son örneği...

Evet, Seçim Kanunu’nda ve YSK’nin işleyişinde yapılan düzenlemeler, iktidarın artık sadece kutuplaştırarak yönetemediğini, OHAL koşullarına ilave olarak özgür ve adil seçimleri imkânsız kılabilecek düzenlemeleri yapabileceğine işaret ediyor. Eğer Türkiye, OHAL koşullarına ek olarak özgür ve adil seçimlere de müdahale edilen bir ülke haline dönüşürse, usulsüzlüklerin ve otoriterliğin kol gezdiği kimi Afrika ülkeleri ile keyfiliğin ve taassubun kol gezdiği Ortadoğu ülkeleri arasındaki bir noktaya kadar gerileyebilir. Bu, şüphesiz Türkiye için içine düşürülmüş olduğundan da ciddi bir demokratik nitelik kaybına yol açacaktır. Bu olasılığa karşı, Türkiye’nin tüm demokratik aktörlerinin serbest ve adil seçim ilkesine ve siyasal çoğulculuğa güçlü bir biçimde sahip çıkması gerekir. Türkiye’nin ortak aklına ve ortak vicdanına hitap eden bir ortak demokratik yaşam talebi, yeni bir demokratik Türkiye sözleşmesi yardımıyla inşa edilebilmeli. 2017 referandumunda ortaya çıkan demokratik reflekslerden beslenen ve bunu daha da geliştirmeye çalışan bir demokrasi ittifakının zeminini oluşturmak gerekir.


"Tek adama karşı güçlü parlamento"

»Türkiye’de eksik de olsa sandık demokrasisinden ve milletin Meclis’te temsiliyetinden bahsetmek mümkündü. Ama gerek seçim sonuçları üzerindeki şaibe gölgesi gerekse TBMM’nin işlevsiz hale gelmesi, demokrasi algısında ne tür tahribatlara yol açar?

Türkiye’de geçmişteki kimi kısıtlılıklarına karşın, parlamenter sistemin yeni bir kararlılıkla ve mutlaka bir parlamenter reform gündemi eşliğinde, utangaç olmadan savunulması gerekir. TBMM’nin işlevsizleştirilme ihtimaline karşı, tüm yurttaşlar için etkin ve güçlendirilmiş bir parlamentonun gerekliliği fikrine ısrarla sahip çıkmak gerekir. Demokratikleşme adına, tek adam rejimlerine ya da oligarşik klik yönetimlerine karşı, yurttaşların savunabilecekleri bir güçlendirilmiş parlamento modelini inşa edebilmeleri büyük önem taşıyor. Buna karşın şunu da unutmamak gerekir; hiçbir parlamenter sistem meşruiyetini ve gücünü, demokratik sosyal hareketlerden ve yurttaş inisiyatiflerinden gelen dinamizm olmadan koruyamaz. Bu yüzden bir yandan küçük partilerin temsilini, diğer yandan da aşağıdan gelen demokratik talepleri örgütleyen sosyal hareketlerle buluşabilen bir güçlendirilmiş parlamento modelinin inşası önem taşıyor. Bu anlamda parlamentoları ve toplumsal hareketleri birbirine alternatif değil, aksine birbirini tamamlayan ve besleyen dinamikler olarak görmek gerekir. Bu noktayı unutmadan, TBMM’yi de yeniden Türkiye demokrasisinin reforme edilmiş etkili bir temsil, katılım ve denetleme platformu olarak tasarlamak önceliğimiz olmalı diye düşünüyorum.


Günümüzde Batı toplumlarında da demokrasinin, sadece prosedürelleşmiş oy verme süreçlerine ya da prosedürelleşmiş parti üyelik mekanizmalarına indirgenmiş olması eleştiriliyor. Günümüz demokrasilerinin sorunlarının çözüm yolunun daha fazla yurttaşlaşmak, daha fazla demokratik aktivizm üretmek ve her düzeyde daha fazla parlamentolaşmak olduğu tartışılıyor. Türkiye’de her türlü oligarşik etkiye alternatif olarak yurttaşların daha fazla katılım, temsil ve denetimine açık hale getirilmiş bir parlamento düşüncesini geliştirmek gerekiyor. Yurttaş inisiyatiflerini ve her düzeyde yurttaş meclislerini öne çıkaran yeni siyaset biçimlerini bu nedenle, parlamenter sistemin ve partilerin reformu için gerekli birer besleyici dinamik olarak görüyorum. Bu nedenle mevcut otoriterlik ve siyasal yabancılaşma sarmalından çıkış için parlamentolardan umudu kesmek yerine daha fazla yurttaşlaşmayı, daha fazla toplumsallaşmayı ve daha fazla meclisleşmeyi gündemine alan politikaların öne çıkarılması gerektiğini düşünüyorum.

"Aslında demokrasi bloku gerilemiyor"

»İttifaklar ya da koalisyonlar genellikle içinde uzlaşıyı barındıran sonuçlar üretir. AKP-MHP ittifakı cephe-cepheleşme-kutuplaşma kavramları ile tanımlanıyor. Türkiye’nin bu süreçten çıkması için atılması gereken somut adımlar nelerdir?

“Hayır” kampanyasına katılan yurttaşlarımız bizlere şunu gösterdi, Türkiye’de darbelere ve OHAL’e karşı geniş bir demokrasi platformu oluşabiliyor. Muhalefetin en büyük partisi olarak CHP’nin çabalarına ek olarak, tüm partilerden ve geniş yurttaş kesimlerinden demokratik ve çoğulcu bir ortak yaşam ideali dillendirilebiliyor. Tıpkı referandumda olduğu gibi, eğer bu platform kendi içinde Sosyal Demokratları, Milliyetçi Demokratları, Muhafazakar Demokratları ve Kürt Demokratları asgari bir ortak paydada buluşturmayı becerebilirse Türkiye için Cumhurbaşkanlığı sistemine alternatif bir yeni demokrasi siyasetinin ilkeleri üzerinde anlaşılabilir. Bu açıdan bakıldığında aslında Türkiye’de demokrasi bloku gerilemiyor. Aksine adaleti, hukuku ve parlamenter demokrasiyi savunmak için genişleme ve güçlenme potansiyeli taşıyor. Ancak önümüzdeki dönemde bunun tüm demokrasi bileşenlerince daha fazla diyalog, anlayış ve işbirliği içinde ilmek ilmek örülmesi gerekir. CHP, 2010 referandumu ve Gezi sürecinden bu tarafa demokratik muhalefetin en büyük bileşeni olarak bu konuda bir kolaylaştırıcı ve uyumlaştırıcı öncü aktör olarak yine öne çıkabilir. Diğer yandan MHP’nin içinden merkez sağ siyaseti tahkim etmek üzere yola çıkan Meral Akşener liderliğinde İYİ Parti’yi ve AKP İslamcılığına karşı Temel Karamollaoğlu liderliğinde tutarlı ve demokrasi vurgusu yüksek bir Saadet Partisi’nin kutuplaşmadan uzaklaştırıcı girişimleri bu süreçte etkili olacaktır. HDP de OHAL uygulamalarına ve yaygın tutukluluklara rağmen, parlamenter siyasetin önemini ve daha fazla demokrasi vurgusunu dile getirerek kendi alanında etkili olabilir. Özetlemek gerekirse Türkiye’yi mevcut huzursuzluktan ve otoriterlikten çıkaracak olan, yurttaşlarımızın ortak yaşam idealini inatla ve kararlılıkla savunacak olan bir demokratik diyalog ve dayanışma siyasetidir. Seksen milyonluk bir ülkenin ortak aklına, ortak vicdanına ve ortak gelecek beklentilerine en uygun işbirliği modellerinin üretilmesidir.

***

“Daha fazla demokratik muhalefet lazım”

»Siyasetin Meclis’teki grup toplantılarına ya da medya üzerinden lider atışmalarına sıkışmasını engellemek için CHP hangi adımları atmalı?

CHP’nin sınırlı muhalefet araçlarına sıkışıp kaldığı tezinin, geçerliliği ve nesnelliği tartışmalı. Olanakların sınırlılığına ve medyadaki temsilsizliğe karşın, CHP temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği pek çok durumda, çevre felaketlerinde, öğrenci yurt yangınlarında, hapishane komisyonu ziyaretlerinde, çocuk istismarı vakalarında, üniversite panellerinde, demokratik gösterilerde ya da toplantı ve mitinglerde, şehit cenazelerinde ya da hastane ziyaretlerinde ciddi bireysel veya kurumsal katılım sergilemiştir. Adalet Yürüyüşü ve ardından düzenlenen Adalet Kurultayı da dahil olmak üzere, tüm sansür, ambargo, yıldırma ve kısıtlamalara karşın CHP üzerine düşen demokratik muhalefet görevini parlamento içinde de, dışında da yerine getirmeye çalışmaktadır. Şüphesiz Türkiye’nin ziyadesiyle daraltılmış demokratik alanı içinde, daha fazlasına gerek var. Ancak mevcut sorunların ve hak ihlallerinin boğucu bir yoğunluğa eriştiği de doğrudur. Buna karşın yine de demokratik siyaseti sahiplenen tüm diğer partiler gibi, kitle örgütleri, muhtelif yurttaş platformları ve inisiyatifleri ile birlikte dayanışma ve iletişimin daha da zenginleştirilmesi gerekir. Demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün Türkiye’de yeniden inşası için, eksiklerin giderilmesi kadar, ortaya konulan tüm çabaların da nesnel olarak değerlendirmeye tabi tutulması ve eksiklerin de dayanışma içinde giderilmesi gerekir.